KOMİSYON KONUŞMASI

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sunumlarınız için teşekkürler, sağ olun, emeklerinize sağlık, hoş geldiniz pandemi döneminde.

Biliyorsunuz, bu Komisyon kurulduğunda 9 Marttı yani 8 Marttan bir gün sonra bu komisyon kurulmuştu ve İstanbul Sözleşmesinden çekilme girişimi daha mevcut değildi ve bu Komisyon kurulduğunda tozlu raflarda kalmayacağını umduğumuz bir çalışma olacağı ümidiyle aslında buraya gelmiştik ama şu anda farklı bir durumla karşı karşıyayız. Çok da uzatmayacağım ama bu İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiğimiz, çekilme girişiminin olduğunu unutarak, bugün, kafamızı kuma gömüp sanki hiç böyle bir şey yokmuş ve biz burada 6284 özelinde Kadına Şiddetin Önlenmesine İlişkin Araştırma Komisyonunda çalışmalar yaptığımız zamanda yani hiçbir şey yokmuş gibi kafamızı kuma gömemeyiz diye düşünüyorum çünkü İstanbul Sözleşmesi'nin kapsadığı birçok alanın bazıları 6284'de hiç yok, hiçbir şekilde düzenlenmiyor, şimdi buna tek tek girmeyeceğim ama birçok şey de çok daha az kapsamlı bir şekilde, sınırlı şekilde yer alıyor. O yüzden de aslında tek bir kişinin yaptığı bir kararla kadınlara sorulmadan, hiçbir kadının fikri alınmadan Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi de gasbedilerek bir karar verildi. Bir kere bu kararı tanımıyoruz ve tanımayacağız, arkadaşlarım sordular, sizlerin de fikirlerini bu anlamda merak ediyoruz. Bu İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme girişimi kadına yönelik şiddeti nasıl etkiler? 6284'ün varlığı, İstanbul Sözleşmesi'nin olmaması araştırmalara nasıl yansır? İkisinin ilişkisi acaba verilere nasıl yansır? Bunu merak ediyoruz. O yüzden de Sayın Başkanın da söylediği gibi yeni bir araştırma olması çok kıymetli, bunu daha net göreceğiz. Ne yazık ki Sayın Cumhurbaşkanının da İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığına yönelik söylemleri -görüyoruz ve sosyal medyada takip ediyoruz- erkekleri oldukça yüreklendiriyor ve kadınlar için de ciddi bir korku yaratıyor bunu da atlamamak lazım. Umuyorum ki bu Komisyonun sonucunda, biz, buradaki tüm kadınlar, erkekleri ikna ederiz, bizim başımızda olan erkekleri ikna ederiz ve İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilme kararının iptaline yönelik bu Komisyondan oy birliğiyle bir karar çıkar; bunu önemsiyorum ve söylemek istiyorum. Çünkü sözleşmeden çekilmenin şiddetle olan bağlantısını kıymetli buluyorum ve bu anlamda sizin de söylemlerinizle birlikte birkaç örnek vereceğim.

Mesela ısrarlı takip meselesi, İstanbul Sözleşmesi ısrarlı takip meselesinin ceza kanununda ayrı, müstakil bir suç olarak düzenlenmesini öngörüyordu. Yine, aynı şekilde zorla evlendirmeyi de bunun içine katıyordu ama şimdi, her ne kadar İstanbul Sözleşmesi 1 Temmuza kadar yürürlükte olsa da 1 Temmuzdan sonra böyle bir düzenleme yer almıyor ve bu, çok önemli -siz de araştırmalarınızda söylediniz- çünkü birçok cinayetin sonucu aslında ısrarlı takiple geliyor yani ısrarlı takiplerin birçoğu cinayetle sonuçlanıyor, kadın cinayetiyle sonuçlanıyor. O yüzden, ısrarlı takibin Türk Ceza Kanunu'nda yer almasını çok önemli buluyoruz.

Bir başka şey, arkadaşlar da söylediler ama İstanbul Sözleşmesi yine ulusal veri bankasını çok önemsiyordu ve diyordu ki: "Kadınlara yönelik şiddet konusundaki veriler, istatistik toplama ve sistemli araştırma yapma konusu devletin görevidir ve devletler bu konuda şeffaf bir şekilde bu verileri açıklamakla yükümlüdürler." Ama bu anlamda, zaten ne kadar az araştırma var, ne kadar az veri var, bu ortada. Mesela, 6284 sadece ŞÖNİM'lere yani Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezlerine koruyucu ve önleyici tedbir kararlarına ilişkin veri toplama görevi veriyor yani, toplanması gereken verilerin çok büyük bir bölümü yine eksik kalıyor. O anlamda da İstanbul Sözleşmesi'nin devlete verdiği bu sorumluluğu ne kadar önemliydi, bir kez daha onu hatırlatma ihtiyacı hissediyorum ve bu bilgilerin her daim güncel ve herkesin erişimine açık tutulmasını söylüyordu İstanbul Sözleşmesi ve sürece de tüm unsurların dâhil edilmesi gerektiğini söylüyordu. O anlamda sanırım, 20 Mart gecesi iktidar bu sorumluluktan kaçabileceğini düşünmüş oldu.

Yine, başka bir önemli konu, sizin de bahsettiğiniz, 6284'te "şiddet" kavramı tanımlanıyor ama İstanbul Sözleşmesi'nde "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramı tanımlanıyor ve bizim öcü gibi gördüğümüz yani öcü gibi bizlere bazı kişi ve kurumlar tarafından söylenen bu kavram 6284'te yok. Bu kavramı neden önemsiyoruz? Aslında, İstanbul Sözleşmesi'nde bu kavramın tanımına baktığımızda korkulacak da bir şey yok, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen bir eşitsizlik olduğunu ve bu eşitsizliğin şiddeti pekiştirdiğini söylüyor. "Toplumsal roller ve davranışlar sebebiyle aslında kadın ve erkek arasında bir eşitsizlik vardır ve bu eşitsizlik şiddeti pekiştirmektedir." diyor. Yani, "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramı aslında bu ve bu kavram yani, siz de söylediniz, şiddetin araştırılmasında önemli çünkü toplumsal cinsiyet rolleriyle tanımlıyordu. Siz de dediniz ya, sunumunuzda söylemediniz ama şurada vardı, toplumsal rollerin şiddete etkisini burada yazmıştınız, belki ondan bahsedebilirseniz, oranı yüksekti, o anlamda "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramına tekrar dikkat çekmek istiyorum.

Bu kavramda korkulacak bir şey yok, bir kez daha tutanaklara geçmesi açısından söylemiş olayım.

Teşekkür ediyoruz.