KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle usule ilişkin bir talebim söz konusu olacak. Şimdi, bu, Komisyonda görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin tercihleri arasında özellikle kredi kuruluşlarına yönelik olarak müddet içerisinde doğmuş borçlarla alakalı bazı avantajlar getiriliyor. Kuşkusuz ekonomisi sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Bazı tedbirleri almamızda fayda var, rahatlatmak gerekebilir piyasayı ama siyaseten tercihlerimizi yaparken üretimin en esaslı unsuru üreten elleri unutursak doğru olmaz. O üretimin esaslı parçası da üreten, emeğini hasreden işçilerdir. Benim daha önce verilmiş (2/3633) esas numarasıyla Komisyonumuzun da 25 mayıs tarihinde kaydına geçmiş bir yasa teklifim var. O teklifle beraber İcra ve İflas Kanunu'nun 295'inci maddesinde değişiklik yapılarak yine buradaki işte muaccel satış söz konusu olduğunda, zorunlu satış söz konusu olduğunda satış gelirlerinden iş ilişkisine dayanan ihbar, kıdem tazminatı ve işe iade de dâhil olmak üzere işçilik haklarının da ödenmesi yönünde bir teklifim var. Onun bu yasa teklifiyle birleştirilmesini sanıyorum hepimiz doğru buluruz. Çünkü emeğin ve alın terinin... Emeğin hakkının alın teri kurumadan verilmesi gerektiği bizim inancımızda da vardır. Hepimizin vicdani olarak da doğru bulacağımızı düşünüyorum çünkü bu Covid döneminde esas etkilenen, esas mağdur olan, işini kaybeden milyonlarca vatandaşımız olduğu gibi, alacağını alamayan bazı firmalar, örnek firmalar var burada, ismini teşhir etmek istemiyorum ama inşaat sektöründe özellikle çok ciddi mağduriyetler söz konusu, alacağını alamayan işçiler var. Yine, aynı anlamda 308/c maddesinin (4)'üncü fıkrasına da bir ekleme yapılarak mühlet sırasında icra takibine konu edilebilmesi bu alacakların rehinli alacaklardan hemen sonra da ödenmesi yönünde bir teklifim var. Komisyonumuzun vicdanlı davranacağını düşünüyorum ve bunun birleştirilmesini talep ediyorum.

Sayın Başkanım, usule ilişkin bu talebimizden sonra esasa ilişkin söyleyeceklerimize geçersek Türkiye gerçekten ana sorun olarak, temel sorun olarak özgürlükler sorunu ve hukuk sorunuyla baş başa bırakılmış vaziyette. Bugün sevgili milletvekili arkadaşımızın iyi niyetle getirmiş olduğuna inandığım bu kısmi değişiklik aslında bataklığın sadece ucunu görmekten öte bir anlam taşımıyor. Evet, bunu değerlendirelim, burada ülkemizin menfaatlerine olabilecek her türlü yasayı da çıkaralım. Az önce Sayın Zeynel Emre'nin de söylediği gibi ha bire değişikliğin değişikliğini yapıyoruz biz bu komisyonlarda; ya kanun hükmünde kararnamelerle ya kanunlarla beraber daha önce yapılmış olan değişikliklere tekrar çare arar hâle geliyoruz. Demek ki Türkiye'de bir hukuk devleti sorunu çok somut hissedilir hâlde var yani aynı zamanda da bir demokrasi sorunu var. Hukuk devletini yaratan esasında bir tekçi anayasa var. Bu tekçi anayasayla ilgili aslında önümüze utanç belgesi şeklinde gelebilecek şeyler de çıkıyor bazen. Mesela yakın tarihte Almanya bize bir uyuşturucu ticareti yapan vatandaşı iade etmedi, bizde yargılanan bir vatandaşı iade etmedi, dedi ki: "Türkiye'deki hukuk sistemi insan haklarını teminat altına almıyor, yargı sistemi itibarıyla Türkiye sağlıklı bir yargıya da sahip değil. O yüzden ben bunu size iade etmiyorum." Bir uyuşturucu ticareti yapan, o iddiayla yargılanan birisini. Bunu Adalet Bakanlığı dosyasına gönderdi. Böyle bir ayıp olur mu ya? Size bir elbise biçildi, tarif yapıldı "Biz sizin hukuk sisteminize güvenmiyoruz." denildi. Bu ayıbı biz sineye çektik. İki seçenek var: Birinci seçenek, inanıyorsanız, güveniyorsanız elinizdeki verilerle beraber "Biz gerçekten hukuka saygılı bir devletiz." deyip ağzınız dolu dolu bu belgeye karşı konuşabilecek, yürütme konuşacak. Diyecek ki hayır, siz haksızsınız, ben dünyanın en modern, en çağdaş, en sağlıklı hukuk sistemine sahibim. İki, utanacağız, boynumuzu eğeceğiz, tedbir alacağız, çare arayacağız. Niye? Çünkü Sevgili Oğuzhan kardeşim, getirdiğiniz kanun teklifi üç gün sonra yine yetersiz olacak. Türkiye bu hukuksuzluğun içerisinde kanunlarla bir yere varamaz, hukuk yaratmak gerekiyor. Mesele kanun yaratmak değil, mesele ha bire normatif düzenlemeler yapabilmek değil, hukukun ana ilkelerini hayata geçirmek.

