| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3632) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 27 .05.2021 |
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli bürokrat arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Allah bana sabır vermiş, ben de saat 11.00'den beri bekliyorum sıramı, birkaç tur oldu, Komisyon üyesi de değiliz tabii ki.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Daha erken konuştun (!)
Daha dur ya!
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Farklı okumalara vesile oldu.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Umarım okuma fırsatınız olmuştur.
SABRİ ÖZTÜRK (Giresun) - Ali Haydar Bey, iyi bir şey, güzel hazırlık yapmışsınız; tebrik ederim
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Teşekkür ederim.
Niyetimi de izah etmek isterim aslında. Ben, İnsan Hakları Komisyonu Cezaevi Alt Komisyonu üyesiyim, zaten Tali Komisyon olarak da Meclisten işaret edilmiş ama haricen arkadaşlarımız vasıtasıyla haberdar olduk. İşin pratiğini bilen, gören, incelemesini yapan, kurum içerisinde hem infaz memurlarının hem hükümlü, tutukluların hem idarecilerin sıkıntılarını bizzat tespit eden, gören, içinde bulunan bir arkadaşınız olarak böyle bir rapor hazırlamıştık daha önce. Bu sorun tespit ve önerilerimizi de hem Komisyon Başkanımıza, İnsan Hakları Komisyon Başkanımıza hem bir önceki dönem Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürümüze hem de şimdiki Genel Müdürümüze sunduk aynı zamanda Adalet Bakanlığına da çözüm önerilerimizle beraber ulaştırmıştık. Haberdar olunca da bu toplantıdan da bu gündemden -dün haberdar olduk- sizler için de hazırladık; çok sayıda bastırdık Sayın Başkanım, muhalefet iktidar ayrımı yapmaksızın arkadaşlarla paylaşmak istedik çünkü bir hususun kanununu yapacaksak pratiğini de bilebilmek lazım; o yüzden dâhil olduk ama Komisyon üyesi değiliz; dinleme nezaketi gösteriyoruz dedi Sayın Başkan. Nezaket için teşekkür ederiz kendisine.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Estağfurullah, yani görevimiz, nezaket derken.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Ama biz de katkı sunmak istiyoruz ki onun için buradayız yani biz de başka başka yerlerden zaman ayırdık geldik ve Komisyonda değiliz ama hani niyetimiz şu: İyi bir şey yapabilmek; iyiye iyi demek ama bir yanlış varsa düzeltmeye çalışmak, aksine eksik varsa da tamamlamaya çalışmaktır niyetimiz.
Şimdi, genel bir değerlendirmeyle -sabahki tartışmaya da hiç girmeyeceğim ama- Sayın Başkanım, siz bize dediniz saat 13.30'dan sonra konuşur musunuz? "Olur, konuşuruz." dedik, hani sonuncuyuz, nasılsa Komisyon üyesi değiliz "Olur." dedik, sonra "Arkadaşlar konuşmadan konuşmak uygun düşmez." dedik; hadi "Kabul edenler... Etmeyenler..." gittiniz. Çok uygun düşmedi kanımca ama tekrar girmek istemiyorum tartışmaya.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Gelişen durumu ben anlatmıştım yani tutanaklarda da bellidir nasıl geliştiği.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Şimdi, cezaevinde 250.576 kapasitemiz var ama 283 bin olmuş 30 Nisan itibarıyla. Yaklaşık bir yıl önce, yanılmıyorsam -Sayın Genel Müdürümüz düzeltebilir- 90 bin civarında, bu İnfaz Yasası'ndaki değişiklikle bir tahliye olmuştu ama buna rağmen bir yıl içerisinde yine 30 bin fazla kapasite var ve cezaevlerinde hem memur eksikliği hem hükümlü, tutuklunun fazla olması hem de fiziki koşullar itibarıyla ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bu ciddi sıkıntıların başında da genel itibarıyla ilk öncelik sağlıkta yaşanıyor.
Sağlık sıkıntısı ne? Sağlığa ulaşamama sıkıntısı. Bu noktada da Adalet Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı Arasında Ceza İnfaz Kurumlarındaki Sağlık Hizmetlerinin Düzenlenmesi Hakkında Protokol'ün 5'inci maddesinde sayıların yeniden düzenlenmesi, bin mahkûma 1 aile hekimi yerine 2 aile hekimi istihdam edilmesi, mesai tam gün uygulanmalı, ayrıca mahkûm sayısına bakılmaksızın her cezaevinde tam gün 1 aile hekimi görevlendirilmeli, aynı zamanda bir diş hekimi sıkıntısı var, bunun da istihdamının sağlanması gerekiyor. Ama onun dışında, sağlığa ulaşma problemlerinde mesela mahkûmların bize en çok şikâyet ettiği, kelepçeli muayene. Bakın, kelepçeli muayeneye dair bir düzenleme var ama yeterli bir düzenleme değil. Doktorun inisiyatifine veya güvenlik memurunun inisiyatifine bırakan bir düzenleme var, ikisi topu birbirine atıyor ama olan mahkûma oluyor. Çift kelepçe, artı mahkûmun o kelepçeyle jandarmaya bağlanmasıyla sevki yapılıyor, hastaneye kadar giden mahkûm muayene dahi olamadan, o mahremiyet sağlanamadan geri dönüyor. Buna dair bir düzenleme yapmamız gerekiyor, eksik.
