| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Arslan'ın, Kurum yapısı ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusundaki görev ve yetkileri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 26 .05.2021 |
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Neyse, ben başlayım mı? Bırakmam bak, sus deseniz de susmam.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi ve eşit muamele görme hakkının güvence altına alınabilmesi amacıyla kurulmuştur. Kurumun amacı bu şekilde belirtilmiş ve adında da geçen "eşitlik" kelimesine rağmen, ne yazık ki kadın-erkek eşitliği ve ayrımcılık yasağı konusunda bizzat kurumun kendisi fail konumundadır. Şimdi, burada, insan hakları konusunda ders veriyormuş gibi olacak ama daha önce İstanbul Sözleşmesi Alt Komisyonunda da dinlediğimiz TİHEK'in açıklama ve etkinliklerine bakınca bunları hatırlatmamak mümkün değil. İnsan hakları mevzuatının temel dinamiklerinden özgürlüklerin gerçekleşme koşulu ve teminatı olarak genel kurucu ilkesi eşitlik ilkesidir yani her türlü ayrımcılığa karşı temel hareket noktası eşitlik talebidir. Kadının insan hakları kavramı neden ortaya çıktı? Çünkü kadınlar erkeklerden farklı olarak okula gönderilmemek, zorla evlendirilmek, çalışmasına izin verilmemek, aile fertleri tarafından şiddete maruz bırakılmak, namus adına şiddet yaşamak ya da öldürülmek gibi birçok insan hakkı ihlaline uğradığı gerçeği göz ardı edilemez. Bugün Türkiye'de de olduğu gibi kadınlar geleneksel değerlerle, sadece aile içi rollerle tanımlanıyor. Bu durum, kadınları koruyucu önlemleri "Aile yıkılıyor." "Boşanmalar artıyor." gibi söylemlerle devre dışı bırakılıyor.
İstanbul Sözleşmesi'ni hedef aldığınız konuşmalarda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne atıf yapıyorsunuz ya, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, tam da kadınların haklarının yok sayıldığı, eksikliği üzerinden kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının, evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası olduğunu kabul ederek bir dizi değişikliği gündeme getiriyor. Dem vurduğunuz noktadan baktığınızda bile, bu alandaki gelişmeleri İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı olarak yeterince takip etmediğiniz ve anlamadığınız sonucu ortaya çıkıyor. Yani dünya ileri gidiyor, insan hakkı kavramı geliştiriliyor, biz ise bunu düzenleyen sözleşmeden bile çıkarak geriye doğru gidiyoruz. Kadın haklarını geliştirmeyi, ilerletmeyi konuşmak yerine, kadınların can güvenliğini tesis etmek, yaşam hakkını korumak gibi temel konularda bile tartışıyoruz.
4320, 6284, Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, KEFEK ve bir sürü değişiklik, CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde yapılıyor. Bu değişimden Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu nasibini alıyor. Ülkemizde de kadının insan hakları çerçevesindeki gelişmeler ışığında yani eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı konularında yaşanan gelişmeler üzerine Türkiye İnsan Hakları Kurumunun adı değiştiriliyor, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu oluyor ve bu kurum kamu tüzel kişiliğini haiz, ayrımcılık yasağıyla etkin mücadele amacıyla idari yaptırım uygulama yetkisiyle donatılıyor yani insan haklarının ayrılmaz bir parçası olan kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi için görev ifa eden, kadına karşı ayrımcılığın önlenmesi için idari yaptırım yetkisiyle de donatılıyor. Ancak bugün ne yazık ki şu soruyu sormak zorunda kalıyoruz: İnsan hakkı ve eşitliği korumayı kendine ilke edinen bu kurum olan TİHEK hangi insan haklarını koruyor? Tamam "ailenin korunması" diyorsunuz ya, aile tek tek bireylerden oluşmuyor mu? Bu yücelttiğiniz aile kurumunu korumak için ailenin her bireyinin hakkını gözetmeniz gerekmez mi? Eğer siz ailede bireylerin hakkını yok sayarsanız o aile zaten dağılır ki nitekim kadınların en çok şiddete uğradığı yerler ev içi ve şiddet uygulayan kocaları. Siz orada kadının hakkını tesis etmez, kadını güçlendirmezseniz şiddetle yaşamak zorunda kalan mutsuz aileler yaratırsınız ve sonrasında da nafakayı hedef hâline getirirsiniz. Ailenin temelini sarsan asıl konu şiddet, şiddete uğrayan kadınların güçlendirilmemesi, aile içerisine hapsedilmesi... Bu zihniyet değişmezse kimse aile kurmak da istemez. Şiddeti önlemek herkesin, her toplumun, her kültürün görevidir. "Bu bizim kültürümüzde var." diyerek şiddet uygulanmaz ve "Bizim kültürümüz bunu reddeder." diyen bir kuruma da hakkı ihlal olan kimse başvuramaz.
