KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle görüşmelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Sayın Altunyaldız'a da bu detaylı çalışmasından dolayı teşekkür ediyoruz, gerçekten, uygulamadaki sorunları yakinen tespit etmiş ve bu çalışmayı bize getirmiş.

Şimdi, tabii önce bu Değerli Sendika Genel Başkanı "Genel Başkan" olduğunu ısrarla söyleyen arkadaşımızın bir defa sözlerinin çok yanlış olduğunu söylüyorum ve hiçbir şekilde kabul edilemez, kendisini kınıyorum.

Sayın Başkan bu tür şeylere biz burada müsaade edersek bu da yol olur yani yarın da bir başkası gelir, ondan sonra herkes burada millî iradeyi tehdit eder, millî iradeye karşı kaba davranır, millî iradeyi yok sayar, "İşte, siz milletvekilisiniz, ben de 13 bin dağıtım firmasını temsil eden bir Genel Başkanım, ben de seçimle geldim." diye ilgisiz, alakasız lafları burada söyler. Bunlara Başkanlık olarak sizin müsaade etmemeniz lazım. Hiçbir şekilde bunları olmadı kabul ediyorum. Özür de dilemedi üstelik yani bu kabul edilebilir bir şey değil.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - "Düzeltiyorum." dedi ama tutanağa bakacağım ben.

ERHAN USTA (Samsun) - Düzelttiği filan bir şey yok.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Tabii ki hiçbirimiz o sözleri kabul etmiyoruz, bu açık.

ERHAN USTA (Samsun) - Bu arkadaş, nereden güç alarak bu kabalığı, bu tür lafları sarf ediyor onu da bir araştırmak gerekir diye düşünüyorum. Yani hakikaten şimdi bu kadar destek verdiğimiz, bütün muhalefet partilerinin destek verdiği bir kanun teklifine bu kadar gergin başlamanın ne gereği vardı? Ortamı gerdi ve biz, burada, Parlamentonun en önemli ihtisas Komisyonu olarak da buradaki bürokrat arkadaşlarımızla birlikte bir kişinin bu işi sabote etmesine seyirci kaldık, bu da bizim acizliğimizdir diye düşünüyorum.

Şimdi, olumlu buluyoruz, şunu olumlu buluyoruz, yani tabii biz bu detayları bilemeyiz, detayda nerede sıkıntı var, ne oldu bunu bilmemiz de gerekmez, bunu belli ki devlet de bilmiyor, on yıldır devlet soyulduğuna göre devlet de bilmiyor, bugün yapılanlar ne kadar sorun çözecek ona da ikna olmuş değiliz, o yüzden onlar da bilgisiz o ayrı bir konu ama özet olarak milletin soyulmasına, yetim hakkı yenilmesine elbette karşıyız ve bu anlamda efendim, soygunu, vurgunu, kaçakçılığı, vergi kaybını engelleyecek her türlü elbette ki tedbiri destekliyoruz, burada bu anlamda da bir kısım çekincelerimizin olduğu yerlerde, detaylardaki görüşlerimizi ifade edeceğiz maddeler gelince ancak bu anlamda da desteğimizi ifade etmek istiyorum. Fakat şu soruyu kendimize sormamız lazım, yani vergi sisteminin geneliyle ilgili problemler var geçen bir kanun teklifi vesilesiyle ben bir miktar onlara değinmiştim, oraya girmeyeceğim, çok uzayacak yoksa ama kurumlarımız niye önlem almakta geç kalıyor bu sorunun üzerinde arkadaşlar, iktidarın, muhalefetin, hepimizin düşünmesi gerekir. Yani biz de bürokrasiyi hayatımızdan biliyoruz, akaryakıt meselesinde ciddi sorunlar vardı, işte marker uygulaması getirildi, bir kısım azaltıldı derken sonradan bir karşılaştık ki işte başka sorunlar var, daha büyük montanlı kaçakçılık var, artı bu sahte faturalardan kaynaklı ciddi bir vergi kaybı var. Yani şimdi kurumların ayakta olması lazım, kurumların dimdik olması lazım, kurumların dinamik olması lazım. Hadi bu olay bugün ortaya çıktı ama çok kısa bir süre içerisinde olaya vâkıf olup onun üzerine gidilebilmesi lazım. Bu, bir koordinasyon eksikliği midir; bu, bir motivasyon eksikliği midir; bu, bir liyakat eksikliği midir nedir, bunu Hükûmetin düşünmesi lazım. Yani nihayetinde, milletin hakkı yeniyor, birileri zengin oluyor, ondan sonra biz, koskoca kurumlarımız, 40 bin, 50 bin kişilik kurumlarımız buna seyirci kalıyor. Bu, kabul edilebilir bir şey değil. Yani bu kaçakçılıktan da önemli çünkü hadi bugün diyelim ki yeni bir sistem kurduk, önleyip önleyemeyeceğimizi de bilemiyoruz ama yarın bir başka yerde bir başka kaçak vardır, kurumları iyi çalıştırmadıktan sonra bunları önleme imkânımız yok. Ben, bunun son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Sayın Başkanım, bununla ilgili bir kanun teklifi mi olur, ne olur, özel bir oturum mu yapılır, bilmiyorum ama Plan ve Bütçe Komisyonu, bu anlamda, teşkilat konusunda da yetkili olduğu için bu üzerinde düşünülmesi gereken bir şeydir diye düşünüyorum.

