KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kolay gelsin diyorum bütün arkadaşlara.

Şimdi, tabii, bu kanunu bir yanıyla beraber ihtiyaç olarak görüp üzerinde konuşmak var, diğer yanıyla beraber de çeşitli açılardan bakıp askerlik ilişkisi içerisindeki eşitsizliği daha artıran bir kanun olduğunu iddia etmek de var; benim baktığım yerden biraz böyle çıkıyor. Bu kanunda özellikle ast ve üst arasındaki ilişkileri bir kast sistemine dayandırılır gibi, daha fazla dayandırılır gibi oluyor. Cezaların uygulanması, hak arama süreçleri vesaire açısından baktığımızda, böyle bir tablo ortaya çıkıyor. Anayasa'nın 125'inci maddesindeki herkesin yargı hakkından sınırsız olarak yargılanabileceği hükmüne de aykırılıklar söz konusu. Zaten askerî mevzuatta tahmin ediyorum bu aykırılıklar varken bu kanunla beraber daha fazla da devam ediyor.

Şimdi, Sayın Zeynel Emre 3'üncü maddeyle alakalı hassasiyetlerini dile getirdi, aynı şeyi ben de söyleyeceğim. Bu ülkede bir darbeyi hepimiz lanetliyoruz, darbeyi aklından geçirenleri de lanetliyoruz. Darbe iradesinin nereye filizlendiyse oradan sökülüp atılması gerektiğini de hepimiz söylüyoruz. Bir darbeye kalkışmak ya da bir darbe iradesinin bir yerlerde filizlenmesi sadece kahramanlık hikâyeleriyle anlatılacak bir şey değildir, ağır siyasal bir sorundur, asıl sivil hayatın sorunudur, askerlerin sorunu değildir. Askerler bu ülkede yapılan bütün darbelerin bana göre aleti olmuşlardır, aparatı olmuşlardır; hiçbir darbe kendiliğinden, herhangi bir koşulla şekillenmemiştir. Bunu nereden alırsanız alın, 1960'tan alın, 12 Martı alın, arkasından 12 Eylülü alın, 27 Nisanı alın; muhtıralara ve darbelere baktığınız zaman iş birlikçi, aşağılık bir kültürün ürünü olduklarını hepimizin söylemesi gerekir, iş birlikçi, aşağılık bir kültürün ürünüdür darbeler, millete karşıdır, askerin askere karşı olduğu, askerin sivile karşı olduğu falan filan meselesi değil. Millete karşı bir oligark, bir azınlık yapısının iş birlikçi kültürünün fışkırmasıdır. Nitekim, bu darbelerle alakalı, üzerinden otuz kırk yıl geçtikten sonra darbeyi yapanlar maharetli bir işten bahseder gibi kendi çocuklarının nasıl darbe yaptıklarından bahsedebiliyorlar. Darbelerin izini sürerek onların nereden kaynaklandığına ulaşmak da çok mümkündür. Türkiye 15 Temmuzdan arınamamıştır, maalesef arınamamıştır. Arınmadığımız her türlü olaya karşı reaksiyonel kanuni düzenlemeyle falan yürümemizin de bana göre bir anlamı yoktur. Kanunlar, uygulayıcılar darbenin aparatı hâline geldiği zaman hiçbir anlam da taşımazlar, gösteriş ürünü olurlar, sadece gösteriş ürünü olurlar. Türkiye'nin siyasal ve sivil hayatı darbeden temizlenmediği sürece hangi kanunu yaparsanız yapın çok karşılığı oluşmayacak ama kanunları yaparken iradeyi doğru ortaya koymak lazım.

