KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Süre ne kadar?

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Kusura bakmayın, süre kısıtlaması koymadık ama...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Riayet edeceğim, merak etmeyin, ben derdimi anlatacağım sadece.

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Buyurun.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle bugün Genel Kurulda yaşananları -Sayın Kaboğlu'nun da hassasiyetle dile getirdiği gibi- Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında olmaması gereken, tezahür etme şekli itibarıyla da Meclis hukukuna aykırı bir eylem olarak nitelediğimi açıklıkla söyleyeyim.

Şimdi, burada görüşmekte olduğumuz yasayı, bir defa, Anayasa'nın çok farklı maddeleri üzerinden değerlendirerek tartışmak ve eleştirmek mümkün. Öncelikle, Anayasa'nın 2'nci maddesindeki "hukuk devleti" ilkesi üzerinden yola çıkmamız gerekiyor. "Hukuk devleti" ilkesi aynı zamanda "demokratik devlet" tarifini de içinde barındırıyor. "Demokratik devlet" tarifini içinde barındıran bu maddeden yola çıkarak da Türkiye'deki teşkilat durumuna bakmamız gerekiyor. Türkiye, sadece merkezî idareden oluşan bir teşkilatlanmayı tarif etmiyor Anayasa'da; merkezî idarenin yanında, 127'nci maddesinde mahallî idareleri de tarif ediyor, mahallî idarelerin bulundukları bölgenin aslında en hassas ve en yapısal ilişki kurabilecek yetkin yönetim biçimleri olduğunu da tarif ediyor. Az önce sayın milletvekillinin de dile getirmiş olduğu gibi, bu, köy idaresinden tutun büyükşehir belediyelerine kadar uzanabilecek bir tablodur.

Öyle bir süreç yaşıyoruz ki maalesef, daha önce, sürekli merkezî idarenin çalışmalarını "vesayet" diye tarif eden Adalet ve Kalkınma Partisi ve yönetenleri bir süreden beri yerel yönetimlerdeki -başarısız oldular demeyeceğim, demokratik bir devirdir, demokratik bir yer değiştirmedir ve birçok yerde hâlâ kendileri bu işe devam ederken- bu demokratik devri hazmedemeyecek bir tabloyla beraber yasal düzenlemeler yapıyorlar.

Şimdi, bu yasanın 6'ncı maddesini elimize aldığımız zaman elimizde kalacak bir madde olarak duruyor. Sadece 127'nci madde değil, Anayasa'nın 35'inci maddesi var, mülkiyet hakkını düzenliyor. Bu yasanın 6'ncı maddesine göre, yerel yönetimlerin mallarına herhangi bir işletmecinin talebi üzerine Kültür Bakanlığı üzerinden tasarruf yapmak mümkün. Bu, hakkı nereden kendinizde görüyorsunuz? Bir başkasının malını alıp kullanma, değerlendirme, bir başkasının tasarrufuna sunma hakkını, Anayasa'nın 35'inci maddesi burada var iken, nereden kendinizde görüyorsunuz?

127'nci maddedeki o ilişkiyi, birbiriyle ilgili sadece sınırlı bir ilişki içerisinde olması gereken merkezî idare ve yerel yönetimler ilişkisini bu kadar geniş nasıl algılayabiliyorsunuz, nasıl değerlendirebiliyorsunuz? Bu iki maddeyi yan yana koyduğunuz zaman 6'ncı maddedeki tariflerinizi nasıl açıklayacaksınız? Kaldı ki bu 6'ncı maddedeki tarifler aynı zamanda Anayasa'nın 45'inci maddesindeki meralar ve hayvancılıkla alakalı maddeye de aykırı. Ya, bir yanıyla baktığınız zaman onlar üzerinde de bir tasarruf ortaya koyuyor. Anayasa'nın 45'inci maddesi açık.

Bakın, ben size bir canlı örnek anlatayım, Urfa'da yaşadığım örnek, Urfa'ya seyahate gittim -içimizde şu anda Urfa milletvekili var mı bilmiyorum, çıksın, söylediklerimi tashih etmek istiyorsa etsin- Urfa'da araziler TİGEM'e tahsis edilmiş, etrafı çevrilmiş, milletin beslemiş olduğu hayvanları besleyebilecek olduğu alan bırakılmamış, o hayvanlardan herhangi bir tanesi sokağa salındığında TİGEM arazisinin yanından geçmeye kalkarsa jandarmalar tarafından hapsediliyor ya. Bildiğiniz küçükbaş hayvanlar cezaevine koyuluyor -mahpus hayvanlar ordusu- daha bir iki gün önce de bu, yine, kamuoyuna yansıdı.

