KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basınımızın güzide mensupları; ben de hepinizi öncelikle saygıyla selamlarım.

Şimdi, hepimiz biliyoruz ki ekonominin temeli güven ve istikrardır. Bir yandan güven ve istikrarı bozucu kararlar alıp bir yandan da bunları telafi etmeye yönelik olarak böyle "mikro" bile diyemeyeceğimiz, işte, kıyısından, köşesinden tedbirlerle bu sorun çözülemez. Öncelikle, bir defa, benim Hükûmete tavsiyem, güven ve istikrarı bozucu kararlardan yani "Güven ve istikrarı oluşturun." demiyorum, onu oluşturamayacağınızı biliyorum da ama hiç olmazsa var olan güven ve istikrarı bozucu söz ve fiillerden uzak durulması gerekir. Hepimiz biliyoruz, işte, bundan birkaç hafta önce Merkez Bankası Başkanının ani değişikliği, bir kısım gece yarısı kararları, efendim, Merkez Bankasının bağımsızlığına müdahale, belirsizlikler yaratılması güven ve istikrarı bozdu.

Şimdi, burada kurumlar vergisiyle ilgili -birazdan onun detaylarını konuşacağız, orada elbette farklı düşüncelerimiz var- bir oran artışı geliyor. Buradan ne kadar hasılat bekleniyor? Muhtemelen 25-30 milyar civarında, geçen yıldan bakarsak 28 milyar TL falan olur herhâlde. Son Merkez Bankası Başkanı değişikliğinden sonra kurun 1 lira artmasının ekonomiye maliyeti yaklaşık 550 milyar TL oldu Sayın Başkan, 550 milyar TL yani kurumlar vergisi oran artışından kurumlar vergisinin yükünü yüzde 25 artırıyorsunuz ama bir tane yanlış kararla gelecek paranın 20 katı maliyete katlanıyor bu ekonomi. Bunun yaklaşık yarısı, bizim hesaplarımıza göre 275 milyar lirası kamunun üzerine geliyor, 250 milyar lira civarında da özel sektörün üzerine yük geliyor. Şimdi ne yapmaya çalışıyoruz yani bu işin içerisinden nasıl çıkacağız?

Şimdi, bakıyorsun, ekonomi yangın yeri, birazdan makro göstergelere bakacağız yani her yönüyle Türkiye faiz ile kur arasında sıkışmış, bütün bu makro dengeleri bozulmuş bir ekonomiye sahibiz. Dünya enflasyonsuzluk sıkıntısı çekerken biz enflasyonda birinci ligdeyiz. ÜFE enflasyonu yüzde 31'e gelmiş, devraldığınız 2002 Aralık ayında ÜFE enflasyonu yüzde 30'du yani bugün devraldığınız enflasyonu geçen bir ÜFE var. Yarın bir miktar TÜFE'ye yansıyacağı için TÜFE de yaklaşacak.

Şimdi, o yüzden güveni oluşturmamız lazım, istikrarı oluşturmamız lazım çünkü buna bizim herkesten fazla ihtiyacımız var. Hani biz çok kaynak fazlası olan bir ekonomi oluruz, dış kaynağa ihtiyacımız olmaz, ondan sonra dersin ki: "Kardeşim, ben ne yaparsam yaparım içeride, istediğim gibi davranırım, zaten benim param var yani benim çarklarımı döndürecek yağım var." Hani onu yaparsın, o zaman anlarız ama yıllık yaklaşık 200 milyar dolar çevirmesi gereken bir ekonomide, bırakın dış yatırımcıyı, kendi yatırımcınızı rahatsız edecek, güvensizlik oluşturacak, belirsizlik oluşturacak kararlar alırsak, işlemler yaparsak, sözler sarf edersek her grup toplantısında veya önümüze uzatılan her mikrofonda, bu ülkeyi biz nasıl yöneteceğiz?

Şimdi, bakıyorsun, 1980 yılında -80'li yıllar hepimizin kötü olarak hatırladığı yıllardır- Türkiye'nin dünya hasılasından aldığı pay 0,87. Türkiye, 2013'te, AK PARTİ hükûmetleri döneminde bunu 1,24'e çıkarmayı başarabilmiş ama 2020 yılına geldiğimizde 1980 yılının altına, 0,86'ya düşmüşüz. Aradan kırk yıl geçmiş, bir arpa boyu yol almak değil, geriye gitmişiz. Şimdi böyle bir Türkiye manzarası var. Burada zaten hiçbir makro perspektif yok. Allah aşkına, şu getirdiğiniz kanun teklifinin birisi bir perspektifini söylesin ya. Bunun neyi var, nasıl bir bütünlük içerisinde gelmiş bir şey?

