KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) - Siz, hoş geldiniz, bizi bilgilendirdiniz, onun için de çok teşekkür ediyorum.

Benim soracağım soruları veya merak ettiğim soruların birçoğunu arkadaşlarımız sordu, ben tekrara düşmek istemiyorum. Ama şöyle, siz de söylediniz, bu AB yolculuğu ince, uzun bir yoldur. Fakat Avrupa toplu bir değerler manzumesidir. Bu değerler manzumesini, biz reformlarla, açılımlarla bunu yerine getirmek zorundayız. Yani şimdi, mesela, İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymamayı, AB'nin tavsiyelerine uymamayı "güvenlik"le açıkladınız, "güvenlikten dolayı" dediniz. Ben tekrar oraya girmeyeceğim ama şunu da belirteyim: Biz, Rusya'dan sonra İnsan Hakları Mahkemesine giden 2'nci ülkeyiz, en fazla giden ülkeyiz. Şimdi, Avrupa toplumunun da yaptığı şeyleri anlattınız siz yani bize bakış açısını. Ben de şuna inanıyorum: Avrupa topluluğunun bize karşı ön yargıları var fakat biz kendi görevimizi ne kadar yaptık? Yani Kopenhag Kriterlerine baktığınız zaman, Venedik Kriterlerine baktığınız zaman, biz bunların hangisini yerine getirdik? Getirmedik.

Şimdi, öbür tarafta mesela göçü anlattınız, "Düzensiz göçü önlemeye çalıştık, başarılı olduk." dediniz, rakamlar da verdiniz, "Geri kabulü de uyguladık." dediniz. Fakat öyle bir şey oldu ki yani şimdi bunu nasıl açıklayacaksınız? Öbürlerini güvenlik, işte, Türkiye'nin güvenliği için, terörden dolayı neden gösterip açıklıyorsunuz. Şimdi, bir skandal patladı bu ülkede: İnsan kaçakçılığı. İnsan kaçakçılığını normalde mafya yapar, devletler bunu önlemeye çalışır gücü oranında, bazen engelleyebilir, bazen de engelleyemez. Ama biliyorsunuz, iki-üç hafta önce ortaya çıktı, belediyeler aracılığıyla binlerce insan devletin hizmet pasaportuyla yurt dışına götürüldü. Bunu şöyle basit bir olay olarak göremeyiz: Yani bazıları açıkladı, belediye, işte, kamyon almış, onun karşılığı ya da 100 bisiklet almış, onun. Ama Avrupa'ya gidenlerle röportaj yapılıyor, 5 ila 16 bin euro arasında para alınıyor ve bu hizmet pasaportları... Yani "belediye" deyip geçemeyiz, bunların hizmet pasaportu ,devletin hizmet pasaportu yani sıradan bir pasaport değil. Bundan valiliğin, kaymakamlığın haberinin olmaması mümkün değil. Yani, şimdi, bunu nasıl açıklayabiliriz? Bu, resmen insan kaçakçılığı, bu da uluslararası bir suçtur. Daha acısı nedir, biliyor musunuz? Daha acısı, Diyanetin de buna ortak olması. 20 tane dede yani daha önce, ben tarihlerini bilmiyorum, 2016'da 95 dede, 2007'de gönderdikleri var; sürekli gönderiliyor. Yani ülkemizde Alevilerin inanç merkezi cemevleri kabul edilmiyor ama ne hikmetse Diyanet, Avrupa'daki cemevlerine dede gönderiyor ve gönderdiklerinin de dedelikle falan ilgisi, alakası yok. Bir örnek vereyim: Birisi 15 yaşında, din âlimi olarak gönderiliyor. En acısı da, bakın, "15 Temmuz, 15 Temmuz" diyorsunuz, bu gidenlerin hepsi de FETÖ'den iltica ediyor arkadaşlar, FETÖ'den iltica ediyorlar. Orada kalabilmesi için iltica etmesi gerekiyor ve bunlar FETÖ'den iltica ediyorlar. Biz bunu devlet olarak yapıyoruz. Şimdi, elbette ki bu, İçişleri Bakanlığını, daha sonra da Dışişleri Bakanlığını ilgilendirir çünkü büyükelçiliklerimiz aracılığıyla bu temin ediliyor. Yani mesela, birisi Berlin'den Büyükelçiliğe başvuruyor; o, Dışişleri Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığı İçişlerine, İçişleri Diyanete bildiriyor ve öyle gönderiliyor. Yani bir zincir, devletin tüm organları bu işin içinde. Şimdi, bunu nasıl açıklayacağız? Bunu biz bunu ne güvenlikle açıklayabiliriz ne terörle açıklayabiliriz, hiçbir şeyle açıklayamayız. Buna cevabınız ne olacak?