| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Askeri Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3636) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 02 .06.2021 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Ben de aslında bu izin meselesiyle ilgili söylemek istiyorum yani komutanlıklara verilen ve daha da sıralanan sayıyla aslında bu bir hak arama hürriyetinin önünde ciddi bir engel. Özellikle uygulamada gördüğümüz işte devlet, emniyet güçlerine ilişkin ya da memur yargılamalarında gördüğümüz uygulamalar genel olarak izin vermeme şeklinde düzenleniyor ve aslında bu nedenle de bir sürü suçun cezasız kaldığı bir durumla karşı karşıyayız. Bu izin müessesesinin topyekûn kaldırılması gerektiğini düşünüyorum.
Bununla beraber bir vicdani ret hakkından bahsetmiştim, onu biraz açmak istiyorum. Şimdi, bizim ülkemizde askerlik meselesi konusunda bir çifte standart var. Dönem dönem bedelli askerlik denilen para ödeyerek askere gitmeme gibi bir durum yaşanıyor ve bu aslında yoksul çocukların askere gönderilmesini, parası olan ailelerin çocuklarını ya da kendi parası varsa askerlik yapmamasını sağlayan bir çifte standartlı bir durum. Her ne kadar zorunlu askerlik dense de aslında fiilî olarak bu uygulamalarla bir çifte standart yaşanıyor. Biz bunu aslında askerlerin yaşadığı durumlardan, sonuçlardan çok net olarak gözlemleyebiliyoruz. Bugün üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin 47 ülkesi arasında sadece Türkiye'de vicdani ret hakkı tanınmıyor. Vicdani redde olanak tanıyan AİHM kararları görmezden geliniyor ve hâlen zorunlu askerlik dayatması devam ediyor. Vicdani reddini açıklayan yurttaşlar gerçekten bu ülkede çok sıkıntıyla karşı karşıya kalıyor, yargılamalar devam ediyor, tutuklanıyorlar ya da askerliğe mahkûm edilmeye çalışılıyor. Tutuklu olmayan vicdani retçiler ise hayatları boyunca temel haklarından mahrum bırakılarak yaşama zorlanıyorlar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2006'da aldığı kararla vicdani retçi Osman Murat Ülke'nin defalarca gözaltına alınmasıyla ilgili yapılan başvuruda Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesini ihlal ettiğine hükmetmişti. Vicdani ret hakkı Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ve Medeni Siyasal Haklar Sözleşmesi'nde düzenlenen din ve vicdan özgürlüğünün koruması altında oysaki.
AİHM bu içtihadını ilk olarak 2011 yılında Ermenistan vatandaşı Vahan Bayatyan davasında ortaya koymuş ve daha sonra Türkiye'den vicdani retçilerin başvurusunda da bu içtihadını yenileyerek Türkiye'yi 4 ayrı davada din ve vicdan özgürlüğünü ihlalden mahrum etmiştir. Yunus Erçep, Halil Savda, Fethi Demirtaş ve Mehmet Tarhan kararları diye hatırlatmak istiyorum.
Şu anda Anayasa Mahkemesinde bekleyen onlarca bireysel başvuru var ve bu başvurular işte Anayasa Mahkemesinin kararlarının çok uzun sürmesi ve dolayısıyla da hak kaybına yol açması nedeniyle henüz bir karara bağlanabilmiş değil. Bu konuda acil bir düzenleme yapılması, hukuksal olarak Türkiye'deki idari, adli ve benzeri tüm kamusal makamların yapacakları işlemlerde bu hakkın tanınması gerektiği aslında AİHM kararlarıyla da açık. Türkiye'deki mahkemeler AİHM'in bu yöndeki kararları sonrası verdikleri kararlarda bu hukuksal durumu bazı kararlarda kabul ettiler ancak genellikle kişinin vicdani retçi olduğunu kabul etmeme yönünde eğilimleri de gösteriyorlar. Özellikle vicdani reddini açıklayan yurttaşlar açısından yaşamda resmî hiçbir işlemlerini yapamama, dolayısıyla hayatlarını sürdürememe gibi bir durumla karşı karşıya olduklarını da tekrar hatırlatmak isterim.
Bütün bunlardan doğru şöyle bir önerimiz var: Militarizmi reddeden, barışçı ve demokratik bir hak olan vicdani ret hakkının bir an önce yasal düzenlemelere geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bizce vicdani retçiler üzerindeki baskılara son verilmesini, vicdani ret hakkını kullandığı için insan hakları ihlal edilen tüm kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi için de bir düzenleme yapılması gerektiğini belirtiyoruz.