| Komisyon Adı | : | BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU |
| Konu | : | Turizmi Teşvik Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3517) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 01 .04.2021 |
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu kanun teklifi 3'üncü kanun teklifi oluyor, 2'si kabul edildi bundan öncekilerden, bu da kabul edilirse Komisyonumuzun Turizm Bakanlığıyla ilgili kabul ettiği 3'üncü kanun teklifi.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Şimdilik 3'üncü.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Belki diğerleri de gelir ama bir şeyi söylemek lazım: Bu teklif kanunlaşırsa, gene Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar döneminin başlangıcında çıkardığı 2 kanun yok sayılmış olacak; bir tanesi 2003'teki Karayolu Taşıma Kanunu, diğeri de 2004'teki Büyükşehir Belediyesi Kanunu çünkü bu kanunlardaki birçok husus burada Turizm Bakanlığına verilmiş oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Buyurun.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - "İstişare sünnettir." sözü bir atasözü müdür, bir hadis midir, nedir bilmiyorum ama önemli bir sözdür çünkü konuşarak insanlar anlaşmalı; konuşmanın önemini ortaya koyduğu için önemsiyorum ve komisyonları da bu bakımdan çok faydalı görüyorum ama verimli görmüyorum maalesef. Adalet ve Kalkınma Partisinin de artık yorulduğunu hissediyorum, çok yorgun bir vaziyette; tahammül yok. Sizin gibi tahammül olsa... Komisyon başkanlarının ne hikmetse -bizim Deprem Komisyonu da öyle, burada, oturuyor karşımda- inanılmaz bir tahammül gücü var ama komisyon üyelerini, hatta teklif sahiplerini, bakan yardımcılarını ve Genel Kuruldaki gerginliği görünce ben şaşırıyorum doğrusu ve bunu şuna bağlıyorum: Adalet ve Kalkınma Partisinin o başarılı olduğu başlangıç yılları var ya, "Niye başarılı oldu?" diye kendi kendime soruyorum ve bir analiz yapınca karşıma çıkan manzarayı sizinle paylaşmak istiyorum, umarım fayda sağlar.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Hayrettin ağabey "Gül bahçeme bak, kıyasla baharımı." buyuruluyor, biliyorsunuz.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Yani ben fayda sağlayacağını umuyorum, onun için söylüyorum.
Bir defa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2002'den sonraki ilk döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi grubunu oluşturan milletvekilleri ağırlıklı olarak geçmiş dönemden gelenlerdi ve bunların birçoğu da konuşmaya, istişareye açık; tahammül gücü olan ve tecrübesi, bilgisi olan insanlardı.
İkincisi: Farklı bir Cumhurbaşkanı vardı, Adalet ve Kalkınma Partisinin noteri değildi. Giden bazı kanunların geri dönme ihtimali vardı, hatta geri dönüyordu ve dolayısıyla, dikkate alınarak hazırlıklar yapılıyordu.
Üçüncüsü: Devlet umuru görmüş, çok ciddi bir liyakatli kadro vardı, devlet kadroları vardı. O devlet kadroları liyakatten uzaklaşıp da partizanlaşmaya başlayınca her şey ters dönmeye başladı. Şimdi, ben metnin bir yerinde Devlet Planlama Teşkilatının On Birinci Kalkınma Planı'nı görünce için cız etti çünkü Devlet Planlama Teşkilatının nasıl bir okul gibi çalıştığını ve devletin kurumlarına eleman yetiştirdiğini çok iyi bilen bir insanım. Ama 27'nci Dönem milletvekilleri olarak bizler gördük ki On Birinci Kalkınma Planı dokuz ay sonra Meclise geldi, başladığından dokuz ay sonra ve biz onu tartışırken de ifade etmiştik, 2023 hedeflerini gördük ki yarı yarıya indirilerek revize edilmiş, şimdi hâlen burada konuşuluyor. Tabii, bunları, Bakan adına burada bulunan arkadaşın dinlemesine pek gerek yok; tutanaktan belki vakit bulur, okur onları da ama bu bir tecrübedir, önemlidir bunlar. Devlet umuru görmüş, devletin kıymetini bilen devlet memurlarına ihtiyaç vardır.
