KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize iyi geceler diliyorum.

Biraz sonra ikinci güne gideceğiz. Bence çok olumlu, pozitif, çok önemli eleştirilerin de içinde bulunduğu bir bütçe takdimi yaptım. Ben arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

En azından Başbakan Yardımcısı olarak altı yıldan bu yana bütçe sunumlarında bulundum. Bu, Meclisimize karşı çok önemli bir sorumluluktur. Meclis Başkanı olduğum zaman kayıtlara bakmıştım. Benden önce Meclis bütçesinde hiçbir başkan temsil edilmemişti. Bunu Meclise karşı bir saygısızlık olarak kabul ettim ve kendim Meclis bütçesinin sunumunda da bulundum, arkadaşlarımın eleştirilerini cevapladım. Gerçekten bu akşam bütün arkadaşlarımızın çok olgun ve yerinde konuşmaları, eleştirilerini not almaya çalıştım. Bu benim için aynı zamanda bir jübile oldu. Yani, kısmet olursa önümüzdeki bütçe döneminde sizler burada olacaksınız ama ben burada olmayacağım.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Biz de belki olmayacağız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - İnşallah olursunuz. Hepinize daha nice yıllar parlamenterlik hizmeti dilerim. Bu çok şerefli, çok onurlu bir iş ama ben üç dönem yasağı olmadan önce dahi artık uzun bir siyaset süresinin yeterli olduğunu, bundan sonra yapılacak başka işler olduğunu da söylemiştim. Can simidi gibi bu yasak imdadımıza yetişti. Bazı arkadaşlar üzülüyor olabilir ama bunda da büyük bir hayır var. Dolayısıyla, inşallah Genel Kurulda da bütçemizi takdim ettikten sonra yeni yılın bütçesinde umuyorum ki pek çok arkadaşımız da vazifelerini yapacaklar.

Şimdi, fazlasıyla Başbakanlık ve bağlı kurumları konuştuk. Bunların içinden bazı kurumlara bir eleştiri, bir öneri de gelmedi. Yoğunluk, şüphesiz Başbakanlığın kendisinde, Diyanet İşleri Başkanlığında ve bazı kurumlarda oldu. Hepsine teşekkür ediyorum. Alabildiğim notlar içerisinde cevap vermeye çalışacağım. Burada şahsımla ilgili güzel sözler de ifade ettiniz. Bunlara çok teşekkür ederim ama şahsi düşüncelerime yer kalırsa yer vermek istiyorum veya konuşmamın içerisine almak istiyorum. Çünkü, bütün bu kurumlar Anayasa ve hukuk çerçevesinde faaliyet gösteriyor, kendimizi onunla sınırlı sayıyoruz. Yoksa Diyanet İşleri Başkanlığı konusunda benim özgün bir düşüncem olabilir ama cumhuriyetle yaşıt bir kurum ve her anayasada yer almış bir kurumun bugünkü mevzuat içerisindeki yerini temsil etmek durumundayım. Yine, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili özgün düşüncelerim olabilir. Ama şu anda altı yıldan beri de bu kurulun üyesiyim. Hiç unutmuyorum, 1 Mayıs 2009'da bana görev verildiğinde o gün bütün televizyonlarda "Eyvah, bu adam MGK'ya girdi. MGK'da kim bilir ne kavgalar olacak ve ne kadar uzun sürecek." demişlerdi. Bu uzun süren son MGK'yla bunun çok ilgisi yok ama o zaman işte "İyi ki bunlarla biz savaşa girmemişiz." Van'da bir konuşmamı naklederek sanki karşılıklı hasımlar gibi kavga edeceğimizi düşünenler olmuştu. MGK'da bugün, evet, uzun-kısa görüşmeler oluyor ama yoğun gündem içerisinde bazen çok fazla zaman aldığı da olabiliyor, aynen Bakanlar Kurulunda da yaşadığımız gibi, Mecliste de yaşadığımız gibi. Dolayısıyla, buna özel bir önem atfetmemek lazım.

Şöyle, alabildiğim notlara bakayım ama isimleri de söylemeden, en azından ekonomik davranmak açısından... Mesela bu, Hasip Kaplan Bey'in sorusuymuş. "MGK darbe ürünü bir teşkilat." Hayır, böyle değil. Kuruluşu 1933, Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İnönü, Yüksek Müdafaa Meclisi ve Umumi Katiplik diye. 1949'da ismi değişmiş. 61 Anayasası, 82 Anayasası, hâlen devam eden bir kurum.

"Son toplantı niye uzun sürdü?" Gündemdeki maddeler çok fazlaydı. Genel olarak iç güvenliği görüşüyoruz. Daha sonra çevremizdeki ülkelerdeki gelişmeleri Suriye-Irak bağlamında konuşuyoruz. Mesela Doğu Akdeniz'deki gelişmeler ayrı bir müzakere konusu oldu. Irak, IŞİD ve buna bağlı olayları ayrı bir bağlamda konuştuk. Terör bağlantılı bazı faaliyetler üzerinde duruldu. İsrail-Filistin ihtilafı, Libya ve Kuzey Afrika'daki bazı gelişmeler, Afganistan, Ukrayna ve Tunus sunumları ve daha sonra da bildiğiniz gibi bazı hususlarda inceleme, araştırma yapılması ve bu konular üzerinde Bakanlar Kurulunun da görevlendirilebileceği bir konu ortaya atıldı ve buna ilişkin bildiriyle de konuştuğumuz konular özetlenmiş oldu.

Tabii, Anayasa'nın değişmeyen bir maddesi var. Değişmeler ancak üye sayısında ve MGK Genel Sekreterinin artık asker kökenli olmayabileceği konusunda oldu geçmişte. Bu sefer oturma düzeninde de değişiklikler oldu. Eskiden sivil ve asker kanat karşı karşıya, âdeta birbirinden hesap sorar vaziyetteydi. Şimdi, protokol veya kıdem sırasına göre sivil ve asker yan yana oturabiliyor ve rahatlıkla kendi özgün fikirlerini konuşabiliyorlar. MGK'da konuşulanlar MGK Genel Sekreterliğiyle ilgili kanunumuzun maddelerine göre kesinlikle açıklanmıyor. Bunlar tutanaklar ve düşünce açıklamaları. MGK'da karar alınmışsa, bu karar bir başka makam veya merci tarafından da sorulmuşsa veya açıklanması istenmişse MGK'nın kendi vereceği kararın da açıklanması mümkün. Benim bulunduğum dönem içinde geçen sene veya evvelki sene böyle bir karar açıklandı. Ya 28 Şubat süreciyle ilgili bir konuydu, mahkemeden istenmişti. Onun dışında ben rastlamadım yani MGK kararlarının gizliliği de esastır. Bu konuda, biliyorsunuz, Taraf gazetesinde, zannediyorum 2004'te alınan bir karar ifşa edildiği için gazete ve gazeteci hakkında dava açılmıştı, sonucunu bilmiyorum. Burada eğer bir karar alınıyorsa bu Bakanlar Kuruluna bildiriliyor. Bakanlar Kurulu kendi içerisinde görüşüyor, ya kabul ediyor ya kabul etmiyor. Kabul ediyorsa da bu konuda neler yapacağını bir başbakan yardımcısının verilen görev içerisinde takibi kararlaştırılıyor. Şu anda Bakanlar Kurulumuzu ilgilendiren bir pozisyonu olmadığını söyleyebilirim. Biraz karışık olacak ama şöylece gidelim. Sayın İhsan Özkes... Rüşvet olarak belirlenen bir hutbenin 17 Aralıktan sonra yapılan operasyonun ardından değiştirildiği ve "Kur'an'ı anlamak" konulu hutbenin okunduğu iddia edilmiş. Uzunca bir cevap var. Gerçek böyle değil. İstanbul Müftülüğünün İnternet sitesine bakıldığında rüşvet ve yolsuzluk konulu hutbenin 20 Aralık 2013'ün değil, aksine 13 Aralık Cuma gününün yani söz konusu operasyondan dört gün öncesinin hutbesi olduğu görülecektir. 20 Aralık 2013 günü hutbesi ise Kur'an'ı okumak, anlamak ve yaşamak konulu hutbe olup bir değişikliğe uğramadan kendi gününde okunmuştur. Dolayısıyla, 20 Aralık 2013 gününün hutbe konusunda bir değişiklik olmamıştır. Altında da hangi konularda, mesela helal-haram duyarlılığı, kul-kamu hakkı, adalet, doğruluk, dürüstlük gibi konularda il müftülüklerimiz tarafından "Şu kadar yılda şu kadar hutbe okunmuştur." deniyor.

