| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında Bakanlık tarafından yürütülen kamu politikası, çalışmalar ve projeler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 08 .06.2021 |
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Çok teşekkür ediyoruz sunumlarınız için; birçok konuda da güzel çalışmalar olduğunu gördük.
Evet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden veya farklı sebeplerden kaynaklanan şiddetin önlenmesi için yasal düzenlemelerin tek başına yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz yani şiddetle mücadelede psikolojik, sosyolojik, ekonomik, ahlaki ve kültürel birçok boyut var. Bu konularda da aslında toplumda bir farkındalık yaratıp toplumsal bir mesele olarak bu meselenin düzeltilebilmesi veya azaltılabilmesi için elimizden gelen her şeyi yapmak durumundayız.
Şimdi, tabii ki uygulama konusu çok önem arz ediyor. Dünyanın en iyi şekilde hazırlanmış kanunları kötü bir uygulayıcının elinde adaletsiz sonuç veriyor, en kötü kanunlar da eğer iyi bir uygulayıcıysa uygulayanlar adil sonuçlar verebiliyor. Bunları hepimiz, özellikle hukukçular bunu, bu konuları çok çok iyi biliyor.
Şimdi, ben dün Niğde'nin Bor ilçesindeydim. Orada eşinden şiddet gören, hem de çok büyük şiddet gören, işte 1998 yılında evlenmiş, bir çocuğu olmuş, 2009'da eşinden boşanmış, sonra öğretmen olmuş, sonra göreve başlama şartıyla -eşi boşanmış olmalarına rağmen kaçırmış onu- özetliyorum size, çok uzun bir süreç bu- mecbur tekrar evlenmiş, başka bir çocuğu olmuş ama hep yine şiddet görmüş, can güvenliği yaşamış, en son Niğde'ye can güvenliği nedeniyle tayinini istemiş, 35 kere şikâyet dilekçesinde bulunmuş, işte, olaydan birkaç hafta önce uzaklaştırmayı ihlal ettiği gerekçesiyle tutuklama talebiyle eşi mahkemeye sevk edilmiş ama mahkemede adli denetim şartıyla bırakılmış. Ondan sonra, öyle bir pusu kurmuş ki kadın 4 yerinden vurulup ağır yaralanmış, on gün yoğun bakımda, iki ay da hastanede tedavi görmüş ama şu anda adam ortada yok.
Şimdi, yani bu kadın öldürüldüğünde yine gazete haberlerinden mi duyacağız? Bu adli denetim serbestliği bu kadar olay olmuş, bunu bir örnek olay olarak ifade etmek istedim.
Evet, 6284 sayılı Kanun'da eksiklikler var Sayın Bakan, yani ufak tefek, çok fazla değil ki 6284, aslında gerçekten çok çerçevesi geniş olan bir kanun ama uygulamada tabii ki hatalar var. Mesela, örnek vermek istiyorum koruma tedbiri hakkında; koruma tedbiri uygulanan kişinin şiddet uygulayanla iletişime geçmesi hâlinde yaptırımın düzenlenmemiş olması söz konusu, yani görüşler var bu konuda. Kanun koyucunun amacı, aileyi belki bölmek, şiddet uygulayan bireyi aileden tamamen uzaklaştırmak değil mağdurun zarar görmesini engellemek olarak bakılıyor. Bu nedenle, örneğin şiddet uygulayanın müşterek konuttan uzaklaştırma tedbirine rağmen mağdurun rızasıyla ortak konutta yaşamaya devam etmesi tedbir kararının ihlali olarak mı değerlendiriliyor? Onu sormak istiyorum. Buna karşın bazı ülke uygulamalarında verilmiş bir tedbir kararını ihlal etmek olarak kabul edilmekte ve mağdur bu nedenle yargılanabilmektedir. Böyle bir durumda hâkim şiddetin türü ve somut olayın özelliklerini dikkate alarak mağdurun rızasının gerçek bir rıza olup olmadığını tespit etmeli midir? Öyle bir soru soruyorum size.
