KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Hocam size yönelik söylemiyorum. Özür beyan ediyorum. Sürelere biraz dikkat edelim, hani süre kısıtlaması koymadan yürürüz biz genellikle ama pandemi dönemi meramımızı anlatarak... Siz zaten onu yaparsınız.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Hepinizi selamlıyorum.

Gerçekten, hani, keşke bu gerilimli oturumun ardından olmasaydı bu toplantı çünkü Sayın Başkan, sayın üyeler; seçmen, çoğunluğu size verdi, Genel Kurulda dün azınlıktaydınız fakat bugün Başkanlık Divanındaki çoğunluğunuzla dünkü dengesizliği Anayasa'ya ve İç Tüzük'e aykırı olarak düzeltmeye çalıştınız. Usul konusu bir sözcükte latince "prosedere" ilerletmek anlamına geliyor fakat yirmi dört saat sonra siz bunu geriye sardırdınız ve düzelttiğinizi var sayıyorsunuz. Doğrusu, ben genel irade adına -Genel Kurulda yansıyor çünkü genel irade- çok üzgünüm. Keşke bu olmasaydı. Hemen bunu belirttikten sonra bu konu çok önemli. "Eğer mesele vatansa gerisi teferruattır." sözünden hareketle ben Sayın Başkan size ve değerli üyelere -elimin altında 5 tane var, vereceğim- "Doğal Kaynakların Planlanması, Ülkenin Bölünmez Bütünlüğü" başlıklı yayın... Bu doğrudan doğruya buna giriyor, çok önemsiyoruz. Hepimiz, ortak yönümüz Anayasa'nın 81' inci maddesine göre Anayasa'nın üstünlüğüne ant içmişliğimizin yanı sıra hepimiz vatanseveriz, ülkemizi seviyoruz, dolayısıyla, bu ülkeyle ilgili, Türkiye Cumhuriyeti'yle ilgili, Türkiye ülkesiyle ilgili bir yasa olduğu için aramızdaki -belki- çekişmeleri, kızgınlıkları, kırgınlıkları şu anda unutarak bunu konuşalım derim.

Şimdi, bu yasa önerisi aslında, 39'uncu torba kanun olarak karşımıza geliyor ve torba kanun, hani eğer ülkelerin doğal, tarihsel ve kültürel değerleri bir bütün olarak düşünüldüğü zaman âdeta Türkiye ülkesi bir torbaya konularak, torba kanunla görüşülüyor. Bu bakımdan tabii, Türkiye'nin doğal değerleri, kültürel değerleri, tarihsel değerleri gibi hepimiz için ortak olan değerlerin bu şekilde torba bir yasayla düzenlenmesi, esasen nitelikli bir yasa bir yana, yasama tekniğine de aykırıdır.

Şimdi, siz tabii, belirttiniz: "Anayasallık yönünden incelenmiştir." biçiminde bir beyanda bulundunuz ama önemli bir adım attınız Anayasa'ya uygunluk incelenmesinin burada görüşmesini yapalım diye İç Tüzük madde 38'e göre. Teşekkür etmek isterim bu bakımdan. Tabii, hukukçu olmanızın da bu konuda size verdiği bir sorumluluk var, ben bu çerçevede kalmak istiyorum. Sayın vekiller buna değindiler, farklı yönlerden değindiler.

Ben de genel olarak, maddelere girmeden, Anayasa'nın aslında, özellikle, ülkemizin doğal, kültürel ve tarihsel değerleriyle ilgili alanlarda oldukça dağınık merkez-yerel ilişkisinde, merkezde de Cumhurbaşkanı-Bakanlıklar ilişkisinde farklı düzenlemeler yapıldığına tanık oluyorum. Bu nedenle, bu yasa önerisini Anayasa'nın ışığında okuduğumuz zaman aslında, değinilen 127'nci maddenin yanı sıra, yani merkezî yönetim-yerel yönetimler ilişkisini düzenleyen madde 127'nin yanı sıra, esasen birkaç kategoride yer alan hüküm açısından çok sorunlu olduğunu ve aykırılık teşkil ettiğini görüyoruz. Bunun başında, madde 43'le başlayan, kıyıların korunmasıyla başlayan ve esasen, Anayasa'nın bir başka bölümünde göremeyeceğimiz bir başlıkla bağlantılı olarak anayasallık sorunu söz konusudur çünkü 43'üncü madde "Kamu yararı" ana başlığını taşıyor. Kamu yararı gerçekten, ülkemizin -yani ülkesel değerler- kıyılarının korunmasından tarım arazilerine kadar doğal kaynaklara hep "Kamu yararı" başlığı altında korunmaktadır bu alanlar, kamulaştırmaya kadar. O bakımdan "üstün kamu yararı" kavramı başlığı altında bunu aynı zamanda değerlendirmemiz ve incelememiz gerekiyor.

