KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani Sayın Kart'la tanışıklığımız eski. Takdir ediyorum çalışkanlığını, gayretini, parti için de belki faydalı bir unsur ama bazı konularda fikrisabit hâlinde ve bunun dışına çıkmıyor. Şimdi, ben nezaketle konuşmayı dinliyorum, tetikçiliğimiz kalmadı, ahmaklığımız kalmadı, aptallığımız kalmadı, iş birlikçiliğimiz kalmadı, zalim bir iktidarın mensupları olarak bizim yok edilmemiz gerek; özeti böyle çıkardım. E, buna tahammül edilmeyebilir. Yani siz büyük bir müsamaha sahibisiniz, sözü fazlasıyla veriyorsunuz ama bütün arkadaşlarımız konuştu, yerince ve kararınca konuştular. Dolayısıyla, müzakere usulünün nasıl olduğunu da bugüne kadar komisyonlardan hepimizin bilmesi gerek, Genel Kurulda da böyle. Yani işin aslına itiraz edersek tümünün oylanmasında "Hayır." deriz, maddeler üzerinde söyleyeceğimiz varsa önergemizi hazırlarız, orada da bu güzel düşüncelerimizi önerge hâline getiririz, zapta geçiririz, kamuoyuna anlatırız, Genel Kurulda da tekrarlarız icap ederse. Ama aynı yerde kalıp tekrar tekrar bunun üzerinde durmak inanın... Saat sekiz buçuk oldu.

Bakınız, şunu söyleyeceğim Sayın Başkanım: Anayasa Komisyonunun belki son toplantısıdır ama bugüne kadar yapılan toplantıların en rahatı olmuştur. Şu anda bakıyorum, şu kadar üyenin yarısı burada, her partiden temsilen milletvekilleri var, AK PARTİ'den daha çok sayıda milletvekilleri var, kendi tekliflerine sahip çıkmak için ama diğer partilerden birer, ikişer arkadaşımız gelmiş veya üçer arkadaşımız gelmiş. Bunun bence iki sebebi var, bu olağanüstü bir hâl değil. Bir: Bu teklif mantıklı, makul bulunabilir, eleştirilecek yönleri de vardır. Eleştirilerimizi yaparız, sonrasının sonucuna bakmayız. Dolayısıyla, bu Komisyon sadece kendi üyelerinin tam kadrosuyla değil, Komisyon dışından da en az milletvekilinin katılmasıyla zaman zaman toplandı, sizi göremeyecek kadar önergeler üst üste yığıldı, arada bir şeyler fırlatıldı, her şey oldu. Bugün niye bu kadar rahatız biz? Gelen teklifin makul, mantıklı olabileceği konusunda. Ama inanmayabiliriz, samimi bulmayabiliriz, eksik bulabiliriz. Ne kadar güzel söylüyorlar: "Kapatılması istenen parti Parlamentoda temsil edilmiyorsa ne olacak?" Bir soru işareti.

İkincisi: Başka bir şey ama bunların cevaplarını verirken de hazırlıklı olmamız lazım, "Bu madde böyle değil de, şu fıkrası şöyle olmalı." diye bir teklif gelirse müşahhas bir konu üzerinde konuşuruz. Yani demek istiyorum ki birinci grupta, bugünkü Komisyonumuz herkesin rahat rahat konuşabildiği, sizin de, bizim de rahat rahat dinleyebildiğimiz noktada hareket etti, bundan dolayı arkadaşlarıma teşekkür etmem lazım. Ama bunun sebeplerinden birisi, bu gelen teklifin Anayasa'ya aykırılık konusunda ciddi bir itiraz gerektirmediği. Zamanlama konusunda, diğer partilere karşı bir siyasi manevra olması konusunda da eleştirilebileceği noktasında, onu da arkadaşlarımız çok güzel söylediler.

