KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Değerli milletvekillerim, değerli misafirler, basınımızın kıymetli mensupları; özellikle ben Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün gruplara gönülden teşekkür ediyorum. Gerçekten bu küresel iklim değişikliğinin etkilerinin incelenmesi ve en aza indirilmesi, kuraklıkla mücadele ve su kaynaklarını verimli kullanılması, Türkiye'nin en önemli konusudur çünkü Türkiye yarı kurak iklim bölgesinde, bilhassa bu küresel iklim değişiklikten en çok etkilenecek bölgeler bizde Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi. Dolayısıyla, bu konuda Türkiye, şimdiden çok ciddi birtakım tedbirler alıyor ve bundan sonra da alması gerekir diye düşünüyorum. Bu yüzden ben şimdiye kadar iklim değişikliğiyle ilgili bütün safahatı sizlere kısa bir şekilde arz etmek istiyorum, bu konuda kitapçık da hazırladık. Bir de şunu da arz edeyim: Rapor yazmak üzere gerçekten kurumlardan çok yetkili arkadaşlar, özellikle genel müdürlük yapmış, genel müdür yardımcılığı, daire başkanlığı yapmış olan çok sayıda uzman da burada, onların da listesini size vereceğiz, onlar da rapor yazımı için hazırlar ve onlar da bugün bekliyorlar. Onlara soracağınız hususlar varsa onların listesini sizlere veririz, onları da sizlere takdim edebiliriz efendim.

Ben sunumuma başlıyorum. Efendim, özellikle sunumum, planım şu şekilde: İklim değişikliğinin etkileri nedir? İklim değişikliğiyle ilgili dünyada, Türkiye'de şu ana kadar yapılan çalışmalar neler ve kuraklıkla mücadelede Türkiye'de ne yapıyoruz? Bir de su kaynaklarının verimli kullanılması konusunu gündeme getirmek istiyorum.

Efendim, "iklim değişikliği" deyince hava sıcaklığı, nem, hava basıncı, rüzgârlar, yağışlar gibi hava durumu hadiselerine verilen ortak bir ada iklim diyoruz, iklim dediğimiz bu. Yaşadığımız bölgenin iklimini meydana getiren başlıca sebepler şunlar efendim: Yaşadığımız yerin dünyadaki konumu, -konum önemli- sıcaklık, denizlere olan yakınlık, denizlerden olan yükseklik yani rakım, rüzgârlar, nem muhtevası gibi pek çok parametre, unsur iklimi meydana getiren başlıca sebepler. İşte, burada görüyorsunuz, karasal iklim var, Karadeniz'deki deniz iklimi, Ege iklimi vesaire bunlar var. "İklim değişikliği" deyince şunu anlıyoruz: Farklı zaman dilimlerinde dünyamızı saran, küresel atmosferin yapısını bozan insan faaliyetleri neticesinde iklimlerde oluşan değişikliğe biz "iklim değişikliği" diyoruz. Efendim, bunun sebepleri nedir? Bunu da arz edeyim, iklim değişikliğinin sebepleri: Biliyorsunuz, sanayi inkılabıyla birlikte özellikle fosil yakıtlar çok aşırı kullanılmaya başlanmıştı, arazi kullanımında çok büyük değişiklikler var, ormanların yok edilmesi, sanayileşme gibi insan etkilerinin atmosfere, havaya, iklime olan etkilerinin artması gibi pek çok sebeple iklim değişmeye başladı.

Özellikle biliyorsunuz, atmosferin yapısını değiştiren birtakım gazlar var. Bu gazlar dünyada yerkürenin sıcaklığının değişmesine sebep oluyor. Bunun neticesinde iklimlerdeki değişiklikler bu yüzden meydana geliyor.

Şimdi biliyorsunuz, sera gazı etkisi yapan, sera gazı değil, "Sera etkisi yapan." demek lazım. Bir tarihte üst düzey birisi bana sordu: "Ya, bu seralardan iklim değişiyorsa seraları ortadan kaldıralım." dedi. Ben de güldüm, dedim ki: "Seralardan değil, bu sera gazı etkisi, seralarda nasıl güneş ışınları seraya giriyor, sonra seranın duvarına çarparak geri dönüyor, sera içinde büyük bir sıcaklık artışı meydana geliyor. Bu da öyle, Dünya'nın etrafındaki bu "sera gazı" dediğimiz gazların konsantrasyonu artınca Dünya'daki atmosfer dolayısıyla Dünya'daki sıcaklık artıyor, sebep budur, "sera gazı" denilmesinin sebebi bu. Bu hadiseye de "sera etkisi" diyoruz, sera etkisi.

Şimdi, efendim, yerkürenin beklenenden daha fazla ısınmasını sağlayan ve ısı dengesini düzenleyen bu sürece "tabii sera etkisi" denilmektedir. Yani bakın, şunu söyleyeyim: Sera gazlarının belli bir seviyede olması, Dünya'daki hayatın devamı için faydalı. Problem, bu sera gazlarının aşırı derecede atmosferde birikmesi, problem bu. Dolayısıyla, mesela Dünya'nın etrafında bu sera gazları hiç olmasaydı -günümüzde Dünya'da ortalama 15 santigrat sıcaklık var- yerküredeki sıcaklığın eksi 18 derece olacağı tahmin ediliyor. Mesele, bu gazların atmosferde belli ölçüde bulunmasıyla alakalı olmayıp insan faaliyetleri neticesinde sera gazlarının atmosferlerdeki miktarının konsantrasyonunun artmasıyla alakalıdır.

Şimdi, sera gazları çok fazla, bu gazlar genelde karbondioksit. Biliyorsunuz, fosil yakıtlarının yakılması, ısınmalardan kaynaklanan birtakım faaliyetlerden dolayı karbondioksit ortaya çıkıyor, bu da atmosferde birikiyor, en büyük etki bu. Metan, diazotmonoksit, florlu gazlar gibi pek çok gaz sera etkisi yapıyor.

Peki, bunun, iklim değişikliğinin ne gibi etkileri var? Yani şimdi sera gazı artıyor, sera gazı arttığı zaman dünyadaki sıcaklık artmaya başlıyor ve neticede ne oluyor? İklim değişikliği neticesine bakın, şu anda ani yağışlar oluyor, seller, fırtınalar, aşırı yağışlar, hatta iklimlerin yer değiştirmesi, su kaynaklarının azalması, gıda üretiminde eksilme, azalma ve kuraklık sayılabilir, tabii, bunların dışında bir de biliyorsunuz, kurak bölgelerde yağış olmayınca insanlar başka yerlere göç ediyor. İşte, Orta Asya'dan göçler gibi şu anda dünyanın pek çok yerinde Afrika'dan Avrupa ülkelerine göçler var vesaire.

Neticede ise, iklim değişikliğiyle ilgili şöyle bir grafik hazırlanmış. Burada özellikle bakın, 1900-2000 yılına kadar geçtiğimiz asırda sıcaklık Dünya yüzey sıcaklığını 0 derece kabul edersek, onu bir seviye olarak alırsak, 2000 yılından itibaren özellikle iyimser senaryo var, kötümser senaryo var. En iyimser senaryoya göre, bu da B1 senaryosu, grafikte görüyorsunuz, 2100 yılında 1,8 santigrat derece Dünya sıcaklığında bir artış olacak ama kötümser bir senaryo yani tedbirler alınmazsa, bütün dünyada bilhassa bu konuda cürmü olan ülkeler tedbir almazsa, kesenin ağzını açmazlarsa o takdirde büyük bir felaket bekliyor, artı 4 santigrat derece gibi çok büyük bir artış bekleniyor, bunlar tahmin.

Şimdi, bu menfi etkilerden en çok etkilenecek bölgelere -bu konuda biz yüz yıllık tahminler yaptık, Bakanlığım döneminde de stratejik planlamalar yaptık- baktığımız zaman Akdeniz Bölgesi, bizde de gene Akdeniz Bölgesi ve şu gördüğünüz bölge, en çok etkilenecek bölgeler arasında yer alıyor.

Peki, burada ülkeler ne kadar sera gazı emisyonu vermiş atmosfere? Burada 1850 ile 2002 arasındaki değeri bulabildim, baktığımız zaman: Amerika yüzde 29'la 1'inci sırada, AB yüzde 26,5, Rusya yüzde 8,1, Çin yüzde 7,6, Hindistan yüzde 2,2, Kanada yüzde 2,1, Türkiye yüzde 0,4. Yani burada bizim aslında fazla bir cürmümüz yok.

Bir de 1990'dan itibaren 2018 yılına kadar 2019, 2020'yi henüz bulamadık. Burada da dağılıma baktığımız zaman Çin öne geçmiş, yüzde 25,8'le 1'inci sırada şu anda Çin ama hiçbir mükellefiyet yok, onu biraz sonra arz edeceğim. Amerika yüzde 12,8, Hindistan 6,7, Rusya 5,3, Japonya yüzde 2,7, Brezilya yüzde 2,3, Türkiye yüzde 1. Gene Türkiye'nin bu da Word Resources Institute'den aldığımız değerler efendim.