Bir diğer konu: Tarafsız yargı vardı. Yargı talimatla, emirle karar vermiyordu ve bölünmemişti henüz; sızma başlamıştı ama bölünmemişti henüz. Ve tarafsız bir basın vardı, yandaş basın oluşmamıştı henüz, satın alınmamıştı bazı basın-yayın organları. Ve son olarak da bir evvelki Hükûmetin almış olduğu ekonomik kararların arkasında duran bir hükûmet olmuştu, Adalet ve Kalkınma Partisi onları uygulayarak başarılı bir dönem geçirdi.
Sonra ne oldu? Bu saydığım 6 veya 7 tane maddenin tamamına yakını değişti; Adalet ve Kalkınma Partisi de gerginleşti, yoruldu ve ülkemizin hayrına olmayan birtakım şeylere imza attı, kararlar verdi, kanunlar çıkardı. Bunun bizi bugün ilgilendiren turizmle ilgili kısmıdır, oraya kısaca gelmek gerekirse; bu kanundan önce turizm sektöründe paydaşların beklentilerine cevap verilmesi gerekirdi. Biz bundan önceki 2 kanunu çıkarırken şahsen ben yine hazırlıklı geliyordum çünkü sektörün paydaşlarının ne istediğini öğrenerek, çalışarak geliyordum. Şimdi, ben onları yanımda getirdim, tekrarlamayacağım ama onların yerine gelen kısmı yok gibi yani mesela en başta bir enerji meselesi. Birçok konu var böyle, bunlar yerine gelmediği gibi, son kanun teklifi hazırlanırken diyor ki TÜRSAB: "Birliğimize herhangi bir görüş talebi ulaşmamış olup Birliğimiz bu çalışmaya dâhil edilmemiş, hatta yapılan çalışmanın Birliğimizden gizlendiği kanaati oluşmuştur." Turizm sektörünün en önemli paydaşlarından biri söylüyor bunu, "Bizden gizlendi." diyor. Bu olmaz. Nerede istişare, hani sünnet? Aynı şekilde, TOBB sektör temsilcisinin gönderdiği "Bir zorunlu üyelik koydular ve bu zorunlu üyeliğin getireceği mali yükü biz bilmiyoruz, bunun tespit edilmesi de Bakanlığın yayımlayacağı esaslara göre oluşacak. Yani şüpheli bir durum, kanunlaşırsa Bakanlık yarın ne yayımlarsa karşımıza o çıkacak. Zaten daha önceki kanunlarda da konulan bazı maddeler var, onları tekrarlamışlar ve sektör paydaşı olarak bizimle görüş alışverişinde bulunulmadı, hiç bulunulmadı. Biz altını çizerek ifade ediyoruz, görüş alışverişinde bulunulmadan hazırlandığını önemle belirtiyoruz." diyor.
Bir diğer paydaş olarak mahallî idareler, belediyeler tamamen dışlanmış. Belediyeler dışlanarak hazırlanan bir kanun teklifiyle karşılaşınca aklımıza ne geliyor? Kaybedilen belediyeler. Gelmesin mi yani bunu burada söylemeyelim mi? İstanbul'da yaşıyorum ben, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ilgili yapılanları görünce şaşırıyorum, üzülüyorum. Galata Kulesi'ni almak ne demek veya Taksim'deki parkı olmayan bir vakfa devretmek ne demek? Bunun gibi birçok olay doğrudan doğruya kaybedilen bir belediyeden intikam almak gibi görünüyor.
Şimdi, Turizm Bakanlığı turizm bölgelerinde imar değişikliği yapma, yeni planlar hazırlama hakkına sahip ama şimdi burada getirilen bir madde var: "Eksik kalan kısmı 1/100.000'lik..." Öbürleri zaten var yetkisinde. Sayın Bakan Yardımcısı verilen arada ifade ediyor, "Yeni bir şey yok." diyor. Yeni bir şey ne, biliyor musunuz arkadaşlar? Yeni bir şey Kanal İstanbul. İstediği kadar "Yok." desin, kendisinin, Bakanın haberi yoktur ki. Niye Kanal İstanbul?
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Çevre düzeni planını bakanlıklar yapabiliyor değil mi?
