KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın Komisyon görüşmeleriyle ilgili olarak geneli üzerinde bir değerlendirmede tabii ki birçok madde var.

Birincisi, askerî yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleriyle ilgili bir değişimi, enerji tarifelerinde EPDK'ya yeni bir tarife yapma yetkisini, nükleer enerji genel müdürlüğü kurulmasıyla paralel olarak Akkuyu Nükleer Santrali'yle ilgili konuları ve önemli değişiklikleri içeren torba şeklinde diyebileceğimiz bir kanun tasarısını bu noktaya getiriyoruz. Şimdi, benzer şeyler Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen torba kanunun içerisinde de var, aynı şekilde "Elektrik Piyasası Kanunu'nda dağıtım sistemi kayıplarının azaltılmasına ilişkin tedbirler" diye geçici 18 maddeye onlar konulmuş.

Burada öncelikle bir konunun altını çizerek başlamak istiyorum. Bu kanun değişikliğinde -geçen toplantımızda da konuştuk- elektrik piyasasının dağıtımının özelleştirilmesi ve elektrik piyasasının oluşturulması konusundaki çalışmalar sonucunda, elektrik dağıtımının özelleştirilmesindeki hedefler kayıp kaçak oranı açısından tutturulamadığı çok net bir şekilde rakamlarla ortadadır. Elektrik dağıtımının özelleştirilmesindeki temel hedef ülke genelinde var olan dağıtımın özel sektör marifetiyle yatırım yapılarak kayıpların asgariye indirilmesi ve ülkedeki arz güvenliğinin, enerji verimliliğinin sağlanması konusunda bir hedefle elektrik dağıtımı özelleştirilmeye çıkıldı. Temel hedef "Devlet buna yeteri kadar yatırım yapamıyor, özel sektöre verelim, onlar yatırım yapsın ve bu şekilde bu işte daha başarılı bir dağıtım yapalım." dediler. Bakın arkadaşlar, bu toplantıdan sonra beni bir dağıtım şirketinin temsilcileri ziyaretime geldi, Dicle Elektrik. Dicle Elektrik'le oturduk, konuştuk. Dicle Elektrik diyor ki: "Ben bu dağıtım özelleştirilmesinde artık özelleştirmeyi bırakmak ve bu işten vazgeçmek istiyorum." diyor. Vazgeçme gerekçesini ise o bölgede devlet otoritesinin olmadığını, kendilerine yardım edilmediğini, kayıp kaçak oranlarında varılması gereken hedefe varmanın mümkün olmadığını ve yapılan tüm iyileştirmelerin bu anlamıyla hiçbir mana ifade etmediğini, ciddi zararlarla karşı karşıya olduklarını, "Biz dağıtımı bırakmak istiyoruz." diyor. Bu Dicle Elektrik sizleri de ziyaret ettiğini, sizlere de bu konuda gerekli dokümanları verdiğini bana söyledi. O rapordan da Sayın Bakanın da sizlerin de çok net bir şekilde bilginiz olduğunu söylediler. Bu anlamıyla, bir yanıyla oradaki dağıtımda girilen handikap bu. Batıya geliyorsunuz, batıda da işlerin öyle iyi gitmediği çok açık. Batıdaki dağıtım şirketlerinde de dağıtımın ciddi şekilde yapılmadığı, kayıp kaçak oranlarında istenilen hedeflere varılmadığı, aynı zamanda ciddi bir şekilde elektrik kesintilerinin en ufak bir kış koşullarında müthiş bir şekilde arttığı, bütün bunlar sonucunda da elektriği tüketen tüketiciler olarak elektrik dağıtım özelleştirilmesinden memnun olmadıkları çok açık.

