| Komisyon Adı | : | (10 / 77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831, 3840) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürü Nevzat Birişik'in, iklim değişikliğinin tarım üzerine olası etkileri ve AR-GE çalışmaları hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 28 .04.2021 |
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, tabii, küresel iklim değişikliği en çok su kaynaklarını vuracak, bu belli; dolayısıyla, esasen ben de İSKİ'den sonra 2003 yılında DSİ'ye geldiğim zaman hep açık sistem projelendirilmişti, bütün projeler açık sistem, vahşi sulama. Neticede, bir hatıramı anlatayım: Arkadaşlara "Kapalı sisteme dönmemiz lazım." dedim, suyun çok kıymetli... Bir de neticede kapalı sistem olursa şebeke uzunluğu azalıyor; basınç da... Her yerden geçebiliyorsunuz, istimlak paraları falan azalıyor. Onun üzerine arkadaşlar o zaman bana 1 metretül açık sistemin, 1 metretül basınçlı sistemin maliyet hesabını getirdi. "Tabii, efendim, açık sistem çok ucuz." dedi. Dedim ki: "Bak, bu, bu mantıkla olmaz." Yırttım. "Bundan sonra bütün projeler kapalı sisteme -inşa edilmiş olanlar için, tabii, yapılacak bir şey yok ama- inşaat hâlinde olanlar tamamen basınçlı, borulu listeme dönecek." diye talimat verdik ve o yıldan bu yana hep kapalı sistem yapılıyor.
Yalnız, benim burada özel bir talebim var, özellikle Bakanlıktan. Şimdi, efendim, DSİ bunu tarla başına kadar getiriyor, suyu basınçla, tarla içindeki dağıtımın yani özellikle yağmurlama, damlamalı veya şu anda tarla altı damlamalı sistem için... Bence bunu kökten çözelim yani sulamayı halletmemiz gerekir. Yani 8,5 milyon hektarı tamamen sulamamız gerekir, bunun için bence kaynak aktarılması şart. Yani bu konuda destekleri bu noktaya teksif edersek çok daha uygun olacağı kanaatindeyim.
Bir de tabii, biz havzaları planladık, bazı havzalarda su sıkıntısı var ama su talebi fazla olan ürünler ekiliyor. Daha önce ben Bakanken, 2012-2013 yılındaydı galiba, Tarım Bakanlığı o zaman -Tarım ve Orman Bakanlığı değildi, Tarım Bakanlığıydı- bir sunum yapmıştı, yani bir ürün deseni çalışması, bu gerçekten çok önemli. Biliyorsunuz -bazen vatandaş- bizim memlekette patates var -çok para ediyor- bu çok para ettiği zaman herkes patates ekiyor, neticede bir sonraki yıl bu yıl olduğu gibi patates para etmiyor zarar ediyor. Dolayısıyla, ürüne göre değil suya göre bir planlama yapılması şart diye düşünüyorum ve bir de biliyorsunuz ürün destekleri var. Tabii, ürün desteklerini buna göre planlarsak, bunu değiştirirsek yani ürüne bağlı destek verirsek mesela kurak bölgelerde az suyla üretilen ürünlere daha çok destek verirsek veya kuru tarıma, isabet olur diye düşünüyorum.
Bir de tabii, ürün depolaması çok önemli. Bu depolamalarda tabii, maliyet çok yüksek biliyorsunuz, Orman Kanunu'nda yapılamıyordu ama Orman Kanunu'nda bir düzenleme yaptık, ormanlarda tünel açarak tabii bir şekilde soğutmayla bu uygulama başladı. Buna ağırlık verilirse -fazla maliyeti de yok- yani ormanların altında tünel açarak bu şekilde bir depolama -hem soğutma hem depolama- yapılırsa çok iyi olur.
Bir diğer husus da, bu anız yakılması gerçekten çok önemli. Ya, bu konu da şöyle: Bir de anız yakılınca tabii, hem oradaki bütün bakteriler, mikroorganizmalar yok ediliyor hem de aynı zamanda havaya karbondioksit emisyonu vermiş oluyoruz. Dolayısıyla, böcekler ve her şey büyük zarar görüyor. Bu yüzden Tarım Bakanlığı geçmişte bu anız yakmayı önlemek için bazı makineleri getirmişti. Yani bunu işleyerek teşvik etmek, anız yakılmasını önlemek acaba mümkün mü?
Su ürünleri konusunda da bir tavsiyem olacak. Ben özellikle Moritanya'ya gittiğim zaman orada hatta Atlas Okyanusu'nda, pardon, Büyük Okyanus'ta balıkçılık yapılıyor. Baktım ki pek çok ülke oradan alanı pazarlamış, yani denizi pazarlamış, orada üretim yapıyor. Acaba biz bu konuda özellikle balıkçılarımızı teşvik etsek... Diğer yerlerde, mavi vatan dışında başka yerlerde, bu balıkçılık yapılması konusunda teşvik yapabilir miyiz?