Değerli arkadaşlarım, Musa Çam Bey "Vakıflar denetlenmiyor." demişti. Elimizde istatistiki bilgiler var. 2007'de denetimi yapılan vakıf sayısı 870, 2010'da 873, 2011'de 956, 2012'de 875, 2014'te yapılan denetim 875'tir. Eskiden vakıfların denetimi şart ve mecburiydi, yani rutin olarak yapılabiliyordu. Sonra buna imkân olmadığı anlaşılınca sondaj usulü yapılabiliyor, rutin usulü yapılabiliyor, şikâyet ve ihbarlar üzerine yapılabiliyor. Teftiş kurulumuz var, müfettişlerimiz, başmüfettişlerimiz var.

En son bir arkadaşımız Başbakanlıkta oluşturulan hava taşıt havuzunda kaç uçak ve helikopter bulunduğunu sormuştu.

Vahap Bey, siz miydiniz?

VAHAP SEÇER (Mersin) - Aşkın Bey.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ben sordum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Ha, pardon, Aşkın Bey'di.

Bunu rahatlıkla söyleyebilirim: Hava taşıtlarıyla ilgili bilgiler şu tabloda sunuluyor. Airbus 319 2000 yılında imal edilmiş, onu söylemeyeyim, "Ana" yazıyor, 34 koltuk kapasiteli. "CBK" diye bir uçak var, 18 koltuk kapasiteli. "DAP" diye 18, "ATA" diye 16 -yani koltuk kapasitesini söylüyorum- yine "GAP" diye 16 kişilik, bir de "TC-LAA", "TC-LAB" diye 8 kişilik -bunlar Ulaştırma Bakanlığından havuza dâhil edildi- hava taşıt havuzumuz var. Bu havuzdan Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, ilgili Başbakan yardımcıları, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız ve bakanlar yurt içi ve yurt dışı uçuşlarda, devletin önemli hizmetlerinde kullanıyorlar. Mesela ben önümüzdeki hafta Kıbrıs'a gideceğim, 15 Kasım itibarıyla; bu uçaklardan birini bana tahsis edecekler.

En son, uzun menzilli bir uçak geldi. Herhâlde arkadaşlarımız ondan da bahsettiler. Onunla ilgili şurada bilgi var: Bu, yani, şimdi Cumhurbaşkanımızın kullanmaya başladığı uçak Türk Hava Yollarına aittir, Airbus a330 tipi uçak. Bu, Türk Hava Yolları üzerine Amerika'dan alınmıştır. 185 milyon bedelle Başbakanlık uçak havuzuna dâhil edilecektir. Satın alma süreci başlatılmıştır.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tefrişat dâhil mi, güvenlik donanımı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Herhâlde, yani, yazmıyor ama gelen notta.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Daha yüksek olduğu söyleniyor rakamların.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani, 300 falan diyorsanız, Maliye Bakanı zannediyorum öyle bir rakam telaffuz etmiş...

BAŞKAN - O TL olarak söyledi, bu dolar.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Dolar, dolar, 185 milyon dolar.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Hayır, onun daha yüksek olduğu söyleniyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani, daha yükseğini siz bilirsiniz ama benim önümdeki belgeler mutlaka doğruyu yansıtıyordur, ne bileyim ben.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Siz bilirsiniz Sayın Bakanım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - 185 milyon dolar bedel.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Cumhurbaşkanı da kullanıyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Cumhurbaşkanı da kullanıyor, Başbakanımız da kullanıyor. En son Azerbaycan'a o uçakla gitmişti. Rehineleri de uçağına alıp Ankara'ya getirdi, biz de kendisini karşıladık.

Havuz sistemidir. Havuz sisteminde başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Başbakan ve ilgili bakan yardımcıları kullanmaktadır.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Toplam 6 uçak mı oldu?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Havuz bayağı büyük.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Havuzumuz büyüdü çünkü biz hareketli bir Hükûmetiz, her yere koşmak, yetişmek mecburiyetindeyiz. 7 tane, 8 koltuk kapasiteli...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Aslında 10'a tamamlamak lazım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - 16 koltuk kapasiteli, 18 koltuk kapasiteli uçaklarımız var. Emniyet Genel Müdürlüğünden kullandığımız 3 tane de Skorsky helikopter var, onlar da 12 kişilik kapasiteleri olan imkânlarımız.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Muhalefet de tarifeli uçakla gidiyor Sayın Başbakan Yardımcım.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Muhalefet partileri de yararlansa... Muhalefet parti genel başkanları da helikopterlerden yararlanabilir mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Genel Başkanları? Peki.

Sayın Mehmet Günal, "Seçim öncesi MİT Müsteşarının dinlenmesine dair dava açıldı mı?" Henüz soruşturma devam ediyor. "Yürütülen çözüm sürecine MİT Kanunu'nun 4/a maddesi gerekli yetkiyi veriyor mu?" 4/a değil ama 6/a maddesi fazlasıyla veriyor. Ayrıca, 10/7/2014 tarihinde, Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun da çıkartıldı. Bu kanun çözüm sürecinin koordinasyon görevini Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına verdi.

Vahap Seçer Bey'in "AB Komisyonu Raporu'nda MİT Kanunu değişikliklerine eleştiri getirilmiştir." Olabilir. Gelişmiş tüm Batı demokrasilerinde faaliyet gösteren istihbarat servislerinin sahip olduğu yetkilerin aynısı MİT'e verilmiştir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bulanan istihbarat servislerinde de aynı, hatta daha fazla yetkiler mevcuttur.

Ek-2 maddesinde yer alan Güvenlik ve İstihbarat Komisyonuna AK PARTİ'nin üye vermemesi konusu... Bu konuyu bir arkadaşımız daha sormuştu. Evet, ne yazık ki bunu açıkça eleştiriyorum. Daha önce de soruşturma komisyonuna üyeyi çok geç vermişti AK PARTİ Grubu ve bana sorulduğunda da bunu açık bir şekilde eleştirmiştim. Ben Grup Başkan Vekili olsaydım bunu süresi içerisine verirdim. Bir hafta sonuna kadar bu verilmezse AK PARTİ Grubu için ne söylerseniz söyleyin diye de açıkça ifade ettim. Onlar da yazılı bir açıklama yaptılar, dediler ki: "Soruşturma komisyonlarına verilecek üyelerin daha önce bu konu hakkında olumlu veya olumsuz beyanda bulunmaması gerekiyor." CHP'nin veya MHP'nin verdiği üyeler içerisinde ihsasıreyde bulanan, yani kanaatini çok önceden belli edenlere bizim itirazımız oldu. Biz de bir araştırma yapıyoruz. Bu belki makul, anlaşılabilir ama bu komisyon içinde CHP ve MHP'nin üye verdiğini, AK PARTİ'nin vermediğini biliyorum. Onlar son vade olarak 7 Kasım, yani bu Cuma gününe kadar gruba bir ilan yaptılar. Bu komisyona üye olmak isteyenlerin müracaat etmesi...

Yanlışım yok herhâlde? (AK PARTİ sıralarından "Doğru, doğru" sesleri) Aynı mesaj bana da geldiği için oradan biliyorum.

Gecikmiştirler, yani bu eleştiri konusu yapılabilir ancak bir arkadaşımız -sanıyorum Tanal, aklıma geldiği için söylüyorum veyahut da Ali Haydar Öner Beyefendi olabilir - bu ek-2'nci maddededir. Ek-2'nci maddede 17 kişiden kurulacağı ve ne görevler yapacağı bence fazlasıyla tadat edilmiş, belirtilmiş. Yani, kanun elimizde, 1,5 sayfalık bir madde metni. Okumaya gerek duymuyorum.

Bence önemli bir komisyon. Bu komisyonun yaşaması ve faaliyetini çok iyi bir şekilde götürmesi lazım.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Bu eleştirilerinizden dolayı mı Başbakan olamadınız Sayın Bakanım? (Gülüşmeler)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Onu da ayrıca, vaktim kalırsa söyleyeyim.