Şimdi, bakınız, Şandır bir taraftan söyledi, aslında hepimizin aklında şu olmalı: Konuştuğumuz konu bir tasarı ve teklif değil, konuştuğumuz konu bir Anayasa değişikliği, teklif yoluyla geliyor ve burada bitmeyecek. 2 defa Mecliste görüşülecek yani bir haftayı buna hasredeceğiz, salı veya cuma günü; birincisi, ikincisi; gizli oylama yapılacak vesaire. Sonunda, 330'un altında kalırsa reddedilmiş olacak, 330'un üstü referandum, 367'nin üstü de Mecliste kabul olacak. Ne kadar basit ve kolay bir şey. AK PARTİ'li milletvekillerinin getirdiği bu teklife üç parti de itiraz edecekse... Burada temsilciler, anlıyorum ki edebilirler, oradaki milletvekilleri farklı da davranabilir ama şu anda onların vermemesi karşısında 330'un altı görünüyor, kısmen verebilmesi konusunda 330'un üstü görünüyor, referanduma zaman yok seçim itibarıyla ama 367 de olabilir. O zaman da bir ayıbı ortadan kaldırmış oluruz. "Neden şimdi?" derken -Şandır burada yok- ben sadece şunu söylemek istedim: Yani çok saçma, çok yersiz, çok alçakça, çok haince, birilerinin siyaset mühendisliği hesabıyla bir yalan uçuruldu, "CHP ve MHP kapatılabilir." MHP'yi takdir etmek lazım, Genel Başkan düzeyinde bu konuyu kapattı, ciddi bulmadığını ifade etti. Sayın Kılıçdaroğlu, şöyledir veya böyle konuşmuştur, bunu ciddi bulduğunu, aslında böyle bir hazırlık yapıldığını, bundan da haberi olduğunu, bir kitap yazıldığını filan söyledi. Benim bilebildiğim kadarıyla, Gürsel Tekin veya bir başkası da bunu doğrular ifade kullandı. Hiç bunları duymamış da olalım ama bakınız, bugün bir gerçek var; bu 68 ve 69'uncu maddeler bu şekilde Anayasa'da kaldığı müddetçe her parti tehdit altındadır, sadece Parlamentodaki dört parti değil. Şu anda 105 tane siyasi parti var, biz sadece seçime girecek 30 tanesini biliyoruz. Bu partilerin her birisi bir tehdit altındadır. Nedir o tehdit? Cumhuriyet başsavcısı bu akşam bir rüya görür, sabah bir iddianame yazar ve dava açabilir. "Canım, dava açsın, önemli olan nasıl karar çıkacağı." diyebilir misiniz? Ben yaşadığım için söylüyorum. Ta Millî Nizam Partisinden başladım, bakınız, hiçbiriniz hatırlamaz, Hikmet Gündüz diye bir Cumhuriyet Başsavcısı vardı, kendi içlerinde karar aldılar, açık, aleni yapılması gereken görüşmeleri bir celsede kapalı yaptılar, bitirdiler. Refah ve Fazilet davalarında Siyasi Partiler Kanunu'nun bir maddesini, Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu'ndaki bir maddeyi âdeta kendileri teklif edip kendileri iptal ettiler, neticeye gittiler. O zaman gazetelerde boy boy fotoğraflar yayınlanır ve şu söylenirdi: "9 üye var, Özal'ın atadıkları 2 tane, gerisinin atadıkları 7 tane; tamam, böyle bir karar çıkacak." Neredeyse müşterek bahis oynanırdı ve gerçekten, Sacit Adalı ile Haşim Kılıç'ın oylarına rağmen, geri kalan "Evet." der, partiler kapanırdı. İsim verdiğim için özür dilerim ama önemli olan, davanın açılmasıdır. Ben bunu AK PARTİ'de de yaşadım. 2008'di, global ekonomik krizin "Geliyorum." dediği günlerdi, Hükûmet iki arada bir derede kaldı, ya kapatılırsa, dışarıdan gelenler sermayelerini çeksin mi, çekmesin mi; yatırımdan vazgeçsin mi, geçmesin mi; dolar yükselecek mi, devalüasyon olacak mı, iktidar elden gidiyor, zor bela zapt edebildik. Bir sene bize cehennem oldu. Geçmişte birinci parti, Refah Partisi kapandı, üçüncü parti Fazilet kapandı. Bengi Beylerin kurdukları -artık alfabede harf kalmadı- DEP, ÖZDEP, HADEP, DEHAP; hepsi kapandı.