Şimdi, Anayasa'nın 2'nci maddesi bu ülkede her gün ihlal ediliyor, her gün ya. Hukuk devleti nedir? Yargısı bağımsız, tarafsız devlettir. Objektif anlamda da bağımsız ve tarafsız, subjektif anlamda da bağımsız, tarafsız. Yargıç kendisini bir defa bağımsız hissedecek, hâkim kendisini bağımsız hissedecek, iş yapacak. Vatandaş da baktığı yerden hâkimin bağımsız ve tarafsız olduğuna inanacak, diyecek ki: "Türk yargı sisteminin hâkimleri gerçekten bağımsız ve tarafsız." Ya, utanç günleri yaşıyoruz ya! Yani, sözüne itibar edilir edilmez, ben bu Meclisin bir üyesi olarak asla referans almayacağım, adını bile anmayacağım bu kadar ifşaatı yapan arkadaşı ama yenilir yutulur olmayan şeyler söyleniliyor, hepimiz bir filmi izler gibi bunları izliyoruz, bir tane savcı çıkıp da "Benim bunu soruşturmam lazım." diyemiyor ya. Biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz ya? Olacağı ben size söyleyeyim: Sayın Cumhurbaşkanı hangi gün çıkar konuşursa savcılar tavrını ona göre belirleyecek, öyle mi? Ben bu ülkenin hukukundan tatminkâr değilim arkadaşlar. Bu Meclisin çatısı altında milletin kıt kanaat bu ülkeye ödemiş olduğu vergilerden milletvekili maaşı alıyorum, onun gereğini yapmak zorundayım. Bu ülkenin yargı sistemi sırtta taşınacak bir yargı sistemi değildir, atılması lazım sırtımızdan.

GRECO, Avrupa Birliği içerisinde yargıyı notlayan kuruluşlardan bir tanesi. Türkiye'yle ilgili iki tane notlama yapıyor: Bir, siyasetin şeffaflığı ve yolsuzluklarla ilişkisi; iki, yargı mensuplarının yolsuzluklarla ilişkisi anlamında. Sınıfta kalıyoruz ya, bunu yayınlıyor ve sınıfta kalıyoruz. Onu dinlemeyelim, bunu dinlemeyelim, kimse bize bir kuruş kredi de vermesin, kimse bizi hukuka saygılı olarak da addetmesin; kendi kabuğumuzun içerisinde yoklukla, yoksullukla, hukuksuzlukla beraber vatandaşımızı boğalım gitsin. Bu Meclisin işi bu değil. GRECO tarifi yaparken ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki: "Siz nasıl gönderirseniz gönderin Hakimler ve Savcılar Kurulu üyelerini, aslında Sayın Cumhurbaşkanının parmağıyla gönderiyorsunuz. Hâkim ve savcıların kendi içinden, iradelerini koyarak seçmedikleri Hâkim ve Savcılar Kurulu üyelerinin olduğu yerde hukuk olmaz. O yüzden Türkiye'de hukuk yoktur." E, GRECO'yu da tanımayalım, tamam. İç dünyamızda yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili iler tutar yanımız kalmadı, kimse inanmıyor ya, az önce söyledim.