3'üncü maddeden Sayın Zeynel Emre bahsetti, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 90'ıncı maddesi var olduğu sürece 3'üncü maddeye niye ihtiyaç duyuyorsunuz, onu anlamadım. Eğer bu mesele bir suç işlemek, darbe marbe vesaire gibi bir meseleyse bunu zaten Türk Ceza Kanunu da düzenliyor, Ceza Muhakemeleri Kanunu da düzenliyor. Bu sadece askerî bir mesele değil, Türkiye'nin anayasal yapısına karşı bir kalkışma. Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 90'ıncı maddesi bunu çok net olarak düzenliyor, bu ihtiyacı niye getiriyorsunuz, anlamakta güçlük çekiyorum. Ama bunu getirdiğiniz zaman şu tehlikeyi nasıl bertaraf edeceksiniz, onu anlamaya çalışıyorum. Suç, tarifi zaten, somut bir yargılama oluşup sabitlenmedikten sonra herkese göre, baktığı yerden şekillenecek bir şeydir. Haydi, diyelim ki CMK 90'daki gibi burayı da düşünelim; peki, askerî tesisler içerisinde, tamamen askerî anlamla sınırlı kalmak üzere suç işlemiş olan bir insanı ya da suç işlediği iddiası olunan, üzerine suç isnat edilebilecek bir insanı hasbelkader orada bulunan bir sivil mi durduracak bu maddeye göre? Ya da Türkiye'de yarın öbür gün -çok kurallı bir hayatımız yok, mafya, çete, onları konuşuyoruz- bazı milisler askere rağmen hayatımızın içerisine girecek, asker kişilere yönelik olarak ortada bir suç yokken bile hürriyeti tahdide varabilecek eylemler mi yapacaklar bu maddeye göre? Yorumlarsanız, böyle bir anlam da çıkabilir buradan. Böyle bir tuhaf madde, bu madde tehlikeli. CMK 90'a rağmen ekstradan bu maddenin konulmuş olmasını ben anlamadım, zaten izah da edemiyorsunuz. Gerekçeye de baktığım zaman "CMK 90'ın bir paralelini koyduk." diyorsunuz. Niye koyuyorsunuz paralelini kardeşim? CMK 90 neye yetmiyor? Az önce söyledik, askerî suçun tanımını eğer mekânlarla ilgili koyacaksınız, görevlerle ilgili koyacaksanız sivil hayatın oradaki askerî suçlara dahletmesini nereden çıkarıyorsunuz kardeşim? Askerî tesiste suç işlendi, askerler engellesin, askerî bir suç işleyeni inzibat engellesin, kolluk engellesin, bilmem ne engellesin. Sokaktaki bir adamın askerin karşısına bu anlamda dikilmesini -bir askerî suçla alakalı söylüyorum- ben anlamış değilim.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Onu 3'üncü maddede tartışacağız zaten.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Hayır, hayır; geneli meneli, ruhunu anlatıyoruz, 3'te de tartışırız, olgunlaşsın. Eğer başka bir anlamla koyuyorsanız, CMK 90'a rağmen niye koyuyorsunuz?

4'üncü maddeye bakıyoruz. Uzman erbaşlar var, uzman çavuşlar; bunlar ordunun parçası değiller mi? Bunları nereye yerleştiriyorsunuz arkadaşlar? Subay var, astsubay var, ordunun bir başka parçası var; mesela, biz onlara karşı suç işlesek askerî kişiye karşı suç işlemiş oluyor muyuz? Oluyoruz değil mi? Bunlar nerede ya? Bu kanun teklifinde bunlar yoklar, mesela, 4'üncü maddede yoklar.

Geliyoruz 5'inci maddeye -5'te, 6'da, devamında- asker kişilere karşı yürütülecek soruşturmayla ilgili "Soruşturma izni verilecek." deniliyor değil mi? Verilmediğinde ne olacak? Devlet memuruyla ilgili bunu yaptığınız zaman İdari Yargılama Usulü Kanunu açık, verilmezse mülki amire başvurursunuz, Danıştay var, Yargıtay var, idari yargı yolu var, şu var, bu var. Burada yok. Üst düzeyde var, Yüce Divanla ilgili, şununla bununla ilgili olabilecek ya da bu tip yargılamalarla ilgili, 12'nci ve 13'üncü maddelere geldiğimiz zaman "Şuraya şuraya başvurur, Danıştaya başvurur." diyorsunuz. Şimdi, bu mesele nasıl olacak? Aynı şey 6'ncı maddede, şurada burada aynen geçiyor.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Yok, yok, boşluk yok.

TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Ben bilmiyorum arkadaşlar, aydınlatırsınız; bakın, burada bir boşluk olduğunu söylüyorum.

Ast ve üst arasında üstün asta karşı bir hükümranlığı var, astın üste karşı hak arayacağı mekanizmalar tıkalı. Niye açmıyorsunuz? Böyle bir kanun teklifi getirdiniz, Anayasa'nın 125'inci maddesi yok mu? Disiplin cezaları alıyor askerdeki astlar, uzman çavuşlar, astsubaylar falan filan, bunlara karşı yargı yolu yok. İki üç disiplin cezası birleştiğinde sözleşmeleri feshediliyor, hayatlarıyla oynanıyor. Bunlar insan değil mi? Bunlar Anayasa'nın 125'inci maddesine göre hak arama hürriyetine sahip değiller mi arkadaşlar? İşinize gelmeyen bir adamı, mesela, uzman çavuş ya da ast dediğimiz birini, iki defa, üç defa farklı iki idare amiri tarafından disiplin cezası verip -bir puanlama sistemi de var bildiğim kadarıyla, siz benden daha iyi biliyorsunuzdur, bunları tekrarlamama gerek yok- adam puanı doldurduktan sonra paketleyin. Bu, siyasi istismara açık, insani istismara açık, yargı tarafından korunmayan bir sistem. Madem bu kadar demokratsınız, hak aramaya o kadar açık kanun düzenliyorsunuz, bu kanun teklifinde niye yok? Niye yok arkadaşlar? Bu kanun teklifi üstün kast sistemidir, astın da tebaa sistemidir bu hâliyle. Yani bunları birilerinin açıklaması gerekiyor herhâlde, anladığım kadarıyla.

