KOMİSYON KONUŞMASI

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli kurum temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben hemen Zeynel Bey'in bıraktığı yerden devam etmek istiyorum. Değerli Başkan, şimdi, esasında bu kanun teklifinin gerçek alanını Terörle Mücadele Yasası teşkil ediyor. Şöyle baktığımız zaman, birkaç madde dışında tamamıyla Terörle Mücadele Yasası'ndan kaynaklı, bu yasadan cezaevinde bulunan hükümlü hâle gelen veya tutuklu olan kişileri -daha çok siyasi nedenlerden dolayı cezaevinde olan- daha çok siyasi mahpusları ilgilendirdiğini belirtmekte yarar var, çünkü bu kanun teklifinin temel özü bu.

Şimdi, Değerli Başkan, toplumsal muhalefeti baskılamak, düşünce ve kanaat hürriyetini baskılamak açısından mevcut olan iktidarlar tarafından bir baskı aracı olarak kullanılıyor Terörle Mücadele Yasası maalesef. "Terörle Mücadele Yasası" deyince neler bu işin içine giriyor? Ben hemen sizinle şöyle birkaç başlık altında bunu paylaşmak istiyorum ve Adalet Komisyonunun hemen hemen bütün toplantılarında değiniyoruz, değinmeye de devam edeceğiz.

Bakın, bir insan bir basın açıklaması yaptığı zaman, bu, Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına girebiliyor, giriyor. Bir hukuksuzluğun eleştirdiği, siyasal iktidarın mevcut olan hukuksuzluklarını dile getirdiği zaman herhangi bir kişi Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına girebiliyor. Bir "tweet"in herhangi bir düşünce katmaksızın "retweet"lenmesi veya paylaşılması; böyle bir paylaşımda bulunan herhangi bir kişi bir insan hakkı savunucusu da olsa kim olursa olsun bu, Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına giriyor. Mecliste bir milletvekilinin basın açıklaması yapmasının veya kürsüde bir konuşma yapmasının yine Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına girmesi; bir sanatçının bir eserini paylaşması -bu bir resim olabilir, bir müzik olabilir- ve bunun toplumsal muhalefeti işaret etmesi hâlinde bunun da Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamının içerisine girmesi; bir aydının, bir düşünürün bir makaleyi ele alması ve bir makaleyi yazıya dökmesi, halkla, kitlelerle paylaşması ve bu, siyasal iktidara dokunuyorsa, mevcut sisteme dokunuyorsa bunun da Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına girmiş olması; gazetecinin güvenlik görevlilerince yapılan her türlü hukuksuzluğu veya işkenceye benzer olayları haberleştirmesinin yine Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına girmesi gibi.

Örnek diyorsanız; Osman Şiban helikopterden atılıyor Van'da, Murat Kaya bir operasyonda öldürülüyor ve bunları haberleştiren gazeteciler bundan dolayı Terörle Mücadele Yasası nedeniyle soruşturmaya tabi tutuluyor ve tutuklanıyor maalesef. Bir akademisyenin bir bildiriye imza atması da -barış bildirisinde olduğu gibi- yine Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına giriyor. Bir avukatın müvekkiline ilişkin bir savunma yapması, mevcut olan adliye koridorlarında böyle bir mücadele etmesi yine Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına giriyor; örnek istiyorsanız, Selçuk Kozağaçlı şu anda cezaevinde, İbrahim Vargün İnsan Hakları Derneği Ankara Şube Başkanıydı ve aynı zamanda bir avukattı, beş yıl ceza aldı sırf takip ettiği dosyalar nedeniyle.

Bir siyasi partinin üyesi olmanız da hele hele HDP'ye üyeyseniz ve burada bir siyaset yürütüyorsanız ve a ciddi bir insan hakkı mücadelesi veriyorsanız ve sayılarınız on bini aşacak tarzd yine bu Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına giriyorsunuz; bu Terörle Mücadele Yasası nedeniyle on binlerce siyasetçi cezaevine girebiliyor. Sendikal çalışmalar yürütüyorsanız ve bu sendikal çalışmalar yine sisteme dokunuyorsa, yine halktan yanaysa, halkın mücadelesini ve sağlık mücadelesini veriyorsa yine Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına giriyor. Örnek mi istiyorsanız? Daha iki gün önce Sağlık Emekçileri Sendikası (SES)'in Ankara'da mevcut olan yöneticileri ve önceki yöneticileri gözaltına alındı, hâlâ dosyalar üzerinde gizlilik kararı var ve hâlâ Terörle Mücadele Şubesinde tutuluyorlar. Bir öğretmen "Çocuklar ölmesin." dediği zaman yine Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamının içerisine giriyor. Örnek mi istiyorsunuz? Ayşe Çelik meselesi herkesçe bilinen bir gerçek değerli arkadaşlar.

