KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sunum yapacağım, başka bir komisyona gideceğim, bana öncelik tanırlarsa arkadaşlar.

BAŞKAN MUHAMMET BALTA - Elbette, sen bizim abimizsin.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN MUHAMMET BALTA - Buyurun Sayın Vekilim.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Çok teşekkürler.

Sayın Bakan Yardımcısı, değerli meslektaşlar, sayın üyeler; bu bilgilendirici açıklamalarınız ve konuşmalarınız için teşekkürler.

Ben, aynı zamanda, Karşılaştırmalı Çevre Hukuku Uluslararası Merkezi Başkan Yardımcısı sıfatımla birkaç söz söyleyeceğim, merkezi Fransa'da bulunuyor. Bu merkez şu anda Barcelona Sözleşmesi'nin etkililiği konusunda bir uluslararası araştırma yürütüyor. Zaten Sayın Bakan ve sizinle görüşeceğim yakında. Türkiye sorumlusuyum ben. Bu açıdan, tabii, dile getirdiğiniz bu Marmara Denizi'nin sorunu, sevgili meslektaşımız, Karadeniz'e de değindi, Karadeniz'den gelen tehlikelere de ama bir şey eksik kaldı. Bükreş Sözleşmesi acaba Karadeniz açısından ne ifade ediyor? Burası, zannediyorum, bundan böyle yapacağımız toplantılarda özellikle üzerinde durulması gereken husus çünkü denizlerle çevrili olan bir devlette yaşadığımıza göre Barcelona Sözleşmesi ve Bükreş Sözleşmesi bizim açımızdan son derece önemli. Şimdi, bu bakımdan, tabii, Sayın Bakan Yardımcısı, özellikle, bize verdiği bilgiler çerçevesinde deneyimini biliyoruz, çalışmalarını, flora -fauna- homo sapiens dengesini bozduğumuzu, ben o çıkarımda bulunuyorum; tabii, siz Bakan Yardımcısı olarak siyasal sıfatınız da var, o kadar açıkça söyleyemezsiniz ama o sonuç çıkmış oluyor ve bunda da yine, doğrudan ya da dolaylı değindiğiniz üzere, devletin düzenleme, denetim ve yaptırım işlevinde, bu üçlüde, birtakım ciddi aksaklıklar olduğunu görüyoruz.

Şimdi, biz şunu yapıyoruz Marmara Denizi'ndeki bu büyük felaket karşısında: Dün, bugün, yarın ayrımında bugün dünü, neden öldürdük bu denizi, acaba nedenleri nedir? Ölüm nedenleri üzerine otopsi yapmaya çalışıyoruz ama yarın konusunda ve tahminlerimiz var ancak bir şeyi kesin söyleyemiyoruz. Bu bakımdan, bence Türkiye çevresi üzerinde olduğu gibi Marmara Bölgesi ve çevresi açısından da dün, bugün, yarın ekseninde konuya yaklaşmamız gerekiyor, yarına yönelik olarak özellikle çevre hukukunun ihtiyat ilkesini kesinlikle masaya yatırmak durumundayız. Şimdi, bunu masaya yatırdığımız zaman Marmara Denizi felaketini bölge bağlamında, ölçeğinde ele almadan göğüsleyemeyiz.

Şimdi, bu konuda, Sayın Başkan, Çevre Komisyonu Başkanı "Hep birlikte kucaklayalım." dedi, "Siyaset ötesi yapalım." dedi, doğru, siyaset ötesi yapmamız gerekiyor, ben de elden geldiğince o sıfatla konuşmaya çalışıyorum. Mesela sözünü ettiğim merkez, Birleşmiş Milletler nezdinde statüsü bulunan bir merkez. O çerçevede, şimdi, bu açıdan bakıldığı zaman, Kanal İstanbul konusunu mutlaka dikkate almamız gerekiyor yarına yönelik olarak. Neden? Çünkü şimdi biz bilimsel çerçevede bu konuları ele almak durumundayız ama eğer Kanal İstanbul'u bir inat sözcüğüne indirgeyecek olursak o zaman insana yönelik olarak inatta inatlaşabiliriz, bu mümkün, yönetici olarak inatlaşabiliriz ama doğayla inatlaşamayız çünkü Sayın Başkanımız, Samsun ve Karadeniz çevresini anlattı ve hani, denizle, doğayla oynamanın, inatlaşmanın mümkün olmadığını ve onun bir biçimde dönüşü olduğunu görüyoruz.

Bu bakımdan, bunun mesela Karadeniz oksijen oranına etkisini, bunun Marmara Denizi'ne etkisini, bütün bunları dikkate aldığımız zaman iki şeyi söyleyerek sözlerimi bitireceğim: Bir, Kanal İstanbul'a yandaş olmak veya karşı olmak kuşkusuz saatlerce tartışılabilecek bir konudur. Örneğin, ben bilimsel olarak 10 neden sıralayabilirim "Neden Kanal İstanbul yapılmamalıdır?" diye, burada taraftar varsa o da 10 neden sıralayabilir ama zannediyorum, böyle bir bilimsel çerçevede konuşma yaptığımız bir masada herhâlde taraftar olan kişiler de o kanalın gereklerini yerine getirir. Onun için de benim söylememe gerek yok, ÇED Genel Müdürü burada, çevresel etki değerlendirmesidir bilimsel açıdan. Şimdi, eğer biz, hani taraftar olmanın veya karşı olmanın ötesinde, bilimsel gerekleri de yerine getirmeden bunu bir siyasal inatlaşma sürecine indirgeyip böyle çok büyük bir operasyona yani bölgesel çapta bir operasyona girersek o zaman, biz şu anda Marmara müsilajını belki beş altı yıl sonra temizleyebileceğimiz tahmininde bulunuyoruz ama on yıl sonra hiçbir biçimde geriye dönüşü olmayacak bir sürece girme riskimiz var.

Sayın Komisyon Başkanı, Sayın Bakanlık mensupları ve değerli üyeler; o nedenle benim ricam, biz, bu konuyu da bilimsel olarak masaya yatıralım ve müsilaj karşısında çözüm ararken Kanal İstanbul'dan bağımsız olarak bir çözümün olamayacağını düşünelim. Mesela, Sayın Bakan Yardımcısı 84 milyondan bahsetti ama biz Kanal İstanbul'la sadece nüfus temelinde birkaç milyon kişiyi daha Anadolu'dan getirmek için proje üretiyoruz diğer bütün değişkenleri diğer faktörleri bir yana bırakırsak. Dolayısıyla, belirttiniz, "Sanayi tesisleri orada." dediniz ama bu, maalesef, tipik bir gelişmekte olan kapitalist devletin ya da biraz yağma kapitalizminin bir sonucudur, ürünüdür ama biz bunu görmeden daha çok oraya toplayacağız, daha çok oraya toplayacağız.

O zaman tekrar vurguluyorum ihtiyat ilkesini, lütfen Çevre Bakanlığı temsilcileri olarak orada atacağımız her adımda özellikle Marmara Denizi için ihtiyat ilkesini öne çıkaralım derim ve dikkatiniz için teşekkür ederim.