KOMİSYON KONUŞMASI

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben, önce, tüm misafirlerimize gerçekleştirdikleri sunumlar için teşekkür ediyorum.

Sayın Vekilimin de söylediği gibi, birbirimizin fikirlerine hepimiz aynı konumda katılmış olsaydık böyle bir Komisyona, böyle bir araştırmaya ihtiyaç duyulmazdı ve burada olmazdık. Elbette ki farklı düşüncelerimiz var ama doğruyu bulmak önemli.

Şimdi, tabii ki sunumlarda ve diğer şeylerde aileyi korumalıyız, aileden yana tavrımız olmalı ama neyle? Eğitimle, ahlakla, insan hakkıyla, eşitlik anlayışıyla. Şiddet, doğumdan ölüme yaşamımızın her tarafında var. Bu, nasıl önlenebilir aile içi, aile dışı? Özel bir eğitimle, doğru bir eğitimle. Toplumun en küçük birimi olan aile birliğinde şiddete rıza gösterilebileceği varsayımı ve hafif, ağır, orta tanımı hem kamu düzenini hem hukuk devleti ilkesini derinden sarsar. Devlet, aile içinde ve dışında şiddet gördüğünü ilgili makamlara bildiren veya bildirilmese bile bilinen veya bildiriminden geri adım atıp vazgeçen kadının yaşam hakkını teminat altına almalıdır, anayasal sorumluluğu bu. Bu yükümlülükler yerine gelmiyorsa devletin meydana gelen zararlardan sorumlu olması gerekir çünkü önlemek için gerekli tedbirleri almak devletin anayasal yükümlülüğüdür; yargı da bu tedbirleri, önlemleri alırken şiddetin önlenmesi konusunun önemli bir ayağıdır.

Tedbir kararlarının acil ve ani olması gerekir, gecikmesi telafisi imkânsız sonuçlar doğurabilir. Yani önce biz... Adı tedbir, tedbirin adı bu; acil ve ani. Niye? "Araştırayım, bakayım haklı mı, değil mi?" derken olan olur, telafi edilemez. Tedbir, araştırılarak verilen bir karar değildir, öncelikle bu konunun altını çizmek istiyorum. Ayrıca, araştırma -adı üstünde- tedbirden sonra yapılmalı; ki bu yol var, itiraz hakkı vardır, itiraz mekanizması işletilmektedir.

Efendim, "Bu durum, şikâyet eşi kızdırıyor. Şikâyetler daha çok erkeği şiddete yöneltiyor." E, eşimiz kızmasın diye dayak yiyip oturalım ya da başka başka şiddetlere maruz kalalım. "Efendim, şiddetin boyutu..." "E, bir tokat şiddet sayılmaz, morluk yoksa vurma önemli değil, kaburga kırılmamışsa mühim değil." mi diyeceğiz? Şiddetin hakikaten ortadan kalkmasını istiyorsak bütün ayaklarımızla, devletin bütün kurumlarıyla, yargısıyla, İçişleri Bakanlığıyla, Adalet Bakanlığıyla, Millî Eğitim Bakanlığıyla bu politikaları üretmek, uygulatmak, uygulattırmak zorundayız, uygulamak zorundayız. Kararlı ve iradeli davranmalıyız, aksi hâlde şiddeti önleyemeyiz; her kurumumuzla beraber.

Hâkimler de bu hukukta fena değil yani zaman zaman geldikleri konumlar itibarıyla örf ve adetlerine uygun davranıyorlar. İşte bilmem nereden geldi, örf ve adetlerine göre "E, bu bir şey sayılmaz." Hâkimler takdir haklarını kadından yana kullanmak zorundalar şiddete karşı iseler, örf ve adetlerden yana değil; "Bu bir şey değil, bu bir şey değil." olmaz. Ben de yaşadım, daha sonra hâkim arkadaşlarıma özel olarak söyleyebilirim. Ben bizzat yaşadım. Bir tarafın delillerinin değerlendirilip bir tarafının hiç değerlendirilmediği bir yargı olayı başımdan geçti. Bunu biliyorum, bu bana şiddetti. Benim umurumda değil, güçlü bir kadınım ama sorun şu: Şiddet kime karşı uygulanıyor? Şiddet, toplumda güçsüzleştirilen ya da gücü olmayan insanlara karşı uygulanıyor. Ekonomik olarak, sosyal olarak, fiziksel olarak, başka başka konumda güçsüzlerin mağdur olduğu bir alandır; şiddet, mağdur eden bir konumdadır. Dolayısıyla, anayasal sorumluluğumuz gereği de tüm kurumlarımızla biz şiddeti uygulayanın karşısında yani mağdurun yanında kararlı bir şekilde durmak zorundayız. Şiddet güçsüze uygulanıyor, güçlü olan şiddet uygulatmaz ya da buna izin vermez, o şiddet alanından gider ama kadınlar gidemiyor. İşsizlik, yoksulluk, çoluk çocuk, fiziki güç eksikliği... Ha, diyebilirsiniz ki: Judo falan filan dersi alalım, fiziksel olarak Rabb'im böyle yaratmamış ama buna karşı böyle önlemler alalım ama bunun bir insan hakkı ihlali olduğunu hiç unutmadan şiddet kime karşı kimden geliyorsa gelsin karşısında durmak zorundayız.