Bu örnekleri saymakla bitirmiyoruz, bitiremeyiz. Bakın, kitlesel çalışma yapan, düşünce açıklaması yapan, muhalefette bulunan herhangi biriyseniz ve mevcut olan iktidarlardan yana değilseniz maalesef -tırnak içerisinde- "terör soruşturması" adı altında hemen Terörle Mücadele Yasası devreye giriyor ve mevcut olan özel mahkemeler ve özel yetkilerle donatılmış olan savcıların devreye girmesi suretiyle kararlar, operasyonlar, şafak operasyonları düzenleniyor ve bu insanlar gözaltına alınmak suretiyle cezaevlerine alınıyor.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, bütün temel yasalarda öncelikle mevcut olan bir hakkın tanımı yapılıyor ve bu hakkın tanımının hemen arkasında "ancak" kelimesiyle "terörle mücadeleden kaynaklı" "terör suçlusu" denilmek suretiyle yine verilen ve aynı zamanda toplumsal muhalefeti sergileyecek olan diğer insanlardan bu hak o an kanun üzerinde ve o kâğıt üzerinde tekrardan geri alınıyor. Bakın, bu terör suçları hariç olmak üzere bütün insani ve hukuki demokratik haklardan bu muhalefeti sergileyen demokratik bir toplumun oluşması için mücadele eden aydınlar, sanatçılar, siyasetçiler, bilim insanları ve neredeyse toplumun büyük bir kesimi bu haklardan mahrum bırakılıyor.

Sayın Başkan, bu Komisyondan ve bu Meclisten çok yakın bir zamanda bir İnfaz Yasası geçti. Bakın, bu İnfaz Yasası'nda biraz önce de belirttiğimiz üzere bu düşünce suçluları, Terörle Mücadele Yasası'nın kapsamına giren bütün insanlar dışarıda bırakılmak suretiyle maalesef suç örgütleri, katiller, istismarcılar aklandı ve yukarıda saydığımız aydınların, siyasetçilerin, bilim insanlarının hepsi bu yasanın kapsamının dışında bırakıldı. Peki, bu neyi getirdi? Bakın, bu son günlerde Türkiye'nin yaşadığı, aynı zamanda mafya, devlet ve sermaye ilişkisinin ne denli yoğun olduğuna, ne denli can yaktığına ve ülkeyi ne kadar yerlerin dibine batırdığına ilişkin olayları ne yazık ki hep beraber seyreder hâle geldik.

Peki, burada biz niye siyasi tutsaklara "rehin" diyoruz Değerli Başkan? Şundan dolayı diyoruz: Şimdi, Anayasa metninin 90'ıncı maddesine göre uluslararası sözleşmeler üst norm niteliğindedir. Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Demirtaş Türkiye kararında -mevcut olan karar ve mevcut olan tutukluluk süresi sadece Demirtaş'a dönük değil- bütün siyasi tutsakların, bütün siyasi tutukluların yapmış oldukları siyasal mücadele nedeniyle tutuklu olduklarına ve aynı zaman da derhâl serbest bırakılmalarına ilişkin vermiş olduğu bir karar var bu karar hâlâ uygulanmıyor. Bu kararın uygulanmaması, -üst norm olmasına rağmen- mevcut olan tarafsız ve bağımsız olmayan mahkemeler tarafından tutukluluk hâllerinin devamı ve daha sonra "kumpas davası" olarak nitelendirilen Kobani davası gibi bir davanın oluşturulması nedeniyle biz bu arkadaşlarımızın tamamı için "rehin" kelimesini kullanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu sorunların bu şekilde çözüme ulaştırılmaması başka ihlallere neden olacağı gibi şu anda mevcut olan yasanın yani Terörle Mücadele Yasası'nın bu kadar geniş tanımlanmasını, bu kadar geniş tutulmasını da gözettiğimizde bu mevcut olan önümüzdeki kanun teklifinin de bu şekilde geçmesi yine başka hak ihlallerine neden olacak.

Örnekler vermek gerekirse, bakın, sadece bir "tweet"i paylaştığı için, başka hiçbir katkı sunmadığı hâlde milletvekilimiz Ömer Faruk Gergerlioğlu şu anda cezaevinde, bir diğer milletvekilimiz Leyla Güven şu anda cezaevinde, Musa Farisoğulları cezaevinde değerli arkadaşlar. Bakın, bunlar hak ihlalleridir, insan hakkı ihlalidir ve bunun bu şekilde devam etmesi hâlinde bu değişikliklerin hiçbirisi çare olmayacak.