Körfez krizi sırasında Körfez'de bombalanan yerleri 90'lı yıllarda bize televizyonlardan izletmişlerdi, insanlar ölüyordu ve biz televizyondan film izler gibi izliyorduk. On binlerce insan öldü belki, asker öldü, sivil öldü, işte, her yerde ölüyor, Orta Doğu'nun her tarafında, televizyonda oturup izliyoruz. İkinci bir izleme alışkanlığımız daha çıktı; lağım patlamış, yolsuzluklar her tarafa akıyor, bekliyoruz. Bu Meclisin sorması gerekmiyor mu kardeşim, eğer egemenliğin tescil edildiği yer Türkiye Büyük Millet Meclisi ise "Ne oluyor kardeşim?" demesi gerekmiyor mu, araştırması gerekmiyor mu, soruşturması gerekmiyor mu? Ben biliyorum, sizin vicdanlarınızda da yeri yoktur, yolsuzlukların kapatılması, her türlü pisliğin kapatılması şu Komisyonun içerisindeki her arkadaşımızın vicdanının asla kabul etmediği bir şeydir. Niye seyrediyoruz arkadaşlar, biz neyi seyrediyoruz ya?

Tamam, güzel, getirdiniz, konkordato... Konkordato nedir? İyi gitmeyen bir ekonominin sonuçlarıdır, zora düşmedir, dara düşmedir. Kabul ediyorsunuz, dara düşmüş herkes. Dara düşmeden çıkışın, hukuka, Anayasa'ya ve demokrasiye ciddi anlamda sahip çıkılarak olacağını bilmiyor musunuz? Bunu dünyanın her tarafı biliyor.

Bu ülkede garip garip yargılamalar oluyor ya, garip garip. Mesela, bizim İstanbul İl Başkanımız yargılanıyor, bir kamu görevlisiyle alakalı. Kamu görevlisinin başvurduğunun ertesi günü hemen soruşturma başlıyor, saraydaki bir zat başvuruyor, ertesi gün soruşturma başlıyor. Siyaset yapma hakkına ihlal getiriliyor. İstanbul'un kent dokusunu korumakla mükelleftir bizim İstanbul İl Başkanımız; İstanbul'da taş yerinden oynasa oradaki, belediyedeki görevli arkadaşlarımızın tamamı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız dâhil olmak üzere, Meclis üyelerimiz ve ilçe belediye başkanlarımız siyaseten İl Başkanımıza karşı sorumludurlar. İl Başkanımız, kent anayasasına saygılı bir şekilde bir kentin kimliğiyle oynanırken sahiplenmeye kalkıyor, saraydan bir kamu görevlisinin şikâyeti, ertesi gün abur cubur bir soruşturma başlıyor. Önce takipsizlik, sonra itiraz, sonra o, sonra bu...

Ya, arkadaşlar, kusura bakmayın ama sizin bu aslında halkta karşılığı artık sorgulanır güç topağınızdan yargı korkuyor ya, korkuyor, yerinden hareket edemiyor. Siz bize ne anlatıyorsunuz burada ya? "Kanun değiştirelim." Getirin, istediğiniz her kanunu değiştirelim ama unutmayın, hukuk olmadığı sürece... Kanunlarla yönetilen devletler çok görüldü, otoriterlik de bir kanun devletiyle oluyor zaten. Bir dünya kanun yapıyorsunuz, otoriter bir devletin altını eşleştiriyorsunuz. Bu ülke genelgelerle yönetiliyor ya. Bu ülke, o altında mevzuat desteği olmayan yasaklarla yönetiliyor. Daha yakın tarihte ya, Covid dolayısıyla almış olduğunuz tedbirlerin hiçbirinin anayasal anlamda bir karşılığı yok, yok. Tartışalım hukukçu olarak arzu ediyorsanız. Yargıya intikal ettiği yerlerde zaten cevabı geliyor.