Peki, İhsan Hocam, yani, şimdi, Diyanet İşleri Başkanlığına kurumun kendisine ve kurumun temsil ettiği fonksiyonlara karşı çok yüksek eleştiriler geliyor ama -yani, biz de şüphesiz "Böyle olmasın da şöyle olsun." diyebiliriz- geçmişten bu yana Diyanet İşleri Başkanlığına ihtiyaç oldu ve bu ihtiyacın Türkiye'de ancak bu şekilde karşılanabileceği, eksikler varsa bunların da tamamlanabileceği hep söz konusu edilmiştir.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Siz ne düşünüyorsunuz Sayın Bakanım?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani, benden önce CHP'liler ne düşünecekler çünkü eski Diyanet İşleri Başkanlarımızdan çok da saygı duyduğum Doktor Lütfi Doğan Bakanlık da yaptı, Milletvekilliği yaptı.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Ben Diyanetin siyasallaşmasına karşıyım Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın İhsan Özkes Hocamız, bildiğiniz gibi, çok değerli bir müftümüzdür ve bu Parlamentoda her partiden imamlar olmuştur, vaizler olmuştur İhsan Toksarı'lardan başlayarak. Hatta Sami Arslan diye bir müftümüz vardı, Denizli'den milletvekili seçilirdi, Hasan Korkmazcan'ın da arkadaşıydı; Adnan Bey çok iyi bilecek. Seçimi kazanması için çok önemli bir slogan bulmuştu, Adnan Bey'in: "Camiden çıkan müftüye mi, meyhaneden çıkan Zühtü'ye mi oy vereceksiniz?" (Gülüşmeler)

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Sayın Bakanım, ben Diyanet mensubu olmaktan onur duyuyorum. Ben siyasallaşmasına karşıyım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - İşte, ben de onu söylüyorum. Sami Arslan ve Hasan Korkmazcan, yani, çok genç yaşta geldiler Parlamentoya. Evet, çok kıdemli Adnan Bey de aramızda olduğuna göre onları mutlaka bileceklerdir.

Yani, Diyanet İşleri Başkanlığı halkımız tarafından da çok saygın bir kurum olarak bilinir, takdir görür ve şüphesiz siyasi hayata atılacaklar için de bence iyi bir yerdir. Hitabetleri çok güzeldir, örnek bir hayatları vardır.

İhsan Hocamızın da en son kurultayda en yüksek oyu aldığını bildiğimize göre, CHP'liler boşuna vermemiştir bunu, bu bir takdirin ifadesidir Değerli Hocam.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Tabii, Musa Çam Bey burada. Yani, hastane sayısıyla cami sayısını verdi, "60 bin kişiye 1 hastane düşüyor, 300 kişiye 1 cami düşüyor." dedi. Yani, herkesin bir hastane sahibi olması mümkün değil ama şunu söylemem lazım: Cami meselesinde mesela benim şahsi düşüncem şudur: "Yeryüzü mescittir." diyor.

MUSA ÇAM (İzmir) - Aynen, evet.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani, arz bir mescittir, temiz olan her yerde namaz kılınır. Ancak, mesela cuma namazı gibi, bir cemaate ve topluluğa ihtiyaç vardır. Yine, cemaatle kılmak isterseniz bunun için de belki basit de olsa, sade de olsa bir ... Çünkü İslam'daki hükmü öyle biliyorum: "Şehirlerinizi mamur yapın, camileriniz sade olsun." diyor. Bizde tabii bu tam tersine de anlaşılabiliyor, çok görkemli camiler var. Cami ihtiyacı o kadar kendini hissettiriyor ki artık CHP'de bile, Genel Merkezinde mescit var. Yani...

MUSA ÇAM (İzmir) - Olacak tabii, herhâlde, olacak yani.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Olacak tabii, olacak tabii. Hatta bunun İhsan Özkes Hocamızdan önce Sayın Bekaroğlu'nun tavsiyesi üzerine açıldığını duyuyoruz. Demek ki din adamından ziyade bir psikiyatristin buna ihtiyaç duyması gerekiyormuş.

Güzel bir şey. Ben bu mescitlerden bir tanesini açtığım zaman Meclis Başkanlığımda, senin İzmir'den çok sevdiğim bir arkadaşım var, soyadı Arıtman, benim başıma yıkmıştı "Burası İran Meclisi mi?" diye. Şimdi gelse, görse CHP'den içeri girmez, CHP'nin içinde de mescit var.

Şimdi, Özkes Hocam "Vekil imamlara ümit verildi, hayal kırıklığına uğratıldılar..."

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Sayın Bakanım, haksızlık olmasın, ben Genel Başkan Yardımcısı olmadım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Hayır, hayır, siz kurultayda yüksek oyla Parti Meclisine seçildiniz.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Kıyaslama yaptınız da onun için söylüyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yani "İcracı bir makamda değilim Genel Merkezde." diyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Tamam Hocam, tamam. Sizi takdir ediyoruz, siz 2 bin oy daha alsanız Üsküdar Belediye Başkanıydınız.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Hayır, biraz önce bir kıyaslama yaptınız da onun için söylüyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yok, yok. Yani yanlış anlama olmasın, ben takdir ettiğim için söylüyorum. Yani, her siyasi parti bence din adamlarına karşı bir itibar içindedir, bir saygı içindedir. Şüphesiz, her mesleğin içinden kötüler de çıkar ama Diyanetin içerisinden de fevkalade güzel, aklı başında, memlekete hayırlı hizmetler yapacak insanlar da çıkmıştır, çıkacaktır.

Rotasyon konusu... Yani bunu da çok abartmayalım, aynı camide yirmi beş yılını dolduranlar rotasyona tabi tutuldu. E, yirmi beş yıl biraz fazla, cemaatle çok yüz göz olmuştur, değişmesinde fayda var. Rotasyon, aynı ilçe içerisinde öncelikle yapıldı. Rotasyon, aynı grup camiler arasında yapıldı. Mersin'deki intihar da rotasyonla alakalı olmayıp ilgili personel kendi tercih ettiği 5 camiden 3'üncü tercihine yerleştirilmiş. İntihar çok kötü bir olay ama düşünün ki 141 bin kişi içerisinde 3 kişinin intiharından bahsediyorsunuz. Yüz binde 1'lik bir oran her mesleğin içinde fazlasıyla olabilir, bunu genellememek lazım.

Denizli'de kendini yakma hadisesi... Ben de televizyondan görmüştüm. Daha önce kameralar ve basın mensupları olay yerine davet edilmek suretiyle gerçekleşen bir mizansendir.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Şovdu efendim o, şov.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - "2014 yılında 3.678 personel rotasyon kapsamında yer değiştirmiştir. Balıkesir Gönen'deki intihar hadisesi bir yıl önce vuku bulmuştur, rotasyon bu sene Ağustos ayında uygulanmıştır, rotasyonla alakası olmayıp personelin psikolojik sorunları bulunmaktadır." diyor.

Yurt dışındaki hizmetler bağlamında uzun uzun yazmışlar.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Sayın Bakanım, çok özür diliyorum ama imamların intiharı Diyanette sorun olduğunun bir belirtisi değil midir efendim?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani nispet çok az da olsa üzerinde durulması gerekir şüphesiz. Allah korusun yani Emniyetin içerisinde de bu var, ne bileyim, hâkim ve savcıların içerisinde de bu var, herkesin içerisinde yani her meslek grubunun içerisinde olabilir. Bu, bazen ailevi sebeplerden olur, bazen borç ilişkisinden olur, bazen karşılıksız aşktan olur, başka şeyden olur. Yani Diyanette 141 bin kişi içerisinde 3 kişi intihar etti diye bunlar istatistiklere bile girmez. Ama Diyanet İşleri Başkanı şöyle ellerini kafasına alır, "Ya, nereden çıkıyor? Bu adamlar millete örnek olacaklar, 'İntihar etmeyin.' diyecekler ama ediyorlar..." Bunun bir araştırmasını şüphesiz yaparlar.

Uluslararası İlahiyat Projesi, Frankfurt'taki Goethe Üniversitesi... Dışarıdaki çalışmalardan da bahsedilmiş. Uluslararası toplantılar yapmış Diyanet: Avrasya İslam Şûrası, Afrika Ülkeleri Dinî Liderler Toplantısı, Balkan Ülkeleri Müslüman Liderler Toplantısı, Avrupa Ülkeleri Müslüman Liderler Toplantısı, Latin Amerika Müslüman Dinî Liderler Toplantısı -bu 12'sinde olacak galiba, beni de davet etmişler- İslam Âlimleri Barış İnisiyatifi. Yurt dışı temsilcilik, müşavirlikler ve ataşelikler de bu işlerin bir parçası.

Diyanet İşleri Başkanlığı, her türlü siyasi ve ideolojik görüş ve tutumdan uzak olarak İslam dininin sahih akidesi ve prensipleri doğrultusunda gerek yurt içinde gerek yurt dışında hizmetlerini yürütmektedir.

Yurt dışında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri esnasında din görevlilerimiz devlet memuru olmaları sebebiyle sandık başkanı veya memuru olarak Yüksek Seçim Kurulunca görevlendirilmişlerdir. Bu görevleri esnasında taraflı davrandıklarına dair herhangi bir şikâyet bize ulaşmamıştır.