Peki, ne yapmak gerekiyor Değerli Başkan? Her şeyden önce, bu Adalet Komisyonunun önüne gelebilecek olan husus, kanun değişikliği... Biz, gerçek anlamda bir terörle mücadele yasasının mevcut olan temel ceza yasalarının içerisinden ayıklanması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun ötesinde ne yapmak gerekiyor? Yeniden demokratik bir toplumsal sözleşmenin yapılması gerektiğini biz burada haykırmak istiyoruz.

Değerli Başkan, yargı, yargı olmaktan çıkmış durumdadır. Bakın, biz bunu söylemeye devam edeceğiz ve her toplantıda da dile getireceğiz. Yargı, tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiş durumdadır. Bizim iki gün önce yine bu sıralarda yapmış olduğumuz eleştiri, HSK'nin seçimiyle ilgiliydi. Bizim doğru olmadığını dile getirmemizle beraber, burada tartıştığımız esnada gitmekte olan ve neredeyse dolaplarını dahi boşaltan Hâkimler ve Savcılar Kurulu 3.070 tane hâkim ve savcının yerini değiştirdi; Meclise karşı, bu kurula karşı, yeni seçilen HSK üyelerine karşı âdeta darbe niteliğinde bir atama idi. Ha, "yaz kararnamesi" diyorsunuz ama yaz kararnamesini engelleyecek veya birkaç gün sonra yapılabilmesine engel olabilecek hiçbir husus yoktu maalesef.

Değerli arkadaşlar ve değerli Başkan; Türkiye'de adil yargılanma hakkı ne yazık ki kalmamış. Bu sağlanmadan, bu adil yargılanma hakkı sağlanmadan, Terörle Mücadele Yasası'ndaki meşru olmayan bu tarzda, meşru olmayan bu şekildeki değişiklikler ile bu önümüzde mevcut olan bir kanun teklifiyle yol almak insan hakları açısından gerçek anlamda bir hak ihlaline neden olacak değerli arkadaşlar.

Bakın, cezaevlerinde çok ciddi ihlaller söz konusu. Cezaevleri şu anda Türkiye'deki en önemli sorunların başında geliyor. Neden cezaevleri çok önemli değerli arkadaşlar, onu da hemen birkaç veriyle sizinle paylaşmak istiyorum. Bakın, Avrupa Konseyinin dünyada, 47 ülke arasında yapmış olduğu araştırmaya göre Türkiye, neredeyse ilk sıralarda yer almaktadır; ilk sıralarda yer aldığı husus, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olan kişilerin sayısıyla ilgilidir.

Peki, başka ne var değerli arkadaşlar? Küresel Stratejiler Araştırma Merkezinin dünyada ve Türkiye'de cezaevleriyle ilgili -daha yakın bir rapor- 7/3/2021 tarihindeki raporuna göre, Türkiye'de en fazla işlenen suçların başında -tırnak içerisinde- terör suçları gelmektedir 1'inci sıradadır; buna göre 48 bine yakın kişi sadece terörden dolayı tutukludur şu anda cezaevlerinde, terör suçlamasından kaynaklı 6 binin üzerinde hükümlü bulunmaktadır. Bu neyi gösteriyor? Bu, Terörle Mücadele Yasası'nın Türkiye'de gerçek anlamda ne kadar insanlık dışı bir şekilde uygulandığının ve mevcut olan muhalefeti baskılamaya yönelik olduğuna dair başka bir tablonun başka bir açıklaması demektir.

Peki, siz bu kanun teklifini neden bugün gündeme getiriyorsunuz veya neden bugün gündeme geliyor? O da şundan dolayı değerli arkadaşlar: Bakın, bugün kanunlaştırmak istediğiniz konularla ilgili cezaevlerinde şimdiye kadar, yıllardır hak ihlalleri yaşanmaktadır. Kanuni olmamasına rağmen dinlemeler sağlanıyor, kanuni olmamasına rağmen mahpusun, siyasi tutuklunun, siyasi hükümlünün mevcut olan faksına veya mektubuna el konuluyor, haberleşme hakkı ihlal ediliyor, haberleşme hakkının önüne gerçek anlamda engeller konuluyor.