Devlet elektrik gibi bir konuda hiçbir zaman bu işin içinde olmaktan vazgeçmemelidir. Elektrik en temel ihtiyaçtır. Bu, bireysel tüketiciden tutun da sanayiye kadar her aşamasında, ticaret aşamasında, turizmde, tarımda, her aşamada enerjinin arz güvenliği, enerjinin ucuz olması ve enerjinin erişilebilir olması çok önemli bir ihtiyaç. Tüm bu ihtiyaçlara rağmen, devlet buradan elini ayağını çekmiş, sanki özel sektöre verdiğinde, devrettiğinde bir sihirli değnekle bu işe dokunacaklar ve bu dokunma sonucunda Türkiye'de elektrik dağıtımının özelleştirilmesiyle bütün elektrikte sorunlar çözülecekmiş gibi bir anlayış içerisine girdiler.

Yatırımdan devlet vazgeçtiği gibi, özel sektör yatırımlarıyla ilgili olarak da çok önemli yatırımlar yapılmadığı çok açık. Ama en kötüsü bu kanunda gelen şudur: Tüketicinin, maaşıyla geçinen emekli insanların, ticaret yapıp para kazanmak isteyen esnafın, KOBİ'nin, tarım sulaması yapan köylünün, ülkedeki bu özelleştirme sonucu yeterli verimliliğin sağlanmamasına rağmen kayıp kaçak bedellerinin tüm yükünün bu tüketicinin sırtına yüklenmesi sonucu ciddi bir maliyet unsurunun arttığı açıktır. Dağıtım şirketlerinin bu konuda yeterli çaba içerisinde olmadığı, EPDK'nın ve Enerji Bakanlığının bu konuda yeterli faaliyet ve denetimi yaparak bu işin daha iyi noktalara gitmesi için gerekli çabaları atmadığı çok açıktır ama sonuçta, tıkanan bir sistem vardır, dağıtım şirketleri "Biz bu işten kâr etmiyoruz." noktasına gelmişlerdir ama aynı şekilde, ciddi bir mücadeleyle, hukuk mücadelesiyle de Yargıtay 3. Hukuk Dairesinde ve Yargıtay Genel Kurulunda kayıp kaçak bedelleriyle ilgili maliyetin tüketiciye yansıtılamayacağı net bir şekilde ortaya konulmuştur.

Şimdi, Bakanlık bütün bunların ışığında bu kanunla bir noktaya gitmektedir. Bir tanım değişikliğiyle anayasal haklarını vatandaşın ve tüketicinin elinden alarak, kazanılmış bir hukuk mücadelesini yok farz ederek, o hukuk mücadelesini yasal değişiklik yaparak aşmaya çalışarak, ciddi bir şekilde bu konuda vatandaşı mağdur edecek bir düzenlemeyi yapmaktadır. Bu noktada, temel amaç elektrik faturalarında yer alan kayıp kaçak bedelini yeni bir kanunla düzenlenerek yasal bir zemine oturtmak, "Kayıp kaçak bedeli dağıtım sistemine giren enerjiyle dağıtım sisteminden tüketiciye tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasında farktır." noktasında bir kayıp tanımı yaparak, buradan elektrikteki tüm zafiyetini tanım değişikliğiyle vatandaşın sırtına yüklemektedir. Elektrik kaybını önlemek için teknik yatırım yapmak, kaçak elektrik kullanımını engellemek ve bunların bedelini tahsil etmek, elektrik dağıtım şirketlerinin ve onları denetleyen Enerji Bakanlığının görevi olmasına rağmen, kaçak kullanımın önlenmesi konusunda yeterli gayreti gösteremeyen, basiretli davranamayan, bu anlamıyla da dağıtım şirketlerinin bütün kayıp kaçak bedellerini abonelere yansıtması hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırılık Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ve devamında da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından tespit edilmiş olup aboneler lehine kararlar verilmeye başlanmışken Meclise getirilen iş bu tasarı yalnızca özelleşen dağıtım şirketlerini korumaya yönelik bir tasarı şeklindedir, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının enerji politikalarının zaafını örtmeye yöneliktir. Bu anlamıyla yapılması gereken kaçak elektrikle mücadele, kaçak elektrik tüketiminin azaltılmasını teşvik etmek ve tüm maliyetleri vatandaşa yıkmak yerine, onun sorununu çözmek olması gerekirken bu yapılmamaktadır. Teknik ve teknik olmayan kaybın tanımı yapılmıştır. "Kaçak elektrik" terimi burada literatürden çıkarılmıştır, kaçak elektrik artık tanımlanmamaktadır. "Kaçak elektrik" tanımı yerine "teknik olmayan kayıp" terimi yerine getirilmiş, amaç burada vatandaşı yanıltmak, kanunda yapılacak değişiklikle elektrik faturası maliyetlerine teknik ve teknik olmayan kayıp eklendiğinde vatandaş kaçak elektrik kullanımından dolayı faturasında bir bedel ödediğini fark etmeyecek, vatandaş sadece bu konuda tükettiği elektriğin bedelini ödemiş gibi faturalarını incelerken böyle bir anlayış içerisinde olacaktır.

