KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkanım, Anayasa Komisyonumuzun değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, çalışmalarımızda başarılar diliyorum.

Anayasa'da bir değişiklikle ilgili teklif verildi 200'den fazla arkadaşımızın imzasıyla. Bugün görüşmelerini yapıyoruz. Bendeniz de Hükûmeti temsilen bu toplantıya katıldım. Çok fazla vaktinizi almayacağım, belki ileride sorularınız olursa onlara kapsamlı cevap vermek istiyorum.

Öncelikle, bu teklifi olumlu bulduğumuzu ifade etmeliyim. Bir defa, siyasi partiler Anayasa'mızın 68'inci maddesinde yazıldığı gibi, demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları ise onları koruyacak, kolay kolay kapatılmalarına yol açmayacak ve onları siyaseten güçlü tutacak birtakım desteğe ihtiyacımız var.

Bir görüş şöyle olabilir: Siyasi partiler hiçbir şekilde kapatılmasın. Bir görüş de, çok güçlü şartlara bağlanarak, çeşitli filtrasyonlar kurularak, anayasa mahkemelerinde hakkında bir kapatma davasının da olmasına imkân tanınabilir. Bu konuda Avrupa örneğine baktığımız zaman da farklı düzenlemeler öngörülebilir. Ancak, bu teklifin... Geçmişte içinde bulunduğum, yani Anayasa değişikliği yapılırken 12 Eylül 2010 referandumundan önce Sayın Başkanın da, bazı arkadaşlarımızın da içinde bulunduğu Anayasa Komisyonuyla ilgili bazı çalışmaları yapmıştık. Orada yaptığımız çalışmanın çok büyük bir benzeri bugün teklif olarak geldi; ayrıldığı konular var. Şüphesiz, zaman içerisinde farklı telakkiler olabilir, bir değişim olabilir, bir dönüşüm olabilir ama en mükemmelini Anayasa Komisyonumuzun vereceği şekil üzerinden Genel Kurula götürebiliriz.

Prensip olarak şunlar söylenebilir: 1961 Anayasası'ndan sonra Anayasa Mahkemesi pek çok partiyi kapattı. 1960'tan önce ise Anayasa Mahkemesi yoktu ve esasen parti kapatmalar bir dernek gözüyle hukuk mahkemeleri tarafından yapılıyordu. 10 lira para cezasıyla parti kapatıldığını hepimiz yakın tarihte çok iyi biliyoruz. Siyasi partilerin uyacağı rejim, usul ve esaslar da 1982 Anayasası içerisinde 68 ve 69'uncu maddelerde tadat edilmiş. Partilerin kapatılmasına yol açacak sebeplerin başlıcası yani odakla ifade edilen konu Anayasa'nın içerisinde, diğer pek çok madde de vardı ki Siyasi Partiler Kanunu'nda bunlar sonradan ayıklandı büyük ölçüde. Mesela, eskiden bir siyasi parti Diyanet İşleri Başkanlığının Anayasa içindeki yerine bile itiraz etse veya programında, tüzüğünde vesairelerde bazı hususlara riayet etmemiş bile olsa, bugün çok küçük sayabileceğimiz sebeplerle de partiler kapatılabiliyordu ama bugün geldiğimiz noktada, her zaman şikâyet ettiğimiz gibi, Türkiye bir siyasi partiler mezarlığı oldu, bu kadar çok ve keyfî partiler kapatılıyor. Yargıtay cumhuriyet başsavcısı istediği zaman dava açabiliyor, delil olarak da ne getirirse onları tartışabiliyoruz, çoğu zaman gazete kupürleri bile bunun için yeterli olabiliyor. Anayasa Mahkemesinin vereceği kararlar kesin oluyor. Anayasa Mahkemesinde de parti kapatma davaları için geçmişte nitelikli çoğunluk yoktu, sonra bildiğiniz gibi bir çoğunluk getirilmiş oldu. Burada temas etmek istediğim konu şudur: Bir defa, bu sözleri konuşan arkadaşınız geçmişte 4 defa partisi kapatılmış bir arkadaşınızdır. Bu travmaları defalarca yaşadım, içinizde de yaşayanlar vardır. En azından, o partinin üyesi olarak zarar görmüş arkadaşlarımız da vardır. 1970'de Millî Nizam Partisi kuruldu, ben Gençlik Kolları Genel Başkanıydım. Partimiz 1971 Mayıs ayında kapatıldı. 12 Martın etkisiyle mi dersiniz, başka bir sebeple mi, bilemem ama Evren'in söylediği bir söz var ya "Bir sağdan, bir soldan." bizden iki ay sonra da Türkiye İşçi Partisi kapatıldı. O davada, hakkında siyasi yasak istenen bir kişi değildim. Millî Selamet Partisinde Genel İdare Kurulu üyesiydim. Zaten bütün partiler gibi -bildiğiniz gibi- darbe yoluyla partilerin faaliyetlerine son verildi ama altı yedi sene süren siyasi yasaklar içerisinde kaldım. Sonra Refah Partisi 1'inci parti oldu 1995'te, Hükûmet kurdu ama bildiğiniz gibi kapatıldı. Hakkımda siyasi yasaklama istendi ama başka arkadaşlarımız bu yasak kapsamına girdiler. Hâlâ çok masum bulurum Fazilet Partisini ama o bile başka bir partinin devamı olarak kurulan partiyle birlikte, bu laiklik üzerinden, başörtüsünü savunmak üzerinden, Refah Partisindeki gerekçeler genelde Fazilet için de kabul edilerek, böyle basit olarak -yani kararları size okuyacak değilim- o zaman da partimizin kapatıldığını biliyorum. O zaman da, her davada ikinci sanık olarak gösterilen ve siyasi yasaklı olması istenen bir arkadaşınızım. Sonra, biz AK PARTİ'yi kurduk. AK PARTİ birinci seçimde iktidar oldu. Sayımız da çok fazlaydı ama 2008'de, bildiğiniz gibi, hakkımızda kapatma davası açıldı. Ortada kalan oylamalar sebebiyle yani "kabul" veya "ret" denenler yanında çekimserlerin sadece 1 tanesinin oyunun etkili olmasıyla para cezasıyla AK PARTİ kapatılmadı, sadece hazine yardımından, sanıyorum 1/2 oranında bir kesinti yapıldı. Kapatılabilirdi, bir tek oyla kurtuldu.

