KOMİSYON KONUŞMASI

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Hoş geldiniz Sayın Bakan. Sunumuzun için de teşekkürler.

Öncelikle, kadınlara yönelik uygulanan şiddetin cezasız kalmaması ve adalet duygusunun yerine getirilmesi oldukça önemli.

Bir diğer önemli husus ise yargılama sürecinde adil bir yargılamanın yerine getirilmesi ve faillerde caydırıcı bir etki bırakması. Adil yargılamanın olmadığı süreçlerde erkekler de cesaret almakta ve "Zaten ceza almayacağım veya düşük bir ceza alacağım." diyerek aslında erkekleri şiddete teşvik etmekte ki çoğunlukla da öyle oluyor.

Bununla beraber bugün Türkiye'de olan şey sadece faillerin adil yargılanmaması değil, aynı zamanda kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadınların da yargılanır hâle gelmiş olması. Ciddi anlamda bir yargı taciziyle karşı karşıya kadınlar. Daha dün buna benzer bir olayla karşılaştık. Kadınlar dün adliyedelerdi, 33 kadın yargılanıyordu ve kadın mücadelesi yürüttükleri için yargılanıyorlardı ve basın açıklaması yapmak isterken bir daha kolluk kuvvetlerinin şiddetine maruz kaldılar ve duruşmaya katılamadılar; tekrar gözaltına alındılar çünkü.

Bir diğer mevzu, evet, kadınlar yargılanıyor ve kadınların yargılandığı mevzular "8 Mart'a neden katıldın?" "25 Kasım yürüyüşüne neden katıldın?" veya "Mor konvoya neden katıldın?" ve benzeri sorular soruluyor ve bu yapılan etkinliklerin birçoğu da izinli bir şekilde yapılmış etkinlikler oluyor.

Bir diğer mevzu evet, cezaevlerinde de kadınlar var ve cezaevlerinde de kadınlar yine şiddetle karşı karşıya kalıyorlar; psikolojik şiddet, fiziksel şiddet ve benzeri şiddet çeşitleriyle karşı karşıya kalıyorlar. Bu, pandemi sürecinde özellikle artmış durumda. Kadınlara gazeteler, dergiler verilmiyor cezaevlerinde.

Yine, çocuklu kadınlar var cezaevlerinde ve birçok etkinlik şu an pandemi gerekçesiyle yasaklanmış durumda. Evet, pandemi gerekçesiyle kimi tedbirler almak gerekiyor ama bu tedbirler sadece tutuklulara değil, aynı zamanda oranın çalışanlarına da uygulanması gereken tedbirler. Ama biz şunu görüyoruz: Cezaevi personeli doğum günü partileri yaparken veya kimi etkinlikler yaparken kadınlar bu etkinliklerden faydalanamıyor ve buna rağmen kadınlar Covid'le karşı karşıya. Yakın zamanda Diyarbakır'da cezaevinde 7 kadının corona testi pozitif çıktı ve birçok haktan ihlal edildiler, sağlık hakkı dâhil. Çünkü kapanma sürecine gelmişti, kantin ve revir kapalıydı. Tedavileri dahi yapılamadı.

Tabii, yine kadınların karşılaştığı bir diğer mevzu cezaevlerinde, denetimli serbestlikten faydalanamamaları ve buna gerekçe olarak da pişmanlık yasası veya diyelim ki "Kütüphaneden şu kadar sayıda kitap almış, bu kadar sayıda almamış." veya "Gardiyana serzenişte bulunmuş." ve benzeri gerekçelerle infazları yakılmakta. Yakın zamanda Diyarbakır Cezaevinde Şükriye Gezgin adlı kadın tutsak işkenceye maruz kaldı, kötü muameleye maruz kaldı ve tek gerekçe memurlardan sigara istemiş olması ve havalandırmaya çıkarılarak memurlar tarafından şiddete maruz kaldı. Bu, baro, İHD ve Rosa Kadın Derneği tarafından da rapor edildi. Rapor belki sizlere de ulaşmıştır. Bu tutsak adli muayene için hastaneye götürüldü, ters kelepçeyle götürüldü evet, ters kelepçe de bir şiddet yöntemidir aslında ve orada, hastanede "Bana işkence uyguladılar." dediği için apar topar, muayenesi yapılmadan tekrar cezaevine götürüldü.

Musa Orhan'a arkadaşımız değindi, Ezgi Mola'ya, ona o yüzden değinmeyeceğim. Bir diğeri Gülistan Doku. Gülistan Doku'nun da hâlâ faili yakalanmış değil, faili biliniyor ama. Şüpheli kişi hâlâ dışarıda.

Yine, İstanbul Sözleşmesi'ne dair arkadaşlarımız değindi. Evet, kadına yönelik şiddeti insan hakkı mücadelesi olarak değerlendirmişsiniz ama İstanbul Sözleşmesi de tam da bunu söylüyor aslında.