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Efendim, yapamıyordu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına almışlar bu yetkiyi. Turizm Bakanlığı da turizm bölgesine münhasır olmak üzere planlar yapma ve yayınlama hakkına sahipti. Şimdi, bu 1/100.000, 1/50.000 çevre düzeni planı, 1/25.000, 1/5.000 nazım imar planı ve 1/1.000'lik uygulama planı. Ama şu andaki turizm bölgeleri değil, bundan sonra ilan edilecek yeni turizm bölgeleriyle ilgili ben bu tehlikeden söz ediyorum ve ciddi bir tehlike görüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu bizim Komisyonumuz, aslında -isminin başında "bayındırlık"- ülkenin teknik konularının yoğunlaştığı bir komisyondur. Bu Kanal İstanbul'la ilgili ben Genel kurulda da defalarca konuştum, konuşmaya da devam edeceğim, hassasiyetim devam ediyor. Şimdi bana "Bunun hiç alakası var mı?" diyeceksiniz ama var, gönderilen bir şeyde, Yunanistan'daki bir gazetede yayımlanan karikatürde çok ilginç bir şey var değerli arkadaşlar. Bunların hepimizi ürkütmesi, dehşete düşürmesi lazım. Bakın, diyor ki "Kanal açılmış, mevcut İstanbul Boğazı'nın sağında Türk Bayrağı ile 'Türkiye' yazılı, muhtemel kanalın batısında Yunan Bayrağı ile 'Greece' yazılı, ortada da Ekümenopolis ve haç işareti var." Mecliste olanlar hatırlayacaklar, ben ÇED raporunu eleştirdiğim bir toplantıda Grup Başkan Vekili Akbaşoğlu kalktı, dedi ki: "Siz bizim ufkumuza yetişemezsiniz. Biz Avrupa Kıtası'nın sınırını değiştiriyoruz." Ne kadar tehlikeli bir laftı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Yani Avrupa Kıtası'nın sınırını kimin lehine, kimin adına değiştiriyor? Acaba Akbaşoğlu'nun o anda mı aklına geldi, söyledi, yoksa ajandada böyle bir şey mi var? Arka planda sizlerin de bulunduğu ortamlarda konuşuldu mu? Çok tehlikeli bir şey.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Allah aşkına ağabey ya, Yunanistan kim?
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Ama bu laf Meclis tutanağında var değerli kardeşlerim, açın, bakın.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Yunanistan kim ya! Bir kaşık suda boğarız.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Öyle diyorsunuz değil mi? Adaların durumu nedir?
ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Resmî politikamız, kimsenin toprağında gözümüz yok.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Hayır, resmî politika değil.
Bakın, bir şeye dikkatinizi çekiyorum hepinizin, bu ülkenin çocukları olarak dikkatinizi çekiyorum; gözümüzün önünde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı küçümseniyor, devlet kayıp gidiyor. Tutanağa geçiyor bu ifade. Bizim gözümüzün önünde, müdahale etmemiz lazım. En çok müdahale hakkı sizindir. Bu müdahaleyi her ortamda...
ŞAMİL AYRIM (İstanbul) - Hep beraber...
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Hayır, sizler. Ben birinci bölümdeki konuşmamda bir şey ifade etmiştim: Sayın Cumhurbaşkanının yanıltıldığını hissediyorum, gerçekten hissediyorum, önüne koyuyorlar bazı şeyleri; konuşmaları siz de takip edin, göreceksiniz. Zaman zaman kendisi kalemi eline alıp yazacak değil ki, önüne koyacaklar, o da okuyacak. Kendisi ilaveler yapacak belki ama bu yanlışlıklara dur deme mecburiyeti vardır.
Şimdi, turizmi konuşurken, biz turizm sektöründe son sekiz yılda yaşanan krizleri dile getirdiğimiz zaman bakın, karşımıza ne çıkıyor? Büyük ölçüde FETÖ çıkıyor tabii. Son sekiz senede önce Gezi olayları turizm sektörüne darbe vurdu, sonra uçak düşürülmesi olayı. O uçağın nasıl düşürüldüğünü, nasıl açıklandığını hatırlayın, telafi edene kadar neler çekildi. Rus uçağından bahsediyorum. O günkü Başbakanı ben duydum, siz de duymuşsunuzdur, sosyal medyada da yayınlandı. Sonra, üçüncüsü darbe. Kim? Aynı yollarda yürüdüğünüz ve beraber ıslandığınız... Biz bunları çok söyledik ama maalesef, sızmak bir yana, ele geçirdiler. Ve Covid-19 salgını dördüncü krizi oluşturdu. Burada tabii ki sorumluluk sizin, bizim falan değil; pandemi, ismi üzerinde, bütün dünyayı sarsan bir kriz ama bu krizde dikkati çekmek istediğim, turizm sektörünü de çok ilgilendiren 3 tane olay yaşadık. Tam bir yıl önce mart başlarında -ben de Mecliste konuşmuştum- bu salgın ülkemize henüz gelmemişken birkaç konuya dikkat çekmiştik. Onların hiçbirisi ciddiye alınmadığı gibi, mart sonuna doğru 27 bin kişi umre ziyaretine gitti, geldi ve Türkiye'ye dağıldı. Ben hacca gitmiş bir insanım, oranın önemini bilen bir insanım. Umre de önemli bir ibadet olabilir ama o salgın çıktıktan sonra o 27 bin kişiyi gönderip de sadece son kafilede bulunan bazı kişileri karantinaya almanın dışında bütün ülkeye yayıldı ve 1'inci zirve o zaman oldu.
