| Komisyon Adı | : | BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU |
| Konu | : | Turizmi Teşvik Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3517) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 01 .04.2021 |
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, kıymetli bürokratlar ve basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Atay Uslu bu gidişle 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu'nu tamamen değiştirecek. Turizmi Teşvik Kanunu'nu burada 27'nci dönemde 2'nci defa görüşüyoruz. Bu yüzden kendisini bu Komisyonun üyesi olarak davet etsek bence yerinde olur ama yine de Sayın Uslu'ya teşekkür ediyorum mütevazı ve kibar açıklamalarından dolayı. Şunu da ifade edeyim: Benim altıncı yılım doldu Parlamentoda. Bugüne kadar komisyona gelen hiçbir kanun maddesi noktasına virgülüne değiştirilmeden Genel Kurula aynı şekilde sadece parmak çoğunluğu sayesinde geçirildi. Yani sizin temennileriniz güzel şeyler ama ben hâlâ bunlara şahit olamadım maalesef.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Ağabey, şu TÜRSAB'ın en çok rahatsız olduğu öz mal taşıma meselesinde hem parti gruplarının hem AK PARTİ milletvekillerimizin maddenin çıkarılmasına ilişkin teklifi var 3'üncü maddede, o gelecek, bir tanesi o mesela, belirteyim şimdi.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - İnşallah.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - İnşallah.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Turizm, katma değer olarak ülke ekonomilerine, özellikle Türkiye gibi doğal, tarihî ve kültürel açıdan oldukça zengin bir ülkeye en büyük pozitif katkıyı yapan sektörlerden biridir. Dolayısıyla da bu alanda ne yapılabilir, nelerin yapılması sektörel gelişimi ve ilerlemesi için gereklidir, konuşulması ve tartışılması gerekmektedir fakat bu yapılırken istihdam, emek ve emekçi boyutunda da yaklaşımlar geliştirilmelidir. Burada, hazırlanan teklif tamamen ticari ilişkiler için hazırlanmıştır, işçi ve emekçiye yer verilmemiştir. Her şeyden önce teklifin ruhu itibarıyla doğal alanlarla ilgili bazı düzenlemeler içeriyor olması ve ormanlık alanların turizm amacıyla değerlendirilmesinin öngörülüyor olması hususu ilk gözümüze çarpan husustur. Bu durum doğa açısından bizlerde bir kaygı uyandırmıştır. Birçok maddede kültür ve turizm koruma ve geliştirme bölgeleri ile turizm merkezleri dışında kalan alanlara atıf yapılmaktadır. Devlet ormanlık alanlarla ilgili bir tasarruf yetkisine sahip midir? Evet. Fakat "Bu tasarruf yetkisini dilediği gibi kullanabilir mi?" sorusunun cevabı ise kesinlikle "hayır"dır. Kanun tekliflerinde amaç üzüm yemek olmalı, bağcıyı dövmek olmamalı.
Ormanlık alanlarda yapılması planlanan her türlü tesis, çadır alanı ya da adına her ne denilirse denilsin bunun sonucunda bir ağaç katliamı, bir betonlaşma, bir ticari kazanç uğruna doğal güzelliklerin katledilmesi durumu var ise başta Meclisin 1'inci partisi olmak üzere tüm grubu bulunan ya da bulunmayan herkes, doğa ve çevre bilinci olan her birey bunun karşısında dik bir şekilde durabilmelidir. Bu bağlamda, bu alanların nasıl ve ne şekilde kullanılacağı hususu bir yönetmelik ya da Cumhurbaşkanının iradesine bırakılmamalıdır. Her ne kadar ormanların tahrip edilmesine, buralarda turistik tesisin yapılmasına karşıysak da ben size Bitlis'teki durumu anlatayım. Bitlis ormanları, yani zannetmeyin Amazon Ormanları gibi ormanlarımızı, mahdut yerlerde meşe ormanlarımız var. Bu tamamen tahrip edilmekte, önce yakıldı, olmadı tamamen kesim işlemine girildi, şimdi de inşaat makinalarıyla ağaçlar kökünden sökülüyor. Bunu yapacaklarına keşke bir tane değil on tane yeni otel yapın, hiç olmazsa ormanlar da kurtulur yani buna bile göz yumuyoruz. Bir de meralık alanlardan bahsedildi, Ahlat'ta Ahlat Sarayı yapılırken bir de Ahlat'ın girişinde küçük bir sulak yerimizi var, piknik alanıydı "Çarho" diye. Buranın bütün çevresi ve köylülerin kullandığı meralar da tel örgü altına alınarak Okçular Vakfına devredildi. Biz buna karşı değiliz, belki ileride tamamen okçuluk aktiviteleri veya dünya olimpiyatları yapılması düşünülebilir, bu da güzel bir şey ama Nemrut Dağı'nın eteğinde binlerce dönüm boş arazi varken neden oralar rekreasyon alanı yapılmadı da bu köylülerin merasına, otlağına el konuldu? Bunu hâlâ anlamış değiliz ve o köyün insanları da bu durumdan son derece rahatsızlar.
1'inci ve 2'nci maddelere değinmeden önce 3'üncü maddeyle ilgili bir hususa değinmek istiyorum. Beş yıldızlı otellerin ve tatil köylerinin transfer işlemlerini 2900 cc ve üzeri en fazla 5 araçla yapabileceği, seyahat acenteleriyle gelen müşterileri ise otelin edindiği bu 5 araçla yapılamayacağı hakkında düzenleme vardır. Böyle bir maddeye neden gereksinim duyuldu? Herkes bundan çok rahatsız, bize gelen mesajlar böyle.