Bir diğeri, öz savunmasını yaptıkları için şu an cezaevinde olan çok sayıda kadın var ve yargılanan kadınlar var. Erkeklere kadınları katlederken haksız tahrik indirimleri uygulanıyorken kadınlara bu indirimler uygulanmamakta; Nevin Yıldırım bunlardan birisi, yine benzer çok sayıda kadın var Name Öztürk, Gurbet Çetinkaya, Semra Özata gibi. Yine, bazı örneklere değinildiği için değinmeyeceğim ama haksız tahrik indiriminden yararlananlar var. İşte, Doktor Filiz Y.K'yi öldürdüğü için İ.K isimli kişi "Ben de can havliyle kendisine bir kez vurdum, aramızda yaşanan bir arbede sonucu oldu." diyerek tahrik indiriminden yararlandı. Halide Özpolat'a arkadaşımız değindi, o yüzden onun örneğine değinmeyeceğim. Yine, Emine Akgül'ün eşi de "Evin içinden erkek sesi geliyordu, o yüzden öldürdüm." dedi. Yani her zaman erkeklerin bir gerekçesi var ve maalesef bu gerekçelerle haksız tahrik indiriminden yararlanıyorlar.

Bir diğeri, sunumunuzda bahsettiniz, adliyelerde aile içi kadına yönelik şiddet bürolarının kurulduğunu söylediniz. Bu bürolarda çalışan personele toplumsal cinsiyet eşitliği ve erkek şiddetine dair düzenli eğitimler veriliyor mu? Şu ana kadar kaç başvuru aldı bu bürolar?

Bir diğeri, 6284'ten bahsettiniz ama bunun yeterince etkin bir şekilde uygulandığını düşünmüyoruz ve İstanbul Sözleşmesi'nin feshiyle beraber bu uygulamanın daha da sıkıntıya gireceğini düşünüyoruz çünkü temelini oradan alan bir yasa. Ayşe Tuba Arslan eşi tarafından 23 kez şiddete maruz kalıyor ve 23 kez suç duyurusunda bulunuyor. Bu suç duyurularının 5'i delil yetersizliği gerekçesiyle takipsizlikle sonuçlanıyor. 6284 sayılı Yasa çerçevesinde 23 kez tedbir kararı alınmasına rağmen Ayşe Tuba Arslan şunu söylüyor: "Ben öldükten sonra mı bu kişiyi tutuklayacaksınız?" diyor ve katile tedbir kararı verilmesine rağmen herhangi bir cezaevi uygulaması yapılmıyor. Bu da aslında sizin bahsettiğiniz tekrarlanmış suç olmasına rağmen bu uygulama yapılmıyor ve 23 kez suç duyurusunda bulunmuş bu kişi.

Bazı nitelikli suçlardan tutuklu, hükümlü olan kişilerin cezaevinden tahliyeleri durumunda kolluk birimlerine bilgilendirme yapıldığını söylediniz ama mağdura tehlike oluşturabilecek hâllerde bilgilendirme yapıldığını söylediniz. Ama bence, bu ilk yapılması gereken kişi aslında mağdurun kendisidir çünkü cezaevinden çıkan kişilerin ilk yaptıkları şey aslında benzer girişimlerde bulunmak, ilk yaptıkları şey kadının kapısına dayanmak oluyor.

E-kelepçe uygulamasına arkadaşlarımız değindi, o yüzden ona da değinmeyeceğim.

Adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüklerinden bahsettiniz. Bu bürolara kaç başvuru yapıldı, kaç kişi psikososyal destek gördü ve kaçına hukuki destek sağlandı bu bürolarda?

Sorularıma geçeyim. 8 Mart, 25 Kasım etkinliklerine katılmak neden suç olarak görülüyor ve izinli olduğu hâlde neden suç olarak görülüyor?

Cezaevlerinde insan hakları ihlali gibi konulara dair ne gibi çalışmalar yapılmakta? Cezaevi personeli özellikle kadın mahpuslara şiddet uyguluyor. Buna dair herhangi bir cezai yaptırım oldu mu? Kaç kişi bundan dolayı şu an soruşturma gördü? Resmî görevlilere kadına yönelik şiddet davalarında taviz mi verilmekte? Yine, İpek Er davasında Musa Orhan neden tutuksuz yargılanıyor? Gülistan Doku'da Zaynal Abakarov neden tutuksuz bir şekilde yargılanıyor?

Kadına yönelik şiddet davalarında erkeklerin tahrik indirimi, iyi hâl indirimi aldığı birçok davaya şahit oluyoruz. Bu indirimlerin adaleti sağlamada olumlu bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Erkek şiddetini daha çok teşvik etmiyor mu bu?

Hedef 6.4'ten bahsettiniz, "Adalet sisteminde kadın haklarına ilişkin uygulamalar gerçekleştireceğiz." dediniz. Bunu biraz somutlaştırabilir misiniz, bu uygulamaları?

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Güzel, sözlerinizi toparlar mısınız?

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Son sorularım.

Koordinasyon toplantılarından bahsettiniz. Bu toplantılara STK'ler, dernekler, yine yerel yönetimler dâhil ediliyor mu, onların da fikirleri alınıyor mu?

Koruma kararı olduğu hâlde öldürülen kadın sayısı son beş yılda kaçtır?

Son İnfaz Yasası'yla dışarıya salınan kaç şiddet faili var ya da ayrıca şiddet davası olan kaç fail var ve dışarı çıktıktan sonra benzer pratikler gösteren kaç kişi var? Bizim basından gördüğümüz kadarıyla, dışarı çıkar çıkmaz ilk işi eski eşi veya birlikte olduğu kişiye gidip onu katletmesi ve benzeri örnekler oldu. Buna dair bir rakam var mı elinizde?

Teşekkür ediyorum.