2'nci zirve ne zaman oldu? Sayın Cumhurbaşkanı övünerek "Ayasofya'da 350 bin kişi vardı." dedi. Bazılarına göre 150 bin kişiydi ama 350 bin kişi en yüksek ağızdan telaffuz edildi. Ne oldu? Hemen sonrasında 2'nci zirveyi yaşadık.
3'üncü zirveyi ne zaman yaşadık? Değerli arkadaşlar, kongre salonları lebalep dolmasından sonra yaşadık.
RECEP UNCUOĞLU (Sakarya) - Yapmayın!
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Neyi "yapmayın" yahu? Bu herkesin görebileceği tarihi bir vaka.
RECEP UNCUOĞLU (Sakarya) - Bütün dünya şu anda zirve yaşıyor, hepsinde mi kongre oldu Sayın Vekilim?
HAMDİ UÇAR (Zonguldak) - Hepsi mi hacca gitti?
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Pik oldu ama.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Efendim, biz bunları yaşamasaydık daha iyi olmaz mıydı?
Yani biz umreyi öyle yaymasaydık yani biz farklı olsaydık daha iyi olmaz mıydı? Biz gerçekten örnek olabilirdik, bu imkânımız vardı bizim.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Şimdi, Hayrettin ağabeye müdahale ederseniz...
CAVİT ARI (Antalya) - 300 kişiye yasak 30 bin kişiye serbest...
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Hayrettin Ağabey, şu fotoğrafa bir bak bakalım.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Haklısın, ben ona da gelecektim.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Şuna bir bakın.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Ne olduğunu buradan göremiyorum ama.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Bu da sizin toplantınız.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Bizim Adana üye toplantısını diyorsundur büyük ihtimalle.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Adana toplantınız.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Adana toplantısı değil mi?
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Evet.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Evet, ben görmediğim hâlde biliyorum.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Hayrettin ağabeye müdahale etmeyin, İbrahim Halil Bey'in yerine de...
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - O da corona oldu, biliyorsunuz değil mi?
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Öyle mi?
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Tabii, tabii onun için yok burada.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Geçmiş olsun, selamlarımızı iletin inşallah.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bu turizmle ilgili bir kanun teklifini görüşüyoruz ama birçok konuyu çok yakından ilgilendiriyor. Ama elbette ki öyle başında şakayla söylediğim bir buçuk saat falan değil, bir saat de konuşmayacağım, daha da çok aşağıda... Zannediyorum on beş-yirmi dakika yeni oldu, belki kısa bir süre sonra bitireceğim.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Ağabey, şurada bir dakika var, bazen ona bakabiliriz.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Bitireceğim biraz sonra zaten de ama şu konuya tekrar dönerek dikkat çekmek istiyorum. Bu çevre düzeni planını yetkisinin Kültür ve Turizm Bakanına verilmesi konusunda "Kanal İstanbul'u ilgilendiriyor." dedim, Bakan Yardımcısı itiraz etti, "Hiç alakası yok." dedi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu Kanal İstanbul'la ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanı resen bu plan değişikliğini yaptı. 1/100.000'lik plan nedir? Buradaki mühendis arkadaşlar çok iyi biliyorlar. 