Cumhuriyet Halk Partisinin ilçe binalarında "128 milyar dolar nerede?" diye Anayasa'nın 25'inci ve 26'ncı maddelerindeki hakkını kullanan insanlara parti devleti uygulaması yaptınız, parti devleti. Biz Emniyet teşkilatının her bireyinin emeğine saygılıyız, alın terine saygılıyız; yarın iktidar olursak onlarla beraber namusluca çalışacağız. Parti devleti hissi içerisinde çalışmayacaklar ama bir talimatla beraber günlerce Cumhuriyet Halk Partisinin ilçe binalarının önünde üstlerine vazife olmayan işler yaptılar. Ne oldu? Edirne'de bir hâkim karar verdi şimdi, dedi ki: "İade edilmesi lazım, pankartınızın yerine asılması lazım." O hâkimin arkasındayız, ona dokunursanız dar edeceğiz Türkiye'yi. Dar edeceğiz, ben bu partinin milletvekili olarak... Dokunamazsınız. İşte, hâkimlerin coğrafi teminatının olmamasının acısını o hâkimlerden çıkaramazsınız. O hâkimi tanımayız, bilmeyiz; doğru düzgün bir değerlendirme yaptı diye yarın yerinden oynarsa bu Mecliste her gün karşınıza koyacağız. En az bizim kadar siz de o hâkime sahip çıkmalısınız ki iktidarınızın demokrat olduğunu, hukuka dayalı olduğunu ve "üçlü sacayağı" anlamında erkler ayrılığına saygılı olduğunuzu anlatabilesiniz. Bu kararnameyle eğer yeri değişirse bilin ki sorumlusu sizsiniz arkadaşlar. Buradan ilan ediyorum, o hâkimin bu kararnameyle eğer yeri değişirse buradaki milletvekillerinin tamamının o hâkime sahip çıkması gerekir.

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Çıktı mı?

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bilmiyorum, ben kararnameyi görmedim.

Ya da bundan sonra o hâkimin meslek yaparken yerinin en uzak bir şekilde değişmesinin sorumlusu olursunuz.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Sayın Aydoğan...

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Müsaade edin Başkan, geri kalan maddelerde çok konuşmayacağız, bizim içimiz dolu.

SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) - Baskı yapma.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Baskı da yaparız.

Şimdi, bu kanun teklifinde konuşulacak çok fazla bir şey yok, ben Oğuzhan Bey'e birçok konuda katılıyorum bir iki madde hariç, onlarda da arkadaşlarımız zaten konuşacaklar. Anayasa'daki mülkiyet hakkıyla ilgili konular var, özellikle tapuyla ilgili getirdiğiniz, onu tartışırız, konuşuruz ama ben başka bir şey söylüyorum: Ha bire kanun getiriyorsunuz. Hukuk yok memlekette ya! Hiç mi içiniz cızlamıyor ya! Bir Gezi davası görülüyor bu ülkede, bir Gezi davası görülüyor. Bir absürtlük yaşanıyor ya! Bir dava bitmiş; bozarsınız, düzersiniz, onu yaparsınız, bunu yaparsınız. Yargı her şeyi yapar. Niye bozduğu tam belli değil daha. "Ben bunu bozdum. Çarşı davasıyla birleşsin; 35 sanık da orada var, onu da araştırın, bunu da araştırın." Yani eskiden bir Devrimci Yol davası vardı, otuz küsur yıl sürmüştü; insanların ömrünü bitirmişti. Özgürlükleri hemen hemen Demokles'in kılıcı başlarında gezdirmişti. Bu davada o oldu. Yarın mahkeme bununla ilgili birleştirme kararı verirse bu dava da on senede ancak biter.

Şimdi, bu yollardan Türkiye'nin çıkması gerekir. Türkiye'de olumlu olumsuz verilebilecek bütün kararlarla alakalı herkesin hazımlı olması gerekir. Külliye'ye bakarak karar veren hâkimlerin olduğu bir ülke bizim ülkemiz olamaz. Bu yanlışlığı kabul edemeyiz, böyle bir şey olamaz. Aynı şey Osman Kavala davasında yaşandı. Tekrar tekrar söylemiyorum artık. Ya, bunu her gün söylemenin bir âlemi yok. AİHM kararına uymamak için her tarafa döndü yargı. Kendiliğinden mi döndü kardeşim? Aynı şey Enis Berberoğlu davasında yaşandı. Anayasa Mahkemesi 2 defa mahkemenin gözüne soktu, o mahkeme hâkimi, bir siyasi partinin resmen talimatıyla hareket etti. Onunla ilgili, bizim Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel layık olduğu ifadeyi kullandı. O ifade onun boynuna asılı artık.

Hâkimler eğer siyasi iktidar karşısında kendisini bağımsız hissedemiyor ise onlar kadar siyasi iktidar da bu işin sorumlusudur, en az onlar kadar sorumlusudur ve bir tekçi devletin tekçi Anayasa'sıyla eğer hukuk arıyorsak bizim ne aradığımızın da farkına varın. Sizin bu tekçi Anayasa'nız aslında nefes aldırmıyor, değişmesi lazım ama başkanlık sisteminin tahkimatı şeklinde değil, Türkiye'de gerçekten erkler ayrılığını da bir şekilde garanti altına alan ve Türkiye'ye yaraşır güçlendirilmiş bir demokratik yapıyla değişmesi lazım.