Arkadaşlar, 22 Ekim tarihinde, bu Komisyonda kurumlar vergisi oranını düşüren kanun geçti. Bas bas bağırdık, 5 tane konuşmam var, isteyen varsa tutanakları vereyim. "Nasıl yaparsınız bunu? Bu, Türkiye'nin önceliği mi, niye kurumlar vergisini düşürüyorsunuz? Nereden çıktı bu ihtiyaç?" dedik. Şimdi de 5 puan artıran teklifle geliyorsunuz. Bu bir savrulmadır, bunun bir mantığı yok.

Para Politikası Kurulunu eleştiriyoruz biz, faiz düşürme kararını da alıyor aynı Kurul, diğerini de alıyor ama çok özür dilerim, aynı şimdi Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olarak -AK PARTİ Grubu için söylüyorum- sizler yapmak durumunda kalacaksınız bunu. Bakın, o gün söylediğimiz ne kadar haklıydı. En sonunda, Genel Kurulda hem birinci bölümde söyledim hem ikinci bölümde konuştum aynı şeyi, defaatle söyledik. En sonunda, son anlarda o madde -40'ıncı maddeydi- çıkarıldı, doğru da yapıldı ama lütfen, yapıcı bir şeyler söylediğimizi dikkate alarak burada karar alalım yani buraya yeminli gelmeyelim, buraya "İlla onaylayacağız." veya "İlla karşı çıkacağız." diye gelmeyelim. Bakın, mesela, şimdi ilk 5 maddede söz dahi almayacağım ben, kendi adıma söyleyeyim, İYİ Parti Grubu olarak. Gayet güzel, usulsüzlükleri önlemeye yönelik falan birtakım bir şeyler yapılıyor. Olumlu oy kullanacağız ama yani lütfen ikazlarımızı da bir miktar dikkate alın. Bunları, kararları burada belki çıkaramıyor olabilirsiniz, mutlaka danışacak yerler vardır ancak oralara götürmek lazım.

Şimdi, Türkiye ucuz, sağlam, uzun vadeli kaynağı bulamadığı sürece bu ekonomiyi büyütme imkânımız yok. Şu anda kaynak geliyor mu yani Naci Ağbal'ın aldığı kararlarla... Ha, şunu söyleyeyim, bakın, Naci Ağbal meselesi... Yani kur ile faiz arasında sıkışınca mecburen yapılması gereken konvansiyonel refleksi verdi, yaptı. Belli ölçüde de kısa vadeli de olsa bir güven oluşturdu ama o ateş düşürücüydü. Hükûmetin kararlarının onu takip etmemesi durumunda beş ay sonra "Ya, bu Naci Ağbal da bu işi hiç beceremedi." diye hepimiz konuşacaktık ama şimdi kahraman olarak gitti Cumhurbaşkanı sayesinde, görevden alındığı için. Şunu söylemeye çalışıyorum yani ekonomiyi faiz artırmak zorunda bırakan sizin kararlarınız ama faiz artırmak... Bu işi uzun vadeli çözme imkânı yok. Bu kadar yüksek faizle, yüzde 19 politika faizi, yüzde 25'lere gelmiş kredi faizleri... Dünyada yüzde 2-3 faiz varken yani CDS oranları 100'ün altındayken bizim sınıfımızdaki ekonomilerde... Bizim 500'e gelmiş CDS'lerimiz ama buna rağmen kaynak gelmiyor. Naci Ağbal ne getirebilir? Sıcak para getirebilir. Uzun vadeli kaynak filan getirmemişti. Ona bile razıyız, şimdi o da gelmiyor, ekonomi küçülmeye başlayacak. Dolayısıyla, bunlardan vazgeçelim yani güvenli istikrar gibi bir perspektifimiz olsun.

