KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Hocam hoş geldiniz. Sunumunuz için ben de teşekkür ediyorum.

Bir konuyu öğrenmek istiyorum: Suç işleyenler üzerinde acaba zekâ tespiti yapılıyor mu? Bu suç işleyenler içerisinde zekâ seviyesi yüksek olan insanlar bir oran olarak belli mi? Çünkü, Türkiye'de nüfusumuzun yüzde 4'ü üstün zekâlı, biz onlara "üstün yetenekli" diyoruz. Bu çocukların sadece okullarda, bu konuda eğitim almamış öğretmenler, hassas olanlar, dikkatli olanlar bir kısmını fark ederler, BİLSEM merkezlerimiz var, oralarda çok kısıtlı bir sayıda yani milyonu aşan üstün yetenekli çocuk olduğu hâlde geçen yıl sadece 13 bin civarında öğrenci eğitim altına alınmıştı.

Şimdi, bu çocuklar, takdir edersiniz, davranışları itibarıyla hem hiperaktifler hem de kendilerine özgüvenleri de biraz fazla olduğu için, öğretmenle, arkadaşlarıyla dalga geçer, alay eder davranışlar içerisine giriyorlar. Bunu fark edemeyen öğretmenler ve okul, disiplin işlemleriyle bunların üstüne gidiyor, bunların birçoğu okulu bırakıyor. Bu çocukların birçoğu toplumda suç örgütü kuruyorlar, bu çocukların içerisinde bazıları suça karışıyorlar ancak derslerinde çok başarılılar "Niye çalışmıyorsun?" diye öğretmeni müdahale ettiğinde -ben öğretmenim- üzerine gittiğinde, "Ben bunu biliyorum." diyor çünkü öğretmenin konuyu bir defa anlatmasıyla çocuk konuyu kavrıyor, ondan sonra öğretmenin tekrarları falan o kişiyi rahatsız ediyor, onun sınıfta farklı davranmasına yol açıyor. Diyeceğim o ki üstün zekâlı çocukların ülkede tespiti konusunda bir çaba gösterilmesi lazım.

Bir de okullarda öğrenci tespit tutanakları vardır, dosyası vardır, bu öğrencilerin takip dosyaları. Bunlara eğitimdeki başarı durumları, sınıftaki disiplinleri falan işlenir ama - yapboza da döndüğü için eğitimimiz, istikrar da yok bu konuda- şimdi sadece âdetten, sene sonunda, öğretmen alır eline " iyi, iyi" diye yazar hepsine. Oysaki bu çocukların birçok davranış biçimleri hafife alındığı için, fark edilmediği için, ilerleyen yıllarda, bahsettiğiniz tedavilerin yapılamaması noktasında daha da artmakta, kronikleşmekte, hayata atıldıktan sonra girdiği meslek hayatında, kurduğu yuvada o kişinin o edindiği kötü alışkanlıkları çok akıllıca, kimi yerde çok acımasızca uygulamasına sebep olmakta.

Sadece zekâ olarak değil, eğitimde konunun toparlanması adına Türkiye'de fertlerin, bireylerin durumlarının takibi, tespiti, tedavisi ve değerlendirmesi adına bir kurumsal mekanizmanın olması gerekiyor ki bu, okulda olacak. Bunun için, öğretmenlerin psikolojik eğitim alması yani o pedagojik eğitim denilen eğitim bir biyologdan bir biyoloji öğretmeninin fazlaca farklı olmadığına, öğretmenlik gibi çok önemli, hassas... Öğretmenlik, ülkemizde çok hafife alınan bir meslek. Oysaki en önemli, en ağır yani bütün bu sorunların tespitini, takibini yapabilecek, o kişi hem psikolog olacak hem bilim adamı olacak, bunları üzerinde toparlayabilen eğitimleri almış insan olması gerekirken netice itibarıyla kara düzen gidiyoruz biz. İşin çözümü noktasında, öğretmenlerin böyle bir eğitime alınması, bu çocuklarımızın takiplerinin yapılması, bu anlamda biyolojik olarak tespit edilen rahatsızlığı olanların tedavisinin yapılması, sonra sağlıklı bireylerden oluşan bir toplumun hazırlanması adına bir imkân yaratacaktır. Tabii ki ondan sonraki süreçler içerisinde sadece okuyanlar değil, okumayan, serbest meslek işleri yapan, bu arada gözden kaçmış bu anlamda birtakım sorunlar içerisinde olan insanların da tabii ki takibi, tespiti, tedavisinin de yapılması gerekiyor. Benim merak ettiğim işte bu suç işleyen, suç potansiyeli taşıyan insanların acaba bu üstün zekâlı olanlardan tespit edilemeyip yapanların tespiti var mı, oranı var mı? Çünkü bunlar felaket çocuklar, muhteşem çocuklar ama o muhteşemliğini tespit edemezsek felaket başımıza.

Bunun çok örneklerini ben gördüm. Sistemin dışına attığı çocukların takibini yaptım, sonraki hayatlarını gördüm yaşım itibarıyla. Eğitimden atılan çocuğun daha sonra ilçesinde en üst noktalara geldiğini, aranan, hangi partiden aday olursa seçilen kişiler olduğunu, okuldan atılmasına da bir öğretmenin sebep olduğunu... "Çık dışarı" deyip, ortaokul 3'teyken "Ben buradan çıkarsam bir daha gelmem hocam." deyip bir daha okula gitmediğini... Yani böyle dehaların, böyle üstün yeteneklilerin takibinin kurumsal olarak, eğitim olarak...

Sivil toplum kuruluşlarının da bunda katkısı olur tabii ki. Sivil toplum kuruluşlarının bu anlamda payı biraz düşük. Bu üstün zekâ veyahut hafıza teknikleriyle zekâ gelişimi programları uygulanıyor bugün. Bunlar eğitim sistemimizin dışında uygulanıyor. "Mental aritmetik" dediğimiz, gerçekten normal zekâlı bir çocuğa bu tekniklerle, taktiklerle zekâ seviyesine, hafızasını güçlendiren bilimsel metotlar. Bu metotlarla bu çocukların hem zekâ gelişimleri hem kendilerine özgüvenleri sağlanmakta ama bu eğitim sisteminin içerisine katılamamakta. Bunlar, birtakım çıkar çevreleri olarak değerlendiriliyor, illüzyonist değerlendirmeler olarak, şov olarak görülüyor. Oysaki üniversite olarak, bilimsel olarak bunların bir tespiti ve bu anlamda zekâ gelişiminin, hafıza gelişiminin sağlıklı bireyler, kendilerine özgüveni olan bireylerin yetişmesi noktasında da bu eğitimin, eğitim sistemi içerine konmasının faydalı olup olmayacağını da sizden öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.