Biraz ilerlediğimiz zaman; yani madde 43, kıyıları doğrudan ilgilendiriyor; madde 45, tarım arazileri, çayır ve meraların amaç içi veya amaç dışı kullanılıp kullanılmadığı sorunsalı; 35 "Mülkiyet hakkı"; 63'üncü madde, kültürel, tarihsel ve doğal varlıkların korunması. Şimdi, burada, tabii ki doğal varlıklara ilişkin çok önemli bir istisna öngörüldüğü için esasen, doğal alanlar, özellikle ormanlar madde 169 ve 170'e de uzanmak gerekiyor.

Şimdi, Anayasa'mızda öyle bazı hükümler var ki gerçekten, bunlar, hani, büyüklerimizden miras aldığımız ve gelecek kuşaklara geçireceğimiz mirası güvence altına alan bir yazım tarzı, bunu güvence altına alan bir yazım tarzını yansıtıyor. Örneğin, madde 169: "Ormanların korunması ve geliştirilmesi" fıkra üç, bakın, izninizle sadece bu fıkra: "Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez." Öyle bir yazım tarzı ki hiçbir faaliyet ve eyleme hiçbir istisna tanınmıyor burada; kesin, katı, istisnasız çünkü ormanlar hepimizin ortak değeri, gelecek kuşaklar için de. Devam ediyor, hemen: "Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz." Bakın, ifade özgürlüğünü yasaklıyor "Ormanların tahrip edilmesi sonucunu doğuracak beyanda bulunamazsınız." diyor; madde 26'ya, 25'e ciddi bir istisna getiriyor. Böyle bir Anayasa maddesi gerçekten çok önemli ve istisnai bir düzenleme, o da tabii, Türkiye ormanlarının korunması, ülkemizin, vatanımızın doğal değerlerinin korunmasına ilişkin. "Münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz."

Bu kadar koruyucu bir madde. Şimdi, bu maddeyi özellikle belirttim, diğer maddeleri bu şekilde okumayacağım kuşkusuz ama burada yapılmak istenen düzenlemenin gerçekten, hani, çekirdeği diyebileceğimiz bir alan. Birçok yönüyle bu maddeye takılıyor ve bu takılan alanlar maddelere şu anda girmeksizin, birkaç örnekle sadece yetinip söz tasarrufunda bulunacağım.

Başta, kıyılar konusu... Kıyılar konusunu düzenleyen istisnai Anayasa maddesi 43. Bu konuda bilindiği gibi Sayın Başkan, değerli üyeler -Sayın Başkan, büyükşehir belediye başkanlığı da yaptığı için deneyimli bu konuda çok fazla- esasen doğal değerlerin korunması ile yerel yönetimlerin yetkileri arasında doğrudan bir bağlantı var çünkü onlar orada yaşıyorlar, orada yönetiyorlar, orada yaşayan insanların temsilcileri adına kendi beldelerine, yörelerine sahip çıkıyorlar yoksa oraları hiç tanımayan, hiç görmeyen insanların, oraların havasını teneffüs etmesi düşünülemez. Bu bakımdan bu demokratik hukuk devletlerinin ortak ilkesidir, ilkeleridir. Antalya kıyılarının korunması, Antalya ilinin sorunudur, Muğla kıyılarının korunması, Muğla ilinin sorunudur yoksa Ankara'nın sorunu, burada daha çok genel gözetme, gözetleme ve eş güdümle sınırlıdır. Bunu Avrupa devletlerinde görüyoruz.

Şimdi, bu çerçevede baktığımız zaman esasen kıyıları tahrip edici, kıyı şeritlerinde yapılaşmaya yol açıcı yetkiler merkeze, yerelden çok merkeze, merkezde ise Bakanlara değiniliyor ama sonuç olarak tek kişi tarafından temsil edildiği için yürütme, tek kişiye yönelik bir yetki düzenlemesi söz konusu oluyor. Ama tabii, bu tek kişiye verilen yetki düzenlemesi Sayın Başkan, değerli üyeler; şu şekilde itiraza tabi tutulabilir: "Efendim, Cumhurbaşkanı devletin temsilcisi ve yürütmenin tek başına temsilcisi olduğuna göre neden olmasın?" Fakat Cumhurbaşkanlığının yetkileri Anayasa madde 104'te sayılıdır. Yani Cumhurbaşkanının yetkileri bu şekilde ülke alanında yapılacak ihalelerin kime verileceği, o irtifak ve imtiyaz yetkilerinin kimler tarafından kullanılacağı şeklinde bir alana yerel yönetimlerin, Bakanlıkların, özerk kuruluşların, özellikle, koruma heyetlerinin görev ve yetkilerine uzanamaz, tecavüz edemez.