Hac organizasyonunda 2011 yılından itibaren ücret artışı olmamıştır. Organizasyonda verilen hizmetler, tutulan otellerin kalitesi, standardı ücret belirlenmesini etkilemektedir. Başkanlığımız hac ve umre organizasyonlarında asla ticari kazanç ve çıkar gözetmemektedir.

Ermenek'te yaşanan olay gerçekten büyük bir facia yani bunları izah etmek de kolay kolay mümkün değil. Her ne kadar orada bakanlarımız halkımızla birlikte, beklenti içinde olanlarla birlikte olmaktaysa da önemli olan bu olayın niçin ve neden meydana geldiğidir. Burada sadece şirket veya işverenleri tedbirleri almamakla suçlamak işin bir parçasıdır ama bir Bakan olarak vicdan huzuru içerisinde veya huzur bulmak için şunu düşünmek zorundayız: Bizim bir hizmet kusurumuz var mıdır? Çünkü idari yargıda da "hizmet kusuru" denilen bir şey vardır, yeri gelir İçişleri Bakanlığı, yeri gelir bir başka bakanlık gereken denetleme görevini veya yapısal sorumluluklarını yerine getirmediği için de suçlu olabilir, kusurlu olabilir en azından. Cezada görünmese bile hukukta mutlaka görünecek bir karar da verilebilir. Yani burada arkadaşlarımızın, rahmetlilerin Ermenek'le ilgili olarak 124 tane başvuru yaptıklarını ama hiçbir yerden cevap alamadıklarını veya bu işin üzerine düşülmediğini söylediniz. Mutlaka bir yerlere bir şeyler göndermişlerdir ama BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) bizimle ilgili. Burada, Ermenek'le ilgili olarak BİMER'e yapılan hiçbir başvuru tespit edilememiş. BİMER'deki yıllara göre işlem sayılarını da istatistiki olarak vermişler. Hani şunu söylemek istiyorum: BİMER'e bir şikâyet ulaşmış olsaydı da biz bunu cevaplandırmamış veya üzerinde durmamış olsaydık herhâlde doğrudan kusurlu olurduk. Ama onlar belki bakanlığa yazdılar veya milletvekillerine mi gönderdiler, valiliğe mi verdiler, savcılığa mı verdiler, ben bunu bilemiyorum. Şüphesiz bunun da araştırılması mutlaka gerekecektir.

Diyanet İşleri Başkanlığının toplam kadro sayısını bir arkadaşımız sormuştu. Bugün merkez, taşra, yurt dışı ve döner sermaye olmak üzere toplam kadro sayısı 140.853'tür. Kadrolu olarak çalışan 119.832 memur, işçi kadrosunda 31, sözleşmeli pozisyonda 336 olmak üzere toplam 120.199 personel çalışmaktadır.

"Türkiye genelindeki toplam cami sayısı ne kadardır?" Toplam cami sayısı 85.968'dir.

2003-2014 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığına açıktan atanan personel sayısı, on iki yıl için yani 2002'yle 2014 arası 65.961'dir.

1/1/2003-21/10/2014 yani bugünleri kapsayan tarih arasında, hemen hemen on bir yıl içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığından muvafakat verilerek başka kuruma geçiş yapanların sayısı ne kadardır? Bu tarihler arasında Diyanet İşleri Başkanlığından 7.264 personel başka kuruma naklen geçiş yapmıştır. Bunların 3.819'u Millî Eğitim Bakanlığına öğretmen olarak, 813 personel de üniversitelere naklen atanmıştır. 2014 yılında sadece Diyanet İşleri Başkanlığından muvafakat verilerek başka kuruma geçiş yapanların sayısı 869'dur. Bu, Adnan Keskin Bey'in sorularına cevabımız olsun.

Yine Adnan Bey son Gezi olayları sırasında Bezmiâlem Valide Sultan Camisi imam ve müezzininin ve Beyoğlu Müftüsünün sürgün edilmesi konusunu sormuştu. Söz konusu caminin müezzini Fuat Yıldırım aynı ilçedeki tarihî Arap Camisine -Karaköy'dedir, güzel bir camiidir- kendi isteğiyle, imam hatibi Halil Necipoğlu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camisine kendi isteğiyle, Beyoğlu Müftüsü Recai Albayrak beş yıllık görev süresini doldurup rotasyon çerçevesinde, birinci sınıf ilçe olan Karadeniz Ereğlisi İlçe Müftülüğüne atanmıştır. Kendi istekleriyle... Bu çok önemli Adnan Bey, kendi istekleriyle.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Zorunda bırakılmışlar, ben biliyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Tüm kadro nasıl kendi isteğiyle olmuş?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - İşte o çok önemli yani nasıl kendileri istemiş ve bu yerlere gitmişler, bunlar çok önemli.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Marifet burada zaten.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Yoksa 70 kilometre uzağa gidecek adam.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Ne yapalım? Öyle diyor, herhâlde dilekçesi var, kendi isteği, "Ben şuraya gitmek istiyorum." diyor.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Siz de inanmamışsınız ya.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Adnan Bey'in bir sorusu daha var. "2011 yılında Aksaray İl Müftüsünün yolsuzluklarıyla ilgili yapılan soruşturma sonucunda müfettiş raporu hasıraltı edilmiş..." Cevabımız şudur: 2011 yılında Aksaray İl Müftülüğüyle ilgili ileri sürülen iddialara ilişkin Diyanet İşleri Başkanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığınca yapılan tahkikat sonucunda düzenlenen raporda İl Müftüsünün yolsuzluk yaptığı yönünde herhangi bir tespitte bulunulamamış ve ilgililer hakkında gerekli işlemler tesis edilmiştir.

Birkaç arkadaşımız sordular, sanıyorum daha önceki bütçe görüşmelerinde de bu konu gündeme gelmişti, Vakıfbanktaki vakıf hisselerinin bundan sonra ne olacağı şeklinde. Arkadaşlar, bu konuyu daha önce de şöyle izah etmiştik: Bizim Vakıflar Genel Müdürlüğünün temsil ettiği vakıfların Vakıfbankta yüzde 58 nispetinde bir hissesi bulunuyor. Yüzde 25 zaten halka açılmıştı, onun dışında kalanlar da ya şahıslarda ya da sandıklarda bulunuyor. Bizim tabii özel bir bütçemiz var. Özel bütçe şu demek: Vakıfların akarlarından elde ettiğimiz gelirlerle veya diğer gelirlerimizle, yapacağımız hayır hizmetlerini yürütüyoruz. Vakıflarımızın üzerimize yüklediği şöyle bir yükümlülük var, bir arkadaşımız onu Fatih Sultan Vakfiyesi olarak okudu: Yani, her vakfiyenin bir duası vardır, bir bedduası vardır, sadece Fatih Sultan'da değil. "Ben şu amaçla vakfediyorum. Bu vakfın gayesini kim değiştirirse, buna aykırı iş yaparsa beddua vardır, kim uygun iş yaparsa dua edilir." Dolayısıyla, laik bir ülkedeyiz ama vakıfları yönetirken aynı zamanda bunu da düşünmek mecburiyetindeyiz yani akarlarını iyi işletmek ve gelirini büyütmek, daha çok hayır yapmak; hayratsa da amacı noktasında götürmemiz gerekir. Buna hassasiyet gösteriyoruz. İşte, bu yap-işlet-devretler, uzun süreli restorasyon karşılığı kiralamalar, bu yöntemler sonradan bulundu. Yani, adam eskiden çok affedersiniz -belki o zaman için değerliydi ama- 50 metrekarelik bir yer bırakmış, "Bunun gelirinden şunları şunları şunları yapın." diyor. Bugün artık onu sürdürmek mümkün değil ama orayı civarındaki parsellerle birleştirip kat karşılığı bir şeye vermek ve oradan daha fazla gelir elde ederek, o vakfın gayesini gerçekleştirmek mümkün olabilir.

Biz son yıllarda iki hayırlı iş yaptık: Bir tanesi, 2 tane üniversite kurduk. Birisi, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesidir, eski Vakıf Gurebanın merkezinde kurulmuştur. Bir diğeri de Fatih Sultan Mehmet Üniversitesidir. 2010'da kurduk galiba, ben açılışlarına da gittim yani buralarda 4 bin civarında öğrencimiz var. Bizim binlerce vakfımızın içerisinden eğitim amaçlı kurulan vakıflardan seçerek onların gelirlerini bu vakıf üniversitelerine aktarmak yolunu seçtik. Bunun dışında da başka hizmetlerimiz var.