Şimdi, bütün bunları gördüğümüzde, sadece kapatma davası açılması hemen yeni bir hülle partisinin kurulmasına yol açıyor, seçmenlerde bir kaygı meydana geliyor, ondan sonraki seçimde acaba ne olacak diye bir endişe vuku buluyor. Bugün yaptığımız tartışma, birinci planda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, kim olursa olsun... Bakın, bir arkadaşımız Fuat Avni'nin "tweet"inden bahsederek "Yeni bir başsavcı seçilecek, ona bu davayı açtıracaklar." dedi, sanıyorum Sayın Aldan'dı. Ben de geçen gün NTV'de katıldığım bir programda bunu söyledim, adamlar bir düzenleme yapmak istiyor, zarf atıyor, bir şeyler söylüyorlar. E, biz bunların her dediklerini kabul edip ona göre hareket edecek değiliz ama burası Türkiye, bunları söylemekle bir yeni düzenlemeye gidilebilir, bir çılgınlık yapılabilir. Artık parti kapatma davalarının açılmasını, Yargıtay Başsavcısı kim olacaksa... Onlar da şahıs nihayetinde, ya kendi düşünceleriyle ya bir başkasının tahrikiyle dava açabilirler. Açtığı anda o partinin hayatiyeti bitiyor. Ondan sonra, bir sene bekle ki davanın sonucu ne olacak diye, atı alan Üsküdar'ı geçiyor. Yaptığımız düzenlemede Parlamentoya söz hakkı tanınıyor. Bunu değiştirebiliriz. Komisyon kurulması yerine doğrudan milletvekillerinin oylamasına sunar... Zaten Uzlaşma Komisyonundaki tekliflerden birisi de buydu. Ama bunun üzerine konuşalım. Bunların üzerinde konuşmadan, yok, "Yüzde 10 şöyleydi, yüzde 5 böyleydi, geçmişte şöyle yapmıştınız, böyle yapmıştınız..." Elimizdeki işe bakacağız.

"Durdunuz durdunuz niye bugün getirdiniz?" Her şeyin bir zamanı var. Bir sebep ortaya çıkar ve sizin hareket etmenize vesile olabilir. Kimsenin kalbini açıp bakamayız, kimsenin niyetini okuyamayız. "Samimiyetsiz" dersiniz, biter iş ama ortada bir teklif var. Önemli olan, bu teklifin ya reddedilmesi ya doğrudan ya değiştirilerek kabul edilmesidir. Anayasa Mahkemesindeki, artık, taban zenginleşmiştir. 2010'da yapılan referandumla asıl üye-yedek üye ayrımı kalkmıştır. O zaman 7+4'tü bildiğim kadarıyla veya 9+4'tü, yedek üyeler hayatları boyunca bir davaya giremezdi asıllar tamamını bulduğu sürece.