Bir örnekle eğer somutlaştırmak gerekirse Çanakkale ve Edirne il sınırlarındaki Saros Köfrezi Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi örneğini verelim. Teklif böyle yasalaşırsa bu bölge Cumhurbaşkanını seçeceği tek bir yatırımcıya tahsis edilebilecek, bu seçimle ilgili hiçbir kriterde maddede yer almamaktadır. Benzer şekilde Antalya Demre, Artvin Kafkasör, Elâzığ-Tunceli Fırat Havzası, Erzurum Palandöken, İzmir Çeşme, Kars Sarıkamış gibi doğal alanlar, kültürel alanlar, turistik alanlar tek kişinin iradesiyle tahsis işlemine konu olabilecektir. Bu tür örnekleri çokça genişletebilirim fakat genel olarak bu yetki alanlarının Anayasa'nın öngördüğü çerçevenin çok ötesine geçtiği gibi şöyle bir sorunla da genel olarak karşı karşıya bulunuyoruz. Turizm ve turizmin getirisi sanki o Anayasa madde 63'te öngörülen kültürel, doğal ve tarihsel değerlerin önüne geçiyor yani onlar tahrip edilebilir, doğal alanlar işletmeye açılabilir, turizme açılabilir, ormanların ekosistemi bozulabilir yeter ki önümüzdeki yıllarda turizm bize para getirsin. Şimdi, getirebilir tabii ki bu düzenlemeyle beş yıl, on yıl ama kuşkusuz, bizden sonraki kuşaklarda bu doğal mekânlardan yararlanacaklar.

Sayın Başkan, değerli üyeler; son olarak özellikle yaşadığımız Covid-19 pandemisiyle de bir bağlantı kurarak sözlerime son vermek istiyorum. Özellikle 2000'li yıllardan bu yana tanık olduğumuz pandemilerde insan-doğa ilişkisi, insan-çevre ilişkisinin başlıca neden olduğunu, belirleyici olduğunu bilimsel olarak ortaya koydular bilim adamları. Şimdi, biz acaba Türkiye'de bu doğal değerlerimiz üzerinde bu kadar hovardaca, bu kadar sadece paraya endeksli bir yaklaşımla oynarsak yeni virüs alanlarını açmaz mıyız gelecek yıllara yönelik olarak? Bu açıdan baktığımız zaman da Anayasa'mızın 56'ncı maddesine de değinmeden geçemeyeceğim çünkü 56'ncı madde sayın üyeler, Turizm Bakanlığının değerli temsilcileri; devlete ekosistemi, ekosistemin bozulmasını bir; önlemek, iki; korumak ekosistemi, üç; bunu geliştirmek şeklinde üçlü yükümlülük yüklemektedir. Bu, çok az anayasada vardır. Bunu şu üçlü kavramla eşdeş kılabiliriz ya da özdeş kılabiliriz. Devletin insan haklarına saygı göstermesi, bir; insan haklarını koruması, iki; insan haklarını geliştirmesi, üç; üçlü yükümlülüğü ekosistemi koruma bakımından da karşımıza çıkıyor. Şimdi, bu açıdan baktığımız zaman Anayasa madde 2; Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı -14'üncü maddenin ışığında- insan haklarına dayanan bir devlettir. İnsan hakları bir bütündür; çevresel haklar, bütün bu doğal alanlarda kullandığımız haklar ve diğer hak ve özgürlükler. Devletin ise yasama, yürütme ve yargı şeklinde üç ayrı erke ayrılmış olmasının nedeni bu hakları güvence altına alma amacına yöneliktir ve bunun başında da kural koyan yasama Meclisi bulunmaktadır. Yasama Meclisinin bu itibarla, Anayasa'mızın kamu yararını koruma temeline dayanan 43'üncü ve devamı maddeleri 168 doğal kaynakların korunması, 169 ormanların korunması, 170 orman köylüsünün korunmasına ilişkin maddeler başta olmak üzere bu ülkesel maddelerin korunmasında en ilk görev bize düşmektedir, yasama Meclisine düşmektedir.

Bu konuda Sayın Başkan, bu toplantıyı akşam vaktine sıkıştırdınız, belki öyle bir zorunluluk doğdu ama lütfen bunu bir; bunu geri alalım, bir alt komite oluşturun biz de komisyon üyesi olmayanlar yardımcı olalım. Ülkemizi hepimizi seviyoruz, Anayasa'mıza hepimiz bağlıyız, Anayasa'ya uyumlu bir yasa önerisi düzenleyelim, bir hafta geç olsun ama Anayasa'mıza ve kamu yararına uygun, gelecek kuşaklara karşı olan sorumluluğumuzu karşılayan bir yasa önerisi olsun der ve bu özet bilgilerle yetindiğimi beyan ederek sözlerime son veriyorum.

Dikkatiniz için teşekkür ederim.