| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Çukurova Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma Merkezi Kurucu Başkanı Prof. Dr. Nevin Gaye Erbatur, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Çiler Dursun, İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı-Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonları Kurucu Başkanı Av. Nazan Moroğlu, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 15 .06.2021 |
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Değil mi? Teşekkür ederim, sağ ol. Senin üste kalanı kullanacağım.
Evet, değerli hocalarım, öncelikle, Komisyonumuza hoş geldiniz, değerli sunumlarınız için çok teşekkür ederiz.
Ben, öncelikle, Gaye Hocama bir soru sormak isterim Mecliste kadına yönelik şiddet konusunda önemli çalışmalar yapmış bir milletvekili ve akademisyen olarak, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin milletvekili olduğunuz dönem ile bu dönemde kadına yönelik şiddet konusunda yapılanları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Daha sonra, Nevzat Tarhan Hocam, bir açıklamayla sorumu sormak istiyorum size. Açıklamalarınız, temelinde kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle uğradığı ayrımcılığı açıklamaya yetmiyor ve ne yazık ki şiddet uygulayanların birçoğu da referanslarına dikkat çektiğiniz biyolojik farklılıklar üzerinden tanımlanan bir üstünlük algısı üzerinden oluyor. Biyolojik ve duygusal açıdan farklılıklar üzerinden yaptığınız vurgular tam da toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının "toplumsal" dediği kısmına işaret ediyor. Yani biyolojik değil, toplumsal olarak belirlenenlere bir itiraz ve oradan da doğru bir eşitlik talebi var bu kavramın. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde biyolojik bir farklılığa değil, toplumsal bir eşitlik anlayışına oturuyor. Kadınlara kültürel olarak verilen cinsiyetçi roller nedeniyle kamusal alandan, yaşamın her alanından dışlanmasına karşı çıkıyor. İstanbul Sözleşmesi de toplumsal cinsiyeti şöyle tanımlıyor: "Herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler..." Bu anlamda, temel sorunumuz toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana akımlaştırılmaması ve bu konuda direnç noktalarının oluşturulmaması. Yani ev kadınlığı, kadınların ideal kariyeri değildir. Kadınlar da eşit haklar çerçevesinde iş hayatında yer alabilmelidir. Siyasette, yaşamın diğer alanlarında bu direnç noktaları nasıl aşılabilir? Eşitliği sağlamakla yükümlü kurumların görevini yapması ve bunun ruhuna toplumsal cinsiyet eşitliğini işlemesiyle ancak mümkün olabilir diye düşünüyorum. Sizin düşünceniz nedir? Bu çerçevede eşitlik için atılan adımları, Medeni Kanun, 6284 sayılı Yasa, CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? İstanbul Sözleşmesi, ilk defa şiddeti toplumsal cinsiyetle ilişkilendiren en kapsamlı metin.
Bir yazınızda, kadın ve erkek eşitliğinin net olarak tanımlanamadığından bahsetmişsiniz. "Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması" başlıklı 4'üncü maddeden haberiniz var mı mesela? 4'üncü maddeye göre şöyle diyor: "Taraflar herkesin, özellikle de kadınların, gerek kamu gerekse özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını yaygınlaştırmak ve korumak için gerekli olan yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır." Bir de sözleşmenin tam adı "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi." Ancak bu demek değildir ki sözleşme ayrımcılık yapıyor, sadece kadınları koruyor. Sözleşme, insan hakları konusunda temel metinleri referans aldığını belirtiyor. "Herkesin" diyor ve "özellikle kadınlar" diye ekliyor çünkü şiddete en çok maruz kalan kadınlar ve şiddet uygulayanların ezici bir çoğunluğu da erkekler. Bu araştırmalarla da ortaya konmuş durumda. Bu sözleşmeden eşitliğin tam tanımlanmadığını nereden çıkarıyorsunuz, onu merak ediyorum.
Ayrıca, sunumunuzda "Kadına yönelik şiddete ilişkin yeterli bilimsel çalışma yoktur." gibi bir anlam çıkardım. Oysa teorik arka plan konusunda İstanbul Sözleşmesi... Bakanlıkların ve STK'lerin birçok çalışması var, bu raporlara da bakıp bakmadığınızı merak ediyorum. Sunumunuzda "Şiddet görenin bazı psikolojik özellikleri saldırıyı cazip hâle getirir." diyorsunuz. Şiddetin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz diye düşünüyorum. Şiddet uygulayanı değil, şiddet göreni sarıp sarmalamak gerekir. Bu tarz öneriler muğlak olduğu kadar şiddeti uygulayanı da daha da cesaretlendirecektir diye düşünüyorum. Gaye Hanım da vurguladı; şiddet, eşitsiz güç ilişkilerinin sonucudur. Mesele de bu eşitsizliği güçlendirmek değil, ortadan kaldırmak olmalıdır.
Bu arada, Sayın Hocam, Ahmet Hocam biraz önce "Biz neden başkalarının mevzuatlarına teslim olalım?" dedi. Ulusal bazda yasalar ile uluslararası sözleşmelerin, şiddetin sonlanması üzerindeki etkisi ve katkısını soruyorum Sayın Nazan Hocama. Şiddeti önlemek için tam da bugün ne eksik, ne önemli, önemli gördüğünüz eksiklikler nedir ve acil olarak yapılması gereken çözüm önerileriniz var mıdır? Biraz önce...