Ben buraya gelmeden önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda ölçüleri ne olur diye birkaç araştırma yaptım ve şöyle sonuçlara vardım Değerli Başkan: Bir defa, bu kanunun yapılabilmesi için her şeyden önce Terörle Mücadele Yasası'nın biraz önce belirttiğim gibi, örnekleriyle ortaya koyduğumuz gibi elden geçirilmesi gerekiyor ve değiştirilmesi gerektiğine yönelik gerçek anlamda bir düşünce hâkim. Yapılabilecek sınırlamanın demokratik toplum gereklerine aykırı olmaması gerekiyor yani kişinin haberleşme özgürlüğü ve özel yaşamına dokunabilecek tarzda olmaması gerekiyor; haklar ile özel infaz rejimi arasında adil bir dengenin sağlanması gerekiyor. Bu denge sağlanacak mı sağlanmayacak mı? Haberleşme hakkının mutlak surette güvence altına alınması gerekiyor. Bu var mı? Bu kanun teklifiyle maalesef olmayacak. Sınırlamanın mümkün olduğu oranda dar tutulması gerekiyor. "Terör suçları" deyip kim olursa olsun... Bakın, Değerli Başkan, burada muhalefet sıralarında oturan birçok arkadaşımız hakkında Mecliste fezlekeler var, şu anda benim hakkımda da 7-8 tane fezleke var; yarın öbür gün dokunulmazlığım kalktığı zaman, sırf basın açıklaması yaptığımdan dolayı ben de terör suçlamasıyla karşı karşıya kalacağım ve dolayısıyla şu anda -tırnak içerisinde- yanınızda bir "terörist" oturuyor, yanınızda oturuyorum ben; şimdi benim, yani bunların tanımlamasına göre. Cumhuriyet savcısı "Terör propagandası yapıyor ve terörle ilgili suç işledi." diye hakkımda fezleke hazırlamış durumda yani sözüm ona ben bir teröristim şu anda.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Biz sessiz kaldığımız için biz de teröre yardımcılık suçuyla mı... İddianameler var böyle.

ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Siz de sessiz kaldığınız için, evet, maalesef öyle, aynen öyle. Benim yapılan bir basın açıklaması nedeniyle, orada bulunduğum için, oradan ayrılmadığım için, terör propagandasına destek sunduğumdan dolayı hakkımda yine bir fezleke var değerli arkadaşlar. Arkadaşımın ağzını kapatmadığım için benim hakkımda terörden açılmış bir soruşturma var ve şu anda bizim Komisyonumuzun da ortak olduğu Karma Komisyonda bekletiliyor; Adalet ve Anayasa Komisyonunun ortak olduğu komisyonda bekletiliyor. Merak eden arkadaşlar gitsinler, benim kendi özel dosyalarıma baksınlar zaten bakma hakkı var buradaki bütün arkadaşların; sınırlama yok değerli arkadaşlar.

Ben bugün burada bu toplum için, emekçiler için, Türkiye'nin demokratikleşmesi için ve benim gibi mücadele eden partimdeki bütün arkadaşlarım, muhalefetteki bütün arkadaşlar hepimiz bu mücadeleyi veriyoruz, biz herhangi bir şeyi bölmek için bu mücadeleyi vermiyoruz. Biz, bu toplumda daha adil, daha barışçıl ve daha demokratik bir ortamda yaşamak için bu mücadeleyi veriyoruz ama biz de ne yazık ki yarın öbür gün bir dokunulmazlık kalktığı zaman biz de aynı şekilde bu statüye gireceğiz ve bu, Terörle Mücadele Yasası'ndan kaynaklı.

"Meşruluk kazanıp kazanmamasının ölçütü" deniliyor; Terörle Mücadele Yasası'nda bir meşruiyet var mı? Yok. Eğer bu sınırlamayı getirmezseniz yine bir hak ihlaliyle karşı karşıya kalacağız. "Mevzuatın belirsiz olmaması ve hukuki olması, adil olması, cezanın tüm sonuçlarıyla demokratik muhalefet ve toplum önünde engel olabilecek sonuçlarına neden olmaması gerekir." deniliyor; bunlar bilimsel görüşler. Bunlar bu kanun teklifinde tartışıldı mı değerli arkadaşlar? Tartışılmadı.

Mevcut hukuksuzlarla birlikte bir değerlendirme yapıldığı zaman muhalefetin bastırılması, keyfîlik, düşünce hürriyetinin sınırlanması açısından bu kanun teklifi gibi Terörle Mücadele Yasası da meşru değildir, bu şekliyle bu kanun teklifinin bir bütün olarak içinde birkaç tane olumlu madde dışarıda bırakılmak suretiyle geri çekilmesini biz öneriyoruz, maddeler kısmında yine görüşlerimizi belirteceğiz.

Hepiniz sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, sağ olun.