Yine, tasarıda Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/5/2014 tarih, (2013-7) ve (2014/678) sayılı Kararı'yla bütün bu yaptıkları çelişmektedir. Zira, kararda Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun tarifeleri ve tarifelerde yer alan unsurları sınırsız olarak belirleme hak ve yetkisine sahip olmadığı, üstelik bu durumun Elektrik Piyasası Kanunu'nun temel amaçlarından olan düşük maliyetli enerji teminine aykırı olduğu belirtilmektedir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun temel işlevlerinden bir tanesi elektrik dağıtımında vatandaşın en uygun arz güvenliğiyle, uygun fiyatlarla elektrik almasını sağlamaktır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna verilen bu tarife yetkileri kayıp kaçak bedeli, dağıtım bedeli, iletim bedeli gibi unsurların serbestçe denetimine tabi olmaksızın, belirlenmesinin önünü açmaktadır bu tasarıyla yani EPDK'nın temel amacı olan tüketicinin elektrik tüketiminde adaletli bir bedel ödemenin değil, bu anlamıyla, istediği gibi serbestçe bedel ödemeyi ve tarife yapmayı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna vermektedir.

Yine, tasarının 3'üncü maddesinde tarifeler içerisinde maliyet ve hizmet bedelleri dışında bir unsur yer almayacağını belirterek kayıp kaçak bedeli sanki elektrik dağıtımının maliyet unsuruymuş gibi gösterilmeye çalışılmakta. Teknik kaybın tüm dünyada sıfırlanmadığı doğrudur ancak kaçak elektrik hiçbir koşulda elektrik dağıtımının bir maliyet unsuru olamaz. Yapılacak değişiklikte, gerçek ve tüzel kişinin tabi olduğu tarifeyle öngörülen ödemelerden herhangi birini yapmaması hâlinde elektrik hizmetinin durdurulabileceğinden bahsedilmektedir yani herhangi bir abone elektrik faturasındaki kayıp kaçak bedelini ödemeyip faturanın diğer kalemlerini ödediğinde kurum abonenin elektriğini kesecektir. Kanun değişikliğiyle kurum aboneleri tüm kalemleri ödemek zorunda, aksi hâlde "Elektriğini keserim, kestiririm." diye tehdit edilmektedir. Elektrik enerjisinin her bir ferdin ve ailenin onurlu bir hayat sürdürme, maddi manevi varlığını medeni koşullarda sürdürmesi için olmazsa olmazı, zaruri ihtiyaçlar içerisinde bir ihtiyaç olduğu tartışmasızdır. Ayrıca, sosyal devlet anlayışı gereği vatandaşların temel ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması gerekirken tasarıda yer alan bu maddeyle devlet, vatandaşlarının zaruri ihtiyaçlarından olan elektrik enerjisini kesmekle, aboneliklerini sona erdirmekle tehdit ettiği bir yasal düzenleme hâline gelmektedir.

