KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN TURAN (İstanbul) - Evet, Sayın Başkanım, şimdi, daha önce bazı arkadaşlarımızın konuşmalarında "Katar'ı bizim için özel kılan nedir?" diye bir soru geçti, bir konuşma geçti.

Arkadaşlar, bizim için her şeyden önce ülkelerle ilişki kurduğumuzda bizi ilgilendiren ve özel kılan, ülkemizin çıkarları, milletimizin menfaatleridir; bir ülke başka bir ülkeyle bunun için ilişki kurar ancak çok köklü tarihî ve kültürel bağlarımız olan da bir ülkeden bahsediyoruz. Örneğin, Türk birliğini ziyaret ettik. Türk Birliğini ziyaretimizde paşamızdan brifing aldık, bir paşamız -burada arkadaşlarımızın her biri bunu gözlemledi. Siyasal, kültürel veyahut da ideolojik anlamda hangi anlayış yakın olduğu veya olmadığıyla ilgili hiçbir fikrimiz de yok; bir devlet görevlisi olarak görevini yapıyor- ülkemizin burada bulunmasının ülkemiz açısından ve Katar açısından önemini ve kıymetini heyecanlı bir şekilde bize anlattı, dinledik, gurur duyduk. Şeref salonunu ziyaret ettiğimizde orada bir fotoğraf sergisi vardı -ben fotoğrafları çektim, kaydettim- 1890'lı yıllara ait bir Osmanlıca belge; İstanbul'la yazışma ki Katar kazasına Hükûmet konağı yapılması ve işte, oradaki diğer ihtiyaçların giderilmesiyle ilgili bir yazışmayı içeriyordu. Hiçbir problemimiz de olmamış diğer ülkelerde yaşadığımız yer yer iç isyanlar, ayaklanmalar gibi. Âdeta tarihte yaşadığınız güzel ilişkiler, hatta oraya atadığınız, orayı yöneten, idareyi elinde tutan yönetimden gelen ailelerin mensuplarıyla tarih boyunca devam eden güzel ilişkileriniz var ve bu ilişki bugün, -hani "Dede ekşi elma yemiş, torunun ağzı kamaşmış." derler Anadolu'da- dünkü güzel ilişkiniz aynen bu şekilde devam ediyor.

Bazı ülkelerin gücü sadece nüfusu ve yüz ölçümüyle de değerlendirilmez. Örneğin, bugün, Katar dediğimiz zaman Rusya'dan, İran'dan sonra dünya gaz rezervinin yüzde 27,5'unu elinde tutan bir ülkeden bahsediyoruz; bu, özel kılar bir ülkeyi. Bugün Londra'da, Paris'te ve batı başkentlerinde çok ciddi gayrimenkulleri olan bir ülkeden bahsediyoruz, Volkswagen'in yüzde 17'sini satın alıyor ve şu anda elinde tutuyor. Paris Saint-Germain takımını -orada gezdiğimizde havalimanında ofisini gördük- Katarlılar satın almış, elinde tutuyor, dünyanın her bir yerinde burada saymakla bitiremeyeceğimiz, Siemens'ten bilmem neye kadar birçok yatırımı var.

Arkadaşlar, şunu kendi ülkemin bir vatandaşı olarak söylemek isterim -kendi arkadaşlarımızla özel muhabbetlerimizde geçmiş olan muhabbetimizi burada bir siyasal üsluba dönüştürmek falan da istemem; yani siyaset bir nezaket işidir ama- hepimizin gördüğü manzara şu: Gittiğimiz yerde siyaseti ve ideolojisi ne olursa olsun bir Türk vatandaşını kenara çektiğimizde "Ağabey, ilişkilerimizin artması bizim işimize yarıyor." diyen bir vatandaşımızı gördüğümüzde yaptığımız işin doğruluğunu veya yanlışlığını test ederiz. Biz bunu gördük orada; yani -sandık sonuçlarına baktığımızda, söylemek istemem ama kendi şeyimde olmadığı için- yüzde 80 belki orada bulunan yurttaşlarımız bizim siyasal partimize değil de belki diğer ittifaka oy verdiği hâlde Türkiye'nin artan ilişkilerinden memnun olan bir anlayışı açıkça size ifade ediyor.