Türkiye'nin temel göstergelerine baktığımız zaman kişi başına emisyon çok önemli. Yani, bir kişinin atmosfere verdiği emisyon, sera gazı miktarlarına baktığımız zaman bunu karbondioksitle eş değer olarak ele alıyoruz. Ton olarak Amerika 19,8 ile başta. OECD ülkeleri 11,2 kişi başına... Rusya 10,8, Japonya 9,7, İngiltere 9,4, Çin 3,2, -aslında büyük salım var ama nüfusa böldüğümüz zaman 3,2 çıkıyor, nüfus çok büyük oluğu için- Hindistan 1,2, Türkiye 3,1.

MURAT BAKAN (İzmir) - Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 5,71 gözüküyor Sayın Başkanım...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bu, 2007. Sonradan arkadaşları çağıracağız, onu müzakere edeceğiz davet edilirken...

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, çevre kısmı Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandı 2011 yılında, ondan sonra Çevre ve Şehircilik bitiyor ve son değerleri de arkadaşlarımız verecek.

Şimdi, iklim değişikliği olarak uluslararası alanda -burası çok önemli- neler yaptık şimdiye kadar? Bakın neler yapıldı:

Şimdi, özellikle, efendim, Rio'da biliyorsunuz İklim Değişikliği Konferansı neticesinde ülkelerin hangi kategoriye girecekleri belirlendi. Bunlar: Ek-1 Ülkeleri, Ek-2 Ülkeleri, bir de Ek Dışı Ülkeler var.

Efendim, tabii en büyük mükellefiyet Ek-1 ve Ek-2'ye düşüyor. Şöyle ki burada Ek-1 Ülkelerinde tarihî bir sorumluluk var yani. Sera gazı salımlarını sınırlandırmak, artı sera gazı yutaklarını korumak, yani ormanları, sulak alanları vesaire. Aldıkları tedbirleri, politikaları bildirmek. Yani, bunlar özellikle 1992 yılı itibarıyla OECD üyesi olan ülkeler, AB ve Pazar Ekonomisine Geçiş Sürecindeki Ülkeler yer alıyor. Toplam 40 ülke ve AB burada bulunuyor, bu kategoride.

Ek-2 ise şöyle, bu Ek-1'deki mesuliyetleri, yükümlülüklerine rağmen bir de keselerin ağzını açıyorlar, maddi destek, kısaca onu özetle vurgulamak istiyorum. Bunlar da: Üstlenimler, yükümlülükler, ilaveten çevreye uyumlu teknolojileri geliştirme yolundaki taraf ülkelere aktarılması, finans desteği sağlanması. Bunlar aynı zamanda destek sağlayacak, burada 23 ülke ve AB yer alıyor efendim.

Bir de Ek Dışı Ülkeler var. Bu grupta da 149 ülke yer alıyor, burada fazla bir mesuliyet yok, belirli bir yükümlülük altında bulunulmuyor. Şimdi, çok enteresan bir hususu anlatacağım: Şimdi, Ek-1 Ülkeleri (40+AB), Sanayileşmiş Ülkeler (26+AB) ve diğer ülkeler. Bunlar: Almanya, ABD, AB, Avustralya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İngiltere, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Lüksemburg, Kanada, Norveç, Portekiz, Yeni Zelanda, Yunanistan, Türkiye, Lichtenstein, Monaco. Bunlar var, bir de pazar ekonomisine geçiş sürecinde olan ülkeler var: Beyaz Rusya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Hırvatistan. Bunlar Ek-1 Ülkeleri.

Ek-2 ülkeleri: Bunlar sanayileşmiş ülkeler, yani para desteği finans desteği sağlayacak. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Avusturya, Avustralya, Belçika, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İngiltere, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Lüksemburg, Kanada, Norveç, Portekiz, Yeni Zelanda, Yunanistan. Bunlar da Ek-2 Ülkeleri.

Şimdi, efendim, Rio'da bir toplantı yapıldı; 1992'de yapılan ilk toplantı, Rio'da yapılan toplantı, bu önemli toplantı. Türkiye, Rio'da Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin hem Ek-1 hem de Ek-2 listesinde yer aldı. Nasıl olmuş biliyor musunuz? Oraya giden heyet konuyu tabii bilmiyor, muttali değil, diyorlar ki: "Ya biz de kalkınmış ülkeyiz, biz de kalkınmış ülkeler arasında yer alalım." Dolayısıyla kendi teklifleriyle, kendileri teklif ediyor. Dolayısıyla hem Ek-1'de hem Ek-2'de yer alıyor. Hâlbuki bizim tarihî mesuliyetimiz yok, finans desteği yapmamız söz konusu değil. Yani, böyle bir durum söz konusu. Tabii, bunlar Türkiye'ye dönünce durumun vahameti fark ediliyor, "Ya, biz ne yaptık?" diyorlar. Biz de kalkınmış ülkeyiz diye hava atmak için böyle bir şeye iştirak etmiştik...

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Kalkınmış değil miyiz Sayın Başkanım?

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - O zamandan bahsediyoruz ama burada mesuliyet var, finans desteği var. Dolayısıyla bu fark edilince Marakeş'te bir toplantı oluyor 2001 yılında ve orada Ek-2'den çıkıyoruz ama Ek-1'de kalıyoruz. Hatta Ek-1'de de bizim farklı bir durumumuz var, bizim burada fazla bir mesuliyetimiz, cürmümüz yok, bizim çok düşük bir emisyon yükümüz var, tarihî emisyon yükümüz. Bizim burada farklılık olsun, ayrıcalık tanınsın diye farklı konum tanınsın ama tanınmıyor. Daha sonra 24 Mayıs 2004 tarihinde İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne biz katılıyoruz mecburen. Ek-1 ülkesi olarak taraf olduk yani, Ek-2'den çıktık. Ayrıca, şöyle bir durum vardı: Tabii, biz, Kyoto Sözleşmesi oldu, Kyoto'ya taraf olmamışız fakat bütün dünya Amerika'yla bizi aynı kefeye koyuyor. Ben, o zaman Çevre ve Orman Bakanıydım, dedim ki: Biz Amerika'yla her toplantıya gidiyoruz, Amerika Kyoto'ya taraf değil, Türkiye taraf değil diye... Sanki biz onlarla emisyon yükünde yarışıyormuş gibi bir hava doğuyordu, ben de Bakanlar Kurulunda durumu arz ettim. Dedim ki: Kyoto'ya taraf olalım, bir mesuliyetimiz yok ve neticede taraf olduk, Meclisten de taraf olmamız onaylandı ancak herhangi bir sera gazı azaltım yükümlülüğü burada almadık. Daha sonra, 2009 yılında Kopenhag'da bir taraflar toplantısı oldu, 15. Taraflar Toplantısı'na biz de katıldık, ben de bu şeyin başkanlığını yapmıştım ve burada Türkiye'nin durumunu, yaptığı çalışmaları sunduk efendim. Bu arada Avrupa Birliğinde müzakereler devam ediyordu. Ben şunu arz edeyim: Ben o zaman Çevre ve Orman Bakanıydım, dedik ki: Çevre faslını açalım ama Çevre Faslı, Avrupa Birliğine katılan ülkelerde en son açılan fasıl çünkü çok zor bir şey. Ama biz dedik ki: Kendimize güveniyoruz, çevre konusunda çok şey yaptık ve neticede bu faslı açmak için müracaat ettik. Aşağı yukarı 1.500 sayfalık muhteşem bir rapor hazırladık ve neticede yaptığımız çalışmalar takdir edildi ve de 27 No.lu Çevre Faslı'nın 21 Aralık 2009 tarihinde Brüksel'deki toplantıda açılması kararlaştırıldı. Hatta ben de oraya katılmıştım, gerçekten bu, çok önemli bir şey. Çevre Faslı'nı Avrupa Birliğine açtıran önemli fasıllardan birisi ve en zor fasıldı, bunu dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Daha sonra pek çok toplantı yapıldı. Mesela, Cancun'daki toplantıya da ben gitmiştim efendim. Orada bütün taraflara Türkiye'nin aldığı tedbirler, dünyadaki tarihî emisyondaki cürmü nedir; bunları teker teker bütün gruplara anlattım ben bizzat. Beni de tanıyorlardı -sağ olsunlar- orada dediler ki: "Türkiye'yi Ek-1 ülkesi olarak tanıyalım." Ama onun özel şartlarını da kabul ettiler. Yani gerçekten, bu çok büyük başarıydı. Ek-1 ülkesi olarak Türkiye'nin Cancun'da özel şartları kabul edildi. Hatta toplantıdan sonra, beni tanıyan bütün ülkeler dedi ki: "Bu toplantı, Cancun, âdeta Türkiye için yapıldı; buradan en kârlı çıkan, Türkiye." diye orada bahsettiler. Dolasıyla, Meksika'daki Cancun şehrinde yapılan toplantı...