Yürürlükte olan kanunda, "Yalnızca dağıtım şirketleri tarafından hazırlanacak olan dağıtım tarifeleri, elektrik enerjisinin dağıtım sistemi üzerinden naklinden yararlanan tüm gerçek ve tüzel kişilere eşit taraflar arasında ayrım gözetmeksizin uygulanacak hizmetlere ilişkin fiyatları, hükümleri ve şartları içerir." olarak açıklanmışken taslakta aynı cümle korunmuş olmakla birlikte devamında dağıtım maliyetlerinin neler olduğu açıklanmış ve teknik, teknik olmayan kayıp, kesme bağlama hizmeti, sayaç okuma, reaktif enerji maliyeti, dağıtım faaliyetleri maliyetleri olarak sayılmıştır. Hatta, bu gösterilen maliyetler sınırlı olarak sayılmamış, "vb" sözcüğü kullanılarak daha sonra itiraza konu olabilecek unsurları da maliyet unsuru gibi göstermek için kanunda açık kapı bırakılmıştır. Yani, dağıtım şirketlerinin tüm yaptığı işlemleri bu tanımlama içerisine sokarak vatandaşın hak arama özgürlüğü, kendisiyle ilgili oluşan olumsuzlukları yasayla giderme yetkisi bu tanımlamayla ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

"Dağıtım şirketleri için belirlenecek hedef kayıp kaçak oranlarını geçmemek kaydıyla teknik ve teknik olmayan kayıplara ilişkin maliyetler dağıtım tarifelerinde yer alır ve tüketicilere yansıtılır." ibaresi de yanıltıcıdır. Bölgesel tarifeliğe geçilmediğinden ötürü şirketler bazında belirlenen hedef kayıp kaçak oranları yalnızca şirketlerin kârlılık oranını etkilemektedir. Ulusal tarife uygulanmaya devam edildiği için, EPDK'nın şirketleri hedef kayıp kaçak oranlarına ulaşmaya teşvik etmesinin abonelere uygulanacak tarifeye etkisi yoktur. Örneğin, Ankara'da elektrik dağıtım hizmetini veren Başkent Elektrik Dağıtım AŞ, EPDK tarafından kendisi için belirlenen hedef kayıp kaçak oranına ulaşıp daha iyi bir duruma getirilse, kaybı önlemek için teknik yatırım yapsa, kaçakla mücadele etse şirketin kârlılığı artacaktır. Ancak, bir diğer dağıtım şirketi olan, diyelim ki Van Gölü Elektrik Dağıtım Şirketi, hedef kayıp kaçak oranını yakalayamasa, yakalamak için yatarım yapmasa, kaçak elektrikle mücadele etmese, bu, şirketi, zarara uğratır. Oysa, Van'da yaşayan elektrik abonesi ile Ankara'da yaşayan elektrik abonesinde değişen bir şey olmayacaktır. Her ikisine de aynı tarife uygulanacak, her ikisinden de aynı oranda kayıp kaçak bedeli tahsil edilecek, bölgesel tarifeye geçilmediği için de bu anlamıyla şirketin kârını etkileyecek bir unsur ama vatandaşın cebinden çıkan elektrik faturasının bedeli değişmeyecektir.

Ayrıca, geçmişte kayıp kaçak hedeflerine bakıldığı zaman, birçok dağıtım şirketinin bu hedefleri tutturamadığını görüyoruz. Birincisi EPDK tarafından gerçekçi olmayan hedefler belirlendiğinden dağıtım şirketleri hedeflerini tutturamıyor. İkincisinde ise, "Devlet bu konuda nasıl olsa bize tolerans gösterir." zihniyetiyle gerekli çalışmaları yapmıyor. Bu iki durumda da fatura tüketiciye, abonelere çıkarılıyor.

Madde gerekçelerinde dağıtım şirketlerinin kayıp kaçak oranlarını düşürmek için yatırım yaptırdığından bahsedilmekte ise de, birçok ilde haksız uygulamalar ve sık sık yaşanan elektrik kesintileri, bu konuda yeterli yatırımın yapılıp gerekli güvenli elektrik dağıtımının oluşmadığını göstermektedir.