Şimdi, bu gelirlere ilaveten Vakıfbanktaki hisselerimizin karşılığında da Vakıfbank ne kadar kâr ederse oradan belli bir miktarda bizim temettü almamız lazım. Ben 2009'da Bakan olunca kapıya müteahhitler dayanmış, paralarını alamıyorlar. Vakıfbanktaki para ne oldu? Vakıfbank para dağıtmıyor, temettü dağıtmıyor. Niye dağıtmıyor? Çünkü Vakıfbankın bu "bütün kârlarını sermayeye eklemek" diye bir kararları var. BDDK'nın kararı var, Vakıfbankın kararı var. Ne olacak? Vakıfbanka düşen şu kadar kâr var, biz onu ana sermayeye ilave edeceğiz, size para yok. Şimdi, ikinci sene oldu gene aynı şey, üçüncü sene aynı şey. Biz bu arada tabii bağıra çağıra biraz bir şeyler alıyoruz ama almamız gereken parayı alamıyoruz. Kardeşim, yüzde 58'i benim, bunun karşılığı bana bir temettü vermeniz lazım ki ben bu gayemi daha da gerçekleştireyim. Sonra bu nasıl satılabilir, devredilebilir? Kamu bankası olmadığına ben de katılıyorum, zaten o gözle bakmıyoruz. Hazineyle de -Sayın Babacan'ın başkanlığında kurduğumuz bir konsorsiyum diyelim- Vakıfbankın bu hisselerini vakıflara, vakıflar için daha çok menfaat temin edecek bir şekle nasıl sokabiliriz? İşte, bir değerlendirme yapalım, değerleme yapalım daha doğrusu, bu 10 milyar olabilir, 8 olabilir, 12 olabilir, rakam bu aralar çıktı, 10 milyar civarında bildiğim kadarıyla. Bunun karşılığında hazine, kira olabilir, tahvil olabilir, gayrimenkul olabilir veya yeni kurulacak katılım bankalarının bir tanesi olabilir veya katılım bankalarına bizim hissemiz nispetinde bir kuruluş sermayesi olabilir diye düşünüldü. Bu amaçla gönderildi kanun, bütün seçenekler kanun içerisinde var. Sayın Başkanımız da sağ olsun, "Bunu bir alt komisyonda daha da olgunlaştıralım." dedi, biz de buna ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bizim tercihimiz şudur: Bir, faizsiz katılım bankası olursa vakıfların da amacına uygun olur. İkincisi de, ekonomik gelir getirecek, hiçbir zaman kıymetini kaybetmeyecek önemli bir gayrimenkul varlığı da olabilir. Bunun tespiti yapılıyor. Eğer bu gayrimenkul varlığı bize devredilecek olursa hisselerimizin karşılığında bugünkü hesaplara göre bizim hemen hemen her sene 500 milyon civarında bunun karşılığında bir kâr elde etmemiz lazım. Oysa, bugün bizim Vakıfbanktan aldığımız 10-17 milyon arasıdır yani onu da bin bir müşkülatla alıyoruz. Bu bizim için kârlı geldi yani karşılığı böyle verildikten sonra bizim vakıflar olarak hisselerimizin karşılığının daha ekonomik olabileceğini düşündük. Daha evvel bu hisselerin satışı söz konusuydu veya bir başka şey söz konusuydu. Esasen yüzde 20'si 2000'de veya 2001 yılında satılmış oldu. Şimdi, bu yöntemde herhangi bir eleştirilecek husus varsa -ki vardır mutlaka- başka bir teklif varsa -mutlaka vardır- bunların Komisyonda da ben şahsen olgunlaştırılmasını arzu ediyorum. Kanun sevk edilirken de vakıfların rızası aranacaktır yani hangi yöntemin olacağına biz vakıflar olarak karar vermiş olacağız, sonra da Bakanlar Kurulu bunların bir tanesini uygulamış olacak. Yani, şu anda bulabildiğimiz yöntemle vakıflara daha çok gelir temin etmek ve vakıfların amacına uygun daha çok hizmet etmek düşüncesindeyiz.

Sayın Başkanım, birkaç konuya daha girebilir miyim? Arkadaşlarımız...

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Başbakan Yardımcım, jübile filan dediniz, biz sizi sabaha kadar dinlemeye hazırız, sorular bitinceye kadar.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yok, estağfurullah.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sabaha kadar...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Estağfurullah efendim, her işin bir sonu var, bir de ilki var.

İhsan Bey, hacda ihtiyat akçesi yüzde 5 buyurmuşsunuz. Yok böyle bir şey.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Var efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yok, yok. Hac ücretlerinin hesaplanmasında yüzde 5 veya farklı bir oranda ihtiyat akçesi asla konulmamaktadır. Gerçek maliyete göre ücretler belirlenmektedir.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Sayın Bakanım, yanıltıyorlar sizi, var, tutanaklarda da var.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Hocam, işte, sorumlusu burada.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Yüzde 5 ihtiyat akçesi alınıyor efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Bak "Alınıyor." diyor İhsan Hoca.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Alınıyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Neyse, kendi aranızda konuşun yani bana verilen not böyle.

Bir arkadaşımız "Başbakanlıktan izin alınıyor, hâlâ bu izin devam ediyor mu?" dedi. 15 Haziran 2012 tarihinde bir genelge yayınlamıştı Başbakanımız. O şudur: "Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ve il özel idareleri hariç, sermayesinin yüzde 50'sinden fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketlerin kendi mülkiyetlerinde veya tasarruflarında bulunan taşınmazlarıyla ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları, vakıf, dernek veya bunların şirketlerine, gerçek veya tüzel kişilere satış, kira, irtifak, takas, tahsis, devir, her türlü tasarrufa yönelik işlemler için Başbakanlıktan izin alınacaktır." Bu hâlen devam etmektedir. Vakıflar olarak biz de şahsen bundan müştekiyiz yani 4 tane, affedersiniz, hela ihalesi yapacak olsak bu izne tabiyiz bizde.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yanlış ama Sayın Bakanım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yanlış denebilir. O zamanki kuruluş gayesini ben çok iyi hatırlıyorum. Bazı yerlerin maalesef çok düşük ücretlerle ve çok uzun yıllara sari olarak verildiğini ve şikâyet ve ihbarların bu konuda yapıldığını Başbakanımız söylemişti, "Bunun bir süzgeçten geçirilmesinde ve değerlendirilmesinde fayda var." demişti. Genelgenin hukuki dayanakları var ama soru "Devam ediyor mu?" şeklindeydi. Devam ediyor, onu söylemek istiyorum. Sayın Başbakanımıza -Sayın Davutoğlu'nu kastediyorum- bunu arz edelim, devam edip etmeyeceğine gerçekten bir karar verilsin çünkü ben de yani icracı bakanlığın başında değilim ama vakıflarda da bizim yerlerimizi bazen aylarca beklemek durumunda kalabiliyoruz, çok basit yerler de dâhil olmak üzere.

MİT'le ilgili, Mahmut Tanal arkadaşımız sormuştu, "İhraç edilen kaç kişi vardır?" diye. Kanun da yanımdaydı, bunun 19'uncu madde kapsamında "başka kamu kurum ve kuruluşlarına gönderme" diye. Bu ceza sayılmaz şüphesiz ama "hizmetine ihtiyaç duyulmayan" diye Meclis Teşkilat Kanunu'nda da vardı. Böyle gördüğümüz insanlardan 7 kişiyi başka kurumlara göndermişiz.

"5018 sayılı Kanun kapsamında mali konularda rücu müessesi uygulanan kaç kişi vardır?" Uygulama vardır ve işletilmektedir. Diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki uygulamanın aynısı MİT için de geçerlidir. "Bütçenin artış nedeni nedir?" "Yüzde 4,68. Deflatör oranının altında kalmıştır." diye bir bilgi notu.

"Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürünün Deniz Feneri davasıyla ilgisi var mı?" Yok.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yargılanmıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Bende yok böyle bir şey. Musa Beyciğim sen daha iyi bilirsin, varsa söyle bana yani arkadaşların yanlışını yüzlerine vurayım, bana verilen notları okuyorum. Deniz Feneri için bir hassasiyet var tabii Türkiye'de. Bununla ilgili daha önceki görüşmelerimizde de fikirlerimizi ifade etmiştik.

"Bin molla,/ cami görevlisi ve Kur'an kursu öğreticisi olarak atanmıştır. Hac kaynakları kanunda belirtilen ölçülere göre sarf edilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı herhangi bir vakıf ve dernek yoktur." diye bir not var.