Bakın, aslında çok kıymetli bir iş yapıyoruz, istisna bir iş yapıyoruz. Neden? Tek kanun var burada, genelde torba vardı, tek kanun var. Tek kanun varken birçok şey burada daha ayrıntılı düzenlenip birçok sorunun önüne geçilebilirdi ama bir teati, karşılıklı fikir alışverişi, ön hazırlık yapılamadığı için gerçekten ciddi eksik kalmış. Derdimiz nedir? Bu sorunları en azından gücümüz yettiğince çözebilmek.
Benzer sıkıntılar var, bir tanesine teşekkür etmek isterim. Mesela, sevkle ilgili bizim de bir kanun teklifimiz vardı, "Sevkler ücretsiz yapılsın." diye 2 Mart 2020'de vermişiz. Sizin tarafınızdan gelen düzenlemede "Bir ekonomik araştırmayla bu sevkler yapılsın." deniliyor. Güzel, hani olumlu bir gelişme ama bunun alt maddelerinde o kadar çok ayrıntı sayılıyor ki -mahkûmun şunu almaması, bunu almaması, cezası olmaması- sevkin imkânı ve koşulu kalmıyor. Mesela, bunun hafifletilmesine, bu sevk koşullarının hafifletilmesine ilişkin bir düzenleme yapmak gerekirdi, bu eksik.
Onun dışında, yayın yasakları çok ciddi problem, keyfî uygulamalar var. Yani aynı kampüste, cezaevi kampüsünde aynı gazete birine veriliyor, diğerine verilmiyor, aynı kampüs içerisinde farklı cezaevleri yani aynı gazete. Biri diyor ki: "Biz vermiyoruz." öbürü veriyor. Aynı kampüs içerisinde, olacak iş değil! Böyle keyfî uygulamalar var. Kimin keyfine kalmış? Oradaki yönetimin keyfine kalmış. E, keyfe bırakırsak böyle uygulamalar oluyor. Merkezî bir uygulama birliğinin kanunla yapılması, altına yönetmeliğin oluşturulması lazım. Özellikle yayın yasağının kaldırılmasını bir kanun teklifiyle çok rahat yapabilirdik.
Şimdi, görüş yasakları mesela, keyfî görüş yasakları var. Bir mahkûma elli yıl, altmış yıl totalde görüş yasağı veriliyor. Yani bir bakıyorsunuz ki -bu kanun metni uyarınca veriliyor- kişinin görüşçüyle yani dış dünyayla tamamen iletişimini koparan yasaklar geliyor. Bunun önüne geçecek kanuni düzenlemeler yapılması lazım, bunların hepsi eksik.
Onun dışında, başka en çok sıkıntı yaşadığımız şeylerden bahsetmek istiyorum, sohbet hakları. Mesela, şimdi güzel bir düzenlemeden daha bahsetmek istiyorum. Yarım saat ila bir saat arasında görüşçü hakkı düzenlenmiş; bunu değişik değişik uyguluyorlar cezaevinde. "Bunu bir buçuk saate çıkartalım." demiş teklif; güzel, saat anlamında güzel ama şimdi, bakın, yarım saat ila bir saat arasında görüşçü hakkı uygulamasında bazı cezaevleri görüşçü ile mahkûmun bir araya gelmesinden başlatmıyor, daha erkenden başlatıyor, yirmi-yirmi beş dakikaya inen görüş süreleri oluyor ya da bazı cezaevlerinde kampüs içerisinde bile değişebiliyor, biri yarım saat görüşüyor, biri kırk beş dakika, biri bir saat. Ya, iki günlük yoldan gelen yakınlar var. Bunun somut, net, sabit bir saate bağlanması lazım. Demek lazım ki bu bir buçuk saat olsun, net ve farklı farklı uygulamalar olmasın. Şimdi, yarım saat ila bir saat arasını yarım saat ila bir buçuk saate çekmek bile benzer farklı uygulamaları doğuracak. O zaman diyelim ki: "Bir buçuk saat" maksat hasıl olsun ve diyelim ki: "Kişi birbirini gördüğü zaman başlasın bu." Bu tip merkezî uygulamalarının birleştirilmesi... Hani, tamam, siz de bir an önce bitsin istiyorsunuz ama
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Hayır, hayır, bir an önce bitsin diye değil.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Ben de hızlı davranarak atlamak da istemiyorum.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Yok, bu uygulamalarla ilgili Cezaevleri Genel Müdürümüz ve daire başkanlarımız da burada; hepsini tek tek not aldılar.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Memnun oluruz, birlikte tartışırız; belki değiştirecek şeylerimiz de olacak.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Belki açıklama yapmak gerekirse sizden sonra söz vereceğim onlara.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Hayhay memnun oluruz.