Ara buluculuk, kadını şiddetle baş başa bırakmak, kaderine terk etmek demektir, baskı unsurudur. "Nasıl olsa barışırız." kavramını oturtmak mı istiyoruz biz? Bütün bilim adamları, bu konuda araştırma yapan kurumlar ara buluculuğun çok tehlikeli olduğunu anlatıyor. Hayatımız güllük gülistanlıkmış gibi davranıyoruz ama bakıyoruz ki güllük gülistanlık bir ortamda değiliz, şiddet her geçen gün artıyor.

6284'ten sonra arttı mı, azaldı mı konusuna gelince, bu ülkede dört kadından 1'i ölümle burun buruna şiddete maruz kalmış konumda yaşıyor ve güvenle bu sokaklarda dolaşamıyorlar.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hangi istatistiki veri o?

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Söyleyeceğim ama lütfen, rica ediyorum.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Bölmek için değil, samimiyetle soruyorum, gerçekten.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bütün araştırmalar bu yönde, sana gönderebilirim.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Çok memnun olurum.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Odana da gelir anlatırım ama süre konusunda kısıtlamamız var.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Şahin buyurun.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - 6284 sayılı Yasa'ya gelince bu yasa -nedense yani bunu söylemek istemiyorum, şiddeti konuşuyoruz- bu iktidar zamanında övünerek imzaladığımız, övündüğümüz, hakkında övgüler yağdırdığımız "İmzaladığım 2 önemli şeyden biridir, biri nikah, biri budur." diye övgüler yağdırdığımız bir kanun, Meclisten geçirilmiş bir kanun ve sözleşme oldu İstanbul Sözleşmesi. Ne oldu? Bu şiddet gören insanlara güven getirdi, saklı kalmadı, şikâyetler arttı, şiddet ortaya çıktı, vahamet ortaya çıktı ve işte, o yüzden bu komisyonlar, İstanbul Sözleşmesi komisyonları, şiddetle ilgili alt komisyonlar, -önleme gibi- bütün kurumlarımız çalışıyor. Madem yoktu, bu kadar kurumumuz şiddet için dünyanın bütçesine harcayarak çalışmalar yapıyor. Yoksa neyi yapıyoruz? Var, bunun varlığını unutmamamız gerekli.

Bu genel konuşmadan sonra 3 sayfamı attım Sayın Başkanım yani görmenizi istiyorum.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Şahin, kısa tutacağınızı söylemiştiniz.

Buyurun.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Tamam, peki, söz verdim.

Şimdi, şöyle: Arkadaşlarım, birçok şeyden bahsetti, bunların hepsine girmeden özellikle önleme, koruma ve cezasız bırakmama yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi, ayrımcılık, yaşam hakkı, bedensel bütünlüğün korunması, adil yargılanma, kötü muamele, işkence yasağı gibi birçok hak ihlali sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Kadınlar şiddete uğradıklarında, ilgili birimlere başvuru yaptıklarında sonuç alamamaları, yaşadıkları korku, defalarca yaşadıklarını anlatarak yeniden yeniden travmatize edilmeleri, iddianame bile hazırlanmadan takipsizlik kararı verilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, faillerin beraat ettirilmesi, verilen cezaların para cezasına dönüştürülmesi hatta taksitlendirilmesi gibi konular en önemli mağduriyet alanlarıdır yargıda.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konularda verdiği olumlu kararlar bulunmaktadır. Nahide Opuz kararı Türkiye'nin bu konuda yükümlülüklerini yerine getirmediğinin göstergesi olması açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, kadınların bu konularda tüm iç hukuk yollarını tükettikten sonra üst mahkemelere başvurmak zorunda kalmaları da devletin üzerine düşen sorumluluklarını bu anlamda yerine getirmediğinin önemli bir işaretidir.

Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruların kaçı kadına yönelik şiddete ilişkindir? Bu başvuruların kaçı diğer hak ihlalleriyle ilişkilidir? Bu kararların kaçı hakkında incelenememezlik ve ret karar verilmiştir? Kaçı kabul edilmiş? Sonucu ne olmuştur? Kadına yönelik şiddete ilişkin başvurular nasıl kategorilendirilmektedir? Tekrarlayan şiddet konusunda kaç başvuru olmuştur? Devletin önleme, koruma, cezasız bırakmama yükümlülüğünün sağlanmadığına ilişkin yapılan başvuru sayısı kaçtır? Kadınların Anayasa Mahkemesi gibi üst kurumlara gelene kadar tüm iç hukuk yollarını çaresizce tüketmek zorunda kalmaları da bir hak ihlali değil midir? Kadınlar tüm bu süreçte can güvenliği tehdidi de varsa özellikle ciddi tehlike altında demektir. Anayasa Mahkemesi bu başvuruları ne kadar sürede sonuçlandırılmaktadır?

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Şahin, bitiyor değil mi?

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bir dakika, soru olarak geçeyim diğer kısımları olur mu?

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - On birinci dakika Sayın Şahin.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Anayasa Mahkemesine başvuru yolunun kadınlar açısından ne kadar bilinir olduğu ve bu konuda bilinirliğinin artması konusunda çalışmalarınız var mıdır? Devletin sahip olduğu etkili bir hukuk sistemi kurma yönünde pozitif yükümlülüğünün ihlal edilmesi ve pratik tedbirlerin alınıp alınmadığı yönünde yapılan inceleme, soruşturma olmuş mudur?

Şimdi, ben Yargıtaya da bir soru soracağım. Yargıtay, 2020 Yılı Faaliyet Raporunda bir açıklama yapmış, kapasite açısından zayıflıklar içerisinde. Yargıtayda ortalama yargılama süresinin uzun olması, tetkik hâkimleri ve personelin önemli bir bölümünün genç ve deneyimsiz olması olarak sıralamış. Bunların içerisinde "görevde yükselmede objektif kriterlerin ve liyakat ilkesinin esas alınmaması" ibaresi oldukça kritik. Bu konuda kadınların bu kategoride uğradığı ayrımcılık örnekleri var mıdır? Görevde yükselmemelerinin önünde cinsiyetçi tutumlar ve benzeri örnekler yaşanmış mıdır?

Anayasa Mahkemesi 2019 Yılı Faaliyet Raporunda belirtilen 2 örnek mahkemelerinin tutumu açısından oldukça önemlidir. İlk karara göre boşanma sürecinde olduğu eşi tarafından şiddet gördüğü gerekçesiyle aile mahkemesine başvuran ve tedbir kararı aldıran bir kadın, tedbir kararına rağmen darp edilmiş. Bunun üzerine tekrar aile mahkemesine başvurarak zorlama hapsi uygulanmasını talep etmiştir. Mahkeme kadının talebini reddetmiştir. Anayasa Mahkemesi, kararla ilgili değerlendirmesinde talebi reddeden mahkemenin, başvurucunun şiddet olayını gerekçe göstererek zorlama hapsi istemine karşın, darp olayına ilişkin hiçbir değerlendirme ve gerekçe ortaya koymadığını tespit etmiştir. Başka bir örnek; boşandığı eski eşiyle aynı kurumda çalışan kadın, eski eşi tarafından darp edilmesi, bıçaklanması sonucunda can güvenliği endişesiyle kurum değişikliği talebinde bulunmuştur. Aile mahkemesi iş yeri değişikliği talebini, idari mahiyette olduğu gerekçesiyle reddetmiştir, itiraz da kabul edilmemiştir.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Şahin, istirham ediyorum.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Soru: Bu örneklerden de görüldüğü üzere Hâkimler ve Savcılar Kurulu kadına yönelik şiddet konusunda hâkimler ve savcılar açısından mevzuat bilinirliliği yönünden bir çalışma yapmış mıdır? Yapmışsa bu çalışmanın sonuçları nedir? Kaç hâkim ve savcıya bu konuda meslek öncesi ve meslek içi eğitim verilmiştir? Sunumlarınız bir kısmına katılamadım, vermişseniz lütfen, kusura bakmayın. Özellikle, aile mahkemeleri gibi bu konuyla doğrudan ilgili olanlarda çalışacak, çalışan hâkim ve savcılara özel bir eğitim verilmesi söz konusu olacak mı? Hatta bu alanlarda...

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Şahin, mikrofonunuzu kapatmak zorunda kalacağım. İstirham edeyim bağlayın lütfen.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - 6284 ve bu konudaki ilgili mevzuatı dikkate almayan kaç hâkim ve savcı hakkında idari işlem yapılmıştır? Mesela, yukarıda verdiğim 2 örnekteki aile mahkemesi hâkimleri hakkında bir soruşturma açılmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.