Diyanet Vakfıyla ilgili bilgileri de Sayın Müslim Sarı'ya teslim ettim. Yani bu bende daha önceden de vardı, herhâlde unuttum, affedersiniz yani sözümü tutamamış oldum.

Vahap Bey soruyor: "Hangi belediyeler borca karşılık camilere arsa yeri verdi?" demiştiniz.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Cami ya da cami yeri.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Bilemiyorum, bunu mümkünse yazılı olarak cevaplandırayım.

Sayın Başbakanın Minsk ziyareti sonrasında ne konuşma yaptığını inanın bilmiyorum, hepimiz buradaydık, dolayısıyla takip edemedim.

2023 hedeflerini söylediniz.

Arkadaşlar, önce şunu söyleyeyim: Yani gribim, boğazım da yanıyor ama ben sizi düşünerek buradan kısaltmaya çalıştım, biraz acemi oldu herhâlde yani bütünlüğü bozulmuş olabilir. İçindeki rakamların doğruluğu yanlışlığı, tabii sizin kabulünüze bağlıdır, eleştirmek serbesttir ama 2023 hedeflerine varamayacağımızı bugünden öngörmek çok gerçekçi olmaz. Şunlar şunlar da yapılmalıdır, şurada eksiklikler vardır diyebilirsiniz.

Bir arkadaşımız sormuştu: "Ekonomide dönüşüm programı ne oldu?" Yarın Sayın Başbakanımız, ekonomik konularda çalışan arkadaşlarımızla birlikte ilk 9 dönüşüm programını yarın açıklayacaktır. Hepimiz sanıyorum televizyonlardan takip edeceğiz.

Sayın Kuşoğlu ve bir arkadaşımız söylemişti "Bu Musul'daki rehine arkadaşlarımızın kurtulmasında bir takas oldu mu?" diye. Biz olmadığını birkaç defa ifade ettik. Sayın Cumhurbaşkanı "Olmuşsa ne olur?" anlamında bir söz söyledi. Onun çok sevdiği kelimelerden birisi "velev ki" kelimesidir. "Velev ki" diye başladığı zaman arkasından bir şey mutlaka gelir. "Velev ki başörtülü bile olsa" demişti, onun üzerine Mecliste bir düzenleme yaptık, 411 oy kabul etti ama Anayasa Mahkemesi iptal etti. Buradaki "velev ki" kelimesi yanlış kullanılmış değildir. Yani böyle önemli bir olayda istihbarat örgütümüz bir şekilde konsolosluk görevlilerini, çok şükür, hayatta ve canlı olarak bizi de sevindirecek bir biçimde kurtarmışsa hangi yöntemle kurtarmıştır, biz onu sormayız bile. İyi ki yapmıştır. Nasıl kurtardığını, niçin kurtardığını, kimlerle konuştuğunu biliriz ama bunların içinde takas yok bildiğim kadarıyla. Şunu söyleyebilirim: Bölgedeki nüfuzlu insanlar, geçmişten bu yana Türkiye'ye müzahir olan insanların hepsi kullanılmıştır. "Kullanılma" tabiri çirkin olmasın yani onların hepsinden bir şekilde yararlanılmıştır, devreye girmiştir, doğrusu odur. Yani Türkiye'nin gücü karşısında resmî bir konsolosluk görevlisinin -Allah korusun- başka örneklerde olduğu gibi, kötü bir akıbeti önlenmiştir. Hepimiz çok mutlu olduk, sizler de şüphesiz çok mutlu oldunuz.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Takasta sıkıntı var. Neticede buradakiler...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani onun olmadığını tekrar ifade etmiş olayım.

Özgür Bey, Soma Yırca'da Kolin AŞ'nin acele kamulaştırma sırasında yaptıklarından bahsetti. Sizin kadar ayrıntılı bilmiyorum doğrusu. Ben de okuyorum, dinliyorum bazı arkadaşlardan. Bu konuda söyleyebileceğim başka bir şey yok.

Mahmut Tanal'ın aslında bazı tavsiyeleri oldu veya temennileri oldu. Tefsir dersleri veya iş adamlarının ihale almak için... Bunların hepsine katılabiliriz ama Diyanet İşleri Başkanlığı cami olacak yerler için bir yasa var, 2.500-5.000-10.000 metrekare, büyük, küçük, ortaya göre... Böyle bir şey yok, yasa da yok.

Fatih Şahin arkadaşımızın notunu almamışım.

Erkan Akçay Bey "'Biz gidersek Türkiye'de her şey kötüleşir.' Maaş ödenmeyen bir tek gün olmuş mudur? " Bu bir politik konuşmadır, politik cevaptır çünkü 2000'leri, 2001'leri yaşamış bir Hükûmet olarak, ondan önce 24 Ocak kararlarının, aralık bilmem ne kararlarının Türkiye'ye neler getirdiğini bilen bir arkadaşınız olarak, koalisyon hükûmetlerindeki ekonomik tablomuzun çok da vahim olduğuna inanan bir arkadaşınız olarak böyle bir örnek veriyorum. Ben maaş ödenmediği günü bilmiyorum da maaş ödemek için sürekli dışarıya nasıl borçlanıldığını, bütçe açıklarının ne şekilde kapatıldığını çok iyi biliyorum. 100 liralık tahvile 136 lira faiz vermek suretiyle maaş ödeniyordu bu ülkede kısa süreli borçlanmalarla ve dışarıdan verilecek birtakım tavizlerle. Evet, ama, bazı Avrupa Birliği ülkelerinde mesela maaşların ödenmesinin geciktiğini ve işçilerin de toplu sözleşmelerde eksi 10'lara bile imza attığını biliyorum, en yakınımızdaki Yunanistan komşumuz gibi. Yani ekonomisi bozuk olan ülkelerde maaşların bugünkü gibi ödenememesi veya bu maaşların büyük tavizler karşılığında ek yükler getirecek şekilde ödenmesi de mümkündür. Ben 1999-2002 arasında partinizin de koalisyon hükûmeti ortağı olduğu dönemde büyük bir ekonomik kriz yaşandığını biliyorum. Sonra yapısal düzenlemeler oldu, biz onların üzerine iktidara geldik ve mali disiplini elden bırakmadık. Bugün ne kadar eleştirirsek eleştirelim, 16 mıdır, 17 midir, yoksa 27 midir, hiç önemli değil ama ekim ayında da son yıllara göre ihracat rekoru kırıyoruz. Şu anda da yıl sonu itibarıyla 160 milyar dolara yaklaşacak bir ihracatın içindeyiz.

İşsizlik çok şükür iki haneli değil, enflasyon çok şükür iki haneli değil. Bir taraftan da gayrisafi yurt içi hasılamızın ve diğerlerinin hangi konumda olduğunu biliyoruz. 2008'den bu yana euro bölgesindeki bütün ülkeler eksilerde seyrediyor büyüme hızında, biz yüzde 5'lerden aşağıya düşmüyoruz ama derseniz ki "Bu gidişle 2023 hedeflerine ulaşılamaz." Ömrü olan görecek, hepimiz bunu yaşayacağız. 2023 son değil, 2053 de var, 2071 de var. Allah ömür verirse...

Allah verdikçe veriyor Adnan Bey, kurban olduğum. 2023'e siz razı olun, arkasından 2053 var.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Fuat Avni...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Ona geldim, bak onun bilgisi geldi. Ay, ne kadar güzel sordunuz:

"'Fuat Avni' isimli Twitter hesabı sizin ve Hükûmetimizin aleyhine paylaşımlar yapmaktadır."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - "Bu isim konuşulduğunda bütün milletvekillerimizin gülümsemelerine bakılırsa sorunun ve ilgili konunun ciddiyeti açıkça anlaşılabilir." demiş. Bir Allah dostu adam bana not gönderiyor. Bilmiyorum, bilsem ben de hesabını göreceğim de kim olduğunu bilmiyorum. Evliya gibi adam ya, Hızır mıdır, İlyas mıdır bilemiyoruz.

Burada bir iki önemli soru var, Müslim Bey'in herhâlde bunlar.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Onlar MİT'ten mi geldi Sayın Bakanım size?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Fuat Avni göndermiş olabilir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yani Fuat Avni mi göndermiş, MİT personeli mi göndermiş?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Altında "Tarık" yazıyor ama mahsus "Tarık" yazmış olabilir, Fuat Avni de olabilir herhâlde. Adamı meşhur etmeyelim Allah aşkına ya, kimse kim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Eğer MİT'ten gelmişse ciddiyetini de sorgulamak lazım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - MİT'ten mi?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yok, MİT personeli...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Kim burada ya? Allah'tan kork! MİT'ten falan değil.