Tabii, burada, en önemli sorunun şu olduğunu ben biliyorum, bunu geçmişten de biliyoruz: Kurumlarımızın veriyi analiz etme kapasitesi yok. Yani 2006 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam, katma değer vergisi iadelerinden nedeni... O zaman da "Soyuluyoruz." iddiasında bulunduk, şimdi öyle çalışma yapılmıyor. O zaman, Uluslararası Para Fonu IMF'yi ikna etmek için dediler ki: "Madem tekstilde bu KDV indirimini arzu ediyorsunuz, bunu ısrarla istiyorsunuz..." Çünkü bakış açımız da şuydu: Burada KDV yüzde 18, burada millet vergi ödemiyor ama geliyor, iadesini alıyor, devlet bu işten zararlı çıkıyor. Düşünün, devletin acizliğini düşünün. Yani hırsızlığı önlemek için vergi oranını bu anlamda düşürüyoruz. Çok yüksek vergi oranları her zaman hırsızlığa yol açar, o ayrı bir şey ama ortalama KDV oranı yüzde 18'ken, daha doğrusu genel KDV oranı, tekstilde, o zaman devlette çalışan bürokrat olarak biz de çalışma yaptık, o zaman Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının bize bir kısım verileri açtığında gördük ki hakikaten Gelir İdaresi Başkanlığımızın verileri son derece kalitesiz, analiz yapmaya müsait değil yani analiz yapılamıyor. O zaman, biz, Devlet Planlama Teşkilatı olarak şunu önermiştik ama fırsat olmadı, idareciler değişti: Yani gerçekten analiz etme... Çünkü Maliye Bakanlığının kendisi vergiyi analiz etmediği için analiz edilecek mahiyette olup olmadığı konusunda bir kanaati yok. Yani bir şeyin üzerinde çalışacaksın ki ondan sonra verinin kalitesini geliştirebilesin, öyle bir kalite geliştirme filan maalesef olmamış ve dolayısıyla, vergi analiz edilmeyince bir yerdeki sıkıntıyı göremiyorsunuz. Hâlbuki, akaryakıtta bu kadar sahte fatura varsa bunun normal şartlarda bir yerden görülmesi lazım. Ben o zaman hatırlıyorum, biz TÜPRAŞ'tan, daha doğrusu rafinerilerden çıkış şeylerinden ÖTV'yi biliyoruz ama Gelir İdaresi Başkanlığının bize verdiği sektörel alt kırılımlarında KDV'de akaryakıt KDV'sinin yarısı kadar değildi Gelir İdaresi Başkanlığının akaryakıt KDV'si olarak verdiği rakam. Dolayısıyla, bu veri analizi meselesi önemli. Bu anlamda, kurumlarımızın hem analiz etme kapasitesinin geliştirilmesi lazım hem de veri kalitesinin geliştirilmesi gerekir.

Şimdi, tabii, şu soru aklımıza geliyor: Bugüne kadar on yıl bu işten kim, ne çıkar sağladı, kimler vardı bu işin içerisinde yani burada iktidara yakın kesimler var mıydı, yok muydu veya onlar bu soygun türünün artık çok sürdürülebilir bir tür olduğunu düşünmedikleri için bir başka türe geçtiler de bunu, bu soygun türünü yakalattırıyorlar mı bize, benim oralarda endişem var. Yani biz, buralarda uğraşırken bundan sonra daha başka bir türle mi karşılaşacağız, onu da bilemiyorum.

Şimdi, tabii, ben, grup toplantımızdan dolayı usul tartışmalarına yetişemediğim için özür dilerim; Anayasa'ya bir iki maddede aykırılık olduğunu hukukçu arkadaşlarımız düşünüyor, artık onları maddelerde ifade edeceğim.