Çoğulculuğun gereklerinin tam olarak yerine getirilebilmesi için toplumun yarısını oluşturan kadınların aynı oranda da kurulda temsil edilmesi önemli bir gereklilik olmalıdır. Bağımsızlık ve çoğulculuk ilkeleri ve eşit temsili ne kadar uyguluyorsunuz? Ayrıca, mevzuatımızda "Kurum, görev ve yetkilerine ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunu yılda en az bir defa bilgilendirir." maddesi bulunmaktadır. Bu bilgilendirme ne zaman yapıldı? KEFEK üyesi olarak bizlerin haberi yok. Kurumun 2021 Faaliyet Raporu'nda kuruma yapılan 851 başvurunun 222'sinin kadınlar, 626'sının erkekler tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bu başvurular ne yönde olmuştur? Şiddet ve ayrımcılık ihlali konusunda başvuru olmuş mudur? Bu başvurularla ilgili ne karar verilmiştir? Kaçına kurum görev alanına girmediği için incelenemezlik kararı verilmiştir? Bunlardan kaçı kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa ilişkindir?
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Suzan Hanım, toparlarsanız...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4'üncü Ulusal Eylem Planı'na bu düşünceleriniz doğrultusunda ne tavsiyelerde bulunduğunuzu da merak ediyoruz. Ne tavsiyelerde bulundunuz? "İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin farklı görüşler olduğu, değer yapımıza uygun olmayan tarafları olduğu açıktır." dediniz, hatta çekilme kararının ardından "Büyük bir yanlıştan dönüldü, yerinde bir karardı." açıklamasını yaptınız. İstanbul Sözleşmesi'ni referans yaptığınız ve evrensel olarak kabul ettiğiniz Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi'nden farklı olarak toplumdan topluma göre değişen bir değerler belgesi midir sizce yoksa uluslararası insan hakları hukukuna dayanan evrensel normlar bütünü müdür? İstanbul Sözleşmesi, tüm diğer uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda da yer aldığı üzere, garanti altına aldığı hakların hiçbir ayrımcılık yapmadan uygulanmasından bahseder. Bu sözlerinizle tüm insan hakları sözleşmelerini ve Anayasa'yı da hedef almış olmuyor musunuz? Adında "insan hakları ve eşitlik" olan bir kurumun Başkanı olarak kadınların haklarını koruyan başka hangi düzenlemelerin kaldırılmasına destek vereceksiniz? Sırada CEDAW, 6284 ve Anayasa var mı? Söylediğiniz sözler sadece İstanbul Sözleşmesi'ni değil, Anayasa'nın bu eşitlik anlayışını ve buna dayalı çıkarılan mevzuatları da kapsıyor ki bu konuda devletin bu ayrımcılık yasağını uygulamakla yükümlü bir kurumunun Başkanı olarak kendi mevzuatınızı da yok saymıyor musunuz? İnsan hakları ilkelerinden uzak ve hatta ihlallerine destek veren söylemlerinizle, ayrıca insan hakları hukukundan bihaber hâlinizle getirildiğiniz görevin anlamını biliyor musunuz? Kadınların ve çocukların insan haklarını zedeleyici her türlü söylem, yaklaşım ve girişim Anayasa'nın eşitlik ilkesine ve devlete verdiği insan haklarının korunması görevine de aykırıdır. Ayrımcılık yasağını ihlal eden bu söylemlerinizle uluslararası ve ulusal hukuk normlarını yok sayan bu tutumunuzdan dolayı istifa etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.