KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Evet, Sevgili Başkanım, şimdi, bu kanun teklifini aslında Anayasa'nın açık ihlali olarak görmek zorundayız. Anayasa Mahkemesi kararlarını dolanmaktan artık vazgeçin. Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, daha önce getirdiğiniz, işte bu gerekçede de söylediğiniz 17/7/2020 tarihli ve 2019/40 esas sayılı Kararı'yla beraber bir iptal kararı verdi. O iptal kararı bir kanuni boşluk yaratmadı, siz şimdi burada alelacele "O iptal kararının üzerine düzenleme yapıyoruz." falan filan diyorsunuz ama Türkiye Cumhuriyeti devleti ilk defa tazminat hesaplamalarıyla karşı karşıya değil. Ayrıca, genel anlamda Borçlar Kanunu'nda tazminatla ilgili genel ve özel tarif var. Yani, bir kanuni boşluk yokken siz daha önce geçiremediğiniz kanunu ifadelerde, ufak tefek değişiklikler yaparak, rakamsal aşağıya alarak, yukarıya çıkararak, aslında Anayasa'yı dolanarak tekrar karşımıza getiriyorsunuz.

Bakınız, Sevgili Başkanım, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kanunun aynısını tabii ki buraya getirmezsiniz ama muradı aynı olan, kelime değişiklikleriyle beraber getirmiş olduğunuz bu Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kanunun bir benzeri aslında açıkça Anayasa'daki Anayasa Mahkemesini tanımlayan hükme de aykırıdır, erkler arasındaki ilişkiye de aykırıdır, Anayasa'nın birçok maddesine de aykırı, onları daha sonra tarif edeceğim. Yani, iki üç kelimeyi değiştirerek daha önce iptal edilmiş olan bir maddeyi tekrar buraya getirdiğinizde... Üstelik böyle bir ihtiyaç da yok. Niye bununla uğraşıyorsunuz ki niye uğraşıyorsunuz? Yani, insanın aklına başka şeyler geliyor; yeni bir kapitülasyon sistemi başlatıyorsunuz galiba sigorta firmalarıyla alakalı.

Şimdi, bizim kanunumuzda, Borçlar Kanunu'nun 61'inci maddesinde sorumluluk düzenlenmiş, işletenin sorumluluğu, sürücünün sorumluluğu, sigortacının sorumluluğu, eşitler arası ortaklaşa bir sorumluluk olarak düzenlenmiş. Siz kalkıyorsunuz, sigortacıyı oradan ayırıyorsunuz, sigortacının daha önce kendisini sorumluluktan ari kılacak şekilde yapmış olduğunuz düzenlemelerle alakalı iptal gören hükmü ufak tefek oynamalarla beraber tekrar buraya getiriyorsunuz. Türkiye'nin hangi ihtiyacı bunu size dayattı? Türkiye'de böyle bir ihtiyaç mı var? Üstelik tazminat hukuku öyle kanuna hesaplama şekli koyulacak kadar basit ve sıradan bir hukuk dalı mıdır? İsviçre mehaz kanunu var bu kanunun, İsviçre mehaz kanunu var bizdeki sorumluluğu düzenleyen. İsviçre'de uygulananla Türkiye'de uygulananın aşağı yukarı benzer olması gerekir. Uluslararası hukuk var, uluslararası hukukta bu uygulamalar, tazminat hesaplamaları bir çerçeveye bağlanmış. Nihayetinde bir yanıyla beraber yargı kararları, diğer yanıyla beraber hâkimin vicdanı, diğer yanıyla beraber de uygulamadaki bir tabloyla tariflenmiş, siz geliyorsunuz, kanunun içerisine sıkış sıkış dolduruyorsunuz ve sigortacıları da sorumluluktan kurtarmaya çalışıyorsunuz. Daha önce "genel şartlar" kısmında bunları düzenlediklerinde Anayasa Mahkemesi? "Olmaz kardeşim ya, böyle bir şey olmaz." demedi mi? Bunu iptal etti. Benzeri bir şey getiriyorsunuz, kanunun içerisinde sıkıştırıyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları... Özellikle bu anlamda, tekrar benzer bir kanun getirirseniz bence yokluk hükmündedir getirdiğiniz kanun, yokluk hâliyle karşı karşıyadır. Türkiye'de bir kaos yaratmaya gidiyorsunuz. Eğer yokluk hâlindeyse -ki doktrin bunu "yokluk hâli" diye tartışır- iptal edildiği zaman, iptal edilmeden önce yapılan işlemlerin de hukuki durumunu sakatlar hâle getirirsiniz.

İkincisi, bu getirdiğiniz çalışma, aslında, dedim ya az önce, bir Anayasa'ya aykırılık mı, bir Anayasa ihlali mi, o bile tartışılabilir. Anayasa Mahkemesinin açık iptal ettiği bir karara karşı, siz, yargı erkine karşı yasama organındaki çoğunluğunuzla beraber bir despotik dayatmayla geliyorsunuz, Anayasa'nın 11'inci maddesine de Anayasa'nın herkesi bağladığı hükmüne de aykırı bir düzenlemeyle geliyorsunuz. Bunun da bir tarifi var, Profesör Faruk Erem'in tarifi var bununla alakalı, ceza hukukçusu diyor ki: "İptal edilen yasa hükümlerinin aynının veya benzerlerinin değişik adlarla ve deyimlerle kısmen veya tamamen yürürlüğe konulması Anayasa'ya aykırılık değil, düpedüz Anayasa'yı ihlal suçunu oluşturabilir." Bize ne yaptırıyorsunuz burada ya? İptal edilmiş, birtakım ifadeleri oynamışsınız, geldiniz, burada bizi Anayasa ihlalini meşrulaştırma gibi bir yola sokmaya çalışıyorsunuz. Kimin çıkarlarını koruyorsunuz? Galiba sigorta şirketlerinin lobileri var, o lobiler çok bastırıyorlar. Türkiye'de iktidar olarak esas yapmanız gereken trafik kazalarını azaltmakken...