Yine, Türkiye'de şiddete uğrayan kadının daha sonra aile üyeleri veya bizzat şiddet uygulayan tarafından uzlaşmaya ikna edilmesi ya da şikâyetinden vazgeçmeye veya ifadesini değiştirmeye zorlandığını görüyoruz, hepimiz biliyoruz. "Hukuki süreç başladıktan sonra hiçbir şekilde geri dönüş olmayacağı şeklindeki bir yaklaşım belki çok katı olabilir, bu nedenle hâkim şiddetin türünü, şekli ve sıklığını dikkate alarak şiddet gören ve şiddet uygulayanı uzman psikolog eşliğinde dinlemeli midir?" diye soracaktım ama bugün açıklamalarınızdan, her ne kadar çok yaygın olmamakla birlikte bunların adli görüşme odalarında veya işte, adli destek müdürlüklerinde yapıldığını öğrendim.
Yine, bakın, önemli gördüğüm bir husus, 6284 sayılı Kanun'da koruyucu ve önleyici tedbirlere ayrıntı verilse de misal, zorunlu tutuklama ilkesi düzenlenmemiş hâlbuki, gelişmiş demokrasilerde bu var. Zorunlu tutuklama, koruma tedbiri ihlal edildiğinde veriliyor veya şiddet mağduru fiziksel olarak yaralandığında ya da silahla tehdit edildiğinde uygulanan bir tedbir. Zorunlu tutuklama, şiddet uygulayan kişinin tekrar şiddet gösterme eğilimini dikkat çekecek şekilde azaltıyor aslında. Ayrıca, burada bu zorunlu tutuklama mevzusunun üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Kolluğun rolünün de netleşmesi gerekiyor, biraz önce sizin sunumunuzda kolluğa verilen yetkileri de gördüm ama tabii, kolluk güçlerinin bir tutuklama hakkı yok, olmaz yani olması da doğru değil ama kadına karşı şiddet olaylarında zorunlu gözaltına alma yetkisi verilmeli midir? Bunu da sizden duymak istiyorum.
Yine, en önemli konulardan biri, ülkemizde şiddet uygulayan kişinin öfke kontrolü, stres yönetimi gibi tedavi programlarına katılımı isteğe bağlı diye biliyorum; bu, zorunlu hâle getirilmelidir. Bakın, tedbir kararı verilen erkekler için de meseleleri değerlendirmemiz lazım. Evi yoksa, gidecek bir yeri yoksa bu kişilerin evinden uzaklaştırılması, çocuklarından uzaklaştırılması daha çok öfkesinin artmasına, cinnete varacak şekilde darplara da sebep olabiliyor, ölüme kadar gidecek daha büyük olaylara da. Yani şudur: Bu tedbir kararı verilen, evinden uzaklaştırılan ve gidecek yeri olmayan failler için mutlaka kalabilecekleri bir rehabilitasyon merkezlerinin açılmasının gerekliliği üzerinde duruyorum ve orada mutlaka bu programların hem stres kontrolünün hem stresi yenme yönetiminin hem de öfke kontrolü gibi psikologlar vasıtasıyla bu kişilere uygulanmasının önemli olduğuna inanıyorum. Evet, uygulamada mahkemeler tedbir kararları verirken kanunda belirtilmiş tüm tedbirlere değil, somut olayın özelliğine göre ihtiyaç duyulan makul, mantıklı ve uygulanabilir tedbirlere göre mi hükmetmektedirler? Örneğin, koruma talep eden taraf ile hakkında tedbir kararı verilen tarafın farklı şehirlerde ikamet etmesi hâlinde tarafların müşterek konutu bulunmayacağından mahkemenin müşterek konuttan uzaklaştırılması tedbirine hükmetmesi gereksiz olmaktadır.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Şenol Hanım...
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Devam ediyorum, az kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - On dakika, 19 kişi var...
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Evet, olabilir ama ben rapora etki edecek şeyler söylüyorum, burada bir...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Milletvekilim, istirhamım...
Buyurun.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Şimdi, bakın, ben söyleyeceklerimi unutuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Ama Şenol Hanım, dokuzuncu dakikada hatırlatma yapıyorum.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Evet, şimdi, Sayın Bakan, size söylüyorum, Sayın Başkan duymuyor: Türk Ceza Kanunu'nda öldürme, şiddet, tecavüz, tehdit ve hürriyetten yoksun bırakma, hakaret, müessir fiil gibi konularda işte, kadına yönelikse bu Türk Ceza Kanunu'nda kadın cinayeti ve kadına karşı şiddet suçu düzenlemeyi düşünmüyor musunuz?
