KOMİSYON KONUŞMASI

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Peki.

Sayın Bakan, sunumunuz için teşekkür ediyoruz. Ben konuşmama 2016 yılında otuz altı yıllık eşi Ali Rıza Özpolat tarafından silahla vurularak öldürülen Halide Özpolat'ı, 2020'de Musa Orhan tarafından tecavüze uğrayarak intihara sürüklenen İpek Er'i hatırlatarak başlamak istiyorum. İpek Er 18 yaşındaydı, tecavüze uğradıktan sonra intihar etti ve bu resmi göstermek istiyorum size. Bana 17 yaşında genç bir kız çizip bu resmi verdi, 17 yaşında ve toplumdaki kadın olmayla ilgili algısı bu. "Kadınlar duyulmuyor, kadınlar görülmüyor." diyor, çok da haklı.

Yine, 2021'de sizin de bildiğiniz üzere eski eşi İbrahim Zarap tarafından çocuğunun gözü önünde ve sokak ortasında dövülen Emriye Metoğlu'nu ve yine 2018'de boşanma sürecindeki eşi Reşat Yaman tarafından bıçaklanan Azize Yaman'ı hatırlatmak istiyorum. Neden hatırlatmak istiyorum biliyor musunuz Sayın Bakan? Çünkü Türkiye'de mağdurun değil, suçlunun adalete olan güvenini anlatmak için. Halide Öztoprak'ın 20 celselik upuzun davasında "Bana yemeğimi yapmıyor." savunmasını yapan Ali Rıza Öztoprak önce ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı, sonra mahkeme suçun haksız tahrik altında işlendiğine karar verdi ve cezayı önce yirmi dört yıla sonra da sanığın -tırnak içinde söylüyorum- iyi hâlinden dolayı yirmi yıla düşürdü. Sayın Bakan, ikimiz de hukukçuyuz, gayet iyi biliyoruz ki bu adam büyük ihtimalle cezasının yalnızca üçte 2'sini yatıp çıkacak yani on iki yıl. Bir kadını, bir eşi öldürmenin cezası on iki yıldan ibaret.

Gencecik bir kız İpek Er. Sanığın yargılandığı suç tecavüzdü, bir katalog suçuydu yani ortada somut bir delil olmamasına rağmen tutuklu yargılanması gerekiyordu ama ortada somut deliller olmasına karşın tutuksuz yargılanıyor ama bu duruma isyan eden Sanatçımız Ezgi Mola iki yıl dört ayla yargılanıyor. Bir hukukçu ve Adalet Bakanı olarak bu konuda vicdanınız ne söylüyor Sayın Bakan? Söylediğiniz koruma tedbirleri var; tabii, ulaşılabilirse.

Sizin de sosyal medyadan takip ettiğiniz Emriye Metoğlu eski eşi İbrahim Zarap tarafından öldürülesiye dövülmeden önce defalarca koruma tedbirine başvurmuştu ama başarılı olamamıştı. Koruma tedbiri almak da yetmiyor ne yazık ki Sayın Bakan. Kolluk güçleri koruma tedbirlerini hakkıyla uygulamakta zorlanıyorlar. Nitekim Azize Yaman koruma altında olmasına rağmen bıçaklandı. Suçlu sadece iki yıl dokuz ay cezaya çarptırıldı. Bu tutuksuz yargılama meselesi çok önemli. Bahsettiğim Azize Yaman örneğinde, mesela, bıçaklayan eş tutuksuz yargılanıyordu ve kadın başına bir şey gelecek korkusuyla davalarına bile gidemiyordu. Nitekim, haklıymış, sokak ortasında bıçaklandı.

Sözün özü, Sayın Bakan, bir ülkede adalet çarkı bir türlü mağdur kadının lehine dönmüyor. Katiller ya tahrik altında ya iyi hâlli. Şiddetten kaçan kadın koruma tedbirlerine ulaşmakta zorlanıyor. Ulaşsa da bu tedbirler sanki bir lütufmuşçasına doğru bir şekilde uygulanmayabiliyor. Dolayısıyla, bu gibi suçlarda uygulanan ceza indirimleri, tutuksuz yargılanma uygulamaları, iki yıldan on yıla kadar sürebilen uzun dava süreçleri oldukça kadına yönelik şiddeti önleme konusunda bu ülke bir adım dahi ileri gidemez. Biz hızlı ve adil yargılanma diyoruz Sayın Bakan. Koruma tedbir taleplerinin ciddiye alınmasını ve tedbirlerin ciddiyetle uygulanmasını savunuyoruz.