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı anayasadır, şehrin anayasasıdır. Peki, İstanbul'un anayasası ne diyor? İstanbul'un anayasası 2009'da kabul edildi. Büyükşehir Belediye Meclisinde tartışıldı ve Adalet ve Kalkınma Partili üyelerin büyük bir çoğunluğuyla -ki Sayın Mustafa Demir de o toplantıda vardı- orada kabul edildi, Büyükşehir Belediye Başkanı da onayladı, anayasa yürürlüğe girdi 2009'da. Ne diyor o anayasa? "İstanbul'daki yerleşimlerin TEM'in kuzeyinde hiçbir şekilde olmaması lazım." diyor. Başka ne diyor? "Kontrol altına alınarak, atlamalı olarak Marmara Denizi boyunca devam etmeli." Ki bugün hâlen olan sistemin o anlamda gelişerek devam etmesi, atlamalı olarak, yeşil alanlar çoğunlukta olan yerler ve yerleşim yerlerinin düzenli olarak gelişmesi. Ne yaptı Çevre ve Şehircilik Bakanı? Ankara'da resen bunu değiştirdi, 1/100.000'liği ilan etti, ondan sonra 1/5.000'lik planı ilan etti, 1/1000'lik uygulama planını da ilan etti, birkaç gün önce de yeniden değiştirdi. Biz hem ÇED raporuna hem o plan değişikliklerinin tamamına itiraz ettik. Bir toplantıda sordum kendisine -galiba buradaydı gene, deprem komisyonunda galiba- dedi ki: "Hepsine biz nasıl cevap vereceğiz? Biz o kadar çok şeye cevap veremezdik." gibi bir ifade kullandı, tam cümleyi tekrarlayamam belki ama bu iş önemli bir iştir. Şimdi, bu yetkiyi Kültür ve Turizm Bakanına verirsek, Kültür ve Turizm Bakanı da yarın kalkıp "Kanal İstanbul" denilen yerde bazı bölgeleri turizm bölgesi ilan edip de orada plan yaparsa ki yapacak çünkü Çin Dışişleri Bakanının geldiği gün ne oluyor da bu plan yeniden askıya çıkartılıyor? Bu işlerin...
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Yetkisi var zaten.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Değerli kardeşim, siz elbette haberdar değilsiniz. Ben bir kitaptan bahsettim, o kitabı özellikle söyledim. Birilerine anlatılır, sonra kendimizin projesi gibi savunmaya kalkarız, Türkiye onun için bocalayıp duruyor. Biz dik olalım, uyanık olalım, elimizden geldiğince de uyaralım herkesi.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKAN YARDIMCISI NADİR ALPASLAN - Efendim, ifade ettiğiniz gibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına olayla ilgili o kararı vermiyorlar. Çevre düzeni planında burada zaten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı var. Bizim kanunumuzda şu anda yürürlükte olan ve turizm merkezlerinde her ölçekte plan yapma yetkisi bizde, çevre düzeni planı da o ölçeğin içerisine giriyor.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Ben, dikkatinizi çektim tutanaklara da geçirttim. İnşallah olmaz.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) - Kendi planınıza itiraz edip altı ay sonra değiştiriyorsunuz. Altı ay, dokuz ay.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Şimdi, değerli arkadaşlar, son olarak -maddelerde de konuşulacak tabii de- şunu da söyleyeyim: Gelen kanun tekliflerine biz niye hep şüpheyle bakıyoruz, bize bu intiba nereden geldi? Kendiliğimizden durup dururken bunu yapmadık ki, gördük o şaibeleri de onun için böyle yine buna da öyle bakıyoruz.
Şimdi, ne oluyor da ormanlara tecavüz edilecek diye korkuyoruz? Meralar, yaylalar, kışlaklar nereye gidecek, kime? Ot karşılığı peşkeş çekilecek, gülünç şey bunlar. Mera yerlerini kimlere peşkeş çekeceğiz belli değil. Onun için biz bunların tamamından endişe duyuyoruz, şüpheyle bakıyoruz, güvenemiyoruz, bize bu güveni verin artık. Nasılki başlangıçta iyi şeyler yaptınız, gene iyi şeyler yapmaya karar verin.
Evet, seçim yaklaşıyor. Yaklaşan seçimde görev değişikliği olacak, bu görev değişikliğinden sonra da sizler muhalefette olursanız elbette ki yanlış yapılanları eleştireceksiniz. Muhalefetin görevi eleştirip doğru şeylerin yapılmasını istemektir, temenni etmektir. İktidarın görevi de o temennilerden, o isteklerden doğru olanlarını alıp yerine getirmektir, haklı eleştirileri gidermektir.
Ben, geneli üzerinde daha fazla uzatmak istemiyorum ama endişelerimiz kısmen dile getirmeye çalıştım.
Teşekkür ediyorum.