Kimse kusura bakmasın ama Sayın Lütfi Elvan'ın açıkladığı eylem planının da bir perspektifi yok, onu da söyleyeyim. Esas olması gereken mesele -muhtemelen kabul ettirilemedi- orada yok. Orada doğru şeyler yok mu? Var elbette ama reform mahiyetinde işler değil mi bunların birçoğu? Ama Türkiye'nin ciddi bir şekilde artık reforma ihtiyacı var, on yıl önce de vardı. Ben Parlamentoya gireli altı yıl oldu. Bürokratken konuştuğumuzu kimsenin bilmesi mümkün değil tabii, toplantılarda konuştuk, Sayın Bakan bilecektir, onun memuru olarak çalıştım ama altı yıldır Parlamentoda "reform" demekten dilimizde tüy bitti. Şimdi köşeye sıkışınca reformun lafı ediliyor ama arkasından gelen bir şey yok ama bu gemide hepimiz birlikteyiz yani yazık oluyor, fakirleşiyoruz işte. Yedi yıldır üst üste bu ekonomi kişi başına gelir açısından küçülüyor. Bakın, İkinci Dünya Savaşı'nda 4 defa küçülmüş, 2001 krizi çok derin bir krizdi, 1 defa küçüldü, hemen toparlanma yaptı yani Türkiye yedi yıldır istikrarlı bir şekilde kişi başı geliri düşen bir ekonomi hâline geldi. Bunların artık böyle faizle, şununla bununla veya ne bileyim ben Sayın Cumhurbaşkanının söylediği sözlerle aşılması mümkün değil; bir zihin değişikliğine, bir davranış değişikliğine ihtiyacı var bu ekonominin.

Dolayısıyla, alınan kararların yeni bir belirsizlik yaratan karar olmaması gerekir, güven oluşturacak karar olması gerekir, bir makro perspektifi olması lazım. Biz, burada, özellikle Sayın Hazine Bakanı eylem planını açıkladıktan sonra o eylem planının daha güçlü olmasını beklerdik. Hadi o olmadı, hiç olmazsa o eylem planında olan meselelerin buraya getirilmesini beklerdik. Bilmiyorum, yanılıyor olabilirim, satır satır okuduğumu hatırlıyorum ama şu anda çok net de hatırlayamadım, kurumlar vergisi oran artışı eylem planında var mıydı? Yoktu. Komikliği görüyor musunuz?

Bir komiklik daha size: Dört ay önce düşürdünüz, şimdi "Artıralım." diyorsunuz. Ya, eylem planı açıklıyoruz, eylem planında olmayan bir şeyi şimdi buraya getiriyorsunuz. Bu bir komedi arkadaşlar, gözünüzü seveyim ya, kusura bakmayın ama hakikaten içimiz kan ağlıyor, böyle şey olur mu? Eylem planına hiç olmazsa koysaydınız. Hiç olmazsa eylem planına koyduğunuz 8-10 tane maddeyi buraya getirseydiniz. Ne zaman yapacağız bunu? Adamakıllı madde anlamında söylüyorum, 1-2 tane SPK'yle ilgili maddelerin olduğunu falan biliyorum da yani ama işte bunlar olmuyor. Bu ne oluyor? Şimdi, sağ olsun, Sayın Cumhurbaşkanı bitirdi eylem planını, çıktığı gün bitirdi zaten, konuşurken bitirdi, sunarken eylem planını bitirdi. Arkadaşlar, Sayın Erdoğan'ın davranışları -bu kadar net söylüyorum- bu şekilde olduğu sürece Türkiye'nin başına Nobel İktisat Ödülü almış Merkez Bankası Başkanını getirin, Hazine Bakanını getirin; bu ülkede başarılı olma imkânı yok. Güvensizliği oluşturan da yaratan da tetikleyen de yapan da her şeyi yapan Sayın Erdoğan'ın davranışlarıdır, beyanlarıdır, fiilleridir. O yüzden, bunlardan vazgeçmemiz lazım. Vatandaş mağdur, vatandaş şimdi...

Sayın Bakanım, bakın, benim ne kadar sıkı maliye politikacı olduğumu bilirsiniz yani devletin parasını harcama konusunda muhalefet milletvekili olduğum hâlde bunu yapıyorum. İşte, o yüzden karşı çıktım ben kurumlar vergisinin düşürülmesine. Hangi muhalefet milletvekili kurumlar vergisinin düşürülmesine karşı çıkar? 950 bin kurumlar vergisi mükellefi var yani oradan bir tanesinin oyu gelse kâr kârdır diye bakılır meseleye ama biz öyle bakmıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Biz nasıl bakıyoruz meseleye? Ülkenin faydasına olan bir şey yapmamız lazım, maliye politikasında sıkı olmamız lazım ama hep yanlış yerlerde yanlış işlerle uğraşıyoruz.