Bir diğer önemli husus da efendim, iç sularda balıklandırma çok önemli. Yani ben bunun acısını çok çektim. Yani mesela, Beyşehir Gölü'nde maalesef İsrail sazanı denilen sazan atılmış. Yani bu, sistemi tamamen altüst ediyor. Et yiyen balık olunca oradaki ot yiyen balıklar tamamen sistemden çekiliyor ve orada ötrofikasyon başlıyor yani. Dolayısıyla, bunun iyileştirilmesi için bir çalışma yapılması lazım. Ben Bakanken Kâtip Çelebi Üniversitesinden bir grup, en azından buralardaki, iç sulardaki bu yanlış balıklandırmanın menfi tesirlerini önlemek, eski, geçmişteki esas balık türlerini yeniden ihya etmek için bir çalışma yaptı. Bu çalışmalarla ilgili durum nedir? Onu öğrenmek istiyorum.
Bir de değerli arkadaşlar, burada yani hakikaten kurumlar arasında bir sıkıntı var, o da şu: Herkes bir ölçüm yapıyor, bunun doğru olmadığı kanaatindeyim. Biz bu konuda ta Cumhurbaşkanının Başbakanlığı zamanında ben teklif etmiştim, başbakanın müşavirliği zamanında, toplantı yaptık. Ya, bunları kim, neyi ölçecek? Her tarafta laboratuvar var, kimi laboratuvarda cihaz var, onu kullanacak teknisyen yok, kalibrasyon yok, ölçüm sistemi belli değil. Yani Allah aşkınıza, bunu birleştirelim. Ben, mesela, DSİ'ye talimat vermiştim, "Arkadaşlar yüzey sularını da, iç sulardaki bütün suları -diğer kurumların talebini de alın, bölgesel laboratuvarlar kuralım- burada ölçülsün." dedik. Hakikaten, Türkiye cihaz çöplüğüne dönüyor laboratuvarlarda, ben buna şahidim. Sayın Bakanım, bu konuda bir adım atalım, ben de destek vereyim. Hakikaten içimde bir ukde, büyük kayıp bu, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Tohum çok önemli, yerli tohum. Efendim, yerli tohumları ihmal ettik, ithal tohum furyası başladı. Ama neticede bunların bizim iklime uygun olmadığı anlaşıldı. Şimdi, Bakanlığın yerli tohum üzerindeki çalışmalarını takdir ve takip ediyorum. Eskiden karpuz olurdu, biz çok iyi bir karpuz çıkınca tohumunu ayırırdık, onu kullanırdık ama şimdi karpuzun tohumunu kullanmak mümkün değil çünkü domates tohumu, karpuz tohumu dışarıdan geliyor bildiğim kadarıyla. Yani bunları geliştirelim. Yani bizim kendi lezzetimiz; domatesteki lezzeti, karpuzdaki o güzelliği tekrar yakalamak için...
JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Nevzat Bey bilir.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim.
JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Nevzat Bey bilir, bizim sakarı domatesimiz vardı...
NEVZAT CEYLAN (Ankara) - Evet ya.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Efendim, bir de, söylenecek çok şey var ama ben bu meralara temas etmek istiyorum. Daha önce ben Orman Su İşleri Bakanıyken, Tarım Bakanıyla oturduk konuştuk. Meraları 3'e ayırdık. 1) Çok kaliteli mera, bunun tabii korunması lazım, mutlak korunması gerekir. 2) Vasfı biraz daha düşük olan fakat ıslah edilmesi gereken, bunun da mutlaka ıslah edilip kullanılması gerekir. 3'üncüsü de artık mera vasfı hiç olmayıp kayıtlarda mera gözüken. Ben daha önceki bakanımıza bir helikopter gezisinde gösterdim. "Bakın, buralar mera." dedim. "Aa buralar mera mı?" dedi. Mera falan vasfı yok. Bunları biz şöyle teklif etmiştik. Bunları ağaçlandıralım, mera, toprak kendisini toparlasın, hatta seyrek dikelim, bunlar gene mera olarak tekrar kullanılsın. Zaten biliyorsunuz sıcaklık arttıkça koyun veya sığırların orada gölgeleneceği yerlere ihtiyacı var. Yani lütfen, bu meralarda hem bu su içmek için yalak dediğimiz, yalakları yapalım ve aynı zamanda bazı yerlere ağaçlandırma yapalım ki serinlesin, bunun faydası olacağına inanıyorum ben. Biz bu konuda bir çalışma yaptık hatta o zaman Orman Genel Müdürlüğü de mera ıslahına başladı böylece. Bu devam edilsin, Orman da güçlü bir kurum. Yani mera ıslahıyla beraber bozuk meraları, hiç kullanılmayacak meraları onlara verin, ıslah etsinler, ağaçlandırsınlar, tekrar yeni mera vasfına kavuşsun diye teklif ediyorum. İnşallah bunu başarırsınız çünkü mera deyince mera adı geçiyor ve neticede ağaçlandırmak için müsaade edilmiyor. Benim dediğim böyle tamamen orman değil, çok seyrek ağaçlarla oranın yapısını, alttaki örtüyü tekrar canlandıralım, maksadım o.