BAŞKAN - 11+4'te efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - 11+4'tü, affedersiniz, haklısınız. 9+2'yi de böyle insanlar tahmin ederlerdi. Şimdi sayı 17 oldu. Nitelikli çoğunluk geldi. Bir de, ben de aslında merak ederdim, arkadaşlarım da merak ediyor; bazı yerlerde temelli kapatma var, bazı yerlerde kapatma var. İzahı çok basit: Anayasa'daki kapatmada "temelli kapatma" tabiri kullanılıyor, 2820 sayılı Kanun'un işte 98'den sonra başlayan maddeleri ki esas kapatma şeyleri orada, onlarda da "kapatma" tabiri var. Teklifte "temelli kapatma, kapatma" yerine artık "kapatma" kullanılıyor ne kadar kıymet ifade ediyorsa ama en azından Anayasa'yla Siyasi Partiler Kanunu arasında da beşte 3 gibi, buna benzer birtakım nitelikli çoğunluklar gibi tedbir alınıyor.

Bir tanesi, şunu söylemek istiyorum, artık bu tartışmanın yettiği kanaatindeyim. Zaten siz de oylamaya gideceksiniz ama bunun bir de Genel Kurulu var. Yani Genel Kurulda 367'yi bulmayacağımıza, bulamayacağımıza inanıyorsa arkadaşlarımız, özellikle Sayın Kart'a söylüyorum, bu kadar uzun uzun konuşmanın, bu kadar birbirimizi rencide etmenin ne âlemi var?

İkincisi: Siyasi partiyiz hepimiz ama siyasi partiler de kutsal değil. Ne anlamda söylüyorum? 104 tane parti var. Bunların bir kısmı marjinaldir, sadece tabelası vardır, hatta tabelası bile yoktur.

Bakın, size iki tane partiden bahsedeyim, biraz ortamı yumuşatmış olayım. Fatoş Gürkan da aramızda ama bir Adanalı olarak bana kızmasın.

FATOŞ GÜRKAN (Adana) - Estağfurullah.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Adana'da çok önemli iki parti var: Güven Partisi ve Millî İrade Yükseliş Partisi. Aman Allah'ım! Bunlar da nasıl parti kardeşim? Bunlar kumar oynatmak için kurulmuş partiler. Televizyonlarda izliyorsunuz, değil mi? Güven Partisi ve Millî İrade Yükseliş Partisi. Eskiden dernekler kurulurdu: Kanarya Sevenler Derneği. Kapıya bir tabela asılırdı, Ali Rıza Bey de hatırlar: "Üye olmayan giremez." İçeride kumarı rahat oynamak için.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Ama ben kumar oynamam ki Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Hayır, yani "Üye olmayan giremez." falan bilirsin. Avcılar kulübünde vardır bu, başka yerlerde vardır. Şimdi Güven Partisine baskın yapıyor Adana polisi, 60-70 kişi içeride. Tombala usulüyle bilmem ne oynuyorlar. Parti İl Başkanı Bülent Algılıyiğit -maşallah, ismi de bir âlem- 76 şahıs tombala tabir edilen oyunu para karşılığı kumar olarak oynattıkları tespit edilmiş. E parti, 30 kişi bir araya gelmiş, parti kurmuş, belki de kurmamış da tabelasını asmış çünkü partilerin genel merkezlerinin herhâlde Ankara'da bulunması lazım kanun gereği. Ne yapmışlar? Sadece 76 şahsa idari para cezası vermişler kumar oynadıkları için. Sonra Millî İrade Yükseliş Partisinde 80 kişi bulmuşlar, Kabahatler Kanunu'na göre 208 liradan ceza kesmişler. Tutanaklarda var. Merak ettim, ya bu iki parti ne yapıyor Allah aşkına, burada kumar neden oynanıyor ve bunlara nasıl ceza verilmiş diye. Şimdi bunlar da parti. Başka partiler de var. Herhâlde biz bunları kastetmiyoruz ama her parti hakkında kapanma davası da mutlaka açılabilir. Açıldığı zaman da bunun bir elekten, bir süzgeçten geçirilmesinde fayda vardır. Yoksa bugün partiler temsil ediliyor.