Bakın, şimdi, hani ben "saray" kelimesi üzerinden şey yapmak istemiyorum, hakikaten o harcamalar fazla ama kamunun toplam harcamaları çok fazla. Bakın, siz planlamacısınız yani geriye doğru seriye bir bakın, kamu tüketimi nereden nereye gelmiş Türkiye'de yani son yirmi yılda kamu tüketimi 7 puan arttı millî gelire oran olarak. Bunu hiçbir ekonominin kaldırması mümkün değil, mümkün değil böyle bir şey. E, bunları düzeltmemiz lazım, bunları aşağı çekmemiz lazım. Buraları kısmak yerine, gidiyoruz şimdi, zaten bir şeyi kıstığımız yok... Ha, 30 milyar fazla gelmiş ne olacak, eksik gelmiş ne olacak? Dolar kurunun artması 500 milyarı götürdü bu ekonomiden. Yani kurumlar vergisinin getireceği bir şey yok. Ha, ne oluyor maliyeti? Ama vatandaşa bir şey veremiyoruz Sayın Başkanım, vatandaşa bir şey veremiyoruz.

Bakın, 2 milyonluk esnaf... Sakın bunu, hani böyle esnaf üzerinden siyaset yapıyor filan değil, elbette siyaset yapma hakkımız var ama mesele o değil. Bu zincirin, ekonomi zincirinin önemli bir halkasıdır. Bu halka koparsa bir daha bunu toparlamak mümkün değil. Bakın, geçenlerde OECD'nin bir yayını çıktı, esnaflar konusunda şey yapıyor. Bunların tekrar bir daha vergi mükellefi olması, iş yeri açması mümkün değil. Bu halka kopuyor, bu destekleri artırmamız lazım.

Yani şimdi ben memnuniyetle karşılıyorum. Geçen sefer buraya gelen 2 Maliye Bakanı Yardımcısı arkadaşımız vardı, tabii ki yani Türkiye'nin gerçeklerinden kopuk 2 arkadaş, onlar görevden alınmış, isabetli bir şey yapılmış. "Efendim, bütün dünyada bütçe açıkları artıyor." Ya arkadaşlar, veriyi doğru okuyalım. Dünyadaki artan bütçe açıkları yapısal açık değil, onların 2019 açığı, OECD 2019 açığı yüzde 1'in altında, OECD ortalaması. Ama şimdi ne yapıyor? Tabii ki açığını artırıyor. Çünkü diyor ki: "Bu bir defalık harcamadır, bu kalıcı bir harcama değildir. Ben esnafıma, işte işini kaybedenime, bilmem kime, emeklime, geçinmekte sıkıntı çekene para veririm." Bizim de bunu yapmamız lazım. Bunu yaparken tabii tamamını belki açıkla finanse edemeyiz, o yüzden başka harcamaları kısmamız lazım. Kamu-özel iş birliğinden gelen yükümlülüklerimizde mutlaka frenleme yapmamız lazım. Yani bina... Ya, şu Ahlatlıbel'in karşısındaki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı binasını gören var mı? Yani zannedersiniz ki oraya yeni bir şehir kuruluyor ya, bir tane kamu binası; kaç, ne kadar para harcandı, ben bilmiyorum. Yani şimdi hâlâ harıl harıl inşaatı devam ediyor, zaten hiç başlamaması gerekirdi ama hiç olmazsa yani bu tür şeyleri biraz yavaşlatmak lazım; hâlâ şatafat, saltanat olabildiğince devam ediyor. Yani bakın, semboliktir ama önemlidir, bir şeyi gösterir.

Şimdi, bizim zamanımızda, biz de devlette yönetim kurulu üyelikleri yaptık, ben on beş yıl üst düzey yöneticilik yaptım ekonomide ama biz bin lira, 1.500 lira yönetim kurulu üyesi maaşı alırdık. Yani şimdi bakıyorsun, 33 bin lira, işte geçen çıktı, bilmem nerede ki kurumda, isim vermeyeyim, 33 bin lira 2'nci maaşı alıyor arkadaşlar. 2'den fazlasını alıyor mu almıyor mu, onu bilmiyorum, üç beş yerde görülüyor ama alınmadığı ifade ediliyor, onu da bilmiyoruz, hiçbir şey şeffaf değil çünkü, 5 yerde var.