Ayrıca, tüketici hakem heyetleri ve mahkemelerin yetkisini ürün ve hizmet bedellerinin kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluk denetimiyle sınırlamak istemektedir. Yani, Tüketici Kanunu'nu çıkardık, tüketici hakem heyetleri oluşturduk, tüketicilerin uzun mücadeleleri var. Bu kanunla bunların tüm yaptıkları mücadeleler ve gelinen noktalar baypas edilmeye çalışılmaktadır. Mahkemelerin Anayasa'dan aldığı yetki kanunla sınırlanmaya çalışılmakta, bu madde hak arama özgürlüğünü de ihlal anlamına gelmektedir.

Madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı hiçe sayılarak. kurumun düzenleyici işlemleri iptal edilmedikçe abonelerin faturalarından haksız olarak tahsil edilen kayıp kaçak bedellerinin iade taleplerinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Susam, bunları maddede şey yapsak.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) - Nasıl kayıp kaçak bedellerinin tüketicilerden tahsil edilmesi hukuka aykırı ise, mahkemelerin davalardaki yetkisinin düzenleyici işlemlere uygunluk denetimini sınırlamak da o derece hukuka aykırı bir işlemdir. Hak arama özgürlüğünün kullanılması gereksiz iş yükü olarak yorumlanmış, bunlar tümüyle ciddi bir haksızlıktır.

Yine, tasarıda, "davalarda adli yargının değil, tarifenin düzenleyici işlem olmasından ötürü idari yargının görevli olduğu" tezi savunulmaya çalışılmış, yani adli yargının üst mahkemesi olan Yargıtay tarafından verilen kararın uygulanmayacağı belirtilmeye çalışılmıştır ki zaten, halihazırda görülmekte olan veya aboneler lehine kesinleşmiş olan tüm davalarda dağıtım şirketleri ve kurum aynı doğrultuda savunma yapmış, ancak, bu argüman, mahkeme tarafından kabul görmemiş, adli yargının abone lehine karar vermesine engel olunamamıştır.

Elektrik hizmeti abonelerinin hakem heyeti ya da mahkeme yoluyla herhangi bir para iadesi alması durumunda bunun tarife yoluyla yine tüm abonelere yansıtarak ödetileceğinden bahsedilmektedir. Bu durum, halihazırda toplumda yara almış olan adalet duygusuna ciddi anlamda zarar verecektir.

Bu tasarının açılmış davaları etkilemesi mümkün değildir. Her dava açıldığı tarihte hukuki mevzuata göre çözümlenir. Hukukun temelinde olan bu kural, hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında geleceğin hukukçularına ilk öğretilen temel hukuk kurallarından biridir. Öte taraftan, geçmişe yönelik yasal düzenleme yaparak hak arama özgürlüğünü bertaraf etmek, aynı zamanda Anayasa'ya aykırıdır.

Tasarıda yere alan düzenlemelerle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı yok sayılmaya çalışılmakta, hukuk genel kurulunun kararının gerekçesi dikkate alınmadan vatandaşların ödediği faturalar üzerinden özelleşen elektrik dağıtım şirketlerine kaynak aktarımı yapılması düşünülmektedir. Bakanlar Kurulu tasarısıyla vatandaşın yanında yer almak yerine sadece içine düşülen açmazda dağıtım şirketleri kurtarılmaya çalışılmaktadır.

Sosyal devlet, ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren, teminat altına alan, kişi-toplum dengesini kuran, emek-sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, çalışanları koruyan, işsizliği önleyici, millî gelirde adalete uygun bir şekilde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran, hukuka bağlı kararlar içerisinde gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlet demektir. Sosyal hukuk devleti ise, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. Bu tasarıda "sosyal devlet" ve "sosyal hukuk devleti" anlayışı unutulmuştur.