Şimdi, Millî İrade Yükseliş Partisi, birinci baskında adam dışarıya çıktı, televizyon ekranlarının önünde dedi ki: "Yüzde 10 barajı aştık." İkinci baskın Güven Partisine oldu. Genel Başkanı gene polislerin arasında götürülüyor, "Yüzde 30'u bulduk." dedi. Biz HDP'nin yüzde 10'u aşıp aşmayacağını tartışıyoruz, Millî İrade Yükseliş Partisi yüzde 30'u bulmuş. Türkiye'nin bir gerçeği bu. Niye adaylar binlerce partilere müracaat ediyor? Tasnif de edebilirsiniz. "İsmim geçsin." diyeninden tutarsınız, "Parti iktidara gelirse ben de bir şeyler bulurum." diyeninden tutarsınız. Partiler de bu maksatla kurulabilir.

Şimdi şunu söyleyeceğim Sayın Başkanım: Yani eskiden partilerin kapatılması kolaydı. İktidarda olan partiler de kapatılmak istendi, Refah Partisi tek başına iktidarda değildi, Doğru Yol Partisiyle hükûmet kurulmuştu. Ama şimdi ben Sayın Kart'ın konuşmalarından şunu anlıyorum: Bir siyasi parti eğer iktidardaysa ve iktidarda da sürekli yanlış yapıyorsa, kanunlara karşı geliyorsa, Anayasa'yı çiğniyorsa, bunları tek tek söylediği için Partimiz, Hükûmetimiz adına, ne yani bu parti de kapatılmayacak mı? Gelinen nokta budur. Başka partilerin kapatılıp kapatılmaması çok önemli değil de, AK PARTİ'ye karşı bir husumet o kadar kökleşmiştir ki, hakkımda geçmişte bir de sabıka kaydı bulunduğu için, bu partiyle siyasette baş edemiyoruz, her girdiği seçimi de kazanıyor, eskiden ne kadar güzeldi. Ne yapılırdı eskiden? Bir, Silahlı Kuvvetlerin üst kademesi derdi ki: "Cumhuriyeti koruma ve kollama görevimiz var. İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesine göre el koydum." Bazen alkışlanırdı, bazen sessiz karşılanırdı. İkinci bir şey de "Anayasa Mahkemesi nasıl olsa bunu kapatır." denirdi. Birincisi, artık 35'inci madde de kalmadı, artık Silahlı Kuvvetler mensupları da cuntacılık yapmak, iktidar devirmekle meşgul değiller. Anayasa Mahkemesi bari kapatsın. E işte şu maddeleri getiriyorsunuz ki onlar da kapatılmasın diye.

Arkadaşlar, 83'üncü maddedeki dokunulmazlık mutlak dokunulmazlık değil. Ben Refah ve Fazilet davalarının savunmasında yer almış bir arkadaşınızım. Tek bir temsilci gönderiyorduk, en son AK PARTİ'de Cemil Bey gitti, ondan önce Erbakan bizzat kendisi savundu ve diğerleri ama 7-8 kişilik bir heyetimiz vardı. Bakın, o gün karşımıza çıkan şu oldu: Milletvekillerine kürsüdeki konuşmaları, oyları ve sözlerinden dolayı dokunulmazlık tanınması hukuki anlamda yoktur. Eğer konuşursa bir kimse de bende hukuk açısından tazminatı gerektiren bir mağduriyet söz konusu derse dava açar. Çok tazminat verdik, çok tazminat aldık ama ceza hukuku bakımından bu kişinin açılacağı dava, karşılaşacağı bir şey yoktur ama partiler hakkında bu dokunulmazlık yürümez. Kürsüdeki konuşmalarının odak noktası hâline gelme konusunda suç teşkil edeceği Anayasa Mahkemesi içtihatlarında vardır. Bizim partilerimizin kapatılması bu sebeple olmuştur. Dolayısıyla oradaki konuşmayı mutlak olarak anlamak mümkün değil. Şahsı adına ceza konusu bakımından bir dokunulmazlık vardır, partisi adına bir dokunulmazlık yoktur.