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Azaldı zaten.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - İyi olmuş, keşke daha azalsa, o zaman buna hiç ihtiyaç kalmaz.

Bunları azaltmakken yani bir trafik terörünü önlemekken siz sorumlulukla oynamaya çalışıyorsunuz. Sigortacıyı ayıralım, o istediği koşullarda kendi sorumluluk alanını tayin etsin ve sorumlular arasındaki ortaklaşalığı ortadan kaldıralım, işleten sorumlu olsun, sürücü sorumlu olsun, sigortacı olmasın. Olmasın. Döner, ben size söyleyeyim, bunu bu şekilde götürürseniz Anayasa Mahkemesinden tekrar döner. Umarım, Anayasa Mahkemesinin yapısal bozulmaları olmamıştır en son tayinlerinizle beraber ama burada esas söylemek istediğime dikkat çekiyorum, diyorum ki yaptığımız bir Anayasa ihlaline dönüyor artık. Anayasa'nın 11'inci maddesinde Anayasa'nın bütün kurumları bağladığı yönündeki ifadenin ihlaline dönüyor, açık açık ihlalini burada bize yaşatıyorsunuz. Yine, Anayasa'nın 153/6'ncı maddesi "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." Bir de açık açık burada bunun ihlali var, aynı mantaliteyle bir kanun maddesini buraya getirdiğinizde bir de bunun ihlali var. Tazminatta sorumluluk alıyorsanız Anayasa'nın 19'uncu maddesi "Kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödenir." diyor, tazminat hukukunun genel ilkelerine. Sizin kanuni düzenlemelerinizden falan bahsetmiyor, tazminat hukukunun genel ilkeleri çok geniştir, "tazminat hukuku" dediği aynı zamanda evrensel birtakım ilkeleri de içinde barındırır yani İsviçre'si, Fransa'sı, Türkiye'si benzeşir. Bir ligin içerisine girdik biz, her yanıyla entegre olmaya çalıştığımız bir lig var. Onların kuralları ile bizim kurallarımız değişecek, öyle mi? Adamın burada sürücü belgesi geçerli olacak, o olacak, bu olacak, her şeyi geçerli olacak Avrupa Birliği ülkelerindeki insanların ama sorumlulukları farklı olacak. Ya yapmayın, bu abesle iştigale dönmeye başladı. Bunda ısrarcı olmayın, tekrar ediyorum, sizi bu ısrara kim sürüklüyor ise Türkiye'de yeni bir kapitülasyon hukuku oluşturmaya çalışıyor. Bu küçük çıkar gruplarının oyuncak alanı değildir Türkiye Büyük Millet Meclisi.

Şimdi, yine bu sorumlulukla alakalı ana kanun Borçlar Kanunu'dur, üstüne basa basa söylüyorum. Bir kanuni boşluk yoktur. Anayasa Mahkemesinin iptalini gerekçe göstererek yeni bir düzenlemeye ihtiyacı var gibi buraya getirmeniz hukukçulukla bağdaşmaz, doğru değildir. Bu anlamda Türkiye'nin bir düzenlemeye ihtiyacı yoktur. Hangi ihtiyaca binaen getirdiğinizi açıklayabilirseniz biz de ikna olmaya çalışalım.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Peki, önerge sahibi biraz sonra açıklayacak onu Sayın Aydoğan.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Açıklayamaz. Açıklar tabii, az önce açıkladığınız gibi açıklar da...

Şimdi, burada sigorta şirketlerine tanıdığınız imtiyazlar, hukuk sistemimizi bozucu niteliktedir. Müteselsil sorumluluğu ortadan kaldırdığınız sürece hukuk sistemimizi ve entegre olduğu diğer hukuk sistemlerini bozucu niteliktedir ve bir insan hakları ihlali de yapıyorsunuz. Bakın, bir insan hakları ihlali yapıyorsunuz esasında burada. Bu düzenlemeyle beraber yaşam hakkı ve sağlık hakkı teminat altına eşit sorumlulukla alınmış olan vatandaşlarımızın, sigortacının sorumluluğunu azaltarak ya da arileştirerek insan hakkıyla oynuyorsunuz; hem yaşam hakkıyla hem sağlık hakkıyla oynuyorsunuz. Bu anlamda, bu kanun maddesinin geliş şekli Anayasa'ya aykırıdır, hukukun genel ilkelerine aykırıdır. Koruduğu menfaatler, kamusal anlamda korunacak menfaatler değildir. Biz burada sigortacılık lobilerinin elemanları değiliz. Türk insanının da dünyanın bütün insanları gibi sağlık hakkını ve yaşam hakkını teminat altına alabilecek bir hukukun teminatı olabiliriz burada. O yüzden bu teklifin geri çekilmesini, çekilmezse de buradan herhangi bir şekilde geçerse de Anayasa Mahkemesinden aynı gerekçelerle döneceğini ama arada yarattığı sürecin bir boşluk süreci olma durumu olduğunu ve ben bunun bir Anayasa'ya aykırılık değil, burada Anayasa'ya ihlal olarak görüldüğünü düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.