Daha sonra, 2014'te Lima 20'nci Taraflar Toplantı'sında Türkiye'ye finans, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme desteğini açan bir karar alındı; bu da çok faydalı bir toplantı oldu.

Biliyorsunuz, en son Paris Anlaşması... Paris Anlaşması'yla ilgili, Türkiye, yeni iklim rejiminde finans ve teknoloji desteklerine erişim talebinin karşılanması kaydıyla 2015 yılında Paris Anlaşması'nı kabul etti ve 22 Nisan 2016'da imzalandı ama Meclise gelecek herhâlde.

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Yani 2016'dan bu yana bekliyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bizim bazı taleplerimiz var, o talepleri kabul etmeleri gerekiyor; biz o şartla imzaladık Vekilim, onları zaman içinde zaten görüşeceğiz. Tamam mı?

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Tamam Sayın Başkanım.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Zaten, biliyorsunuz, nisan ayının sonunda da Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Biden bir toplantı yapacak, orada da bu konuda da görüşme yapılacak, Türkiye olarak da biz de hazırlık yapıyoruz şu anda.

MURAT BAKAN (İzmir) - Amerika, Paris Anlaşması'na dâhil olacağını Birleşmiş Milletlere bildirdi.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bildirmişse isabet olmuş, inşallah hayırlı olsun.

MURAT BAKAN (İzmir) - İnşallah, biz de bir an önce Mecliste onaylarız.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şu şeyi bir geçsin...

MURAT BAKAN (İzmir) - Darısı başımıza.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Darısı başımıza ama şöyle diyeyim: Bizim şartlarımızı, Paris'te ortaya koyduğumuz şartları, Cancun'daki şartlarımızı kabul etmeleri lazım yani.

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Mesela o şartların belirlenmesi...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim, onu zaten müzakere edeceğiz.

İklim Değişikliği Strateji Belgesi... Şimdi, tabii, biz mülga Çevre ve Orman Bakanlığı döneminde İklim Değişikliği Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nı hazırlamıştık değerli milletvekillerim. Yani bunu özetle vurgulayayım. Bunun kitapçığı var, isteyene bu kitapçık da temin edilebilir.

Ayrıca, biz suyla alakalı 5'inci Dünya Su Forumu'nu İstanbul'da yaptık, 33 bin kişi katıldı. Gerçekten, çok başarılı bir konferans oldu. Dünyanın bütün ülkeleri katıldı, 33 bin kişi. Bu da başarılı oldu.

Ayrıca, Türkiye, özellikle Birleşmiş Milletlerdeki üç yılda bir yapılan Dünya Ormancılık Forumu ve Zirvesi, her üç yılda bir yapılıyor... Ben gittiğim toplantıda dedim ki: "Türkiye, ormancılık konusunda çok mesafe katetti. Orta Asya'dan Balkanlara, Afrika'ya kadar, fidan üretimi, çölleşmeyle ilgili destek veriyoruz. Bir dahaki toplantıyı, özellikle 10'uncu Ormancılık Zirvesi'ni İstanbul'da yapalım." diye teklif ettim, oy birliğiyle kabul edildi. Sadece bir ülke itiraz etmişti ama Afrika'dan bir kadın bakan, Fransız bakana çok güçlü bir cevap verdi, bana cevap bırakmadı; İstanbul'da yapılması, oy birliğiyle kararlaştırıldı ve Nisan 2013'te gerçekleşti. Bu da gerçekten çok başarılı oldu. Hatta Birleşmiş Milletler, Türkiye'de yapılan bu konferansın çok faydalı ve başarılı olduğunu söyledi.

Daha sonra, bu başarı üzerine, biz özellikle Afrika'da, Orta Asya'da, bazı ülkelerde çölleşmeyle mücadele için bir çalışma yapmıştık; bu, Birleşmiş Milletlerin dikkatini çekti; Çölleşmeyle Mücadele 12'nci Taraflar Konferansı'nın Ankara'da yapılmasını teklif ettiler, biz de bunu yaptık ve aşağı yukarı 190 küsur ülke katıldı. Bu ülkelerin hepsinin oyuyla Türkiye iki yıl süreyle bu COP 12'nin Başkanlığını yürüttü, ben de iki yıl Başkanlık yaptım.

Peki, ne gibi çalışmalar yapıyoruz bu konuda? Evvela sera gazı emisyonlarına baktığımız zaman, şu tabloda, enerjide yüzde 72, sanayide yüzde 11, tarımda yüzde 13, atıklarda yüzde 3,4 gibi bir sera gazı emisyonu var. 2019 yılı sektörlere göre sera gazı emisyonu toplam 506 milyon ton karbondioksit eş değeri olarak hesap edilmiş. Kişi başına bunu bölersek, bakın -az önce değerli vekilimiz söyledi- kişi başına 6,1 ton karbondioksit eş değerinde düşüyor.

MURAT BAKAN (İzmir) - Bu, güncel veri mi?

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Güncellenmiş olan değer.

Ama şu grafik çok önemli: Değerli milletvekillerimiz, değerli misafirler; bakın, alınan tedbirler meyvesini vermeye başladı. Son yıllarda, 2017'den itibaren, 2018, 2019'da artık azalmaya başladı emisyonlar; onu özellikle vurgulamak istiyorum yani bu da çok önemli bir gelişme.

Türkiye, Kyoto Protokolü'nün Ek-B Listesi'nde yer almadığı için azaltım hedefi almamıştır, ancak, çevreye duyarlı bir şekilde şu sektörlerde pek çok politika uyguladık: Enerjide, ulaştırmada, atık yönetiminde, tarımda, ormancılıkta, arazi kullanımında büyük hedefler koyduk; bunları sıkı bir şekilde takip ettik. Nitekim, mülga Çevre ve Orman Bakanlığı döneminde 81 ilimizle alakalı Temiz Hava Eylem Planı hazırlandı. Yani bunları yirmi dört saat on-line izlemek mümkün hâle geldi.

Doğal gaz kullanımı yaygınlaştırıldı. Biliyorsunuz; 81 il, 581 ilçeye doğal gaz ulaştırıldı. Ayrıca, termik santrallere filtre takılma girişimi başlatıldı; büyük ölçüde takıldı, takılmayanlar kapatıldı. Kirliliği az olan sanayi tesisleri kurmak için gayret gösterdik.

MURAT BAKAN (İzmir) - Kabul olmuştu da Mecliste, tepkiler üzerine...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Evet, teşekkür ederiz, sağ olun.

Ayrıca, az kirleten sanayiye teşvik vermeye başladık.

Bölünmüş yollar çok önemli oldu çünkü trafik akmadığı zaman fazla egzoz emisyonu salgılanıyor, bunların çok büyük faydası oldu. Hızlı tren ağını daha da genişletmemiz lazım çünkü trafikten gelen emisyonu azaltmak için tren ağının genişletilmesi lazım. 11.590 kilometre demir yolu ağı baştan sona yenilendi. Biliyorsunuz, ben Çevre ve Orman Bakanıyken bu konuda bir hamle yaptık; yaşlı araçlar trafikten çekildi.

Binalarda ısı tecridi önemli çünkü yakıttan dolayı hem insanların cebindeki paralar gidiyor hem de boşuna sera gazı emisyonu artıyor. Bu konuda büyük tedbirler alınmaya başlandı.

Yenilenebilir enerji çok önemli. Bakın, daha önce, daha ziyade termik santrallerden ve doğal gaz çevrim santrallerinden büyük miktarda karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonları salgılanıyordu. Bu konularda çok büyük mesafe katettik. Bakın, şu anda Türkiye, Avrupa Birliğinde, hatta dünyada sayılı bir durumda. Mevcut kurulu gücümüzün yüzde 52'sini yenilenebilir enerji kaynaklarına ulaştırdık. Yani bu, dünyada çok sınırlı. Nitekim, bakın, 12 bin megavattan 50 bin megavata yükselttik yenilenebilir enerji kaynaklarımızı. Bunlar nedir? Hidroelektrik, güneş ve rüzgâr. Çok büyük mesafe katettik. Mesela hidroelektrik enerjide 32 bin megavata yükselttik değerli milletvekillerim. Toplam kurulu gücün yüzde 33'ü HES'lerden sağlanıyor, temiz, yenilenebilir. Rüzgâr enerjisi 8.832 megavat, toplam kurulu gücün yüzde 9'una ulaştık, sıfırdı neredeyse. Güneş de 6.667 megavat, toplam kurulu gücün yaklaşık yüzde 7'sini de buradan sağlıyoruz, bu da neredeyse sıfırdı. Dolayısıyla, pek çok mesafe katettik. Mesela, daha önce, 2003 yılında HES'lerden 26 milyar kilovatsaatlik bir üretim vardı; 590 HES'i işletmeye aldık -bir rekordur, dünya rekoru- yılda 108 milyar kilovatsaate yükselttik üretimi. Doğal gazdan da 15 milyar TL tasarruf sağladık, doğal gazı az alıyoruz. Hava kalitesi ise, izleme istasyonları 16 taneydi, biz 352 noktadan on-line izlenebilir hâle getirdik. Hava kalitesinde çok iyi değişme var.