Bir başka konu İstanbul Sözleşmesi. Biliyorsunuz, bir gece yarısı kararıyla, tek bir kişinin kararıyla İstanbul Sözleşmesi'ni feshetme girişiminde bulunuldu. Merak ediyorum, size fikriniz soruldu mu Sayın Bakan? Çünkü az önce dediniz ki: "Kadına yönelik şiddeti siyasi partiler üstü algılıyoruz biz, bunu politika malzemesi olarak görmüyoruz." Ama ben diyorum ki işte, tam da bu sebeple kadına yönelik şiddet politiktir ve bunu da ne yazık ki sizin iktidarınız yapmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı tek başına verdiği bir kararla bu sözleşmeden çekilme kararı almıştır. Bir kere bu hukuken doğru değildir, bu konudaki fikrinizi de merak ediyorum. Çekilme kararından on bir gün önce bir tartışma programında şöyle bir açıklamanız var: Bu sözleşmeyi şiddete karşı önemli bir enstrüman olarak nitelendiriyorsunuz sonrasında da çekilme kararıyla ilgili diyorsunuz ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisi katılmayı onaylar, yürütme de bunu bir kararla yürürlüğe koyar; yürürlüğün aynı şekilde durdurulması ve feshi yürütmenin yetkisindedir." Yani, sizin hiç mi tasarrufunuz yok Sayın Bakan, hiçbir inisiyatif alanınız yok mu?

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Aysu Hanım...

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Sözleşme, yasama erki Meclis tarafından onaylanmış bir sözleşme, yürütme yetkisinde değil ki. Eğer öyle olsaydı Sayın Cumhurbaşkanı sırf yürürlükte diye bütün kanunları bir gecede feshetme yetkisine sahip midir ya da Medeni Kanun'u? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden tek kişinin kararıyla Sayın Cumhurbaşkanı çıkabilir mi diyorsunuz o zaman? Acaba bir hukukçu olarak Meclisin onayladığı bir sözleşmeyi nasıl oluyor da yürütme içerisinde görüyorsunuz? Lütfen açıklar mısınız?

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Aysu Hanım, sorularınızı kişiselleştirmeden sorarsanız, temiz bir dille sorarsanız memnun olurum.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Çıkış kararı 1 Temmuz'da yürürlüğe girecek. Hadi, diyelim ki siz haklısınız Sayın Bakan, bir hukukçu olarak öyleyse bu çıkma kararına karşı Danıştayda açılmış, üstelik yürütmeyi durdurma talebiyle açılmış sayısız derdest dava var, neden görüşülmüyor, neden bekletiliyor? Bunu merak ediyorum.

"Bizim için kadına yönelik şiddetle mücadele bir insan hakkı mücadelesi." dediniz, Anayasa'mızın 90'ıncı maddesi, insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerin kanunlardan daha üstün olduğunu söylüyor ve biz Türkiye olarak tarihimizde ilk defa insan haklarına dayalı bir uluslararası sözleşmeden çıkma girişiminde bulunduk. Madem kadın meselesi sizin için de bir insan hakkı meselesi öyleyse bu konuda tek bir kişinin kararıyla hareket edilmesi sizce hukuka, insan hakkına nasıl uygun?

Bir başka konu, çocuk istismarı, çok önemli bir konu. 2016'dan bu yana Ceza Kanunu'nun 103'üncü maddesinde düzenlenen çocuk istismarı konusunda af talepleriyle karşılaşıyoruz. En son buraya gelen TİHEK Başkanı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Sayın Süleyman Arslan burada yaptığı sunumunda 15 yaşındaki çocukların nikâhının insan hakkı olduğunu söyledi, bunu savundu. Adalet Komisyonunda geçenlerde görüşülen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Teklifi'nde...

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Aysu Hanım, TİHEK Başkanının yapmış olduğu açıklama...

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Bağlayacağım.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Dokuzuncu dakikanız.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - ...AKP'li bir milletvekili cezaevlerinde TCK 103 çerçevesindeki hükümlülerin yasal olarak evli olduklarını, aile birliklerinin korunması için ceza ertelemesinin değerlendirilmesini istedi. Biz bu konudan çok sıkıldık Sayın Bakan. 18 yaş altı çocuktur ve çocuk istismarında da rıza iddiası olmaz. Nitekim toplumun yaklaşık yüzde 100'ü, yüzde 95'e yakını 18 yaşın altındaki evlilikleri onaylamıyor. Türkiye'de bakın, yargıç kararıyla 16, aile izniyle 17 yaşında evlenilebiliyor ki bu yukarıda bahsettiğim laflar bu yaşlardan küçük olan çocuklarla yapılmış evlilikler için. 15 yaşında bir kız çocuğunun evlilik rızası yoktur ve olamaz. Bu bir istismardır. Bakın, Judith Butler'in bir sözü var, diyor ki: "İnanç yapısı o kadar güçlüdür ki bazı şiddet türlerinin haklı gösterilmesine veya şiddet olarak değerlendirilmesine izin verir." Lütfen yanlış referanslarla çocuk yaşta ve zorla evlendirmeyi meşrulaştırmayalım. Siz de bu konuda lütfen fikrinizi açıklayın, acaba ne düşünüyorsunuz? Gerçekten merak ediyorum. Ve bu çocuk istismarcılarıyla ilgili, onları aklama girişimlerini önlemeyle ilgili bir çalışmanız var mı? Bunu da merak ediyorum.