Burada ikili bir tablo var; TİGEM arazisindeki otlar çürüyor, orası mera alanı esasında, daha önce bunlar muhtarlıklara ve köy idarelerine tahsis edilerek orada hayvanlara besi yapılırken şimdi çürüyor, vatandaş hayvanını besleyemiyor; diğer taraftan da hayvanı kazara oradan geçecek olursa hayvan hapsediliyor, kendisine yatak parası, yemek parası, o parası bu parası diye 5 yıldızlı pansiyon uygulaması yapılıyor. İşte, Anayasa'nın bu 45'inci maddesini doğru anlamazsak yani hayvancılıkla uğraşanları ve mera alanlarını doğru anlamazsak bu 6'ncı maddedeki düzenlemeyi getirir, o alanları tarumar ederiz. Bir yanıyla beraber yerel yönetimlerin mülkiyetine göz koyan bir maddedir, az önce söylediğim gibi, Anayasa'nın 127'nci maddesine ve mülkiyet hakkını düzenleyen 35'inci maddesine açıkça aykırıdır, diğer yanıyla beraber de 45'inci maddesine açıkça aykırıdır. Burada bunu nasıl savunacağınızı ben merak ediyorum.

Sevgili Başkanım, az önce açıklama yaptınız ama mesela, bunu nasıl anlatacaksınız? Bir yerel yönetimin malını Kültür Bakanlığının alıp tasarruf hakkında bulunmasını nasıl anlatacaksınız? Niye aksi olmuyor ya da bu ülkede? Mesela, Kültür Bakanlığına ait olan bir malı niye bir yerel yönetim alıp da üzerinde tasarrufta bulunamıyor? Çünkü Anayasa'nın 35'inci maddesi var, birinin merkezi idare diğerinin yerel yönetim olması değil, Anayasa'nın 35'inci maddesi bunu teminat altına almış vaziyette. Yine aynı kanuni düzenleme içerisinde Anayasanın 43'üncü maddesindekileri kıyıların devletin tasarrufu altında olması ve kamu yararı dışında bazı muamelelerin yapılamayacağı gerçeğini göz ardı etmez. Siz buna ilişkin bir açıklama yaptınız ama o açıklama bu konuda tatmin edici bir açıklama olma ihtimali yok.

Anayasa'nın 56'ncı maddesinde çok net bir insan hakkından bahsediyor aynı zamanda "Herkesin sağlıklı çevrede yaşama hakkı." Siz bu tasarrufu aldığınızda bazı alanları işletme hâline çevirip onlar üzerinden bazı alanları yok ettiğinizde aslında iki tane tabloyu ortadan kaldırıyorsunuz; yine demokratik devlet ilkesiyle beraber bir "insan hakkını" ve Anayasa'nın 56'ncı maddesiyle teminat altına alınmış olan "sağlıklı çevre" ve "yaşama hakkını" da ortadan kaldırıyorsunuz.