Katı atık bertaraf tesisleri, bunlar, neredeyse bütün Türkiye'de gerçekten vahşi depolama vardı . Biz, şu anda tesis sayısını 15'ten 90 tane... Gerçekten çok ileri katı atık bertaraf tesisi kurduk. Sıfır Atık Projesi başladı, Sayın Hanımefendi'nin de teşvikleriyle, bu da çok önemli.

Ağaçlandırma çalışmaları, bu ağaçlandırmanın çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum çünkü yutak alan. Mademki sera gazı, karbondioksitten dolayı oluşuyor, bu karbondioksiti emen, oksijen veren nedir? Ağaçlardır, ormanlardır; dolayısıyla yutak alanları azaltmaya gayret ettik. Takriben şu anda ormanlarda 2 milyar ton karbon depolanıyor. Bu miktar aşağı yukarı 7 milyar ton karbondioksite eşdeğer. Ayrıca, on sekiz yılda takriben 5,5 milyon hektar alanda ağaçlandırma yaptık ve 5 milyardan fazla fidanı toprakla buluşturduk. Nitekim, grafikte yıllara göre orman alanlarını görüyorsunuz. Orman alanlarımızı da 2,1 milyon hektar artırdık. Efendim, bunu da şöyle: Daha önce ormanların tapusu yoktu. Yani kendi orman kadastrosu ayrı çalışıyordu, Tapu Kadastro ayrı çalışıyordu; bunu birleştirdik, orman kadastrosu ile Tapu Kadastro birlikte çalışarak... Meclisimizden bir kanun geçirdik ve neticede artık ormanların tapusu var ve şu anda, 22,9 milyon hektar orman varlığımız var tapuda, senet gibi.

Erozyonla mücadelede, bu konuda, Bakanlıkta bir Genel Müdürlük kurmuştuk; Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü. Büyük çalışmalar yaptılar. Yılda 500 milyon ton toprağımız, mümbit toprağımız denizlere akıyordu, bunu 154 milyon tona indirdik ama bu daha yeterli değil, inşallah daha da çalışma yapılması gerekir. Dünya Ormancılık Zirvesi'nin yapıldığını söylemiştim. Çölleşmeyle ilgili zirve yapıldı Türkiye'de.

Peki, kuraklıkla mücadele için ne yapıyoruz? Efendim, iklim değişikliği özellikle en çok baskıyı su kaynaklarına yapıyor, en çok etkilenecek olan su kaynaklarıdır. Dolayısıyla bizim su, içme suyu teminini garanti altına almamız lazım. Sulama suyu, sanayi suyu temini, sulak alanlardaki su miktarını garanti altına almamız lazım.

Bunun için yapılacak çalışmalar şunlar efendim: Bir defa, Türkiye yarı kurak iklim bölgesinde, özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi daha da fazla etkilenecek, bunu biliyoruz. Tabii, Konya da dâhil Sayın Vekilim. İklim değişikliğinin en büyük etkilerinden biri de yağış rejimi değişiyor. Yani normalde yağışlar -kış, ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarında- belli bir rejimde yağarken yağış rejimlerinde büyük değişiklik oluyor. Bazen bir yılda düşecek yağışın üçte 1'inin iki günde düştüğünü görüyoruz. Bu, gerçekten çok büyük bir felaket. Ayrıca, bunun için yapılacak çalışmalardan biri şuydu: Bizim, Meteoroloji Genel Müdürlüğünde ileri teknolojileri kurmamız gerekiyordu. Hakikaten, ben de teknolojiye çok hevesli bir kişiyim, yani teknoloji âşığı bir kişiyim. Bakanlığım döneminde, gelir gelmez Meteoroloji Genel Müdürlüğündeki bütün bu ölçüm ağlarını yeniledik. Dünyanın en modern, en ileri meteoroloji ağları hâline getirdik, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Sağlıklı, verimli, on-line olması lazım. Böyle, elle ölçülerek bir hafta sonra verinin gelmesi doğru değil. Dolayısıyla, burada 1.944 tane otomatik meteoroloji ölçüm gözlem istasyonunu kurduk; bunlar, denizler de dâhil olmak üzere. Otomatik meteoroloji gözlem istasyonları, denizlerde otomatik meteoroloji gözlem istasyonu, radarlar vesaire, bunların tamamını bütün Türkiye'de kurduk. Hatta dünyanın en ileri bilgi işlem merkezi de şu anda, Meteorolojidedir; dünyada 4-5 yerde olan, en ileri tahminler yapan bilgi işlem merkezi de Meteoroloji Genel Müdürlüğünde.

Burada bir hatıramı anlatayım müsaade ederseniz, hava da biraz yumuşasın: Ben Teknik Üniversitede büyük bir araştırma yapıyordum, o zaman doçenttim. Yani neticede ileri bir bilgisayar almamız lazım. 286 yerine mesela, 486 gibi. Bunu Rektörlüğe yazdım, Rektörlük "Ne gerek var?" dedi. Ya, ihtiyacım var, ben de kızdım, dedim ki: Bunu önce "sistem ünitesi" diye yazdım gönderdim, onu aldık. Daha sonra "ekranda görüntüleme" falan dedik, onu da aldık. Geldik, klavye; klavye için fatura kesilecek, başka bir şey yazamıyorum. Mecburen "klavye" diye gönderince Rektör, bizim dekanı aramış "Ya, bu Veysel Hoca, kapıdan sokamadığı bilgisayarı bacadan sokuyor." deyince "Hocam, ne yapsın hepsi de aldı." Öyle bir bilgisayar mecburen aldık. Yani bu ana göre bütün okullarda olan bilgisayar, o yıllara göre... Biliyorsunuz, 4 işlem diye bilgisayarlar çıkmıştı 1970 yıllarında, hatta biz, mühendislikte sürgülü hesap cetvelleri kullanırdık. Yani son yıllarda teknoloji -son otuz yılda- o kadar gelişti ki hakikaten baş döndürücü. Sonra, bir ara Meteoroloji Genel Müdürüm geldi "Efendim, bizim bilgi işlem merkezini yenilememiz lazım." dedi. "Ne gerek var?" diyecektim ki tam Rektörün bana yaptığı aklıma geldi "Getir imzalayayım." dedim. Bu, kayıt dışı olsun aman, Rektörümüz duymasın.

Şimdi, efendim, Türkiye'deki sıkıntı şu: Değerli milletvekillerim, baktığımız zaman Türkiye yarı kurak iklim bölgesinde, bir de yağışlar bölgelere göre değişiyor, bir de mevsimlere göre çok büyük farklılık gösteriyor. Bölgelerde sabit olsa işimiz çok kolay, mevsimlerde değişik bir yağış yağsa -Almanya'daki gibi- işimiz çok kolay ama maalesef, Doğu Karadeniz'de yılda ortalama 2.500 milimetre yağış düşerken Konya'da 250 milimetre yağış düşüyor, problem bu; bir de mevsimlere göre değişiyor. Dolayısıyla, biz bunu da dikkate alarak DSİ'de genelde su yılı olarak 1 Ocak alınmıyor. Özellikle, geçen yılın 1 Ekiminden bu yılın 30 Eylülüne kadar olan yılı "Su Yılı" olarak belirliyoruz ve bütün hesapları buna göre yapıyoruz. Şimdi, yaptığımız hesaplara göre -çok uzun vadeli çalışmalar yaptık- "Türkiye'de ortalama yağış nedir?" diye baktığımız zaman, bu otomatik meteoroloji ölçüm istasyonları, alansal değerlendirmeler yaparsak, en son güncelleşmiş rakam 574 milimetre; ortalama, uzun yıllar ortalaması. Peki, bunu özellikle, biliyorsunuz, geçtiğimiz aylarda 1 Ekim ile 30 Eylül 2019 tarihleri arasındaki yağışa baktığımız zaman uzun yıllar...

MURAT BAKAN (İzmir) - Burada verilerde sıkıntı var ya, 323 bin...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bir dakika, şöyle: Burada bir hata var.

MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın Bakanım, hatalı bu. Şöyle söyleyeyim: WWF'in verisine göre yüzde 20, son yirmi beş yılda.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yok, şimdi, şu rakam doğru: Biz, özellikle -ortalamayı söyledim ama- 1 Ekim 2020 ile 28 Şubat 2021 yağış değerlerine baktığımız zaman... Yani bu yıl değil, bakın, dikkat edin; bir yılı kastetmiyoruz. Bu, Ekim ile Şubat ayı arası, onu dikkate alın. Bir yıl 574 ama bu...

MURAT BAKAN (İzmir) - 2020-2021, beş aylık bir şey ama buraya uzun yıllar diyor.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Bir öncekiyle aynı olduğu için...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim, bu şey değil. Bakın, bunu tekrar ediyorum, bu yıl değil. Biz geçen yıl da bir kuraklık -yıl sonunda ekim, kasım, aralık, ocak aylarında- oldu ya, onunla bilgi vermek için koydum buraya.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Bir öncekiyle aynı Sayın Bakanım.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Bir öncekiyle aynı diyorum, sadece başlığı değişmiş.