Uç örnekler verdi arkadaşlarımız, ekstrem konuştular yani "Şu partinin adamlarını öldürün." derse. İfade özgürlüğünün kısıtlamalarını biliyoruz iki üç maddeden. Bunu hangi parti yapabilir? Hangi parti yaparsa bundan istifade edebilir? Yani bu uç örneklerle bu düzenlemeyi ne savunmak ne de eleştirmek mümkün değil. Söyleriz ama bugünkü konuşmayı daha fazla uzatmayalım.

Şimdi, burada, yani ceza hukuku bakımından partilerin kapatılmasına izin ve imkân veren, oylarından ve sözlerinden sorumsuz olma konusunu şimdi biz odak noktası olmaktan çıkarıyorsak adam bir iş yapıyoruz demektir, doğru bir iş yapıyoruz demektir. Aslında yeni Anayasa'da, 83'üncü madde değişecektir mutlaka, dokunulmazlığı hem kısıtlamalıyız, sınırlandırma anlamında, hem de net anlamda koymalıyız. İşte o zaman yapacağımız şey mutlak dokunulmazlığı da bir şekilde getirmektir. Şimdi biz palyatif bir tedbirle partileri bunun içerisinden kurtarabilir miyiz diye düşünüyoruz. İdarenin eylem ve işlemleri sadece iktidar partisine yönelik bir suçlamadır. Zaten esas itiraz edilen nokta da o. AK PARTİ temelden hiçbir şekilde tartışılmayacak şekilde suçlu ilan edilirse onun eylem ve işlemleri de bunun dışında tutulmasın denebilir ama başka bir sebeple bu söyleniyorsa, biz de bunu bilmiyorsak, lütfen bir önerge getirin, bunların madde metninden çıkarılmasını önergenizin gerekçesinde veya konuşmasında bulalım, ondan sonra da hep beraber bu kararı vermiş olalım.

Hiç bu konularda sanki konuşulmamış gibi, bundan sonra konuşalım deniyor. Allah aşkına, parti kapatma konusunu konuşmadığımız zaman mı oldu? 1995'te bu konuda değişiklikler oldu, 1999'da oldu, ben hepsinin içindeydim. 2001'de en kapsamlı değişiklik yapıldı Anayasa'da. Taa 2010'da 26 maddenin değiştiğini düşünmüyor muyuz? Şu anda bu Anayasa'nın 80'den fazla maddesi değişti, birbiriyle tanınmaz hâle geldi. Siyasi partilerin rejiminin hiçbir zaman konuşulmadığını kimse söylemesin. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda da bu konuşuldu. Bunu sadece ertelemeye yönelik bir talep olarak ben şahsen düşünüyorum. Yeteri kadar fikrimiz oldu; nihayet, elimizi kaldırırız "evet" veya "hayır" der, geçer gideriz, Genel Kurulda onun savunmasını hep beraber yapabiliriz. Rıza Bey, Sayın Aldan, şüphesiz Sayın Kart da onları teyiden söyledi. Yani o konularda elbette maddelere geçilecekse düşünmemiz, kabul veya reddetmemiz de mümkündür ama aynı konuları tekrar tekrar, bunları düşünmememiz lazım.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi ve HSYK'da 2010'da düzenleme yaptık. Bunları kaldırarak değil, bize Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında bir yol gösterildi "Tabanı zenginleştirin, demokratik çoğulculuğu getirin." denildi. O yüzden Anayasa Mahkemesinin üye sayısı 22'ye çıktı, kaynaklar farklılaştı. Şimdi, bu yapının içerisinden bir parti kapatma bundan sonra mümkün olabilir mi? Bir de zihniyet değişiyor, Türkiye ve dünya da değişim içerisinde.

