KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Teşekkürler Başkanım.

Ben de tüm katılımcı arkadaşları selamlıyorum.

Ben de çok uzatmadan birkaç meselenin altını çizmek istiyorum.

Şimdi, Anayasa'nın 56'ncı maddesi şöyle söylüyor: "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların görevidir." Şimdi, bu çok açık bir madde, mesela bu Anayasa maddesinde şöyle bir anlam veya şöyle gizli bir anlam yok: "Devlet bunu korumak ve sağlamakla görevlidir." derken örneğin burada şunu demiyor: "Zarar edersek korumayabilir, çok kâr etmezsek başka yollar deneyebilir." Çok net olarak: "Devlet bunu korumakla görevlidir." diyor. Dolayısıyla, buradan yürüdüğümüz zaman...

Şimdi, ben Çevre Komisyonu üyesiyim, Çevre Komisyonu, Enerji Komisyonu, işte Turizm Komisyonu, bütün bunların aslında hele de bugün yani küresel iklim krizinin çok yaygın olarak etkilerinin yaşandığı bugün her hâlde birilerinden habersiz hiçbir iş yapmamaları gerekir, belki de bunların çok daha titiz bir biçimde yan yana gelmeleri lazım.

Peki, burada nasıl bir anlayışla yürüyeceğiz? Şimdi, sonuçta bir devlet eğer şirket değilse... Şimdi, şirketin mantığı kârdır, o maksimum kâr etmek ister, bunun için kurulur şirket ama devlet bir şirket değildir. Devlet mekanizmasının temel amacı kâr etmek değildir. Dolayısıyla, devletin, Millet Meclisinin bir komisyonu da, bakanlığına bağlı bir komisyonu da sunumlarını, yasa tasarılarını kâr üzerine kuramaz. Fakat biz uzunca zamandır, işte Enerji Komisyonunda yaşadık, Çevre Komisyonunda yaşadık. Şimdi, karşımızda zannedersiniz ki bir şirket CEO'su grubu var. Şimdi, eğer böyleyse ayrı bir tartışma yapabiliriz yani şunu derlerse bize arkadaşlarımız: "Biz kâr etmek için bir komisyon oluşturduk." Onu göre tartışırız. Fakat, bu kabul edilebilir bir durum değil. Şöyle tartışılması gerekir, ne demesi lazım? Bir: Turizm ve orman, turizm ve tarım, turizm ve su, turizm ve kıyılar, turizm ve ekoloji, turizm ve iklim krizi. Şimdi, düşünebiliyor musunuz yani hangi koşullarda siyaset yapmaya, yasa yapmaya çalışıyoruz? Bir, dünyada iklim krizinin ağır sonuçlarını yaşıyoruz, her hâlde tartışmaya gerek yok. İki, su fakiri bir ülkede yaşıyoruz, su varlıklarının korunması, kollanması temel bir mesele, gelecek açısından da. Üç, ormanlar hızla azalıyor, ormanların azalması demek de zaten iklim krizinin temel sebeplerinden bir tanesi. Bir diğeri tarım alanları yani Türkiye, bir ithalatçı durumuna düşmüş durumda ve özellikle pandemi sürecinde gördük ki biz, beton ve para karın doyurmuyor yani en kendine yeten diye tabir ettiğimiz devletler açısından tarım çok kritik bir aşamaya sahip. Yani ulusal bağımsızlık da emperyalizme karşı mücadele de kendi kendine yetmekle olur. Kendi kendine yetmek de doğal olarak tarımla olur yani insanlar tarımla, ürettikleriyle hem geçinip hem doyarlarsa bu en büyük bağımsızlık olmuş olur.