MURAT BAKAN (İzmir) - Bazı yıllar değişik; biri 2020-2021, diğeri...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, efendim, onun şeyini koymamışız. Yıl gibi anlaşılıyor, onu düzeltelim. Doğrusu bu.

MURAT BAKAN (İzmir) - Biz neyi kastettiğini anladık.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Doğrusu bu mu? Bu beş aylık olan değil mi? Öteki slayt o zaman...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Beş aylık olan, evet.

MURAT BAKAN (İzmir) - Çok uzun yıllar öncesine göre bu beş ayın ortalaması...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim, onu, tabii, şey yapmamız lazımdı, orada bir ufak hata yapılmış.

MURAT BAKAN (İzmir) - Son yirmi yılda Türkiye'de ne kadar yağış azalmış, bizim için kıymetli olan o.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim, onu da vereceğim size, onu da bulduk. Yalnız, şuradaki şeyi düzeltelim, son ayları kastediyor bu, onu eksik yazmışız. Şimdi, şu doğrusu: Burada da dikkat ederseniz, 2020 Su Yılı ilk beş ayda 1 Ekim 2019 ile 2020 yani bundan önceki yıl...

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - 2020 30 Eylüle kadar, yine neredeyse bir yıla...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, öbür tarafta ise bu senenin 1 Ekim ile 28 Şubat arasında ise 227 milimetre yani genel olarak bu son beş ayda yağışlarda bir azalma olmuş, onu göstermek için şey yaptık. Hani "kuraklık" falan dendi ya, sonradan yağışlar geldi ama hakikaten beş ayda -ekim, kasım, aralık, ocak, şubat aylarının sonuna kadar- bir azalma oldu. Uzun yılların ortalamasına göre yüzde 30 azalma olmuş, geçen yıla göre yüzde 22 azalma olmuş. Bir önceki şeyde bütün yıl değil, bu aylar için düzeltirseniz memnun olurum.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Milimetreküp mü yoksa milimetre mi?

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Milimetre efendim.

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) - Milimetrekareye düşen mi, anlamadım ben.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim, kilogram/metrekare yazılır veyahut da milimetre olarak şey yaparız, biz bunu milimetre olarak şey yapıyoruz, aynı şeydir. Kilogram/metrekare veya milimetre tamam mı?

Şimdi, sizin dediğinizde şöyle bir şey var: Yıllara göre ne olmuş, bakın. Ben 1950'den beri bu iklim değişikliği, yağışlarla ilgileniyorum. Baktığımız zaman, bunu okumak için şöyle yapacağız: Yatay eksen var ya, ortalamayı gösteriyor; onun üstündekiler yağışlı yılları, onun altındakiler kurak yılları gösteriyor tamam mı? Bakın, 1973'te muazzam bir kuraklık olmuş, daha sonra 1989'da, 1994'te, 2001'de, 2007'de, 2017'de; kuraklıklar böyle, en büyük kuraklıklar. Yağışlı zamanlar da yukarıda, en yağışlı zaman da 2002 yılında olmuş; bunun gibi. Dolayısıyla yani ülkede yıllara göre de yağışlar değişiyor, onu vurgulamak istiyorum. Genelde yedi yılda bir kuraklık olabiliyor, on dokuz yılda ise daha şiddetli bir kuraklık söz konusu.

Ülkemizin su potansiyeline bakarsak, 501 milyar metreküp yağış var ve bunun kullanılabilir yer üstü suyu 98 milyar metreküp, kullanılabilir yer altı suyu 14 milyar metreküp; uzun dönem ortalaması olarak toplam 112 milyar metreküp kullanılacak suyumuz var. Bunun ne kadarını kullanıyoruz? 57 milyar metreküpünü çünkü bir kısmını kullanamıyoruz, denize akıyor, Karadeniz'de tarım yok, kullanamıyoruz. 44 milyar metreküpünü -yüzde 77'sini- sulamada, 13 milyar metreküpünü de -yüzde 23'ünü- içme ve sanayi suyu olarak kullanıyoruz.

Dünyada ise 2025 yılında su tüketimi tarımda -şöyle bir hedef koymuşlar- yüzde 17 ama bunu gerçekleştirmek çok zor, sanayide yüzde 20, içme suyunda yüzde 70 oranında daha da artacağı söyleniyor.

MURAT BAKAN (İzmir) - Nüfus artıyor, üretim artıyor.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Türkiye'de 83 milyon nüfusu dikkate alırsak kişi başına düşen su miktarı 1.350 metreküp. Baktığımız zaman su zengini ülkelere, kişi kaşına 10 bin metreküpten fazla olursa "çok zengin" diyoruz ama bin ile 3 bin arasında olarak su sıkıntısı, su stresi olan ülkeler arasındayız. Bin metreküpün altında ise "su fakiri" olarak tarif ediliyor.

Biz evvela su kaynaklarımızı iyi bir şekilde değerlendirmek için su birimlerini yeniden değerlendirdik değerli milletvekillerim. Şöyle ki: Hakikaten ihtiyaç vardı, suyla alakalı kurumların yapısını 4'e ayırdık. Bir, DSİ Genel Müdürlüğü, köklü bir kurum, gerçekten yatırımlar yapıyor. İki, Su Yönetimi Genel Müdürlüğünü yeni kurduk, bu, su kaynaklarının planlamasını havza planlama bazında yapıyor. Bir de Türkiye Su Enstitüsü, bu belki en küçük kurum ama çok iyi iş yapıyor, dünyadaki su politikalarını takip ediyor. Bir de Meteoroloji Genel Müdürlüğü, bu da yağışları ve bütün meteorolojik verileri topluyor, diğer kurumlara aktarıyor. Dolayısıyla 4 tane birimi yeniden yapılandırdık. Tabii, ülkemizde yağışlar daha çok kış ve ilkbahar aylarında yağarken tüketim ise yaz aylarında çünkü kışın sulama yok, bir de yazın sulama var, insanlar da daha çok su kullanıyor kişi başına, bir de sanayi daha çok su kullanıyor yazın. Dolayısıyla bu sebeplerle mutlaka bizim kışın ve ilkbaharda yağan yağmuru biriktirmemiz lazım, başka çaresi yok. Baraj ve gölet inşaatlarıyla yer altı beslemeleri yapılması lazım, kapalı sistem sulama projelerinin yaygınlaştırılması lazım. İçme suyunda belediyelerin eski ya da yetersiz olan altyapısını tamamlaması lazım çünkü kayıp kaçaklar çok fazla, hâlâ fazla. Dördüncüsü, suyun fazla olduğu havzalardan yetersiz olan havzalara su aktarmamız lazım. Biz bunu Konya havzasında yaptık, Akdeniz'e boşa akan suları 3 noktadan Konya ovasına yönlendirdik, bunun gibi. Suyun geri kazanılma imkânlarının artırılması lazım, suyu geri kazanmamız lazım.

Biz aşağı yukarı on sekiz yılda su için 255 milyarlık yatırım yapmışız. 600 baraj, 590 HES, 423 gölet ve bent, 1.457 sulama tesisi, 262 içme suyu temin tesisi, 41 atık su arıtma tesisi, 591 taşkın koruma tesisi ve bir de arazi toplulaştırma çok önemli, 253 tane toplulaştırma yapılmış. Neticede baraj, göletler gerçekten çok önemli, hızla geçeyim. Biriktirme kapasitemizi biz 178,5 milyar metreküpe yükselttik arkadaşlar, bu çok önemli ve neticede çok büyük barajlar yaptık. Artvin Deriner Barajı şu anda en yüksek baraj, Karaman Ermenek Barajı en yüksek ikinci baraj şu anda; benim ismimi verdiler istemediğim hâlde, Ilısu'daki Veysel Eroğlu Barajı.

İçme suyu temininde ben sanıyordum ki içme suyu sadece İstanbul'da yok, İstanbul'dan sonra Ankara'ya geldiğim zaman 76 şehrimizde su yokmuş, su problemi var. Bunun için ne yaptık biz? Çok uzun vadeli, 81 ilimiz için nüfus ve su kaynaklarını dikkate alarak içme suyu eylem planı hazırladık, bunları kitaplar hâlinde çıkardık. Bu çok uzun bir çalışmaydı hakikaten. On sekiz yılda 262 içme suyu temin tesisi inşa ederek 81 ilimizin tamamının meselesini kökünden çözdük. Kimisini 2040 yılına kadar... Biz projelerimizi kısa vadede değil; on beş artı on beş, otuz yıl; yirmi artı yirmi, kırk yıl; çok büyük şehirlerde elli yıllık ihtiyaçları dikkate alarak yaptık. Bu eylem planlarını şöyle hazırladık... Hatta eylem planlarını hazırlamak için şirketlere vermek istedik fakat şirketler dedi ki: "Biz üç yılda hazırlarız." Bir de çok yüksek para istediler. Arkadaşlarıma ben güveniyordum, benim Başkanlığımda gece gündüz çalışarak bütün şehirlerin mevcut nüfus, gelecekteki nüfus; mevcut kaynaklar, gelecekteki kaynaklar; mevcut su ihtiyacı, gelecekteki su ihtiyaçlarının arz talep grafiklerinin hepsini çizdik ve buna göre planlama yaptık, yatırımları yapmaya başladık. Hakikaten çok yatırım yaptık. Bu pandemi sürecinde çok büyük bir sıkıntı yok inşallah.