Dilekçe hakkının ihlalinden tutun da mesela, aile görüş hakkı, ona da değinmek istiyorum. Aile görüş hakkı, kabaca değineceğim "Pembe oda" dediğimiz görüş hakkı; ya, düzenlemede ödül. Bence bunun ödül olmaması lazım; yani "Sen iyi olursan eşinle pembe odaya girebilirsin." böyle bir ödül olmaz. Bu bir hak olmalı, mesela ödül olmaktan çıkarılmalı. Ben utanç verici olarak değerlendiriyorum bunu.
Onun dışında, sevklerde düzenleme iyi olmuş, biz de destek oluyoruz. Dilekçe hakkının ihlali... Şöyle bir husus yaşadık Sayın Başkan, bunun da denetim altına alınması lazım. Mahkûmun bir milletvekili olarak bana gönderdiği mektubu sakıncalı bulunuyor, iptal ediyor; mahkûm, Anayasa Mahkemesine başvuruyor, ta oradan döndürüyor, iki yıl sonra bana dilekçesi ulaşıyor ama aynı mahkûmun bir iktidar vekiline gönderdiği aynı dilekçe gidiyor. Böyle uygulamalar var, böyle keyfî uygulamalar var. Bunların hepsinin önüne geçilebilmesi için gerçekten hani madem asıl yasayı görüşüyoruz, "Torba yasa" deyip çok ayrıntılı birbirimizle tartışarak daha uzun süreli vaadiyle hani İnsan Hakları Eylem Planı çerçevesinde yapıyoruz ya, bu, devede kulak kalmış, olmamış. İyi şeyler var mı? 2 tane iyi şey var, diğer kısmi yasal düzenlemeler var ama daha teknik bir araştırma fırsatımız varken böyle gelmeliydi. Gerçekten uygar, çağdaş, medeni bir cezaevi yani insan hakkı ile güvenlik dengesi arasında hassas o çizgide daha çok insan hakkı merkezli ama güvenliği de zafiyete uğratmayacak bir yasa metni hazırlamak varken biraz böyle devede kulak kalmış, uygun bulmuyoruz. Olumlu bulduğumuz şeyleri tabii ki kabul edeceğiz ama başka bir husus daha var itiraz ettiğimiz.
Şimdi, mektuplar zaten kayıt altına alınıyor, bir komisyon tarafından inceleniyor ve kişinin yetkilisine ya da ilgilisine gönderilirken burada bunları saklamadaki gaye nedir, mesela ben bunu kavrayabilmiş değilim. Neden bu kadar süre saklıyoruz, bir suretini alıyoruz? Bize anlatmaları lazım, gerekçe çok anlaşılmıyor ya da dinleme. Biz biliyoruz ki hani avukatlıktan da biliyoruz, özellikle o telefonda yüz yüze olan ama arada telefonla görüştüğümüz, "Kapalı görüş" dediğimiz görüşlerde o kayıtlar dinleniyor, biliyoruz; farklı bir şey varsa... Ama açık görüşte bir dinleme yok, bir ceza infaz memuru duyabileceği şekilde bir mesafede kalıyor. Şimdi, kendinizi şöyle düşünün: Ailenizle görüşüyorsunuz, çocuğunuzla görüşüyorsunuz ve ben evladımı farklı seviyorum kendimin içinde mesela, başka kelimelerle seviyorum, eşime başka şey ifade edeceğim; yani bu dinlendiği zaman bu, insanlık onuruna uygun bir tavır, tarz değil Sayın Başkan. Onların zaten kim geliyor açık görüşüne? Eşi geliyor ya da yazdırdığı sicili takip edilen kişiler gelebiliyor, herkes de gelemiyor, bir sicili varsa yönetim kabul etmiyor. Ya, böyle bir görüşte düşünsenize, mahkûmun yerine koyun bir anlık kendinizi, eşinizle dinlendiğinizi bile bile ayda bir yaptığınız açık görüşte rahat edebilir misiniz, iletişime geçebilir misiniz? Evladınızı nasıl seversiniz dinlenerek? Ben bu durumun insan hakkına aykırı olduğunu düşünüyorum.
Maddelerde de özelde söz almak isterim, sabrınız için teşekkür ederim.