Sayın Başkan, şimdi, tabii, burada, biraz da zorunluluk olarak -bir şey demiyorum ama üzerinde düşünelim diye söylüyorum- bir başka sektörde yapmadığımız şekilde bu sektörde bir kısım kesimlerin üzerine aşırı bir şekilde gidiyoruz. Yani mesela ne diyoruz? "Teftiş elemanının inceleme sonucunu beklemeksizin suç duyurusunda bulunulur." diyoruz. Mesela, buraya ilişkin bizim teknik arkadaşlardan çok ciddi eleştiri geldi bunun çok yanlış sonuçları olabilecek diye veya ne bileyim ben, işte lisans iptallerini bir başka yerde, başka sektörde olmadığı şekilde buralarda sıkıştırıyoruz işte bu kaçağı önlemek için, belki çaresizlikten oluyor. Ancak, tabii, bunun normal olmadığını bilmemiz lazım. Dolayısıyla, buralarda daha farklı bir şekilde yani hukukun temel ilkelerinden çok fazla sapma göstermeden bu işi nasıl engelleyebiliriz diye de meseleye bakmak lazım, diğer türlü, hani ortalığı böyle kasıp kavurduktan sonra bir şeyi engellemeye çalışmak da ne kadar doğru olur, onu bilmiyorum. Bu tedbirler... Arkadaşlardan net soru olarak da sorum şu... Biz de sonra kurum temsilcilerinin değerlendirme yapmalarını da arzu etmiştik. Sayın Altunyaldız değerlendirme yaptıklarında bu tedbirler burada kaçakçılığı, sahteciliği önlemeye yetecek mi, bu konuda, lütfen, bize daha detaylı bilgi vererek ikna etsinler.

Tabii, şu anda, maalesef, biz kaçakçılığın boyutunu dahi bilmiyoruz yani Türkiye'de kayıt dışılığın boyutunu bu konuyla ilgili kurum olan Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı bilmiyor ve buna ilişkin bir çalışması yok arkadaşlar. Geçmişteki Maliye Bakanları -Lütfi Elvan'ı hariç tutuyorum çünkü daha çok yeni- mesela Berat Albayrak'ın kayıt dışılığın boyutuyla ilgili herhangi bir beyanatı olmadı ama ondan önceki Bakan Sayın Şimşek Schneider denilen bir vatandaşın 40 küsur ülke için yaptığı son derece jenerik çalışmayı Türkiye'de kayıt dışılığın boyutu diye ortaya koymuştur; bu bir acizliktir devlet açısından, böyle bir şey olmaz. Ya, ölçmediğin şeyi nasıl engelleyeceksin? Şimdi, kaçakçılıkta da öyle... Sayın Altunyaldız "3,1 milyar TL" diye bir rakam verdi ancak bu -ben cümlenin kuruluşundan da anlıyorum- kaçakçılığın toplam boyutu değil; o bizim yaptığımız incelemelerde yakaladığımız boyut ama inceleyemediğimiz, yakalayamadıklarımız var dolayısıyla bunun tam boyutunu bilmemiz lazım. Yani, burada devlet bu, kurumlar bu, dolayısıyla bunu da bilemiyoruz bu konuda da Bakanlığımızın ciddi bir çalışma yapması gerekiyor.