NEVZAT CEYLAN (Ankara) - Yok.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - İyi.

Mesela Melen Projesi çok önemli bir proje. Şu anda Yeşilçay ve Melen'den İstanbul'un suyunun yüzde 51'i veriliyor yani Melen çalışıyor. Melen mesela, ben bunu, İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki bütün gruplar geldi, onlara açıkladım; Melen, 4 kademeli çok büyük proje. Birinci kademesi, regülatör isale hattı; ikinci kademesi, ikinci isale hattı; üçüncü kademesi, İstanbul Boğazı'nın altından 5.551 metre bir tünelle Asya'daki suyu Avrupa'ya aktarma, 4 metre çapında dev bir şey. Hatta, bir ara içinden geçerken, o zaman Binali Bey, Ulaştırma Bakanı; dedim: "Aman duymasın, yoksa bunu ulaştırma hazır yapılmış diye, "offtail" eder diye..." Öyle bir... 5.551 metre. Ta, Melen suyu şu anda Kâğıthane'de, Avrupa Yakası'nda akıyor yani ta, Sarıyer'de, Fatih'te, Beşiktaş'ta her yerde akıyor. Dördüncü kademesi de baraj. Arz talep grafiğine göre barajın 2025 yılında bitmesi lazım, o da 2025 yılına kadar bitirilecek. Ben biraz acele etmiştim, inşaata başlamıştık; ben ayrıldıktan sonra inşaat devam edecek inşallah.

Tabii, İzmir de... Efendim, İzmir'de o zamanki Büyükşehir Belediye Başkanımız gelmişti bana, İZSU Genel Müdürüyle "Yardımcı olun, sıkıntımız var, arsenik problemi var." Dedim: "Elbette yardımcı oluruz. Ben de o Ege Bölgesinin evladıyım. Neticede ne yapalım?" Gördes'te bir baraj inşa ettik, oradan 106 kilometre mesafede...

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Gördes su tutmuyor Sayın Bakanım. Dibi delik.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Neyi?

MURAT BAKAN (İzmir) - Dibi delik Gördes Barajı'nın.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Gördes Barajı'ndan su...

MURAT BAKAN (İzmir) - Yüzde 7,20 şu an. Bakın, Tahtalı Barajı yüzde 71,80; Balçova Barajı 82,34; Ürkmez... Gördes Barajı ayrı ama Gördes Barajı suyu tutmuyor yani birikmiyor su. Su kaybı var.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, şöyle ifade edeyim: Efendim, Gördes Barajı'ndan bir miktar zaten mutlaka şeye, tabii hayatın devamı için nehre verilmesi lazım. Biz onunla ilgili şöyle yaptık, ben o bilgiyi de vereyim. O zaman bir tarihte -2007 yılıydı galiba- İzmir, daha sonra 2010 yılında büyük sıkıntı yaşıyordu. Dolayısıyla dedim ki: "Arkadaşlar, bu "jet ground" yapılması lazım. Bunu beklemeden suyu tutalım, İzmir'e su verelim." O dönemi atlatalım diye. Kuraklığı atlatmak için, özellikle 2010, 2011, 2012'deki kuraklığı atlatmak için yapmıştık. Daha sonra DSİ orada enjeksiyon yaptı -bildiğimiz bir şeydi zaten- o kaçakların büyük kısmı giderildi.

MURAT BAKAN (İzmir) - Ama hâlâ aynı sıkıntı var, artmıyor.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bakayım yani ama kurak dönemlerde Gördes'ten çok önemli destek sağladık. Kaldı ki biz, biliyorsunuz, orada İzmir için pek çok barajlar... Onlara bilgi notu göndereyim. Şu anda pek çok, hatta Yiğitler Barajı'nı bile yapıyoruz.

MURAT BAKAN (İzmir) - Onunla ilgili biz tabii ki teşekkür ederiz ne yapıyorsanız ama Gördes'in durumu...

DSİ ESKİ İZMİR BÖLGE MÜDÜRÜ HAYATİ ÇELENK - Efendim, 2015 yılında sizin talimatınızla oradaki kaçakları engelledik ve şu anda sıfır kaçak var. Şu andaki su seviyesi gelen suyun azlığı nedeniyle. Karstik boşluklar vardı, sağ sahilde onları tıkadık, kapattık.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, Hayati Bey, hatırlarsın sen, ben dedim ki: "Bu kaçaklar var ama bunları beklemeden su tutalım." Çünkü İzmir'in daha önceki Büyükşehir Belediye Başkanımıza söz vermiştim; o zaman İZSU Genel Müdürü Ahmet Bey de benim elemanımdı DSİ'den geçmişti, onlar geldi. Biz, efendim, onu bilerek suyu tuttuk, kaçak olursa olsun diye. Sonradan kaçakları gidermek için -Bölge Müdürümüzdü Hayati Bey- bu tedbirleri aldık, şu anda hiçbir kaçak yoktur.

MURAT BAKAN (İzmir) - Yüzde 7 şu anda doluluk oranı.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Ya, olabilir ama kaçaktan dolayı değil.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Şu anda mesela Gördes, vekilimin dediği gibi, yüzde 7'lerde, yüzde 5'lerde.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sayın Vekilim, Gördes, İzmir'in sigortasıdır. Bakın, ben size onu söyleyeyim. Tahtalı Barajı da bittiği zaman Gördes'ten... Şimdi yağışlar başladı, Gördes'te de su seviyesi yükselmeye başladı ama onları da bilgi alayım. Şu anda orada herhangi bir kaçak yok çünkü biz suyu tutarken bilerek tuttuk; Aziz Bey dedi ki: "Ya, ne olur, sıkıntımız var, susuz kalacak İzmir." İzmir'in Tahtalı'da sıfır olacaktı. Ne pahasına olursan olsun bu suyu verelim diye 10/10/2010 tarihinde saat onu on geçe suyu akıtmaya söz vermiştim; akıttık o suyu.

Arz edebildim mi? Onu ben ezbere biliyorum.

MURAT BAKAN (İzmir) - Şimdi, Sayın Bakanım, biz bir durumu arz ediyoruz size. Yatırım yapmışsınız İzmir için, teşekkür ederiz. Yani Türkiye'nin her yerine Bakan olarak yaptığınız yatırım gibi İzmir'e yatırım yapmışsınız. Sağ olun, var olun.

Ama barajın doluluk oranının artması lazım, orada bir sıkıntı var. Ben, onu size söylüyorum yani bu...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Tamam.

Şimdi, şöyle, -ben az önce arz ettim- bilhassa Ege Bölgesinde geçen sene Ekim, Kasım, Aralık, Ocak aylarında yağışlarda çok büyük azalma vardı. İnşallah, bu yağışlar gelmeye başladı; yağışlarla beraber düzelecektir diye düşünüyorum. Yani kaçak giderildi Sayın Vekilim.

DSİ ESKİ İZMİR BÖLGE MÜDÜRÜ HAYATİ ÇELENK - Sayın Bakanım, ben, şu anki Bölge Müdürünü aradım; sıfır kaçak, sadece gelen suyun azlığından kaynaklı. Zaten 220 kotuna kadar herhangi bir kaçak yok, sağ sahilde bazı bölgeler vardı, şu anda onlar yapılıyor yani öyle bir deliklik veya herhangi bir şey söz konusu değil.

YASİN UĞUR (Burdur) - Doluluk oranı kaç?

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Doluluk kaçmış?

DSİ ESKİ İZMİR BÖLGE MÜDÜRÜ HAYATİ ÇELENK - 50 milyon metreküp su var şu anda.

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Yani yüzde kaça tekabül ediyor?

MURAT BAKAN (İzmir) - Biz, resmî rakama bakıyoruz.

DSİ ESKİ İZMİR BÖLGE MÜDÜRÜ HAYATİ ÇELENK - Yani, burada şunu söylüyorum: Barajda kaçaktan kaynaklı su azlığı yok, gelen suyun azlığı...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Gelen su ne kadar? Onu da sorun. Yani mevcut su ne kadarmış, yüzde kaç?

Şimdi, size bir de şu müjdeyi vereyim: Biz, bu Gördes Barajı'nı sadece içme suyu maksatlı değil, sulama maksatlı, Manisa Ovası'nın sulanması için... Ancak, biz öncelikle su azlığı olduğu zaman İzmir'in su ihtiyacını dikkate alıyoruz. Onu arz edeyim ama onu tabii...