Son olarak söylemlerle ilgili bir şeyden bahsedeceğim. Sayın Cumhurbaşkanının birkaç tane lafını söyleyeceğim; 2009'da diyor ki: "Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya..." 2010'da zaten kadın erkek eşitliğine inanmadığını ifade ediyor, 2011'de tavan yapmış kadına yönelik şiddet vakalarının abartıldığını söylüyor, 2016'da "Çalışıyorum diye annelikten imtina eden bir kadın aslında kadınlığını inkâr ediyordur." diyerek çalışan annelere öğüt veriyor.

Son olarak da bir siyasi parti lideri olan kadına "Bekle, daha neler gelecek başına." diye tehdit eden bir yaklaşım var. Bunları daha önce söyledik. Çünkü toplumda bir şeyi değiştirmek için önce söylemlerimizi değiştirmemiz lazım.

ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) - "Şiddete karşı sıfır tolerans." diyor Sayın Cumhurbaşkanımız. Her zaman, kadının geçtiği her yerde...

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Benzer bir mesele... Yani siz söylemlerinize dikkat ettiğiniz için belki bu söylemleri hatırlatmak istedim. Biz söylemlerimizi değiştirmediğimiz sürece toplumda hiçbir şeyi değiştiremeyiz Sayın Bakan.

GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) - Siz konuşurken arkadaşlarımız müdahale etmiyor.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Şiddet haberlerini veren medya var, gazetelerde sanığın adı yok. Sanığa ne olduğu yok Sayın Bakan. Ya kaçmış ya aranıyor ya da hiçbir şey yazmıyor. Bu gibi şeyler de insanlarda suçun cezasının olmadığı algısı yaratıyor.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Aysu Hanım, sözlerinizi toparlar mısınız? On ikinci dakikadasınız.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Yani ben sözlerimi tamamlayayım, siz söz alın, böyle müzakerede bulunalım. Ben siz konuşurken sözünüzü bölmüyorum.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Aysu Hanım, sözlerinizi tamamlar mısınız?

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Söz alıp devam edebilirlerse...

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Ama siz sırtınızı dönerek konuşunca ben zamanı...

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Çünkü ben Sayın Bakana konuşuyorum, Komisyon üyelerimiz çok değerli, benden sonra söz alıp dile getirirlerse ben de onlara cevap vermek isterim.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Tamam.

Siz de Sayın Cumhurbaşkanımıza, Bakanımıza yönelik kullandığınız dili lütfen temizlerseniz arkadaşlarımız müdahale etmez.

Buyurun.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Ben gayet temiz bir dille konuşuyorum, tehdit etmiyorum kimseyi. Siyasi eleştiri yapıyorum. Müsaade edin, bitiriyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Siyasi eleştiri bunlar.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkanım, burada ne hakaret var ne de...

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Şahin, Aysu Bankoğlu avukat, kendisini savunabilir.

Sayın Bankoğlu, buyurun.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanına hiçbir şey söylemeyeceksek, Sayın Bakana hiçbir şey söylemeyeceksek, iktidara hiçbir şey söylemeyeceksek o zaman biz burayı terk edelim.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Konuşmanın maksadı ne?

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Biz siyasi eleştirimizi yaparız, gayet temiz bir dille, nazik bir şekilde söylüyorum, siz de bize cevap verirsiniz, karşılıklı müzakerede bulunuruz. Bu gayet normaldir. Burada bir siyasi partiyi temsilen bulunuyoruz. "Kadına şiddeti politik görmüyorum." diyen Sayın Bakana da kadına şiddeti nasıl politize eden bir iktidar olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Buna inanmıyorsanız ve bunun doğru olmadığını düşünüyorsanız benden sonra söz alırsınız, Sayın Başkan herkese söz veriyor, söylersiniz. Ve ben Sayın Bakanın zaten bunların tümüne çok güzel bir şekilde cevap verebilecek yetenekte olduğunu da düşünüyorum. O da bir hukukçu, kendisi cevap verir ama dilin çok önemli ve kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Son bir şey, aile ara buluculuğuyla ilgili. Sayın Taşcıer belirtti ama İstanbul Sözleşmesi boşanmalarda ve kadına yönelik şiddette ara buluculuğun olmaması gerektiğini söylüyordu ve şimdi siz aile ara buluculuğundan bahsediyorsunuz. Mahkeme temelli aile ara buluculuğu olarak geçiyor İnsan Hakları Eylem Planı'nda. Bu ne demek Sayın Bakan, açabilir misiniz lütfen?

Teşekkür ediyorum.