Burada, şimdi, bir kısım zorunlu olarak getirilen tedbirlerin küçükleri sıkıntıya sokacağı, çok uluslu şirketleri ve büyük firmaları ayakta tutacak ama diğerlerinin yaşamasına da izin vermeyeceği gerçeğini de unutmayalım. Bu anlamda da gözden geçirilmesi gereken bir yanı varsa... Biz işin teknisyeni değiliz, detaylarını bilmeyiz ancak bu kaygımı burada, bu anlamda iletmek istiyorum. Bir de tabii, herkese sahtekâr muamelesi de yapmamamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, son husus yine kurumlarımızı biraz ilgilendiriyor. Yani, tabii, burada, kurumlara da ciddi bir kural koymaktan, objektif kural koymaktan ziyade aslında bir kısım subjektif yetkiler vereceğiz. Şimdi, bu anlamda kurumlarımızdaki dejenerasyonu ben bir İYİ Parti milletvekili olarak, geçmişi bürokrat olarak görüyorum ve bunu eleştiriyorum. Tabii, buna katılan arkadaşlarımız olur, katılmayan arkadaşlarımız olur ama kendi perspektifimden baktığımda, kurumlarımızda ciddi bir erozyon var, erime var. Bu anlamda, bu kadar subjektif değerlendirme yapma anlamında biz kurumlara nasıl güvenebiliriz? Şimdi, hele hele şöyle bir durum varsa EPDK... Şimdi, bu EPDK dediğimiz kurum iki ay önce bir transfer gerçekleştiriyor, kurumun varlığını ve en önemli görev alanını temsil eden Tarifeler Daire Başkanı ve 2 tane Grup Başkanı elektrik dağıtım şirketine geçiyor, orada Regülasyon ve Kurumsal İlişkiler Direktörü oluyor Sayın Başkan. Yasal sınırlama var zaten bunun geçememesine ilişkin. Yani, bir gün önce regülasyonunu yaptığı, tarifesini belirlediği kuruma ertesi gün gidiyor, orada direktör oluyor. Tersi de oluyor aynı dağıtım şirketinden bu sefer -isim verdim ama söylemek uygun düşmez, şirketini de söylemiyorum- EPDK'ye geliyor, elektrik dağıtım şirketinin yöneticisi EPDK'de regülasyondan ve düzenlemeden sorumlu bir daire başkanı oluyor. Yani, şimdi, ondan sonra biz bu EPDK'ye yani mutlaka içerisinde... Ben yöneticiler anlamında söylüyorum çünkü bu yöneticilerin yaptığı bir şeydir, yani orada çok kıymetli uzmanlar var, benim de dönem arkadaşlarım var, onlar için bir şey söyleyemiyorum ama şimdi gelip burayı nasıl yöneteceğiz biz? Yani burada şimdi a firması ile b firması var, birisine diyecek ki "Sen hiç denetimsiz geçebilirsin." öbürüne "Denetimli geç." diyecek veya diyelim ki işte bu otomasyonu yapacak firmaların yetkisini EPDK verecek. Yani, ben bu yetkiyi düzgün firmaya verip vermediği konusunda nasıl emin olabilirim? Apaçık bir şekilde yasal ihlal var. Yani arkadaşlar kaçıranlar için söylüyorum: Bir gün önce tarifesini belirlediği şirkete ertesi gün gidiyor ve regülasyondan ve düzenlemeden sorumlu yönetici oluyor. Bugün yapılıyor ve bu trafiği de bugünkü EPDK Başkanının yönettiği iddia ediliyor; olup olmadığını bilmem ama bu iddia ediliyor ve bu kesim içerisinde. Şimdi böyle bir kuruma "Gelin, görün." diyeceksiniz. Şimdi bakıyorsunuz yani elektrik dağıtım şirketleri...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Süreyi açtınız, toparlayabilirseniz memnun olurum.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum, hemen bitiriyorum, o zaman o kısmı atlıyorum.

Şimdi, bir de elektrik dağıtımında yatırımcı ve tüketiciye karşı dağıtım şirketlerinin kollandığını görüyoruz. Yani, bugün dağıtım şirketi konumuz değil ama onlar da keşke konumuz olsa, orada çok ciddi sıkıntı var, dağıtım şirketleriyle ilgili çok ciddi sıkıntı var, çok ciddi kıyaklar var orada. Onun da mutlaka bir gün gündemimizde olması lazım.

Şimdi, mesela Rekabet Kurumu, her hafta aldığı kararları, yaptığı işlemleri raporluyor, gerekçeli kararlarını kamuoyuna açıklıyor ama EPDK böyle bir şey yapmıyor. Bunların hepsine gizlilik şerhi basılıyor ve bunlardan toplumun hiçbir şekilde haberi olmuyor. Şimdi, diyorsun "Enerji Bakanlığının bu konuda önlem alması gerekir." Enerji Bakanlığımıza bakıyoruz, bir Sayın Bakan Yardımcısı var, bir de tanıdık ismin -damadı kendisi- Enerji Bakanı Yardımcılığı görevi var, efendim, Karabük Demir Çelik Yönetim Kurulu Başkanı, Enerji Borsası Yönetim Kurulu üyesi, TPAO Yönetim Kurulu Üyesi, BOTAŞ'ın Yönetim Kurulu Üyesi, TPIC'in Yönetim Kurulu Üyesi. Ya, bu kadar görevi nasıl yapacak bu adam da kaçakçılıkla mücadele edecek, buralara kafa yoracak?

Şimdi, yine bir EPDK kurul üyesi var. Hiç olmaması gereken bir şey Sayın Başkanım. Yani, EPDK kurulu... Daha doğrusu düzenleyici otoriterlerin kurul üyelerinin hiçbir şekilde ikinci görev almaması lazım. İkinci görev veriliyor, üstelik nerede veriyor? Ya, denetlediği kurumda veriyor. TPIC, BOTAŞ'ın bağlı iştiraki olan TPIC'in yönetim kurulu üyesi olan bir EPDK kurul üyesi var. Yani, tuz kokmuş, artık ne yapılabilir bilmiyorum.

Teşekkür ederim.