Yine bu kanuna baktığınızda ben açıkçası belediyelere bu kadar zulmetmenizi anlayamıyorum. Belediyelerin verebilecek olduğu birtakım ruhsatları, birtakım belgeleri alıyorsunuz Kültür Bakanlığı üzerinden veriyorsunuz. Niye, derdiniz ne, derdiniz ne ya? Yani, belediyeler bunları başka türlü mü veriyor, uzaylı gibi mi veriyor, başka bir dünyanın belediyeleri mi? Bu milletin oylarıyla seçilmedi mi, neyle anlatacaksınız bunu bize şimdi? Kültür Bakanlığı alacak iki tane yatı, bir tane katı bağlayacak olan alanı kendisi ruhsatlandıracak. Ha, öyle bir garip hükûmet sistemimizde var ki zaten Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olunca her şeyi yürütecek Cumhurbaşkanı olduğundan dolayı burada da yanına bakanı koydunuz, sonra yetmedi anladınız bu işler öyle değil, bakanın yerine oradaki yerel yöneticileri ya da birtakım şeyleri tevkil ederek bu yetkileri kullanıyorsunuz. Yani Anayasal olarak bu yetkileri kullanma hakkını haiz olmayan bazı kamu organlarını işin içine sokarak kullandırmaya kalkıyorsunuz. Seçilmiş belediye başkanı bunu kullanamayacak, sizin taşra teşkilatınızdaki memur kullanacak öyle mi, öyle bir şey olabilir mi ya! Bunu neyle izah edeceksiniz ya, böyle bir şeyi izah edebilir misiniz ya? Vatandaşın seçtiği, az önce Sayın Kaboğlu'nun "katılım hakkı" diye bahsettiği ve yerel yönetimlerden bahsederken çevreyi düzenlemeden o yerel yönetimlerle ilgili tasarruf hakkının kullanmaya kadar bir Anayasal hak; 14'üncü maddeyle 2'nci madde ilişkisini kurarak bahsetmiş olduğu hakkı siz devletin bir ajanına vereceksiniz, seçilmiş belediye başkanına kullandırtmayacaksınız. O yüzden burada Anayasaya aykırılığı tartışmazsanız bu kanunun altından kalkamayız, bunu izah edemezsiniz bakın bize, bunu izah edemezsiniz, bunu yuvarlak laflarla izah edecekseniz bu Komisyonun buradaki ayıbı olur. Ben çok net, gözünüze soka soka söylüyorum: 127'nci maddeyi doğru yorumlamanız gerekir, belediyeler merkezi idareni tebaası değildir, merkezi idare yasama organını da tebaası gibi kullanamaz, Cumhurbaşkanlığı sistemi emretti diye biz burada belediyelerin yetkilerini tırpanlayacak bir yasayı ele almaya kalkarsak Anayasa'daki erkler ayrılığına aykırı iş yaparız, Anayasa'nın bağlayıcılığına da aykırı iş yaparız, 127'nci maddede tanımlanmış olan tavra yönelik de aykırı iş yaparız, az önce Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'ndan bahsetti sevgili meslektaşım, ona da aykırı iş yaparız. Hangi akla hizmet bunu getirdiniz?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Biz de ona karşıyız sayın meslektaşım, yanlış anlaşılmasın bir açıklık getireyim.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Yok, getirtiriz, ihtiyacınız varsa getirtiriz merak etmeyin.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Yerel yönetimlere, özerkliklere karşısınız değil mi orada bir yanlış anlaşılma...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Hayır, efendim var, bu katılımla alakalı, bu katılımla alakalı. Müsaade edin kardeşim ya.

Şimdi, Anayasa'nın 169 ve 170'inci maddesini de ihlal ediyorsunuz, orman köylüsünün olduğu yerde de orman köylüsüne hiçbir şey sormadan iş yapıyorsunuz, hâlbuki Anayasa tarif ediyor: Orman köylüsünün olduğu yerde yapılacak işleri orman köylüsüyle birlikte yapabilirsiniz, göz ardı edemezsiniz, oranın hâkimidir oradaki köylü, oranın hâkimi buradaki iki tane milletvekili değildir ya da saraydaki bir bakan değildir. Okursanız Anayasa'yı, Anayasa o irtibatı kurmuş: Orman köylüsünün olduğu yerde değişen duruma uydurmak isterseniz bile azaltamazsınız ormanı, yok edemezsiniz, üzerinde oynamaya kalkacağınız alan orman vasfını kaybetmiş alanlarla alakalıdır ve sadece orada da orman köylüsüyle ortaklaşa, kolektif bir karar tarifi vardır.

Sevgili Başkanım, ben size verdiğim sözü tutacağım, umarım uyarılarım anlaşılmıştır, uzatmayacağım, daha sonra geneli üzerinde konuşurken dile getirebilirim ama İç Tüzük'ün 38'inci maddesi gereği burada bu tartışmanın yapılması gerekiyor, kayıtlara girmesi gerekiyor. Sizler bunu göz ardı eder yine de kendi oy çoğunluğunuzla beraber bu yasayı çıkarmaya kalkarsanız ileride önünüze bunu koyarız "Biz bunları söylemiştik, siz bu milletin çevresine, ormanına, yerel yönetimlerdeki hakkını, katılım hakkını, demokratik haklarının tamamını göz ardı ederek bu parmakları kaldırdınız." deriz.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.