Yine TCK'nin 96'ncı maddesinde 2005 yılından beri, son üç yılda kaç davada kadınla ilgili bu madde uygulanmıştır? "Kadınla ilgili" demeyeyim de kadına şiddet ve özellikle de aile içi şiddet bir defayla sınırlı kalmadığına göre 96'ncı madde son üç yılda ne kadar uygulanmıştır?
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - Tedbir kararı mı kadına şiddet?
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Hayır, bu TCK'nin 96'ncı maddesi üç senede yani kadına karşı şiddet ve özellikle aile içi şiddetle sınırlı kalmadığı için yani bir kere olmadığı için, bu bir eziyet olduğu için kaç kere uygulanmıştır?
Bir de geçen Sayın Süleyman Soylu geldiğinde bu elektronik kelepçelerden uzun uzadıya bahsetti, gerçekten ilgimizi de çekti, gayet güzel ama şöyle bir şey ifade etti orada: "Ben bunu defalarca söylüyorum, baskı yapmamız gereken alan elektronik kelepçe kararı sayısının artmasıdır, biz bundan endişe etmeyiz, tam tersi, seviniriz; bir de hâkimin verdiği kararla alakalı bir şeydir bu. Hâkim kararı verecek, hâkim kararı vermeden biz kelepçe takamayız, öyle bir yetkimiz yok, savcının da böyle bir yetkisi yok. Biz de onun için bas bas bağırıyoruz ki hâkimlerimiz bu kararları arttırsınlar. Biz, artırırlarsa da memnun oluruz." Yani sanki İçişleri Bakanlığı bu konuyu çok istiyor, bas bas da bağırıyor ama Adalet Bakanlığı ve mensupları bu konuya gerekli, yeterli ilgiyi göstermiyor gibi bir anlam çıkardığımı ifade etmek istiyorum; onun da cevabını almak istiyorum.
Bir de bu İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili Sayın Bakan...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Şenol Hanım, lütfen, istirham ediyorum...
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Evet, bitti bitti; iki üç cümle.
Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesi'nden bu çekme kararıyla ilgili Danıştaya da birçok insan başvurdu, mart ve nisan ayları içinde bir sürü, sayısız dava açıldı; 1 Temmuz 2021 tarihinde de biliyorsunuz sözleşmeden çıkması öngörülüyor sözleşmeye göre ama bu açılan davalarla ilgili -yürütmeyi durdurma talebiyle açılmış olmasına rağmen- hâlen, Haziranın neredeyse işte 10'una geliyoruz, hiç bir şey yok. Herhâlde Danıştayın İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili karar ve yürütmeyi durdurmayla ilgili olarak hâlâ bir karar vermemiş olması da yani anayasal bir hukuk devletiysek bu ilkeye uygun mu, bir ayrılık oluşturmaz mı? Sizin hukukçu olarak bu konuda görüşünüzü almak istiyorum.
Bir de bugün intikal ettiği kadarıyla Adalet Bakanlığından Ceren Özdemir açıklamasını da sizden duymak istiyorum; aslında açacaktım ama Başkan beni o kadar korkuttu ki o yüzden ben konuşmamı bırakmak durumunda kalıyorum.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan, yani bizi korkuttunuz ya ne diyeyim ben sana! Oldu, peki.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Hayır, korkunca on beş dakika, korkmayınca kaç dakika!
Adalet Bakanımızı ağırlıyoruz, adaletli olmamız lazım.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Ama çok önemli... Adalet Bakanımıza tabii ki sormak istediğimiz birçok konu var, aslında belki daha da çok soracaktık; arkadaşlarıma bırakıyorum.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkan, işin başı sonu adalet, mecbur çok konuşacağız.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Türkiye'de olmayan şey adalet. Sayın Bakan, Türkiye'de olmayan şey -sizi tenzih ederek söylüyorum- gerçekten adalet artık, git gide.
ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - O haksızlık olur.
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Yok, haksızlık değil.