KOMİSYON KONUŞMASI

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de bugün burada biraz heyecanlıyım, sadece bir milletvekili olarak değil, aynı zamanda bir öğrenci olarak da bulunuyorum, onu da ifade edeyim, heyecanımı bağışlayın.

Sayın Başkan, konuşmama başlarken geçtiğimiz yıllarda katledilen Aydın Üniversitesi öğretim görevlisi Aylin Sözer, Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku ve Gazi Üniversitesi öğrencisi Şule Çet'i hatırlatmak istiyorum, cinayete kurban giden, katledilen kadınları. Acaba bu davalara YÖK tarafından aktif bir şekilde katılım oluyor mu, takip ediyor musunuz davaları ya da müdahillik söz konusu oluyor mu, olmuyorsa nedenini öğrenebilir miyim?

İkincisi, üniversitelerdeki bu cinsel taciz, saldırılar ve mobbing olayları. Bu konuda Amerika'da, İngiltere'de ve Avrupa Birliğinde çeşitli araştırmalar var bilimsel şekilde. Bizde de, Türkiye bakımından da bir veriye ihtiyaç var ama yayınlanmış bir veriyi göremiyoruz. Bir yerde okumuştum, Hacettepe Üniversitesi ve Koç Üniversitesinin bir araştırması olduğuna ilişkin ama yayımlandı mı, var mı? Bu konuda da belki bir bilgi rica edebiliriz. Bu konular YÖK tarafından sürekli bir şekilde takip ediliyor mu? Bu olaylar olduktan sonra acaba üniversite yönetimlerinin olayların soruşturulmasına, etkin soruşturma yürütülmesine ilişkin YÖK tarafından bir yöntem öneriliyor mu, sunuluyor mu, bu anlamda herhangi bir önleminiz var mı?

Bu cinsel tacizi ve saldırıyı önleme birimlerinden bahsettiniz, "31 tane var." dediğiniz. Bunun fazlalaştırılmasını düşünüyor musunuz? "Bu merkezler çalıştaylar düzenliyor." dediniz. Biraz daha açabilir misiniz faaliyetlerini?

Bir başka konu, Sayın Cumhurbaşkanı, Japonya'ya yaptığı bir seyahatten sonra "Kadın üniversiteleri açabiliriz, açmalıyız." şeklinde bir öneride bulunmuştu. Biz "Kadın-erkek eşitliği olsun, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayalım, bunu ana akımlaştıralım." derken, bu ayrımın bir anlamı var mıdır? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, onu merak ediyorum.

Yine bir hatırlatma daha, 2017 yılında, kadınlarla tokalaşmayı ateş tutmaktan daha korkunç olarak söyleyen bir rektör vardı, ondan bahsetmek istiyorum. Kendisi bu açıklamayı yaptığında Adıyaman Üniversitesi Rektörüydü ancak tepkilere rağmen 2019 yılına kadar görevine devam etti ancak görev süresi sona erdiğinde rektörlüğü bitti. Bir kere, bir rektörün böyle bir açıklama yapması hiçbir şekilde kabul edilemez ama kadınlarla tokalaşmayı dahi fobi olarak gören bir kişinin bu açıklamayı yapmasından sonra görevinden azledilmesi gerekmez miydi, onu merak ediyorum.

Bir diğer fobiyi de, ne yazık ki, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı üzerinden YÖK kurumunda görüyoruz. 2016'da yaptığınız, çok daha güzel yaptığınız bu Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi'nden bahsediyorum, arkadaşlarımız da bahsetti. Sonrasında ne oldu? "Toplumsal cinsiyet eşitliği" lafının kültürümüze uymadığı çıkarımını yaptığınız. Bu çıkarımı yaparken acaba herhangi bir bilimsel kaynaktan faydalandınız mı? Bu toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı korkunuz, bana, acaba kurumunuzda da kadına yalnızca aile çerçevesinde bakan, aile içinde olsun olmasın, kadını bir birey olarak tanımlamayan bir şekilde düşündürücü geliyor. Acaba böyle mi düşünüyorsunuz gerçekten, kadını sadece aile içerisinde mi görüyor YÖK de? O yüzden "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramı bir akademisyen olarak sizi neden ve nasıl rahatsız etti? Bunu bir kez daha sormak istiyorum. Bu Tutum Belgesi'nin bir diğer önemi, yükseköğretim kurumlarında cinsel taciz ve saldırıyı engellemeye ilişkin maddeleriydi ve toplumsal cinsiyet eşitliği fobisine ne yazık ki bu belge kurban gitti.