Bir de bir şey eklemek isterim -sevgili arkadaşım gitti ama- İstanbul Sözleşmesi'ni imza konusunda şerhlerimiz, çekincelerimiz elbette olabilirdi ancak bu çekincelerimiz ve şerhlerimiz, basiretli bir davranış olarak imzadan önce tartışılması gereken işlerdi. Hırvatistan imzadan önce bu şerhi koydu ve benim bildiğim genellikle mülteciler konusundaki şerhlerdi. Oysa biz bu sözleşmeyi imzalarken bizim devletimiz övgülerle bayram havası içerisinde imzaladı, ülkemiz için bir onur olduğundan bahsetti, ifade etti. Bugün ne değişti? Bu sözleşme imzalanırken acaba devletimiz, milletimizi, toplum yapımızı, ülkemizi tanımıyor muydu yani yeterince bu konuda anlamamış mıydı? Neden imzadan çekildik?
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Suzan Hanım, Nazan Hocamın uçağa yetişebilmesi için bitirirseniz ona cevap hakkını vermek istiyorum.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Peki, tamam.
Ben bütün sorularımdan vazgeçiyorum ama bir dilek ve temennide bulunmak istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Haydi bismillah.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Şimdi, biraz önce Çiler Hocam bir temenniyle başladı, onu vurgulamak istiyorum çünkü yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Bir temenniyle başladı, bu çalışmaları özellikle Meclisi önemsediğini ve bu yüzden bu toplantı davetine geldiğini çeşitli şekillerde bugüne kadar çalışmalarını, bilgi birikimini, bilimsel çalışmalarını Meclise sunduğunu ve hâlâ şiddeti konuşuyor olmaktan da üzüntü duyduğunu ve bunun kararlılıkla tedbirlerin alınması ve sonuçta mağduru ki bu çoğu kez kadını korumak ve yol haritasını çizmek gerektiğini söyledi, ben böyle anladım. Her seferinde de aynı çözüm önerisini sunduğunu ve bir ilerleme beklediğini, bunu bir temenni olarak ileri sürdüğünü düşünüyorum. Burada da vurgulamak istediği şey şuydu: Kararlılık ve iradeyle buna uygun bir politika şart...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Suzan Hanım, tercümanlığınız için teşekkür ediyorum.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkan, ben bir şey rica ediyorum, bir şey söyleyeceğim. Kendimi tutuyorum tutuyorum ama bu Komisyona zarar veriyoruz. Nasıl zarar veriyoruz? Hem siz Başkan olarak hem de Komisyonumuzun bütün değerli üyeleri yıpranıyor. Bu bir araştırma komisyonu Sayın Başkan. Araştırma komisyonunda buraya gelen insanları bırakın her türlü fikrini, ifadesini ortaya koysun. Burayı küçük bir Meclise çevirdik, yani ellerin çokluğu ya da oyların çokluğu konumunda "mış" gibi bir araştırma komisyonu yapmayalım.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Ama bunu söylerseniz Suzan Hanımcığım...
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkan, lütfen, sözümü bitirmeme izin verir misiniz?
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Bakın, Komisyonumuza "'mış' gibi Komisyon" derseniz buradaki uzmanlara, katılımcı olan milletvekillerimize, sunum yapmaya gelen arkadaşlarımıza haksızlık yaparsınız.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkan, bir şey ifade etmeye çalışıyorum. Sayın Başkanım, söylemek istediğimi ben söyleyeyim izin verin.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Haksızlık yaparsanız müdahale ederim.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkanım, müdahale edin ama ben...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Lütfen sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Gelen, sunuma katkı sunan bütün arkadaşlarımız, hocalarımız, değerli bürokratlarımız tam da bunun için geliyor. Ne yapılıyor? Ne yapılmak isteniyor? Ne eksiğimiz var o sunumlardan çıkartacağız ve biz bu soruları sorarken istişare etmek istiyoruz. Verdikleri cevaba karşılık da belki yeni bir alan yaratacaklar. Ortak aklı üretemezsek şiddeti sonlandıramayız yani ortak aklı üretmek zorundayız. Burada kıyasen söylediğim de şu: Başka komisyonlara da katılıyoruz, orada neler olduğunu görüyoruz ama burası bir Bütçe Komisyonu vesaire değil, Kadına Şiddetin Önlenmesi ya da Şiddetin Önlenmesi Komisyonu. Olağanüstü bir şey ve ben...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Suzan Hanım, misafirimizin on dakikası var ve Nazan Hocam "Uçağa yetişeceğim." diye bana not gönderdi, bakın, burada. Ben yoksa sizi en az on dakika, hiç müdahale etmeden, sözünüzü kesmeden dinliyorum, biliyorsunuz. Bugün müdahale etmemin sebebi katılımcılarımızın uçaklarının olması.
Teşekkür ederim.
SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Peki, ben endişemi dile getirdim, bütün Komisyonumuz adına bu endişeyi duyuyorum. Bunu söyleme gereği hissettim, artık takdir sizin.