Şimdi, başka partiler için, AK PARTİ için yeni bir tehlike, yeni bir dava açılabilir mi? Tabii, ben bu teklifin son tartışmalar sonrasında gelmesini talihsizlik olarak görüyorum. Keşke daha önceden bu düzenlemeyi yapabilseydik ama her şeyin bir zamanı var, vakti gelmeyince çiçek bile açmıyor. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin saçma sapan bir iddiayla kapatılabileceğinin söylenmesi, sadece bu partilerde değil belki ama şahsen bizde de endişeye yol açtı. Olur mu, olmaz mı? "Olmaz olmaz" deme, "olmaz olmaz" derler. Yani, burası Türkiye'dir, bakarsın, birisi böyle bir dava açabilir, bir başkası da bunun üzerinden spekülasyon yapabilir. Ve sadece CHP'yi veya MHP'yi konuşmak da doğru değil, HDP için de bu zaman zaman söylenmiştir. Her parti için bu tehdit vardır, ne zaman olacağını da kimse bilemez. Yani, tepeden inme olur bazı işler, ondan sonra da "Vay, şu parti hakkında..."

ATİLLA KART (Konya) - Dinliyorum Sayın Bakanım, dinliyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Uzattım mı?

ATİLLA KART (Konya) - Dinliyorum Sayın Bakanım. Buyurun, devam edin.

BAŞKAN - Devam edin Sayın Bakanım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Şimdi, o aklımdaki gitti, ne diyeceğim ben?

ATİLLA KART (Konya) - Siz tecrübeli bir Bakansınız, siyasetçisiniz, toparlarsınız Sayın Bakanım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani, toparlamayı talep edecek kadar uzattım mı Sayın Atilla Kart?

SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Hayır efendim, dinliyoruz Sayın Bakanım. Sayın Bakanım, dinliyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Tamam, teşekkür ederim.

ATİLLA KART (Konya) - Buyurun, devam edin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Tamam ama yani...

BAŞKAN - Siz devam edin Sayın Bakanım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Ahmet Yeni'nin laf atması gibi oldu, şimdi sen oradan bir şey söyleyince. Peki, peki.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, siz devam edin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sağ olun efendim yani belki ben biraz hissi davrandım, kusura bakmayın.