Dolayısıyla, burada bir kere mantık olarak biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Bir, doğayla uyumlu olmayan, insan sağlığıyla uyumlu olmayan, ekolojik sistemle uyumlu olmayan bir kalkınmacılık olamaz, bir devlet böyle bir politika sahibi olamaz. Yani tek dert kâr ve rant olduğunda bu, ülkeyi bir şirket gibi yönetmektir, fakat bu yönetim biçiminin altında kocaman bir gelecek kalır, insanlık kalır. Şimdi, patronlar doğal olarak kâr etmeyi düşünürler, o, kısa vadede kârı hedef alır, fakat devletse tam tersine, onların karşısında bazı korumacı mekanizmalar geliştirir. Şimdi, biz tarafımızı şöyle net olarak söyleyelim baştan: Biz, bu konularda, bu tartışılan konularda turizm şirketlerinin rantı ve kârı üzerine bir tartışma yapmıyoruz; bizim burada doğrudan doğadan yana, insanların geleceğinden yana, bu ülkenin yandaşlarından yana olduğumuzu söyleyeyim.

Zaten bu ülkede şu anda ülkenin dört bir tarafı delik deşik olmuş durumda yani sular, dereler Karadeniz'de HES'lerle yok edilmeye çalışılıyor; Ege'de sözüm ona yenilenebilir enerji denilen JES'lerle bölgenin tarımı yok edilmeye çalışılıyor, yetmiyor, insan da zehirleniyor. Ormanlar zaten son derece büyük riskler altında, çünkü sürekli bir tahribat söz konusu. Tarım alanları zaten böyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Buyurun.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Bu koşullarda dört bir tarafta insanlar çok net olarak şunu söylüyorlar, diyorlar ki: "Biz yaşam alanlarımıza sahip çıkıyoruz." En son Kaz Dağları'nda Alamos Gold şirketinin Türkiyeli iştiraki, ortağı Biga Madenciliğin Müdürü şöyle pişkince, ukalaca bir açıklama yaptı, normalde bu açıklamaya bu devlet yetkililerinin, Hükûmetin baş kaldırması lazım, isyan etmesi lazım, dediği şey şuydu: "Biz otuz yıldır bekliyoruz, üç beş ay daha bekleriz." Ne için bekliyorsunuz? 350 bin ağaç kesmişsiniz ve Türkiye'nin akciğerlerini zehirlemişsiniz. Bakın, bu pişkinlik nereden besleniyor? Şimdi, bunun karşısında bir doğa, ekoloji direnişi de var. İnsanlar direniyorlar. Şimdi, biz bu direnişe nasıl bakıyoruz? Bir: Mahkemeler, siyasi irade başta olmak üzere, buna rağmen direniyor insanlar. Şimdi, bu koşullarda bütün projeler halka sorulmadan, ekoloji örgütlerine sorulmadan, bilim insanlarına sorulmadan gerçekleşiyor. Şimdi, hâl böyleyken bu yasa şunu söylüyor, diyor ki: "Hayır, ben bunu daha da merkezileştireceğim." Birçok kararı bakanlık ya da doğrudan Cumhurbaşkanına bağlıyor. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Bu merkezileşme hastalığı nasıl bir hastalıktır? Bu her açıdan dezavantajlı bir durumdur. Halk iradesini yok saymak... Aynı zamanda da insanların deresine, tarlasına dair bir sözünün olmasından daha doğal ne olabilir? Bunu ellerinden alıyorsunuz.

Şimdi, turizm... Biz turizme karşı değiliz. Ben size Karadeniz'den örnek vereyim ya da size hatırlatayım. Ayder Yaylası'nı biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı dedi ki: "Biz buraya ihanet ettik. Niye ihanet ettik? Orayı betonlaştırdık." falan filan, hepimizin bildiği şeyler. Şimdi, sonra ne oldu? Dedik ki: Herhâlde Ayder Yaylası'nı kurtaracaklar. Fakat enteresan bir biçimde sonra açıklama yapıldı: "Dört yıldızlı, beş yıldızlı oteller yapacağız biz Ayder Yaylası'nda yani orayı daha da fazla betonlaştıracağız." Şimdi, biz vahşi turizme karşıyız, oysa turizm başta da ifade edildiği gibi halkların, ülkelerin birbiriyle tanıştığı, buluştuğu, kültürel alışverişte bulunduğu bir mekanizmadır fakat vahşi turizmin yerine doğayla, insanla, ekosistemle uyumlu bir turizm gerçekleştirmek gerekir. Bu da çok basittir, derdiniz rant olmayacak, derdiniz halkın bütçesini, halkın olanaklarını, doğal kaynakları 3-5 tane şirkete hortumlamak olmadığında o kadar basit çözülecek ki bunlar, çok basit. Tek mesele kâr derdinin olmaması. Şimdi, belediyelerden alınıyor bazı yetkiler, yine Bakanlığa veriliyor. Yetmiyor bütün bunlar, denetim yetkisi de özel şirketlere veriliyor bu yasayla. Tabii, burada, bu yasada şu yazmıyor: "Biz rant elde edeceğiz, şöyle talan edeceğiz." Tabii ki demiyor, diyemez yani ama bizi bu özel şirketlerin insafına bırakıyor, insaf dediğimiz de kâr. Şimdi, o yüzden mesele burada niyet okuma falan değil, açık her şey. Biz o yüzden esas olarak bunun mantığına karşı olduğumuzu söylüyoruz. Dolayısıyla burada denetim mekanizmasıyla, merkezileşme politikasıyla bu yasa bizim ihtiyacımıza uygun bir yasa değil. Bu, tümden anlayış olarak da karşı olduğumuz, güncel olarak da karşı olduğumuz bir düzenlemedir. Bunun yerine buradan bir öneriyoruz, ısrarla söylüyoruz, sesimizin çıktığı kadar bağırıyoruz: Yapmayın, yapmayın, yapmayın. 3-5 tane şirketin kârı uğruna bu ülkeyi heba etmeyin. Bakın, şöyle söyleyeyim ben size: Yarın başka bir iktidar gelir, eğitim politikalarını birkaç sene içerisinde değiştirebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Son bir dakika verelim.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Bitiriyorum Başkanım.

Sağlık politikalarını değiştirebilirsiniz fakat ekolojide yarattığınız tahribatı değiştirme şansınız yoktur. Şimdi, diyor ki iktidar: "Ben ağaç diktim, ağaç dikmede şampiyonum." Ya, arkadaşlar, şimdi, ben rahatsız oluyorum, orman dediğiniz başka bir şey, ağaç dikmek başka bir şey. Bir ormanın oluşması için yüz yıla yakın zaman gerekir. Siz her tarafa fidan dikseniz orman yapmış olmuyorsunuz arkadaşlar. Şimdi, sen yolun kenarında, viyadüklere, oralara buralara diktiğin ağaçlarla orman sayısını artıramazsın, böyle bir şey yok. Yani bunları konuşmak zorunda kalıyoruz, bu hakikaten zül. O yüzden, AKP iktidarı çabuk para gelecek yerlere, inşaat sektörüne, turizm sektörüne geleceğini bağlamış durumda. Evet, anlıyoruz, acilen para lazım, anlıyoruz; yaratılan saadet zinciri bunu gerektiriyor, bunu da anlıyoruz fakat bakın, bunun sonu yok, bu politikalardan vazgeçilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Tamamlayın lütfen.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Hemen bitiriyorum.

Bu yüzden, sonuç olarak söyleyeyim, bu yasa teklifi, bu düzenleme geri çekilmelidir. Oturalım, tartışalım, şu dediğim başlıklar altında tartışalım, turizmi geliştirmek nasıl olur, nasıl gelişir, halkla ve doğayla barışık turizm nasıl olur tartışalım. Şirketlerin kârına değil; milyonlarca insanın, dünyanın, doğanın, ekosistemin, ekolojinin geleceğine çaba harcayalım diyorum.

Teşekkür ediyorum.