Ben Sayın Bengi'ye yönelik suçlamaları yani onlar yokken konuşmuş olmayayım ama MHP'nin suçlamalarını kesinlikle kabul etmiyorum. Bakın, Berlusconi zamanında Meclis Başkanıyım, İtalya'ya gittim. Masada yemek yiyoruz. Dediler ki "Bu adam Kuzey Ligi Partisinin Genel Başkanıdır." Ne demek Kuzey Ligi biraz dosyadan okudum ama "Kuzey Ligi, ayrılıkçı bir parti." dediler. Biliyorsunuz, İtalya'da kuzey, güney arasında... Rıza Bey bunları bilecektir yani dava açıldı anlamında demiyorum ama Avrupa, Batı mantalitesinde bunları savunmak çok kolay, bunları kapatmak çok zor. Kuzey Ligi "Kuzey zengindir, güney fakirdir; fakir bizim emeğimizi yiyor, biz kuzey olarak ayrılalım." kısaca bunu söylüyor. Berlusconi kulağıma eğildi "Hükûmete aldık rahat ettik." dedi. Şimdi koalisyondalar. O zaman zeytinyağı ittifakı mıydı, papatya ittifakı mıydı onlar da...

BENGİ YILDIZ (Batman) - Zeytin dalı...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Zeytin dalı ittifakı. Çok da hoşuma gitti. Adamla konuşuyoruz, hiç o söyledikleri gibi değil. Bir iddia olarak sürdürüyor. Ee, Katalonya'da yapılanları İspanya'da bilmiyor muyuz? İskoçya, İngiltere arasındaki konularda bilmiyor muyuz? Yani şiddeti kesinlikle reddeden, elinde silah olmadığı hâlde siyaset yapmak isteyen herkese biz meşru siyaset yolunu açmak zorundayız.

Yani yine arkadaşlarımın gıyabında olmasın, bu 10 maddenin içerisinde onların iddia ettiği gibi şeyler yok. Ben de kısmen biliyorum yani en azından bu sürecin içindeki bir arkadaşınız olarak ama bir örgüt silah bırakacaksa, tahkim edilmiş bir eylemsizlikle bundan sonra hiçbir eylem yapmayacaksa ve iki seneden bu yana bütün beyanatlarında ve çağırmalarında "Artık, silahın devri kapandı, silahlı unsurlar dışarı çıksın." deniyorsa, biz de siyaset yolunu göstermeyecek miyiz Allah aşkına? Bunları Türkiye'de meşru siyaset çizgisine çekmeyecek miyiz? Bunların Parlamentoda temsil edilmesinde ne zarar var? Her şeyi de söylüyorlar. Her şeyi de söylemeleri lazım; bu, bir lütuf değil. Yani buna korkunç bir gözle herhâlde hiçbirimizin bakmaması lazım.

Kusura bakmayın, kısa bir şey için söz aldım ama...

BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanım, toparlarsanız...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Peki.

Uzayacak, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Yani bu getirilen düzenleme kabul edilebilir mi? Yani Sayın Kart'ı eleştirirken, eleştirdiğim konuyu ben tekrar yapmış olmayayım. Çok şey söylenebilir, bu konu üzerinde inanın burada bulunan herkes çok şey biliyor; bazen susuyor, bazen kısmen konuşuyor, bazen çok konuşuyor ama parti kapatma meselesini... Peygamberin bir hadisi var "Biraz sonra kıyametin kopacağını bilsen de elindeki fidanı dik." buyuruyor. Buna uyar uymaz bilmiyorum ama bir iş ki doğrudur ve hayırlıdır, kıyamet kopuyor diye beklemeye gerek yok. Niye şimdi? Ee, işte, bugün, şimdi zamanı gelmiş. Siz keşke altı ay evvel, bir sene evvel, iki sene evvel "Ya şu meseleyi bir konuşalım, getirelim." deseydiniz. Ee "Şimdi gelmesin de seçimden sonra gelsin." Ertelemek için hiçbir haklı sebep yok bence.

Takdir sizlerindir.