Yine, bir diğer önemli belge de İstanbul Sözleşmesi'ydi, üniversitelere cinsel taciz ve saldırıyı önleme konusunda sorumluluklar yüklüyordu. Ona da yalnız, tek bir kişinin kararıyla bir gecede feshetme girişiminde bulunuldu. Peki, şimdi, elimizde yükseköğretim kurumlarında bu tarz saldırıları önlemek için herhangi bir belge, yönetmelik filan bir şey var mı? Bunu merak ediyorum.

Birkaç önerim olacak ama önerilerimi sunmadan önce bir veri meselesine değineceğim, siz de sunumuzda bazı veriler verdiniz, buraya gelen her kurumla da tartışıyoruz. Sitenizde bu verileri biraz daha düzgün paylaşırsanız ve kaynak gösterirseniz çok iyi olur. Yani nereden alıyorsunuz verileri, TÜİK'ten mi alıyorsunuz, kendi verileriniz mi? Bunu paylaşmanız mümkün olur mu?

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Hocam, Aysu Hanım bunları öğrenci olarak soruyor yani.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Devam edelim.

Yok, kaynağı nereden aldığınızı merak ediyorum.

YÖK BAŞKANI PROF. DR. M. A. YEKTA SARAÇ - YÖKSİS.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Mesela, "Avrupa'daki 20 ülke" dediniz, doğru mu anladım? Avrupa Birliği 27 ülkeden oluşuyor. Sanırım siz bu verileri Avrupa Üniversiteler Birliğinden aldınız. Yüksek kademedeki kadın çalışan öğretim görevlisi sayısından bahsederken... Bu birliğin içerisinde Lübnan, Ermenistan, Rusya, Gürcistan gibi ülkeler de var. Onu bir açıklarsanız sevinirim.

Bir de şu var: Lisans pozisyonundaki yüksek kız öğrenci oranını yüksek pozisyonlarda, lider pozisyonlarda, karar alma mekanizmalarında göremiyoruz. Mesela, bu rektör meselesi var. Bir araştırma yaptım devlet üniversitelerimizde kadın rektör oranı yüzde 5 -sanırım sunumunuzda yoktu- vakıf üniversitelerimizde bu oran yüzde 12. Şimdi, bu örnekten hareketle şunu sonucu çıkarabiliriz: Birincisi, bu oran, daha iyi olduğumuzu iddia ettiğimiz Avrupa ülkelerinden aslından daha geri. Avrupa ülkelerinde, Avrupa üniversitelerinde bu oran yüzde 15. İkincisi, kadın rektör oranı devlet üniversitelerinde belirgin bir şekilde daha düşük. Ve yine sevgili Taşcıer de söyledi, kurumunuzun 21 Yönetim Kurulu üyesinden yalnızca 1'i kadın ve bugüne kadar da hiçbir YÖK Başkanı kadın olmadı ve hiyerarşik sıralamaya baktığımızda da doktora öğretim üyesinden doçentliğe, doçentlikten profesörlüğe çıktığımızda kadın sayısı yine erkeğe oranla ciddi anlamda fark var arasında, kadın sayısı azalıyor. Onu da not edelim.