DSİ ESKİ İZMİR BÖLGE MÜDÜRÜ HAYATİ ÇELENK - Ben bir şey daha ilave etmek istiyorum: Biliyorsunuz, İzmir'in içme suyunun yüzde 50'si Tahtalı Barajı'ndan sağlanıyor ve 59 milyon metreküp Gördes Barajı'nın su ihtiyacı var, içme suyu olarak vereceğimiz maksimum su; 70 milyon metreküp de sulama suyu. Aldığım benim haberler -tabii eski bölgem olduğu için- şu anda İzmir Büyükşehir Belediyesi, yüzde 100 kapasiteyle 59 milyon metreküp suyu İzmir'e alıyor efendim. Biraz da azalma nedenlerinden biri de o.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yani Tahtalı Barajı'nda azalma olduğu için efendim, şeyden besliyor...

DSİ ESKİ İZMİR BÖLGE MÜDÜRÜ HAYATİ ÇELENK - Enerji maliyetini...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Onu bir zahmet şeye alırsan... Bölge Müdürünü ara. Yani şu anda -az önce söylediğim gibi Değerli Vekilim- önce biz, tarımsal sulamadan önce içme suyu... Tahtalı Barajı'nda su seviyesi kuraklıktan dolayı çok azaldığı için oradaki bütün suyu İzmir'e bu hattan veriyoruz. Arkadaşımın dediği o.

MEHMET SAİT KİRAZOĞLU (Gaziantep) - İZSU'nun şeyinde yüzde 8,31 gözüküyor, doluluk.

MURAT BAKAN (İzmir) - Şu son zamanlarda benim geçen hafta attığım şey vardı...

MEHMET SAİT KİRAZOĞLU (Gaziantep) - Daha Nisanın sonuna kadar gelme, merak etme, İzmir susuz kalmayacak.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, müsaadenizle...

Ankara'da da büyük sıkıntı vardı biliyorsunuz, 2007'de. Onu aştık, şimdi de Gerede'den 32 kilometre uzunluğunda takriben, 4,5 metre çapında boru hattıyla su veriyoruz. Şu anda -hatta aldığımız habere göre- Ankara'nın su ihtiyacı 1,2 milyon metreküp günde; oradan 1,5 milyon metreküp su iletiliyor yani o olmasaydı hâlimiz dumandı hakikaten Ankara'da. Gerede imdada yetişti efendim.

Mardin'de... Buradan Mardin, Midyat, Kızıltepe bütün hepsine Beyazsu kaynağından su verdik.

Gaziantep'te... Gaziantepli arkadaşlar...

MEHMET SAİT KİRAZOĞLU (Gaziantep) - Sayın Bakanım, müsaade ederseniz ben bir teşekkürü de arz edeyim.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yaptığımızı anlatalım ki ondan sonra teşekkür et.

Şimdi, efendim, Gaziantep'in son büyük sıkıntısı vardı. Hatta Celal Doğan zamanında ben DSİ Genel Müdürüydüm. Celal Doğan'ı aradım "Ya, Celal Bey, bu Gaziantep'in hesaba göre -ben bütün şehirlerin hesabını yapıyordum bir yıl önce- çok büyük sıkıntısı olacak." "Nerede, ne olabilir?" " "Gaziantep ile Kahramanmaraş arasında kaynaklar var, buradan su verelim." "Ama terfi çok yüksek." dedi, "Ya, terfi olsun, susuzluğun faturası çok daha büyük." dedim. Ona rağmen müsaade istemedi fakat ben durumu vahim gördüğüm için o kaynaklardan -sağ olsun, Kahramanmaraş'a da teşekkür ediyoruz, onlar da verdiler- oradan 3-4 kademeli terfiyle Gaziantep'e suyu götürdük. O, hakikaten çok büyük sıkıntıyı giderdi ama daha sonra Gaziantep nüfusu, şu anda 500 bin Suriyeli var, onlarla birlikte su sıkıntısı artınca Düzbağ'da bir proje geliştirdik ve neticede, orada dev bir isale hattıyla kısa zamanda regülatörle su verdik. 103 kilometre efendim, muhteşem bir proje, Melen'den sonra en büyük proje, Gördes üçüncü. Hayırlı olsun, Düzbağ Barajı'nı da inşa edeceğiz, onun da projesi yapıldı.

Gaziantep Vekilimiz burada, buyurun.

MEHMET SAİT KİRAZOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekillerim; öncelikle, bir önerge üzerinde konuşma nedeniyle geç kaldım, özür diliyorum. Komisyonumuzun çalışmalarının da hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Gaziantep Düzbağ Projesi, gerçekten, 4,5 milyar TL'yi aşan bir yatırım tutarıyla, 2,1 milyon kendi nüfusu, 500 bin de göçmen nüfusuyla 2,6 milyonluk Gaziantep'in su ihtiyacını 2050 yılına kadar çözecek büyük bir proje. Ben bu projede emeği geçen Sayın Bakanım başta olmak üzere Bakanlıktaki ekibine, Devlet Su İşleri çalışanlarına ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ekiplerine teşekkürlerimi arz ediyorum. Hakikaten biz de gezdik, gördük o hatları; çok etkileyici, hem mühendislik bakımından hem teknik bakımdan inanılmaz bir iş başarılmış ve geçtiğimiz yılın sonunda -Aralık ayında- da Sayın Cumhurbaşkanımızın on-line katılımıyla hizmete verildi. Şu an Gaziantep'te kaynak suyu kalitesinde bir içme suyu kullanıyoruz, bu projenin şehrimize hayırlı olmasını diliyor ve emeği geçen herkese tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sağ olun efendim, su gibi aziz olun, afiyet olsun.

Efendim, Aydın'la ilgili... Aydın vekilimiz yok galiba burada. Aydın'la ilgili çok büyük sıkıntı vardı. Aydın'da İkizdere Barajı'nı yaptık, Aydın ve civarının tamamının su problemini 2050 yılına kadar çözdük efendim.

Çankırı'da örnek bir proje yaptık, onu da arz edeyim: Bir gün Çankırı Belediye Başkanı bütün kurumları dolaşmış, bana geldi, dedi ki: "Ya, ben perişan vaziyetteyim, ilgili kurumlar suyu getirmiyor, Çankırı susuz." Ben de "Sayın Belediye Başkanım, sizin nüfusunuz 80-90 bin civarında ama biz kanuna göre -1050 sayılı Kanun'da- 100 binden büyük nüfuslara su veriyoruz." deyince çok baygın vaziyete düştü. Sonra aklımdan dedim ki: "Ya, biz Çankırı'ya... Bütün Çankırı'nın ne kadar nüfusu varsa toplayın." Nüfusu 100 bini geçti "Beldesi, köyü vesaire hepsine su veriyoruz." dedik. Sonra baktım, hukuk müşaviri bir yazı getirmiş bana, diyor ki: "Efendim, siz kanunu baypas ediyorsunuz." "Ya, 100 bini geçtik ya." dedim. Neyse, onu çöpe attık artık. Çankırı'ya Güldürcek Barajı'ndan, Çankırı'nın her tarafına su verdik altıda 1 maliyetle. Her birine ayrı ayrı su götürseydik altı kat masraf oluyordu; altıda 1 maliyetle Çankırı'nın bütün ilçe, belde, köylerine su verdik böylece, hatta sonradan kanunu değiştirdik bu şekilde. Aynı şekilde, Mardin'in de Beyazsu kaynağından Mardin, Kızıltepe, Midyat, Nusaybin hepsine bu şekilde su verdik. Bunun çok büyük faydası oluyor, müşterek su tesis ettik bir kaynaktan veya birkaç kaynaktan arıtma tesisi, işletme maliyeti, yatırım maliyeti çok az oluyor; Çankırı böyle bir şeye vesile oldu yani.

Tabii, Kuzey Kıbrıs'a da su götürdük. Efendim, bu çok zor bir projeydi hakikaten. Hatta biz bunu "Götürülmez." derdik. Sonradan, bir müsteşarımız vardı -Çankırılı o da, rahmetli oldu- birdenbire, onunla beraber düşünürken "Ya, söz verdik, nasıl götüreceğiz?" derken... 1.453 metre derinlik var efendim arada. Orayı biz sanıyorduk ki "Boruyu denizin tabanına döşer, gideriz." diye düşünüyorduk, baktık ki böyle bir şey yok. Neticede, en son "Bulduk!" diye fırladık "Boruyu asarak götürelim." diye. Deniz Kuvvetlerine sorduk "Denizaltılar kaç metreye kadar iniyor?" Dediler ki: "250 metreden geçerseniz bir problem olmaz." 250 metre derinlikten boruyu asarak Kıbrıs'a suyu böyle götürdük yani.

MEHMET SAİT KİRAZOĞLU (Gaziantep) - Projenin bir benzeri yok herhâlde dünyada.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yok, dünyada ilktir, dünyada ilk. Askıda, denizin içinden asarak götürdük.