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği bu konuya karşı olduklarını ve mesleklerine zarar vereceğini duyurdu. Bu konuda gerekli görüşmeler acentelerle yapılmış mıdır? Sonuç olarak da bu alandan para kazanan insanların ekonomik açıdan gelirlerini azaltacak bir durum.
Yine, kanunda geçen bir ibare çok dikkat çekici: "Bakanlıktan turizm işletmesi belgesi alınmasını müteakip, başka bir işleme gerek kalmaksızın... " diye bir madde var. Siz, gerçi bunu açıkladınız ama bizim bunu okuma ve anlama şeklimiz bu şekilde. Bütün muhalefet partileri de aynı şekilde düşünüyorlar, demek ki ya bir yazılım hatası var ya da biz yanlış yorumluyoruz, ikisinden biri. Bunun da açık bir şekilde yazılmasında yarar var. Bu husus birkaç maddede de var. Burada kasıt yani Bakanlıktan siz turizm işletme belgesi aldıysanız başka bir işleme gerek yok. Yani, o bölgenin yerel yönetimlerinden ruhsat alma gibi bir faaliyete giremezsiniz, girmenize gerek yok diyorsunuz, en azından biz böyle anlıyoruz bu işi.
Değerli arkadaşlar, bir alanın turizm açısından geliştirilmesinde tabii ki Bakanlık yetkili olacak ama bu, yerel yönetimlerle koordineli bir çalışmayla daha sağlıklı olur. Siz, bu süreçten yerel yönetimleri tamamen çıkarıyorsunuz, hatta çıkarmakla kalınmıyor, yerel yönetimlerin o bölgelerle ilgili her türlü tasarruf hakkını da elinden alıyorsunuz. Bu durumu kabul etmek mümkün değil. En basit tabiriyle, bir yerin turizm açısından değerini Bakanlık mı daha iyi bilebilir, bir iki yıldır orada görev yapan mülki idare amirleri mi daha iyi bilir yoksa o bölgenin kendi iç dinamikleri mi daha iyi bilir sorusunu soruyoruz.
Diğer bir husus ise, bizlerin eleştiri ve önerilerinin yeterince dinlenmemesi durumudur. 2019'da yine Turizm Teşvik Kanunu görüşülürken 2'nci maddede bir düzenleme yaptınız ve o gün bizler burada bilgi, belge ve görüş konusunda öngördüğünüz sürenin yeterli olmadığını defaaten vurguladık.
Bugün gelinen noktada 5'inci maddede yapılan düzenlemeyle diğer kurumlardan istenilen görüş süresi iki aydan üç aya çıkarılıyor. Yine yeterli olmayacak, yine bunda süre değişimi yapılacak. Burada sorunu şöyle ele alalım: "Kurumlar görüş bildirmek zorundadır." diyerek altyapı ve planlama işlerine esas olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarından istenilen bilgi, belge ve görüşlerin alınması sağlanmalıdır.
Turizmin istihdam üzerinde de doğrudan bir etkisi vardır. Türkiye'de işsizlik sayısı göz önüne alındığında, bu işsizler ordusunun büyük bir bölümünü de üniversite mezunlarının oluşturduğu gerçekliği düşünüldüğünde işletmelerde ve deniz turizm araçlarında yabancıların çalıştırılmasının sayısız olarak önünün açılması doğru değildir. Üniversitelerden her yıl binlerce turizm ve otelcilik bölümü mezunu, yine denizcilik fakültesi mezunu verilmektedir. Bu gençlerin birçoğu iş konusunda sorun yaşamaktadır. Bunların turizm sektörüyle entegrasyonunun sağlanması ve hem otellerde hem de deniz araçlarında bu gençlerden faydalanılması olumlu olacakken bu hususun yabancıya indirgenmesini doğru bulmuyoruz.
Bize göre, işletmelerin sınıflandırılması hususu da önemli bir konu. Daha önce Bakanlığın gerekli görmesi durumunda sınıflandırma yetkisi uzman gerçek ve tüzel kişiler ile sivil toplum kuruluşları tarafından yapılabilmekteydi. Yapılan değişiklikle bu yetki valiliklere verilmektedir. Bu hususla ilgili olarak daha önce bir sorun mu meydana geldi? Sınıflandırma açısından bir problem mi yaşandı? Çünkü giderek tüm yetkilerin ya bakanlıklarda ya da bakanlık aracılığıyla valiliklerde toplanması bürokratik işlemlerin yanı sıra iş yükünü de artırır. Özellikle uzman ve sivil toplum kuruluşlarının bu görevi yerine getirmesinde ne gibi sakıncalar bulunmaktadır? Hatta belediyeler de bu konularda görevlendirilemez mi?
Yine 27'nci maddede de çok ilginç bir durum söz konusu. Maddenin özetini "Devlet kendi arazisini kamulaştıracak." diye kısaltabiliriz, bu durum çok ilginçtir. Yani işletme ruhsatı verilmiş ve otuz yıl kullanım hakkı almış bir şirketten "Biz burayı turizm alanı yapacağız, al zararını çık." demektir. Bu da tartışılması gereken bir maddedir.
Son olarak da Yunus Emre Vakfının ihtiyaç duyduğu personeli diğer kamu kurumlarından görevlendirmeyle alması öngörülmektedir. Buna göre personelin en fazla iki yıl çalışabileceği ve bu süreçte asıl kurumundan izinli sayılacağı yer almaktadır. Burada en büyük sorun Yunus Emre Vakfında görevlendirilecek kamu personeli sayısının Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesidir. Herhangi bir sayı sınırı da kısıtlaması da yoktur. Bu da ileride başka sorunların yaşanmasına neden olabilir.
Diğer hususlardaki öneri ve eleştirilerimizi maddelerde dile getireceğiz.
Teşekkür ediyorum.