Şimdi, bu veri meselesi ve araştırmalar oldukça önemli çünkü bilimsel çalışmalar politikaları belirliyor ya da en azından biz, bilimsel çalışmalara göre politikaların belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Mesela, feshetme girişiminde bulunulan İstanbul Sözleşmesi sonrasında toplumdaki kadın cinayetlerinin değişimine ilişkin bir bilimsel çalışma var mı? Olsa iyi olur diye düşünüyorum. İstanbul Sözleşmesi feshetme girişiminde bulunulurken sözleşmenin toplum yapısına uymadığından bahsedildi. Mesela, benim bildiğim kadarıyla bu konuda bir araştırma ya da bir veri analizi yok. Varsa paylaşabilir misiniz? Sevgili akademisyenlerimiz de belki paylaşabilir ya da İstanbul Sözleşmesi'yle 6284 sayılı Kanun'un koruyucu yapısının arasındaki farklara ilişkin elimizde hakemli bir makale ya da bir veri analizi olsaydı zannediyorum şu anda çok başka noktalarda olurduk. O yüzden keşke diyorum Hükûmet de sizin kurduğunuz bu Tez Bankası'na baksaydı, oradaki İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili çalışmalara baksaydı, bu sözleşmenin ne gibi faydaları var baksaydı bu kararın ne kadar yanlış olduğunu anlayabilirdi. O yüzden bu gibi araştırmalara, kadın çalışma merkezlerine daha fazla kaynak aktarılması bu konudaki belki sizin TÜBİTAK'la bir ilişkiniz, görüşmeniz olabilir pekâlâ yapılır diye düşünüyorum.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Arkadaşlar, onar dakika konuşuyoruz.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Bitiriyorum.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Onar dakika konuşuyoruz, yapmayın. Şu an dokuzuncu dakika.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Bir başka konu, pandemiyle ilgili kadın çalışma merkezlerini çok önemsiyoruz biz. Bu merkezlerin sizin tarafınızdan da önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Soru şu: Sizin politikalarınızı belirlerken, ilke kararlarınızı sunarken acaba bu kararlarda toplumsal cinsiyet eşitliği analizi yapıyor musunuz? Mesela, pandemi koşullarında kadın akademisyenlerin uzaktan eğitim aşamasındaki yayınlarında bir düşüş olduğuna ilişkin bu konu dünyada konuşuluyor. Acaba sizin bu konuda bir çalışmanız oldu mu? Türkiye'de bu durum nasıl? Yoksa yapılması çok iyi olur diye düşünüyorum. Yine, aynı şekilde, uzaktan eğitime katılan kız öğrencilerin karşılaştığı sorunlar ve derse katılım oranlarıyla ilgili herhangi bir incelemeniz var mı?

Son olarak 2 önerim olacak: Birincisi, üniversitelerdeki kreşlerle ilgili. Yapılan çalışmalar akademik dünyada kadınların özellikle ailevi sorumlulukları sebebiyle zorlandıklarını söylüyor ve çocuğunu kreşe götüremeyen ebeveyn -ki bu genelde anne oluyor- akademik çalışmalarına devam etmekte zorlanıyor ve bu sorun yalnızca öğretim görevlileri için değil, çocuk sahibi olan üniversite öğrencileri için de geçerli. Aslında kanunumuz üniversitelerde kreş açılmasıyla ilgili imkânı veriyor, bu imkândan üniversite personelinin yararlanabileceğini de söyleniyor ama bu konuda da kanunun lafzıyla uygulaması tutmuyor yani birçok devlet üniversitesinde, siz de verileri verdiniz kreş yok.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Bankoğlu, lütfen, toplarsanız...

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Bitiriyorum.

Bu konuda kurumunuzdan kaç üniversitemizde kreş imkânının olduğunu söylediniz, açmayı planlıyor musunuz? Bu konuda üniversitelerle görüşüyor musunuz? Bilgi rica ediyorum ve yalnızca öğretim üyelerinin değil, öğrencilerin de yararlanması noktasında öneride bulunuyorum.

Ve cinsiyet çalışması konusunun daha çok sosyal bilimlerde ve araştırma enstitülerine sıkıştırıldığını görüyoruz ama dünyada tanınmış üniversitelere baktığımızda neredeyse tıptan tutun da işte, uzay araştırmalarına kadar her alanda toplumsal cinsiyetin önemi kavranmış durumunda. Ülkemizde de bu çalışmaların, cinsiyet çalışmalarının yalnız belli bir disiplinle sınırlandırılmayıp her alanda uygulanmasının önünü açmanızı öneriyorum.

Ve son olarak, liderlik programlarından bahsedeceğim. Amerika ve İskandinav ülkelerinde olan bir uygulama. Bu programlar üniversitedeki kadın öğrencilerin ileride başarılı birer iş insanı olmaları yönünde rol modeller sağlıyor. Bunu nasıl yapıyorlar? Kadın araştırma merkezlerine kaynak aktarıyorlar, üniversitedeki öğrenci kulüplerine kaynak aktarıyorlar, kadın öğrencilere seminerler veriyorlar, çalıştaylar düzenliyorlar. Yurt dışındaki örnekleri de inceleyerek bir mentorluk sistemi kurabilirsiniz. Böylece kız öğrenciler daha yüksek pozisyonlara çıkabilir. Tabii, bu söylediğim akademik çalışmaların siyasi baskılara maruz kaldığı Boğaziçi Üniversitesindeki Cinsel Tacizi Önleme Komisyonunun tek kadın çalışanının atanmış rektör tarafından zorunlu izine çıkarıldığı bir ülkede belki hayal olabilir ama hayal etmek başarmanın yarısıdır Sayın Başkan ve değerli üyeler.

Teşekkür ederim sunum için.

Sağ olun Sayın Başkan.