Sayın Başkan, şimdi, böyle bir sistemde güven olur mu? Şimdi, bir tarafta, isim vermeyeceğim ama isimleri siz biliyorsunuz, yönetim kurulu üyesi, öbür tarafta yönetim kurulu başkanı veya vekili; burada talep eden pozisyonda oluyor bu kurumdan; öbür tarafa geliyor, masanın bu tarafına geçiyor, onaylayan statüsünde oluyor. Aynı kişi, 5 yerde görüyorsun aynı kişiyi. Bir "circle" yapılmış, onun içerisinde bütün kararlar alınıyor, bütün usulsüzlükler, yolsuzluklar orada dönüyor; Sayıştay ortada yok, iç denetim yok, teftiş kurulları çalışmıyor. Bu belirsizliği azaltmadığımız zaman bu ekonomi nasıl... Yani Türkiye'de yolsuzluk azalsın falan Amerikalının falan derdi değil, yabancı sermayenin, o para kazanmaya bakar, o ayrı bir şey de ama onun baktığı şey ne? Ya, şimdi ben bugün bir sözleşme yaparım, yarın benim sözleşmemi feshederse ben zarara uğrarım veya yarın vergimi artırırsa zarara uğrarım diye, o yüzden hani şeffaflığa onlar önem veriyor. Ama biz bu ülkeyi sevenler olarak, elbette kamu malının, milletin hakkının çarçur edilmemesinden yanayız, o yüzden feryadımız, hem de ekonomimiz büyüsün. Dolayısıyla, maddelere geldiğinde, kimi maddelerde, hepsinde konuşacak değilim elbette, bunların detaylarını soracağız. Bu kurumlar vergisi meselesi önemlidir, bunlara bakmamız lazım. Çiftçilerle ilgili, çiftçi borçlarıyla ilgili orada...

Yani şimdi, bakın, potansiyeli 1 milyar lira olmayan bir şeye... Ya, 1 milyar lira çekirdek parası şimdi artık. Yani kamu harcamaları açısından baktığımda, benim için 1 lira da önemli de ama yani bu devletin lüzumsuz harcamaları çerçevesinde baktığımızda, bütün çiftçiler için getire getire -potansiyeli, ne kadar faydalanacak onu da bilmiyoruz- 900 küsur milyon liralık bir şeyi getiriyoruz. Burada, şimdi, Ziraat Bankasının da olması lazım, bunun kapsamını genişletmemiz lazım, faiz oranlarına biraz daha bakmamız lazım. İşsiz kalanlara...

Şimdi, kısa çalışma ödeneği kaldırıldı, 1 milyon 300 bin kişi faydalanıyor. Ya, pandemi bitti mi? Niye kısa çalışma ödeneğini kaldırıyoruz? Tam tersine, artırmamız lazım çünkü insanlar iyi kötü bu vakte kadar belki bir kısım birikimleriyle işte evine ekmek aldı, aş aldı, bilmem ne yaptı. Hani biliyoruz, anketler var, çalışmalar yaptılar.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlayabilirsek sevinirim.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam toparlıyorum.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir kısmını da maddelerde zaten...

ERHAN USTA (Samsun) - Olur, istismar etmeyeceğim, hemen bitiriyorum.

Hani çalışmalar var, bakıyoruz çalışmalara, ne diyor: Toplumun şu kadarı en fazla bir ay tasarrufuyla geçinebilir, iki ay... Yani insanlar en fazla iki üç ay ama şimdi daha fazla paraya ihtiyacı var. Emin olun, bakın, şehirleri geziyoruz, köylüleri geziyoruz, insanlar gırtlağına kadar borçlu, bu insanları rahatlatmamız lazım. Bu harcamalar yapısal olarak bizim bütçemizi bozmayacak, bunlar pandemi süresince olacak harcamalardır, bu harcamalardan korkmayalım. Korkacağımız harcama türlerinin, bir defa yaptığımız zaman, işte elli yıl boyunca, yüz yıl boyunca gelecek harcama türleri olması gerekir diyorum.

Teşekkür ediyorum. Hayırlı olur inşallah.