Bir yıldan fazla ceza ve HAGB tartışması yapıyorsunuz. HAGB iki yılla tariflenmiş, değil mi? Bazı mesleklerde bir yıldan fazla ceza aldığınızda çıkarılıyorsunuz, uzman çavuşlarda otuz gün. Otuz gün, bir yıl, iki yıl; koyun karşı karşıya. Bazı mesleklerde bir yıldan fazla ceza aldığınızda o mesleği yapamıyorsunuz, bazı mesleklerde iki yıldan fazla ceza aldığınızda belki yapamıyorsunuz, ayrı bir tartışma konusu ama Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda hükmün açıklanmasının ertelenmesi iki yıl olarak tariflenmiş. Mesela, bir devlet memuru iki yıllık bir hükmün açıklanmasının ertelenmesinden faydalanabilecek, burada bir yıla çekiyorsunuz. Niye biliyor musunuz? Yanlış yapıyorsunuz, ben size söyleyeyim, sizin önemsediğiniz bazı suçların cezaları galiba bu bir yıl civarında geziyor -öyle ya, ben bunu böyle anlıyorum- iki yıl tutmuyor, mahkemeler bir yıl veriyor, bir yıl üç ay veriyor "Bunu alan gitsin." diyorsunuz. Bu, kötü niyetli bir tercih olur, bunun izahı olmaz. Ha, eşitlemek de istiyorsanız söylüyorum, uzman çavuşlar niye otuz günde iptal ediliyorlar? Böyle ikircikli, böyle bir garabet hayat olur mu ya? Ben bekliyordum ki 15 Temmuzdan sonra askerlikle ilgili daha objektif, dünyaya daha uygun, modern çağa daha uygun, daha insani, hak arayabilecek mekanizmalar çalışır; hiçbir şey yapılmıyor, bunlar geliyor önümüze. Bu emeği eleştirmiyorum, bu emeğe saygım var ama buna kafa yoruyorsa eğer bürokratlar da parlamenterler de, bu noktalar niye yok arkadaşlar ya? Bir kişi çıksın, desin ki: "Anayasa'daki eşitlik ilkesine uygundur bu." Birini çalıştırırken otuz günde iş akdini feshedeceksiniz, birini bir yılla hükmün açıklanmasını bir kenara koyacaksınız, diğer memurun iki yılla koyacaksınız, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda iki yıl olacak; birisinin bunu tarif etmesi lazım. Tekrar ediyorum, ben aklımdan geçeni söylüyorum, yanılıyor olabilirim: Bazı cezalar var, iki yıl tutmuyor ama siz çok önemsiyorsunuz. "Gözünün üstünde kaşı var." hesabı bakıldığında, biri bir şey söylediğinde, ağzında bir şey dolandırsa "hakaret" diyorsunuz, şu diyorsunuz, bu diyorsunuz "Temizleyelim." diyorsunuz politik olarak. Öyle ya, böyle düşünmek durumundayım, başka bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.

Bu kanun teklifinin maddelerinde Sevgili Başkanımızın söylediği gibi bunları tartışırız, geneli üzerinde bu ifadeleri söyledim ama tekrar ediyorum: Bir kanun yapıldığında objektif olmalı, subjektif bir niyet taşımaması gerekiyor, soyutluğunun herkese aynı şekilde teşmil edilebilir olması anlamını taşıması lazım. Orada somut olarak kazuistik bir yöntemle tanımlanmamışsa bile eşit koşullardaki insanların eşit faydalanabileceği bir kanun tarifi şeklinde gelmesi lazım. Az önce size bu eşitsizliği saydım, Anayasa'nın 125'inci maddesini hatırlattım, asker kişilerin bu anlamda dışlanmış olduğunu anlattım, bir kast sisteminin hâlâ körüklendiğini anlattım, astın üste karşı hak arama özgürlüğünün askerlikte tümüyle yok edilmiş olduğunu anlattım. Bu kanunun kapsamı da buna daha fazla su taşır vaziyette. O yüzden gözden geçirilmesi gerektiğini, değiştirilmesi gerektiğini, buna su taşınmaması gerektiğini söylüyorum. Maddeler üzerinde tekrar görüşlerimi ifade edeceğim.

Teşekkür ediyorum.