Yani, bu davalar açılır, açılmaz, artık bunların tartışılmaması lazım veya gerçekten bir filtrasyona ihtiyacımız var. Bu filtrasyon nerede yapılabilir? Biz zamanında çok düşündük bunları. "Hiç kapatılmasın." Böyle bir şeyi uygun görmüyoruz çünkü elimizdeki örnekler de böyle bir şeyin çoğu ülkeler tarafından benimsenmediğini gösteriyor. Çünkü, bugün, mesela HDP'nin kapatılacak olma iddiası bazı partilerin işine gelebilir, MHP'nin kapatılacak olma iddiası başka partilerin işine gelebilir. Burada ortak bir nokta bulmalıyız. Eğer "Hiçbir parti kapatılmasın." dersek "Peki bölücüler ne olacak, şiddet yanlıları ne olacak ve ülkeyi bölmek, parçalamak isteyenler ne olacak?" diye bir tartışmanın içine girebiliriz veya işte vatana ihanetle suçlananlar da var, "Onlar peki kapatılmasın mı?" diye başka bir tartışma olur. Dolayısıyla, ciddi bir eleme sistemini buraya getirmekte fayda var ve bunun da Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmasında büyük yarar var. Neden? Çünkü, demokrasinin kalbi Türkiye Büyük Millet Meclisi, daha doğrusu Meclistir, siyasetin merkezi de Meclistir. Mecliste de iktidarıyla muhalefetiyle siyasi partiler var. Dolayısıyla, bu elemenin yani iddiaların ciddi bulunup bulunmadığının, dava açılmasına izin verip vermeme sisteminin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki partilerden eşit oranda alınacak bir komisyon marifetiyle yapılması bence iyi düşünülmüş bir teklif olabilir, tabii bunu daha da geliştirmemiz mümkün.

Şimdi, "bazı ülkeler" demiştim. Belki bir ışık tutması bakımından, İngiltere gibi yazılı anayasası bile bulunmayan ona benzer bazı ülkelerde de "Siyasi partiler kapatılsın mı, kapatılmasın mı?" diye sorduğunuz zaman esasen "Bu da nereden çıktı?" derler yani bir siyasi partinin kapatılacak fiilleri işlemesinin mümkün olmadığını en azından mantalite olarak söyleyebilirler ama başka ülkeler için bunu geçerli sayamayız. Mesela, İngiltere'de bu konuda hiçbir düzenleme yok. 2000'de yapılan düzenlemeyle sadece partilerin bir sicile kaydolmaları isteniyor, devamı var. Almanya'da Federal Anayasa Mahkemesi karar veriyor. Mahkeme, her biri 8 yargıçtan oluşan 1'inci, 2'nci Senatodan oluşuyor ve devam ediyor. Belçika'da herhangi bir usul yok, bütün partiler temel özgürlüklere uyma konusunda söz veriyor, mali destekten istifade ediyor. Danimarka'da kapatma davası açılabiliyor, Estonya'da açılabiliyor, Finlandiya'da açılabiliyor, orada kapatılma isteme hakkı İçişleri Bakanında, savcı veya bir parti üyesine ait. Hollanda'da kapatma kararı alınabiliyor. İspanya'da parti kapatabiliyor, iki yargı süreci bulunuyor, devam ediyor. İsveç'te siyasi parti yasağı bulunmuyor ancak partiler anayasa statüsüne sahip dört temel kanuna uymak zorunda, uymadıkları takdirde müeyyidesi var. İtalya'da siyasi partilere yönelik özel bir kanun yok, Medeni Kanun hükümlerine göre cezai işlem uygulanıyor, sadece faşist partinin tekrar kurulması yasak. Litvanya'da, bir zamanlar bizde olduğu gibi, Medeni Kanun'da düzenlenen genel prosedüre göre tasfiye ediliyor. Macaristan'da savcı dava açabiliyor. Polonya'da faşist, Nazi yanlısı komünist eylemlere yer veren partilerin kurulması yasak, diğer konularda başvuru yapılabiliyor. Portekiz'de Anayasa Mahkemesi silahlı veya askerî, ırkçı veya faşist ideolojiye sahip parti hakkında örgüt niteliğinde olmak vesaire sebebiyle kapatma kararı verilebiliyor, kapatma kararı da oy çokluğuyla alınabiliyor." Ve devam ediyor diğer ülkeler.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir çizelgeyi sadece sizlere sunayım: 1968 yılından bu yana yani bugün itibarıyla 49 partinin hakkında kapatma iddiasıyla dava açılmış, bunlardan 25'i hakkında kapatma kararı verilmiş, 19'u hakkında ret kararı verilmiş, 5 parti hakkında da davanın düşmesine karar verilmiş. 49 partiyle ilgili -yani 49 dava diyelim buna- bunlarla ilgili ret kararları daha çok 2000'li yıllardan sonra, onun öncesinde kapatılan parti sayısı bir hayli fazla. Bunlardan çok iyi bildiğimiz, isimlerini hatırladığımız partiler olduğu gibi, bir kısmını ilk defa duyacağımız partiler de var. Belki kendi iç sebepleriyle de kapatılmış partiler olabilir ama bunlar büyük ölçüde Yargıtay Başsavcısının açtığı partiler olarak karşımıza çıkabiliyor.