Bu tasarıyla ilgili olarak bütün yapılan işlemlerde...

Ayrıca, yine başka bir konuda "Bu dağıtımla ilgili ihale aşamasında belirlenen kayıp kaçak oranı bedelleri şu kadar olacaktır." diye kayıp kaçak oranları açıklanmış, ihalelere çıkılmış, ihalelere girecek firmalar o kayıp kaçak oranlarına göre ihalelerde fiyat teklifleri vermiş, değerlendirmeler yapmış. Şimdi, tümüyle yeni bir uygulamayla kayıp kaçak bedelleri dağıtım şirketlerinin üzerinden alınıp bütünüyle -ne oran olursa olsun- tüketiciye yansıtılarak, yapılmış olan ihalelerde haksızlığa neden olan, girmeyen firmalara veya bu dağıtım ihalelerinin özelleştirme bedellerini etkileyebilecek bir noktaya gelen bir değişikliği gündeme getirmektedir.

Tüm bunlar dikkate alındığında, bu düzenleme doğru bir düzenleme değildir. Geçen konuşmamızda da, değerlendirmede de şöyle bir nokta çıktı: "Kardeşim, bu kayıp kaçak bedelleri çok önemli bir miktar tutmaktadır -yaklaşık 33 milyar son on yıldaki kayıp kaçak bedelleri- eğer biz bunu tüketiciden almazsak, tüketici bunları bizden geri alırsa -faizleriyle birlikte çok önemli bir miktardır- biz sonuçta bu bedelleri tüketiciden alacağız, ama şöyle alacağız ama böyle alacağız. Bu kanun değişikliğini yapıp bu bedelleri alacağız." noktasındadır. Devletin, bu konuda, kendi sorumluluğunu, kendi eksikliğini, enerjideki bunca yıllık uygulamalardan doğan sorunları görmezden gelip, örneğin konuşmamın başında söylediğim gibi, bir enerji dağıtım şirketinin "Ben, tüm çabamı sarf etmiş olmama rağmen, burada başarılı olamıyorum." diyebilme noktasındaki sorumluluk ve bedelin, bugün ülkeyi yöneten siyasi iktidarda olduğu çok açık bir gerçeklikken, bütün bunlar varken bunun bedelini, döndürüp, "Vatandaştan ben bunu tahsil edeceğim." demek, bir siyasi iktidar için gerçekten izahı mümkün değil. Tüketicinin anayasal haklarına ve sosyal devlet ilkesiyle uyuşan bir nokta değildir. Bütün bunların Sayın Bakan tarafından burada Hükûmet temsilcisi olarak ve Bakanlığına sorumlusu olarak da bizlere izah edilmesine ihtiyaç vardır. Bunlar izah edilmeden, bu konuda tüketicinin feryadı dinlenmeden... Aldığı maaşlar içerisinde önemli bir gideri oluşturan, veyahut da yaptığı ticaret içerisinde önemli bir gideri oluşturan, dürüstçe elektrik borcunu ödeyen, yatırımını yapan, elektrik borcunu ödemeyi belki birçok ihtiyaçlarından önce gören insanların bu soruları aydınlatmaya ihtiyacı vardır. Ödeyenle ödemeyen, doğru işini yapanla, hukuka uyanla uymayanı ayırmayan ve sonuçta bir total hesap yaparak "Siz bunları ödeyeceksiniz kardeşim." diyen bir anlayış adaletli, sosyal devlet ilkeleriyle uyuşan bir anlayış değildir. Biz bu nedenle bu konuların anlaşılmasını, kamuoyuyla paylaşılmasını ve burada katılan tüm kurumların dağıtıcılar, özellikle de tüketici derneklerimizin yıllardır bu işle mücadele vermiş sivil toplum örgütlerimizin görüşlerinin net bir şeklide alınıp ondan sonra tasarının tümü üzerinde oylamaya geçilmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.