Efendim, bir de gübre. Yani gübre meselesini hakikaten bir yeniden ele almamız lazım. Yani Türkiye'de bu gübre üretimi, birtakım kendi gübrelerimizin üretimi konusunda bir hamle yapmamız lazım. Hep yurt dışına bağlıyız.
Bir de, toprak analizleri, tahlilleri ve ona uygun gübre kullanılmasının çok önemli olduğunu ben bizzat gördüm. Şimdi, biliyorsunuz, Ergene büyük çevre koruma, havza koruma projesinde, Tarım Bakanlığında da o zaman ben koordinatördüm, dedi ki "Gübrelerle ilgili çalışma yapın." Hakikaten gübrelerle ilgili bir denetim yapılıp toprak analizleri yapıldı ve gübre sarfiyatı yüzde 50 azaldı çünkü fosfor ihtiyacı yoksa siz fosfor verirseniz bir manası yok, lüzumsuz. Veya azot ihtiyacı varsa ve siz oraya fosfor verirseniz bir manası yok; kayıp oluyor hem maddi kayıp hem de çevreyi kirletiyor, özellikle bunu ele almak lazım.
Benim özellikle bu hayvan atıkları konusunda bir teklifim vardı, küçük çiftliklere çok basit -ben projelerini de verebilirim- biyogaz tesisleri var. Bu tesis hem o gübreyi tamamen çürütüyor, çürütme diyoruz, onu kullanılabilir hâle getiriyor hem de biyogaz üretimi hatta elektrik üretimi yapıyor; bunları da bu tesislerden mutlaka ele almak gerekir.
Efendim, bir de maalesef bazı bölgelerden göç oluyor, hâlâ göç var yani İstanbul'a her yıl bir Helsinki geliyor. Ben İSKİ Genel Müdürü olduğum...
JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Bakalım Kanal İstanbul olunca kimler gelecek Sayın Bakan?
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Müsaade edin Nur Hanım, şimdi siz Kanal İstanbul'a taktınız.
JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Taktım.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - İstanbul kanalına taktınız, şimdi onunla ilgili size çok özel bilgi vereceğim, tamam mı?
JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) - Tamam.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, ben İSKİ Genel Müdürüyken -Hadi Bey siz de biliyorsunuz; Belediyede, Halk Ekmekteydiniz- İstanbul nüfusu 6,5 milyondu. 1994 yılında İstanbul'un nüfusu 6,5 milyondu, şimdi 18 milyon. Şimdi şunu demek istiyorum: Yani İstanbul'u kurtarmak için Anadolu'yu kurtarmamız gerekir. Çünkü eğer biz hakikaten bazı ürünleri uygun bölgelerde şey yaparsak, onları iyi temin edersek millet niye İstanbul'a gelsin? Yani, ben bir gün Bayburt'a gittim, "Ya, siz neden İstanbul'a göç ediyorsunuz?" dedim, "Ağabey, orada kapıcılık yakalasam burada kız veriyorlar ama ben burada çok iyi bir şekilde gelir elde etsem olmuyor." dedi. Yani bu anlayışı değiştirmemiz lazım. Anadolu'da, gerçekten bazı bölgelerde ciddi bir çalışma yaparak...
HASAN KALYONCU (İzmir) - Tarım kenti.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bilemem artık onu görüşürüz. Yani benim düşündüğüm göçü tersine çevirmek lazım. Ben Sivas'ta bir inceleme yaptım; orada yaptığımız göletlerden sonra gelirin arttığı ve geriye dönüşün başladığını gördük, bu gerçekten çok faydalı. Tarım bu konuda en iyi tatbikat de yapılabilecek bir Bakanlık. Yani netice itibarıyla söylenecek şey var ama ben burada toparlayayım çünkü vaktimiz de sınırlandı.
Hepinize teşekkür ediyoruz.
Sayın Bakanım, şimdi, şu anda kısa cevap vermek isterseniz verin ama eğer daha sonra yazılı cevap vermek istediğinizi yazılı cevap olarak gönderebilirsiniz. Belki daha iyi olur, bazı rakamları daha sonra söylemeniz daha isabetli olur diye düşünüyorum çünkü neticede rakamlar bazen akılda kalmayabilir.
Ayrıca, güzel bir hazırlık yapmış Bakanlığınız, ben teşekkür ediyorum, hakikaten sunumlar güzeldi. Hepsi doktor olduğu için herhâlde güzel hazırlık yapmışlar yani mevzularına hâkimlerdi. Tebrik ediyoruz, başarılarınızın devamını diliyoruz ama burasının tavsiyelerinin de dikkate alınması çok faydalı.
Evet, buyurun efendim.