Bir yeni anayasa iddiamız var, geçtiğimiz dönemde -henüz geçmedik, birkaç ay kaldı- üç yıl boyunca yeni bir anayasa konusunda çaba gösterildi ama olmadı. Şüphesiz, seçimden sonra yeni anayasa yapma iddiası olacaktır, bütün partiler için de böyle bir iddia söz konusu olabilir. Bu mesele orada da düzenlenebilir yani yeni anayasa içerisinde siyasi partiler rejimi, uyacakları hukuk ve esaslar da konuşulabilir ama geçtiğimiz örneklere bakarak "Bu ne zaman olur, olur mu olmaz mı?" konusunu bence geleceğe bırakarak, bugün elimizdeki bu imkânı değerlendirmemizde çok daha fayda vardır diye düşünüyorum.

Şimdi, siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili getirilen düzenlemelerden -Sayın Başkanım da, teklif sahibi arkadaşlarım da kısaca bahsettiler- bunlardan bir tanesi, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin değişikliklerden birisi, mali denetimlerinin Anayasa Mahkemesinden alınarak Sayıştaya verilmesidir. Resmî Gazete'ye her baktığımda -merak ediyorum, bakıyorum- bazı partilerin mali denetimleri yapılıyor. Bunların içerisinde dikkatimi çeken şudur: Bazı partilerin gelir ve gideri yok. Dolayısıyla, herhangi bir işlem yapmıyorlar. Bazı partilerin geliri fazla, gideri eksik. Bazı partilerde de tek tek fatura kontrol etmek suretiyle bu Siyasi Partiler Yasası'na göre masraf sayılabilir mi, sayılamaz mı noktasında borç çıkarıyorlar, 1 milyon liranın işte hazineye gelir kaydı, vesairesi olmak üzere. Bir Anayasa Mahkemesinin bu kadar işin içerisine girmesi ve arzu etmediğimiz bir noktada da mali denetim yapması, esasen değiştirilmesi gereken bir hükümdü. Bunu bir örneğini Refah Partisiyle ilgili olarak geçmişte yaşadık. Refah Partisi kapatıldıktan sonra, kamuoyunda da çokça bilinen, arkadaşlarımızın da hatırlayacağı "trilyon davası" diye bilinen bir dava açıldı. O zaman mahkemelerde tartışıldı bu. "Mademki bir partinin mali denetimini Anayasa Mahkemesi yapıyor, niçin bu mali denetim şimdi bir başka mahkemede alacak verecek işine dönmüştür?" diye o zaman da iddia sahipleri bunları tartıştılar ama mahkeme devam etti ve bitti. Çünkü, o zaman, Anayasa Mahkemesinin Refah Partisiyle ilgili yaptığı incelemeler, kapatıldıktan sonra dahi Resmî Gazete'de yayımlanmış, bu davaya dayanak, sebep gösterilen konu hakkında herhangi bir itiraz da olmamıştı. Şimdi, bunun Sayıştay eliyle yapılmasını ben şahsen faydalı bulurum. Sayıştay, bildiğiniz gibi Meclis adına da denetim yapan bir mahkemedir. Belki, bu mali denetim konusunun da ayrıca düzenlenmesi ve partilere harcama yapma konusunda da bir serbestiyet getirilmesine ihtiyaç var. Yoksa, yediği yemekten dolayı yargılanan, aldığı bir kırtasiyeden dolayı kendisine borç çıkarılan partiler de bulunabilir ama bu bugünkü bahsimizin biraz dışında.

Şimdi, bugünkü dönemde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı parti kapatması için doğrudan dava açabiliyor, beşte 3 çoğunlukla da bu karar verilebiliyor. Hâlbuki, sistem tamamen değişen bir sistem, bunu artık teklif sahipleri ortaya koyduğu için ben tekrarlamayacağım. Yani, eşit sayıda temsil edilen ve başı Meclis Başkanı olan ama oya katılamayan bir komisyon bunu yapacak. Görüşmeler yani Mecliste görüşme yapılmayla bile karar alınamayacak ve üçte 2 çoğunlukla da bir karar verilerek o karar kapatmayla ilgili olarak kabul edilebilecek.

Ayrıca, siyaset yasağı beş yıldan üç yıla indiriliyor. Bunun getirilme sebeplerinden birisi de Avrupa Konseyinin danışma organı olan Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu Raporu, Venedik Komisyonu Raporu, İnsan Hakları Sözleşmesi ve bugüne kadar ülkemiz hakkında, siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesinin ihlal kararları. Biliyoruz ki bir tane hariç tamamında ihlal kararı verilmiştir. Mademki ihlal kararları veriliyor, bu kapatma kararları tartışmalı hâle geliyor, hatta tartışmayı bırakın, peşin peşin reddediliyor, buna yeni bir sistem getirmekte, şahsen çok büyük fayda olduğunu düşünüyorum.

Diğer konuları, sorularınız olursa cevaplandırayım.

Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.