Şimdi, Alevilerin sorunları... Türkiye'de Aleviler yok mu? "Varsa" diye başlıyor, şüphesiz var. Onlar bizim kardeşlerimiz, bu ülkeyi bütünleştiren, bin seneden beri birlikte yaşadığımız bir inanç grubudur, onlar için hiçbir şey söyleyemeyiz.

"Diyanet 1920'lerde kuruldu, o zamana göre kuruldu. Bir mezhebin, hatta o mezhebin bir kolunu temsil ediyor." Bunlar sizin düşünceleriniz. Bunlara katılan olur, katılmayan olur.

Burada zorunlu din dersleri konusu... "Sünni İslam olmayanlar ne yapacak?" Bu önemli bir konu çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine birkaç defa müracaat oldu. En sonunda verilen karar Başbakanlığımız tarafından inceleniyor yani bunun gereği yapılacaktır. Ama gereği yapılacaktır derken biz şüphesiz "din dersi" diye biliyoruz ama "din ve ahlak öğretimi" diye bir dersin okutulduğunu da bilmemiz lazım. Burada şüphesiz farklı inanç grupları da temsil edilmeli, onlar hakkında da bilgi verilmeli. Biz bütün bunları içerisine alacak kapsamda, ismini mi değiştiririz, dersi mi ortadan kaldırırız yoksa bu dersin farklı bir müfredatla devam etmesini mi düşünürüz...

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Zorunlu olmasa.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Şu anda da zorunlu değil ama tersten zorunlu değil, biliyorum. Yani 82 Anayasamız, kurulduğu günden bu yana... İnşallah, yeni anayasamız yapılacak olursa 2015 seçimlerinden sonra bunu da halletmesi gerekir. Ama zorunlu din dersleri konusunu tartışma konusu olmaktan bir şekilde çıkarmamız lazım.

"IŞİD belasına karşı Diyanet açıklama yaptı mı?" Ben yapmıştır diye düşünüyorum ama tek tek örgütlerin ismini saymakla bu iş olmaz çünkü alfabede harf kalmıyor. O kadar belalar var ki sadece bu değil.

"TÜİK'e anket yaptırdı mı, sonuçları ne oldu?" Onu ayrıca size yazılı olarak bildireceğim.

"Din hizmetlerine ne kadar kaynak aktarıldı?" Şüphesiz, Diyanet bütçesi içerisinde bunu reel olarak görebiliriz ama başka kaynaklardan da yapılanlar varsa bunların tespitinin çok kolay olmadığını söylemek istiyorum.

Şimdi, cemevlerine yasal statü verilmekle cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesinin birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum, şu açıdan: Çünkü Alevi yurttaşlarımızla ben dâhil başka arkadaşlarımızla görüşmeler yapılıyor. Bazen bunların derneklerinin ve kuruluşlarının basına yansıyan beyanatlarını görüyoruz, bazen verdikleri iftarlara davet ediyorlar, gidiyoruz veya seçim bölgelerimizde varsa bu arkadaşlarımızı ziyaret ediyoruz. Ben konuda kafaların biraz karışık olduğunu, en azından cemevlerinin ibadethane sayılması konusunda çok küçük bir azınlığın dışında büyük tablonun buna sıcak bakmadığını görüyorum.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hiç öyle değil Sayın Başbakan Yardımcısı, tam tersi aslında.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Öyle olabilir. Tamam size göre öyledir, ben kendi ifademi konuşuyorum. Bakın, şunu söyleyelim: Alevi, Bektaşilerin bulunduğu bir iftar yemeğine davet edilmiştim, yanımda da çok maruf, herkesin bildiği bir zat vardı. Lafın arasında sordum, dedim ki: Caminin karşılığı cemevi olabilecek mi? Cemevleri ibadethane olabilecek mi? Sizin bu konudaki düşünceniz nedir? Çok hoşuma giden bir şey söyledi: "Camiler namaz mekânıdır, cemevleri niyaz mekânıdır." Eğer cemevleri için "niyaz ve erkân meclisi" diye bir ibare koysanız bu bizim çok güzel bir şey olur dedim. Şimdi, bunu söyleyen adam ile "Cemevi ibadethane olsun." diye bas bas bağırana bakıyorum, bunun söyledikleri çok daha doğru. Dolayısıyla, bir karar vermek gerekirse ve bu bir dinî konuysa şüphesiz Diyanet İşleri Başkanlığının "İslam dininde bu konunun yeri nasıldır?" diye bir düşüncesini söylemesinde fayda var. "Efendim, ibadethane konusuna hiç girmeyelim, onlar da camiler gibi veya farklı vakıflar, dernekler gibi şu şu şu hizmetlerden muaf olsunlar, şu şu şu birtakım imtiyazları edinsinler." Başımın gözümün üstünde, buna hiç ben bir şey söyleyemem. Yani, İmar Kanunu'nda değişiklik yapıldı.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Niye her şeyi tarif etsin?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - İşte, o yeni Diyanet İşleri Başkanlığı değişecek olursa güzel olur.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Niye her şeyi tarif etsin?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Bir dakika, sözümü bitireyim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sorun burada zaten.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama, on iki yıldır hiç adım atılmadı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Atılacak. Sayın Başbakanımızın bugünlerde bu konuda bazı açıklamaları olacak. Bunu ele aldık.

BAŞKAN - Çalıştaylar yapılmıştı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Çalıştayların üzerinden çok geçtim. Müslim Bey haklı. Yani, Faruk Çelik'in Bakan olduğu dönemde 7 cilt kitap yayınlandı ama sonra yine üstü örtüldü. Yani, bugünlerde yapılan bir çalışma var. Sayın Başbakanımızın zannediyorum bir açıklaması olacak; yeterli olur, yetersiz olur... Yani, Alevi yurttaşlarımız cemevinde, görebildiğimiz, bazen de içlerinde bulunduğumuz zamanlarda bir ibadet yaptıklarını düşünüyorlarsa farklıdır, "Hayır, biz burada ibadet yapmıyoruz ama bizim usulümüz böyledir, erkânımız böyledir, şöyle başlarız, şöyle dua ederiz, şöyle bitiririz." diyorlarsa bu yerlerin gelişmesi, büyümesi, bunların desteklenmesi bence bize düşen bir görevdir, bu bir lütuf değil, bir hak değil, bunun karşılanması lazım. Eskiden imar kanunlarında "cami yeri" falan derken sonra "ibadet yeri"ne dönüştürüldü bildiğim kadarıyla 3194 sayılı Kanun'da. Bu bunları karşılar mı? Bazı belediyeler yer veriyorlar ama bazıları da vermiyor olabilir. Belki bunu takip ederek her yerde... Yani, Bursa'da da var kardeşlerimiz, başka yerde de var, "Ben buraya cemevi yapmak istiyorum." derse arsa tahsis etmek, ondan sonra hâlen faal çalışan olursa bunun elektriğini, suyunu vesairesini belediye bütçesinden veya devlet bütçesinden karşılamak çok büyük bir külfet olmaz. Yani, arzu edilen buysa zannediyorum bunun üzerinde çok daha samimi olarak durmak ve netice almak mümkün olabilir.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Sayın Başbakan Yardımcısı...

BAŞKAN - Bitirsinler Sayın Özkes. Böyle bir usulümüz yok.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Hayır, efendim...

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bir cümle söylesin.

BAŞKAN - Sayın Özkes, buyurun.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Sayın Bakan, bir bakar mısınız efendim, özür dilerim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Estağfurullah efendim.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Şimdi, cemevlerinde zatıalinizin kastettiği anlamda hiçbir ibadet yoktur diyemeyiz. Çünkü orada cenaze namazı kılınıyor, cenaze namazı bir ibadettir, hatta bazen ben orada cenaze namazına katılıyorum bana da soruyorlar, diyorlar ki: "Bir eksik var mı?" Fazlası var, eksiği yok. Orada Yasinler okunur, ben dinledim, Fatihalar okunur, dualar edilir. Yani, bunlara ibadet değildir anlamında... Düzeltme açısından söylüyorum.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür ederim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Hocam o zaman siz "Cemevleri ibadethanedir." diyorsunuz yani bunun kayıtlara geçmesi lazım. Sizin gibi muhterem bir din büyüğümüzden böyle bir fetva aldıysak ne mutlu bize.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Başbakan Yardımcım, çağdaş devletlerde kim "Burası benim ibadethanem." derse devlet kabul etmek zorundadır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - O ayrı bir şey.

BAŞKAN - O ayrı ama derse.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani, Hükûmetin buna karar verme yetkisi yok, Diyanetin de buna karar verme yetkisi yok.

BAŞKAN - Sayın Sarı, böyle bir tartışmaya...