Şimdi, biz... Yani şöyle bir şey var: Londra'da istediğini yapabilir, Paris'te istediğini yapabilir, Almanya'da istediğini yapabilir, Amerika'da istediğini yapabilir ama bize geldiği zaman sürekli, hatta bize şu soru soruldu: "Ya, bizim ilişkilerimiz yani Türkiye'yle -bizim burada her konuştuğumuz, artık açık bir dünyada yaşıyoruz, kapalı bir rejim, dünyada değiliz, anında gidiyor- ola ki yarın bir siyasi iklim değişikliği olsa..." E, bu şimdi, biz o zaman eleştiri getiriyoruz bazen; arkadaşlar, bu bir AK PARTİ, bu bir iktidar düşmanlığı değil, Türkiye'ye zarar vermeye dönüşüyor dediğimizde tam da demek istediğimiz şey bu oluyor çünkü oradaki adam diyor ki size: "Türkiye'de bir kanatın beni istemediğini açıkça beyan ettiğini sürekli ifade ederse ben o zaman sizin ülkenize gelmekten veya sizi davet etmekten uzak dururum." "O tutumda davranırım." demek istiyor. Biz de kendi aramızda bütün arkadaşlarımız hatta beraber gittiğimiz heyetteki diğer -sizlerin de içinde bulunduğu- arkadaşlarımızla "Biz köklü bir devletiz, geleneklerimiz var, hukuka dikkat ederiz; tabii ki ülkelerimizin devamlılığı vardır, ilişkileri vardır." falan diye tabiri caizse karşımızdaki partnerlerimizi rahatsız etmeyecek bir tutum ve davranış içerisinde mukabelede bulunduk. Tabii, yani "Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar." misali buraya gelince başka türlü bir tutum, oraya gidince başka türlü bir tutum göstermemeli, her birimiz bu ülkenin bir yurttaşı olarak gittiğimiz her bir yerde ister iktidarda olalım ister muhalefette, oradan ülkemize bir katma değer kazandırılmasının arayışı içinde olmalıyız. Ben bu düşüncedeyim, bu kanaatteyim.

BAŞKAN AKİF ÇAĞATAY KILIÇ - Hasan Bey, herkese yaptığım uyarı çerçevesinde sizden toparlamayı rica ediyorum.

HASAN TURAN (İstanbul) - Bir cümle daha ifade edeceğim.

Şimdi, şunu kabul etmek mümkün değil Sayın Başkan: "Bizim güvenlik kuvvetlerimiz zaten içerideki toplumsal olaylarda gayet nobran davranıyor, vatandaşımızı dövüyor, şiddet uyguluyor; dolayısıyla, gidip de bir ülkede hangi organizasyon desteği verecek?" demek açıkça güvenlik kuvvetlerimizi aşağılamaktır, onları tahkir etmektir; bu kabul edilemez. Her güvenlik kuvvetlerinin her toplumsal olaydaki uygulamalarında yer yer istenmeyen davranışlar olabilir ancak böyle bir algıyla, böyle bir kanaatle güvenlik güçlerimizi tahkir etmek, sonra "Bu güvenlik güçlerimiz gidince orada ne yapacak?" demek neye muhalefettir, neye düşmanlıktır; bunun adını herkes, burada her vicdan sahibi koyar diye düşünüyorum.

Orada Amerikalıların, Fransa'nın askerî birliklerinin olduğunu hatta bizim tezkeremizin içerisinde deniz ve hava unsurlarının da olması gerektiğiyle ilgili madde olmasına rağmen henüz onları tamamlayamadığımızı, onları da tamamlarsak daha güçlü, kuvvetli konumda olacağımızı bizim oradaki askerî yetkililerimiz bizlere detaylı bir şekilde anlattı, Amerikalıların, İtalyanların, Fransızların nasıl anlaşmalar yaparak ne kadar silah satmanın arayışı içerisinde olduklarını, bizim de başka iş birliğimizden dolayı yerli savunma sanayimizden ne kadar silah sattığımız ve bunun da aynı zamanda bir alışverişe dönüştüğüyle ilgili güzel örnekler verdi ve biz bundan gururlandık, onur duyduk. Bizim dediğim gibi burada tek özelimiz ve önceliğimiz, ülkemizin çıkarları, milletimizin menfaatleridir; buna hizmet eden her anlaşmanın altına da bu milletin bir mebusu, bir milletvekili olarak imza atarız.

Saygılar sunuyorum.