Bütün bunları konuşmak yerine eğer bu kanunları getirirseniz size mesleki olarak saygı duyarız. Bu kanunların ihtiyaç olduğunu söyleriz ama siz de kendinizi aldatmayın. Bu ülkenin ağır hukuksal sorunları var. Bunlar bu Parlamentonun çatısı altında konuşulabilseydi çok iyi olurdu ama biz bu Parlamentonun çatısı altında tarafgirlikten başka bir şey göremedik. Hiçbir insani, vicdani, hukuki ve demokratik konuda uzlaşamadık buralarda. Ha bire önümüze kanunlar getirdiniz ve içinde bulunduğumuz Meclisi de esasında bir şekilde inisiyatifsiz hâle getirdiniz, bu Meclis inisiyatifli olmak zorunda. Türkiye'nin sığınacağı başka hiçbir yer yoktur, Türkiye'nin seçeneği sandıktır, Türkiye'nin seçeneği vatandaşın reyidir, Türkiye'nin seçeneği vatandaşın iradesidir ama "İrade arkamda." diyerek keyfîlik yaparsanız hesabınız sandıkta tekrar başka türlü görülür ama bu arada vatandaşın canı yanıyor, vatandaşın.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Toparlayalım Sayın Aydoğan.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sevgili Başkanım, bakın, toparlayayım, bitireyim, sorun değil ama bir şey daha yaşadık -bunlara da artık yok derseniz söyleyecek bir şey yok- dünyanın her tarafında Covid salgını mücbir sebep kabul edildi. Salgına karşı ya mücbir sebep uygulaması yapıldı ya emprevizyon kurumu uygulaması yapıldı ya da sözleşme adaleti uygulaması yapıldı yani yük olan sözleşmeler tarafların ikisinin de kendiliğinden doğmadığıysa, ortaya çıkmışsa, o külfet çekilemiyorsa ona karşı bu isimler altında tedbir alındı. Dünya Sağlık Örgütü salgını mücbir sebep olarak da ilan etti, bütün dünya buna saygı duydu. Siz iki senedir "kamu-özel iş birliği" adı altında bu milletin parasını 5 tane firmaya yediriyorsunuz; Genel Başkanımız her zaman da söylüyor bunu. Bakınız, bu, yürütmenin ihmalidir. Bu ödenen her para aslında mücbir sebep nedeniyle ya değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması gereken sözleşmelerle -bilinmeme ihtimali yok, defalarca dile getirdik- hâlâ ödeniyor. Çoluğun çocuğun, yetimin, bugün kilidini kapısına vurmuş olan esnafın hakkını 5 tane işverene yediriyorsunuz. Anayasa'nın 47'nci maddesi açık, burada açıkça diyor ki: "Kamu hizmetlerinden kamu yararı gereği devletleştirilmesi gerekenler devletleştirilir." Genel Başkanımız ilan etti, biz milletin haraç keseceği, milletimizden haraç kesilecek bir yerde oturmuyoruz. Bu şekilde, bu Covid salgını döneminde bile bu sözleşmeleri koruyor olmanız sizin ağır hukuksal ihmalinizdir, yürütmenin ağır hukuksal ihmalidir. Yeri gelir niye bunları koruduğunu sorarlar insanlara "Hukuk var." derler, hukuk var ama altını çizerek söyleyeyim biz zaten açıkladık kamuya zarar yazan yerlerin -birkaç tane yer var, köprü, yol, bilmem ne- paralarını ödeyerek, almaları gereken parayı ödeyerek kamulaştıracağız. Türkiye'nin parasını oraya buraya çarçur edip ondan sonra da kalkıp "Zora düştük, dara düştük, kanun yapalım." demeniz anlaşılabilir bir şey değildir. Bu kanunun iyi yanları varsa destek veririz, sorun değil. Eksikleri var, arkadaşlarımız teknik olarak açıklayacaklar, 1-2 maddede eksikleri var ama bu komisyonlara hepimiz yetenekleriyle geliyoruz, bilgi birikimleriyle geliyoruz, bizler öyle sıradan iki maddeyi buradan geçirecek ve susacak insanlar değiliz, hukuksuzluğa devam ettiğiniz sürece bu hukuksuzluğu teşhir edeceğiz.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.