MÜSLİM SARI (İstanbul) - "Burası benim ibadethanem." diyorsa kabul edeceksin.

BAŞKAN - Sayın Sarı...

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - "Orada ibadet yoktur." diyemezsiniz efendim.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Çağdaş devletlerde böyledir.

BAŞKAN - Sayın Sarı, Sayın Özkes, bunlar soruldu ve Başbakan Yardımcım cevap verdi.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani, ben bana soranlara diyeceğim ki "İhsan Özkes Hocamız cemevleri ibadethanedir." dedi.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Evet.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Evet. İbadetler de oluyor, onu söylüyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Kenardan dolanma, doğrudan doğruya "İbadethanedir." dedi diyeceğim dışarıda.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - İbadetler yapılıyor orada.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Tamam, peki. Yani, biz size dayanarak bunları savunacağız, başka kime soracağız kardeşim?

BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcım, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; yanlışlarımızı, eksiklerimizi bu saatten sonra konuşacak değiliz yani biraz sizlerin de hoşgörüsüne sığınarak cevaplar vermeye çalıştım.

Bir arkadaşımız yine bize güvenerek bir soru sordu, bunu da şahsi düşüncemi ifade ederek neticelendirmek istiyorum. Dünkü tartışmaların da ana odağında bu yeni Başbakanlık veya yeni Cumhurbaşkanlığı binası söz konusu edilmiş. Tabii, Cumhurbaşkanlığı makamı temsil ediliyor Genel Sekreter tarafından. Ne söylediklerine baktım, şüphesiz, arkadaşlarımız da bu konuda bildiklerini ifade etmişler. Burası benim bildiğim kadarıyla Hükûmette bulunduğum dönem içerisinde yeni Başbakanlık binası olarak tasarlandı. O zaman bize söylenen veya bizim sorduğumuzda karşımıza çıkan cevap şuydu ve makuldü: Bugün Ankara'nın merkezinde bir merkezde bir Başbakanlık binası var ama 20'ye yakın yerde de Başbakanlığa ait kurumların binası var. Dolayısıyla, birbirleriyle irtibatları, koordineleri zor oluyor; bir.

Dünyanın hiçbir yerinde sokağa açılan Başbakanlık merkez çalışma binası -konutu kastetmiyorum- yoktur. Oysa biz konuklarımızı bile sokak ortasında merasimle karşılıyoruz ve Başbakan merdivenden iniyor, aracına biniyor, gidiyor. Dolayısıyla "Bir bahçe içinde, bir avlu içerisinde bir Başbakanlık merkez çalışma binası yapılsa iyi olur." denildi. Tabii, son ana gelinceye kadar, Sayın Cumhurbaşkanımız seçildikten sonra Sayın Başbakanla görüşmüşler "Burayı biz Cumhurbaşkanlığı sarayı olarak düşünüyoruz, siz de burayı kullanabilirsiniz ve bu şekilde devam edebilirsiniz." denilmiş, Sayın Başbakanımız da buna rıza göstermiş.

Bunun üzerine iki türlü tartışma yapılıyor. Bir tanesi: "Çankaya Köşkü vardı, Atatürk'ten bu yana cumhurbaşkanları burada olurdu. Neden böyle ayrı ve yeni bir bina yapılıyor?" Benim buna cevabım şudur: Yani, bunlar kamu hizmetlerine tahsis edilmiş binalardır, kutsallık yoktur, kutsallık dinî bir hükümdür. Evet, orası da olur, burası da olur, böyle düşünmemiz daha makuldür. Sonunda, eğer Çankaya Köşkü olarak devam edecek olsaydı orası da bir köşktür ve Ankara'nın en değerli yeridir. Yani, "Şu kadar hastane yapılırdı, bu kadar okul yapılırdı." derken mesela şunu da söyleyebiliriz: Çankaya Köşkü'nün orasını imara açsak bu imar sonunda orada yapılacak her şey 2,5 katrilyon eder. Yani, ekonomik gözle bakmamak lazım; bir, onu söylemek istiyorum.

Şimdi, Cumhurbaşkanlığı sarayı isterseniz "ak saray" veya sizin tabirinizde başka bir şey var, o söylensin. Bir defa, dünyanın her yerinde Cumhurbaşkanlığı makamları, sarayları prestijli yerlerdir. Bu kadar mıdır, onu kastetmiyorum. Çoğu yerlerde bir eski saray kalıntısı da olabilir, bazen parlamento binaları da böyledir, bazılarında da bir azamet göstermesi, bir debdebe göstermesi de gerekebilir, bizim Osmanlı geleneğinde de böyledir. Eğer Ömer Seyfettin'in "Pembe İncili Kaftan"ını okumuşsak yani sırtına borç harç giydiği bir şeyle elçi olarak gider, kendisine oturacak yer göstermezler, sırtındaki kaftanı yere serer, üstüne oturur, gideceği zaman da yerde bırakır. Derler ki: "Bu kadar kıymetli kaftanı niye bıraktın?" "Biz Osmanlıyız yere serdiğimiz şeyi, üstümüze alıp tekrar giymeyiz." Pembe İncili Kaftan bir güç gösterisidir. Aynı zamanda bu kabuller de Osmanlıda bir geleneğe tabidir. Bugün de isterseniz itimatnamesini takdim eden büyükelçiye karşı, isterseniz başka bir ülkenin cumhurbaşkanına karşı onları böyle çok mütevazı bir yerde karşılamak, onlara karşı merasim yapmak uygun bulunmamıştır. Dünyanın her yerinde Cumhurbaşkanlığı makamları yani çalışma ofisleri şüphesiz daha büyük olur, daha görkemli olur. Burada, tabii, Orman Çiftliği'nin belki çok az bir yeri vardı, daha çok Orman Genel Müdürlüğü ve oradaki bazı lojmanların bulunduğu arsadan istifade edilmiştir, onların da dökümleri var.

MUSA ÇAM (İzmir) - Mahkeme kararı var Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - İşte, o mahkeme kararını bu işle ilgili görmüyor arkadaşlarımız, hukukçu arkadaşlarımız, yanımızda Müsteşar Yardımcımız da var, bu konuyla ilgilendiler. Şimdi burada 1 katrilyonun üzerinde masraf yapıldı, bu kadar olmamalıydı derseniz bu tartışılabilir. Bunu tartışabiliriz, yani az bir para değil ama ben bunu incelediğimde şu çıktı karşıma: Özel imalat bunlar, yani o kadar ince işçilik kullanılmış ki biz de vakıflarda bunu görüyoruz. 50 milyon keşif bedelli olarak çıkıyoruz ihaleye, ondan sonra adam diyor ki bir sene sonra: Şurayı kazdım, altından bu çıktı, şurayı yaparken bu taraf yıkıldı, bizden keşif artışı istiyor. Yani öngörülemeyen bazı imalatlar için sonradan keşif artışı verilebiliyor. Şimdi, ben burada haddim olmayarak, çok da aklım ermez de, nereye gitti bu paralar, ne oldu falan dediğimizde... Zaten dün müteahhidin firması falan da açıklanmış, yani bazı işler özel imalat olarak yaptırılmış. Bunlar doğrudur ama masraflıdır.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - İsraf değil midir Sayın Bakanım?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani bunu şahsi düşüncem olarak ben mütevazı bir insanım, tevazuyu severim, ikinci özelliğim de israfa karşıyım. Meclis Başkanlığım döneminde akan suyun bile hesabını sormuşumdur, resmî konutu kullanmadım, resmî konuttaki masrafları da yasakladım. Bu, benim şahsi düşüncemdir. Hani ben Cumhurbaşkanı olsaydım nasıl yapardım? E şimdi olmamış şeyi konuşmanın alemi yok burada ama rakam yüksek, bu yükseklik neden kaynaklı, tartışılabilir ama Cumhurbaşkanlığı orada... Bakın, bütçesini artırıyoruz, bir.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Sayın Bakanım, hep dolaylı söylediniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Bakanım, size o bilgiyi veren arkadaşlarımız yanıltıcı bilgi veriyorlar, maddeyi ve kanunu, yönetmeliği söylüyorum: İmar planı yapılması değişikliklerine ait esaslara ilişkin yönetmeliğinin 1/e maddesi...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yönetmelik, yasa dedin kardeşim, sen ne dersen o.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - O yönetmelik de aynı zamanda bir yasanın...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Diyanetin yasasında böyle bir şey yok, tamam.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın, 1/e maddesi, yönetmelik söylüyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Mahmut Beyciğim haklısınızdır ama bana yasa diye not verdiniz, ben de size ona göre söylüyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum.