| Komisyon Adı | : | BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU |
| Konu | : | Turizmi Teşvik Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3517) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 01 .04.2021 |
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Ben grup adına da konuştuğum için süre sınırım yok Başkanım.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Süreniz on dakika, sonra ilave ediyorum.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, inşallah on dakikada yetiştirmeye çalışalım.
Tabii, Türkiye'de son kırk elli yılın, aslında burada konuştuğumuz mevzuların hepsinin kaynağı belli. Planlama ve altyapı olarak olumlu manada kullanamadığı için bugün bu sorunları konuşuyoruz. Tabii, burada belediye kökenli, büyükşehir belediye başkanlığı yapmış, meclis üyeliği yapmış, başkanlık yapmış çok sayıda arkadaşımız var. Belediye başkanlarının görev yaptığı süre içerisinde en çok şikâyet ettikleri konu bürokrasidir. Belediye başkanları bir kentin imar planlarını yapmak için bazen beş, bazen on, bazen on beş yıllarını vermek zorunda kalırlar.
Ben buradan Sayın Bakanımıza ve Sayın Bakan Yardımcımıza sormak istiyorum: Türkiye'de 236 tane ilan edilmiş turizm bölgesi var, bunun 9 tanesi Mersin'de. Ben kendi seçim bölgemdeki turizm bölgelerini biliyorum, turizm bölgesi ilan edilmiş ama yarın bir yatırımcı gelse "Bana arsayı gösterin, buraya bir otel yapacağım, inşaat yapacağım." dese maalesef izin verebilecek durumda değiliz, sadece Tarsus turizm bölgesi dışında. Orası da sahilde, kumsal, boş bir alan, kentten kopuk.
Aslında bizim burada tartıştığımız, tartışmamız gereken en önemli konu planlama. Bakanlığın planlamayla ilgili burada belli bakanlıklardan belirli yetkileri alması olumlu ama işte Anıtlar Kurulundan DSİ'ye, tarımdan ormana, TEDAŞ'tan diğer kurumlara çok sayıda kurumla alakalı, imar planı sürecinde yaşananları herkes biliyor ve bu sorunlar bazen beş yıl, on yıl, on beş yıl, yirmi yıl aşılamıyor. Mersin'de on beş yıldır, yirmi yıldır, ben bire bir takip etmeme rağmen, altı yıldır milletvekili olup takip etmeme rağmen bir kentin üçte 1'ini ilgilendiren bir kısmın Anıtlar Kuruluyla ya da diğer kurumlarla ilgili planlama sorununu çözemiyoruz. Asıl tartışmamız gereken bunlar. Bunları çözemediğimiz için sürekli dönüp dolaşıp... Keşke kırk sene, elli sene öncenin Bodrum'u elimizde olsa da bugün burada bunu tartışsak. O belde belediye başkanlarının yapmış olduğu imar planlarıyla bu hâle gelmemiş olmadan önceki Bodrum'u tartışsak, Muğla'yı tartışsak, Mersin'i tartışsak, Erdemli'yi, Anamur'u tartışsak ama maalesef, geçen zaman kayıp. O manada, planlamanın üst ölçekten değerlendirilmesi olumlu bir yaklaşım. Yalnız burada mutlaka yerel yönetimlerin de tamamen saf dışı bırakılması doğru değil, yerel yönetimlerin planlama sürecinde mutlaka işin içerisinde olması lazım turizm bölgeleri planlanırken veya diğer planlarda. Yoksa aynı şeyleri yirmi, otuz yıl sonra yeniden biz tartışıyor olacağız. Burada bürokrasinin mutlaka hızlandırılması, yatırımcıya istediği anda yatırım yapabileceği imkânın sunulması lazım. Şimdi hep söyleniyor: İşte "Zenginlere verilecek." Bu zenginlerden ben davet ediyorum. Bu zenginler Mersin'e gelsinler; arazi hazır, arsa hazır, her türlü izinleri alınmış, planı, projesi çizilmiş, altyapısı yapılmış Tarsus Kazanlı turizm bölgesi var. Yani pandemi süreci içerisinde zengin gelip yatırım yapmıyor turizme. Keşke zengin gelip de turizme yatırım yapsa, o bölgeler canlansa. Varsa ben Sayın Bakan Yardımcımızdan veya Komisyon Başkanımızdan bu zenginlerin bu bölgeye yönlendirilmesini... Çünkü yıllardır her şey hazır olmasına rağmen bir yatırımcı bulunup da burada inşaata başlanamıyor; yer, konum çok uygun.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Bakana da söyle.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Bakana da söylüyoruz; Komisyon toplantılarında, Meclisteki görüşmelerde bunları Bakana da söylüyoruz.
Tabii burada özellikle TÜRSAB'la ilgili, otelcilerimizle ilgili... Madem TÜRSAB bu işi yapıyor, TÜRSAB'ın elinde de o kalitede hizmet verebilecek araçlar var -yoksa da yeni kriterler konulur, farklı bir iş koluna verilmesi çok doğru değil- bunun direkt otelcilere verilmesi... Burada TÜRSAB'la bir mutabakat mutlaka sağlanmalı. Bu pandemi süreci içerisinde de otelcilerden, pansiyonculardan, turizmcilerden bu yeni kurulan birlikler için herhangi bir aidat veya yüksek bir rakamda para alınmaması gerekir çünkü zaten turizmci zor durumda. Yine bu belgeler verilirken şu anda standartların yükseltilmesi elbette önemli, elbette turizmde ucuz seyahat, tatil imkânı da sağlanmalı ama asıl gaye, ana gaye burada en çok tartıştığımız, çok sayıda turist geliyor ama -özellikle Hüseyin Bey bunu çok defaatle burada ifade etmiştir- paralı turist gelmiyor, paralı turist getirmemiz lazım. Bu kadar turist geliyor ama kişi başına düşen para şu kadar dolar, bunun artırılması olumlu arkadaşlar. Yani bir gün söylediğimizin ertesi gün tersine dönmeyelim. Bir gün bunu söylüyoruz, ertesi gün geliyoruz "Efendim, derdimiz para mı?" Elbette para, döviz girsin ülkeye yani bu ülke nasıl kalkınacak yoksa? Yani turizmde mutlaka standartların yükseltilmesi olumlu ama bu pandemi süreci içerisinde de öyle yatırımcılar var ki adam belki binasını boyatamayacak durumda, yatağını değiştiremeyecek durumda. Yani bunlarla ilgili de bu sürenin, standartlarla ilgili... Tekrar belge yayınlarken mutlaka belli kriterler konulacak, sürenin uzun konması lazım ve bunların mağdur edilmemesi lazım.
Tabii, ben buradan turizmcilerimize ve TÜRSAB yetkililerimize de şunu söylüyorum: Bu ülkenin en güzel yerlerinde gelen turistler çok ucuz paralarla, çok ucuz ücretlerle kalabiliyorlar, bu imkânları bu ülkenin insanlarına da sunun, bu ülkenin insanı da bir turistin kalabildiği bedelle o otelde kalabilsin ama maalesef uygulamada bunun tersi durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu noktada da Bakanlığın gerekirse bir yönetmelik çıkarması lazım, kestiği faturaya bakması lazım. Sen burada turisti kaç liraya yatırıyorsun kardeşim, aynı fiyata benim insanım da kalabilmeli burada. Tamam, toplu geliyor, turla geliyor, buna da değişik kriterler konabilir, burada yüzde 5-10 fark da olabilir ama bu ülkenin insanı da bu imkânlardan faydalanabilmeli ve otellerin sahilleri işgali mutlaka önlenmelidir. Gittiğimiz birçok turizm bölgesinde otellerin şeritle sahilleri kapattığını ve insanların sahillerde yürüme imkânına bile kavuşamadığını, oralara güvenlik dahi konulduğunu görmekteyiz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Madem sahiller, plajlar halkın, o zaman bunların tamamının halka açılması lazım.
Ben, burada çok tartışılan, belediyelerin işlettiği plajların ve tahsislerin devam edeceğini tahmin ediyorum, burada herhangi bir değişiklik yok. Bu noktada tartışmalar var ama bunlarla ilgili herhangi bir düzenleme yok.
Yine bu çadır turizmi önümüzdeki beş yıllık, on yıllık süreçlerde hem dünyada hem ülkemizde önemli bir noktaya gelecek. Belki yılın değişik mevsimlerinde alternatif bir turizm de olacak. Yani ben Mersin, Adana bölgesi için söyleyebilirim, şu anda belli yatırımcıların portakal çiçeği açtığında burada çadır kuralım, çadır turizmi yapalım veya portakal bahçelerinin içerisine çadır kuralım noktasında çalışmalar olduğunu biliyorum. Çünkü, insanlarda bu noktada bir özlem var, herkes gidip kalabalık otellerde binlerce insanın arasında tatil yapmak istemiyor, kır turizmi, doğa turizmi yapmak istiyor. Burada ormanlar elbette tahrip edilmemeli, kıyı kenar çizgisinin içerisine yapılmamalı ve çadırların kurulacağı alanlarda da bir kriter, yönetmelik, yoğunluk hesabı yapılmalı; şu anki bazı kamplarda olduğu gibi prefabrik çöplüğüne döndürülmemeli. Gittiğimizde bazen, bu halk plajlarında veya bazı kamplarda buraların prefabrik çöplüğüne döndüğünü görmekteyiz. Bunlarla ilgili de mutlaka belirli düzenlemeler yapılmalı.
Bürokrasiyle ilgili ben bir iki küçük örnek vererek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Bizim bölgemiz tarım kenti -Mersin- turizmde istediğimiz noktaya, maalesef, gelemedik. Bir vatandaş bir tane sondaj vuruyor, bu sondajla arazisini sulayacak. 1'e 1 bir yeri kiralamak istiyor, yer orman, 1'e 1, 1 metrekarelik bir yeri kiralamak için o vatandaşın evrakı Cumhurbaşkanlığına kadar gidiyor, oradaki orman bölge müdürlüğünün, orman işletme müdürlüğünün, Orman Genel Müdürlüğünün müsaade vermesi yetmiyor, sadece 1 metrekarelik bir yeri kiralamak için bu evrak Cumhurbaşkanlığına gidiyor. Yani böyle bir bürokrasi... Burada elbette adam bir turizm alanı ilan edecekse Cumhurbaşkanlığına kadar gitsin, bir termik santral yapacaksa, bir jeotermal tesis yapacaksa bunlar elbette gitsin ama burada bürokrasiyi hızlandırmak hepimizin görevi. Bunlarla ilgili düzenleme yapılırken... Bunu örnek olarak verdim, belki Komisyonumuzu ilgilendiren... Daha önceden de var benzer şeyler. Bakın arkadaşlar, burada söylediğimiz her şey... Türkiye'nin planlaması elli yıldır bu hâle geldiyse sadece bir hükûmet suçlu değil, her belediye başkanının, her siyasi görüşün... Bu ortak sorunumuz. Yani 1980'den sonra bütün kentlerin dışında gecekondu mahalleleri oluştuysa bu, bir siyasi partinin suçu değil; CHP'li belediyelerde de bu oluşmuş, AK PARTİ'li belediyelerde de oluşmuş, Anavatan, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Yine toplumumuzda böyle bir zaaf var yani insanımızı kontrol etmek mümkün değil. Bir imar barışı çıktı 2017 yılında, neler yaşandığını hepimiz biliyoruz. Burada da bu kiralamalarda, orman kiralamalarında ve hazine kiralamalarında olduğu gibi istismarın da önlenmesi lazım. Yani burada nasıl? Mesela ormanda ağaçlandırma, özel ağaçlandırma diye kiraya çıkıyor, vatandaş talepte bulunuyor, adamın derdi orada bir şey yetiştirmek değil; Antalya'nın, Mersin'in, Muğla'nın en güzel yerlerini özel ağaçlandırma adı altında kiralayıp içine bir tane sayfiye evi yapacak, orada kafasını dinleyecek, oraya da formalite icabı bir ceviz, badem ekiyor. Burada da bu maksatlı yaklaşımlara fırsat verilmemeli, mutlaka turizm amaçlı kiralayanlara denetim yapılıp turizm amaçlı burayı çalıştırmasının takibi yapılmalıdır.
Maddeler üzerinde de tabii belli konularda görüşlerimizi söyleyeceğiz. Ben kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Yunus Emre Vakfıyla ilgili de yurt dışına gittiğimiz zaman Türkiye'nin tanıtımında, Türkçe öğretilmesinde, Türk kültürünün tanıtılmasında en önemli vakıflardan bir tanesi. Şimdi, 1870 yılında Sağlık ve Eğitim Vakfı kurulmuş, gelmiş Tarsus Amerikan Kolejini, Kayseri Amerikan Kolejini, Üsküdar Amerikan Kolejini kurmuş. Türkiye'de şu anda hâlâ faaliyette olan vakıflar var. Siz zannediyor musunuz bu vakıflar Ali'nin, Veli'nin bağışıyla devam ediyor, hayatını devam ettiriyor? Mutlaka bu vakıflar Amerika Birleşik Devletleri tarafından veya değişik kurumlar tarafından destekleniyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti de büyük bir devlet, mutlaka dünyanın her yerinde -neresinde olursa olsun- Türkçe öğretiliyorsa, Türk kültürü öğretiliyorsa biz burada harcanan parayı bir israf olarak görmeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak "Buna daha çok verelim, daha çok kaynak aktaralım, Türkiye'nin tanıtımı daha iyi yapılsın, daha çok insan Türkçe öğrensin, kültürümüz daha çok tanıtılsın, Türkiye daha çok tanıtılsın." deriz. Bu noktada yapılan eleştirilere de katılmadığımızı ve Yunus Emre Vakfının sonuna kadar desteklenmesi gerektiğini de belirtiyor, saygılar sunuyorum.