Yalnız, tabii, şöyle: Burada, kuraklıkta şunu dikkate almamız lazım: Efendim, belediyeleri incelediğimiz zaman, belediye başkanları bize ben Bakanken hep geliyorlardı "Suyumuz yetmiyor." Ya kardeşim, bakıyorum şebekede yüzde 50-60 kaçak var, her yerde bakın. Ben İstanbul'da İSKİ Genel Müdürü olduğum zaman kaçak yüzde 65 idi. İlk defa şebekeyi yeniledim, kaçağı normal yüzde 20 seviyelerine indirdim, büyük iki-üç tane baraj kazandım. Şimdi, belediyelerin de mutlaka bunu yapması lazım. Modern içme suyu borularıyla sistemi kurması lazım, "scada sistemi"ni kurması lazım. Nerede ne var? Bunu belirlenmesi lazım yani yeraltı haritası olmadan olmaz. Yani belediyelerimize bunu teklif edelim, hatta biz bu konuda yönetmelik de hazırladık ben Bakan iken. Büyükşehir ve il belediyeleri su kayıplarını 2023'e kadar yüzde 30'a indirecekti. "2028'e kadar da yüzde 25 seviyesine indirecek." diye yönetmelik var, bunu takip etmemiz lazım.

HASAN KALYONCU (İzmir) - Yüzde 30 bile yüksek değil mi Sayın Bakan?

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yüksek de ona indirseler sevineceğim yani en fazla, azami.

CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) - Şu anda Türkiye ortalaması herhâlde yüzde...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yüzde 50.

HASAN KALYONCU (İzmir) - Yüzde 50, evet.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yani yüksek ama buna razıyız şimdi, bu, maksimum değer.

İçme, kullanma suyu havza koruma planları yaptık efendim. Ayrıca, hakikaten biz kurak dönemleri çok iyi yönettik. Bir tarihte Ban Ki-mun beni aradı "Ya, Türkiye bu konuda çok başarılı, siz de büyükşehirlerde, büyük su yönetimi yaptınız, susuz bırakmadınız." Ben burayı inşallah bir ara hatırlarımda, anlatırım; Ankara'daki, İstanbul'daki, diğer illerdeki susuzluk, kurak dönemleri nasıl kurtardık; A, B, C planları var. Çok ısrarla Budapeşte'deki zirveye çağırdı beni, orada da anlattım dünyaya: Kurak dönemlerde metropollerde su yönetiminin nasıl olması lazım?

Atık su arıtma çalışmalarımız var. Bu konuda DSİ'de bir daire kurduk efendim çünkü bir ihtiyaçtı bu. Özellikle, tesis sayısı 145'ti, 1.170'e çıkardık. Atık suların ancak yüzde 35'i -onu da çoğu İstanbul'da, bizim yaptıklarımız İSKİ'deydi- bunu yüzde 89'a yükselttik, zaten dünyada yüzde 90 standart, onu da yakaladık aşağı yukarı.

Ayrıca, atık su arıtma tesislerinden çıkış suyunu bazı havzalarda -Ergene Havzası, Akarçay Hazvası, Konya Havzası gibi havzalar- çok kritik, su eksiği var. Bu havzalar da atık suları bir derece daha arıtarak onun da sistemini kurduk, sulamada kullanıyoruz artık. Mesela Afyon'da Akarçay Havzası'nda buna başladık, Ergene'de başladık, Konya'da kısmen başladık.

Ergene Havzası Eylem Planı'nı hazırladık. Hemen hemen bitti inşallah, önümüzdeki yıl tertemiz bir Ergene olacak. Çünkü bütün -13 tane- ileri biyolojik atık su arıtma tesisini DSİ yaptı tamamen bütün belediyelerin; gördüğünüz gibi. Modern, gerçekten, biyolojik azot, fosfor gideren son on beş yılın teknolojisi yani benim kitabıma yazdığım şey. Arzu ederseniz sizlere bu kitaplardan da birer tane takdim edebiliriz. Arkadaşlar, su tasfiyesi ve atık su tasfiyesi üzerine kitaplar var, sizlere de birer tane hediye edeyim isterseniz.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - İsteriz.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim, ülkemizde 78 milyon hektar arazi var, ekilebilir arazi 28 milyon hektar, ekonomik sulanabilir 8,5 milyon hektar; bunun yüzde 79'unu sulamaya açtık. Yalnız, problem şu: Hakikaten sulamada gelir artıyor, 50 milyarlık ilave bir zirai gelir artışı sağlamak mümkün. Yani yakın bir gelecekte dünyadaki en kritik sektör gıda güvenliği ve gıda üretimi olacaktır; bakın, bunu açık söyleyeyim. Dolayısıyla, bu Komisyonun çok önemli bir vazifesi var, bunu da vurgulamak istiyorum.

2020 yılında zirai hasılatımız aşağı yukarı 333 milyar TL, ihracatımız da 20,7 milyar TL.

Bitki deseni planlaması yapılması şart değerli arkadaşlar. Suyu çok az olan yerlerde çok su isteyen bitki yetiştiriyoruz. Bunun için bitki deseni...

MURAT BAKAN (İzmir) - Ekosisteme uygun davranılsa yani tropikal bitki getirip dikerseniz o bölgenin kendi ekosistemine zarar verirsiniz.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Tabii, tabii. İşte, onu da burada özellikle... Daimi komisyonda çalışacak arkadaşlar var, bir rapor hazırlayacak arkadaşlar; onlar da bu konuya temas edecekler efendim.

Su sıkıntısı olan yerlerde az su tüketen bitkilerin ekilmesi veya kuru ziraat yapılması lazım. Sulanan arazilerde şunu tespit ettik: Bir arazi sulandığı zaman 3 ila 14 misli ürün artışı oluyor çünkü bitki deseni değişiyor, daha kıymetli ürünler ekilebiliyor; arazi fiyatları da artıyor tabii ki.

Arazi toplulaştırılmasının hızlandırılması lazım, bu şart.

Modern sulama tesisleri çok önemli. Efendim, daha önce maalesef açık sistem, açık kanal ve kanalet sistemi kullanılıyordu. Vahşi sulama, biz bunu...

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Hâlâ devam ediyor mu Sayın Bakan?

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yok, bakın, şöyle: Eski tesisler devam ediyor ama yeni tesisler de bakın inşa hâlinde, yüzde 94'ü borulu artık. Ben bir genelge yayımladım, aşağı yukarı 2005 yılından itibaren mümkün olan her yerde kapalı sistem kullanıyor, yüzde 94'ü.

CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) - Sayın Bakanım, hatta biz 2003'te devam eden projeleri dahi durdurup kapalıya döndük, ihalesi yapılmış...

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - O zaman şunu da yapmak lazım: Bir an önce eski olan sistemi yenileyip...

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Eski olanın yenilenmesi lazım, evet.

Arkadaşlar not alıyor, eski olan şebekelerin artık yavaş yavaş modern damlamalı, yağmurlama sulama sistemlerine döndürülmesi...

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - O zaman arkadaşlara söyleyelim: 40'a değil, 1'e alın arkadaşlar.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bir de havzalar arası su aktarımı önemli. Efendim, bazı havzalarda, mesela Konya Ovası'nda su yok, çok az yani daha kapalı havza, Akdeniz'e boşa akan nehirler var. Bunları biz üç noktadan Konya Ovası'na yönlendirdik.

Bir: Derebucak'ta bir baraj yaptık, Profesör Doktor Yılmaz Muslu Barajı, oradan bir tünel açarak cazibeyle Beyşehir Gölü'ne aktardık. Beyşehir'den ta Apa'ya kadar Türkiye'nin ilk en uzun suni nehri var, suni nehir; onu inşa ettik, Şu anda buradan yılda 180 milyon metreküp su akıyor; hem Beyşehir Gölü'nü kurtardık hem de Konya Ovası'nı.

Bir de Suğla'da düdenlerden Akdeniz'e yer altından giden sular vardı, onu kurtardık, Suğla depolaması yaptık, oradan da buraya su veriyoruz. Oradan da yılda 100 milyon metreküp su akıyor.

Bir de asırlık bir proje var Osmanlı Devleti zamanında "Mavi Tünel Projesi" diye, Mavi Kanyon. O projeyi de hayata geçirdik büyük ölçüde, oradan da 414 milyon metreküp su akıyor şu anda. Bağbaşı Barajı ve 17.034 metre uzunluğunda tünelle dağın altından, Torosların altından Konya Ovası'na su veriyoruz, 100 milyon metreküp de Torosların memba suyu Konya'ya içme suyu olarak verildi efendim. İşte burada var zaten, Konya Ovası'nın durumu.

Kızılırmak Nehri'nden GAP'ta çok büyük bir suni nehir inşa ettik.

Evet, taşkın koruma faaliyetleri var, 5.091 taşkın koruma tesisi... Taşkınlarda esas, can güvenliği, estetik sağladık. Mesela ilk defa Edirne'de Kanal Edirne Projesi tamamladık, sessiz sedasız efendim. Şimdi Adnan Menderes'le taşkınları koruyoruz. Yani netice itibarıyla...