KOMİSYON KONUŞMASI

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli misafirlerimize de hoş geldiniz diyorum.

Çok değerli sunumlar yaptılar, özellikle senarist arkadaşlarımın önerileri beni çok heyecanlandırdı. Bu da şunu gösteriyor aslında: Kadına şiddet ve şiddetin aşağı yukarı neden kaynaklandığı, nelerden doğduğu ve nasıl önlenmesi gerektiğini aslında hepimiz biliyoruz ya da tespitler herkes için aynı, sorunlar da herkes için aynı ve sorular da aslında herkes için aynı. Tabii, ben bir bakıma... Şöyle bir öneride bulundu arkadaşlarımız, dediler ki: "Biz ortak çalıştay yapmaya, çözüm önerilerinde yanınızda olmaya, birlikte, bu konuda her türlü katkı sunmaya hazırız. Bu soru, size şöyle bir soru sormamı gerektiren bir durum doğurdu. Şimdi, bu arkadaşlarımız, kiminle ne yapacağını bilmiyor, kiminle koordine olmalılar? Burada da şu ortaya çıktı, -bundan önceki bütün sunumlara da bakıyoruz- mesela RTÜK'ün sunumu, muhteşem bir değerlendirme yapmışlar. Kamu kurumlarımızın geldiği sunumların hepsindeki tespitler, öneriler, çözüm önerileri mükemmel gerçekten ama bunlar birbirleriyle birleştirilemiyor, koordine edilemiyor ve çözüme gidilmiyor, hâlâ şiddet ortada duruyor. Bu basın-yayında da televizyonda da radyoda da hâlâ ortada duruyor. Bunu temel noktada ortadan kaldırmanın yolu, işte, bu koordinasyonu sağlamak olmalı Sayın Başkan.

Ben, sevgili arkadaşım da aşağı yukarı araştırdığımız zaman aynı sorulara, aynı sorunlara geldiğimiz için atlayarak gideceğim. Medya, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve yaygınlaştırılması açısından önemli bir işlev görmektedir, hem de çok önemli. Hemen hemen hepimizin evinde televizyonlarla, radyolarla; çocuk, genç, kadın-erkek; hepimizin evinde en çok beraber olduğumuz, işlev gören bir kurum niteliğinde. Kadınlar medyada hem içerik üreten olarak hem de sunumda olmak üzere cinsiyet ayrımcılığına maruz kalıyorlar, bu çok net. Kadınların medya sektöründeki varlığı düşük olduğu gibi bu alanda kadınların mobbing, taciz, şiddet gibi durumlarla daha çok karşılaştığı, bu nedenlerle de bu alanda yükselmelerinin zor olduğu birçok çalışmada dile getirilmekte. Aynı zamanda kadınlar ekranın görünür kısımlarında sayıca artıyor gibi görünse de karar alma mekanizmalarında hâlâ etkin ve nicelik olarak yer almıyorlar, bunlar düzeltilmeli.

Bu arada, çıkan tablodan gördüğümüz üzere, kadınların sayısının oldukça düşük olduğunu tahmin etmek zor değil. Kadın bakış açısının eksikliği, haberlerin veriliş biçiminde de kadınları sorgulayan tutumların kadını suçlayıcı bir eğilimi ortaya çıkıyor. Bu tarz haberlerde mağduru, suçlu ve şiddetin sebebi, şiddeti hak etmiş gibi gösterme eğilimi ve şiddetin sebebini mağdurda yani kadınlarda arama ana eğilim hâline geliyor. Mini etek giymek, gece yarısı sokakta olmak, evli olmadığı bir insanla ilişki yaşamak, şiddetin bahanesiymiş gibi sunuluyor. Kadın cinayetleri haberlerinde "Öfkeli koca dehşet saçtı." gibi, "Bunlara tecavüz eden yandı." gibi falan. Bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak RTÜK'ün dün bize sunduğu bir rapor var, bu da çok dikkate alınması gereken bir şey. Can yakıcı bir sorun hâline geldi şiddet hepimiz için. 2020 RTÜK Faaliyet Raporu'nda yer alan Televizyon Yayınlarında Şiddet Araştırması'na göre her 10 kişiden 7'si televizyon yayınlarında şiddete çok yer verildiğini ve televizyon yayınlarında şiddetin son beş yılda arttığını düşünenlerin oranı yüzde 81,3. En çok rahatsızlık duyulanlar ise kadına yönelik şiddet. Haberlerin yüzde 84,4'ünde, dizi filmlerin yüzde 60,8'inde, kadın programlarının yüzde 59,9'unda; cinsel istismar, taciz, tecavüz görüntülerine yer verildiği, haberlerin yüzde 67,9'unda, dizi filmlerin yüzde 56'sında, kadın programlarının yüzde 55,6'sında, kadını parasız bırakma, mağdur etme görüntüleri olduğu belirtilmektedir. Yine, haberlerin yüzde 83,8'inde, dizi filmlerin yüzde 73,8'inde, kadın programlarının yüzde 51 noktasında dayak, dövüş, öldürme, işkence görüntülerinin olduğu ifade edilmektedir.

Şimdi, ben bütün dizileri izliyorum bu arada yani iyi bir takipçinizim. Hemen hemen bütün dizileri... İsimleri ezbere bilirim, Sadakatsiz, Masumlar Apartmanı, Doğduğun Ev Kaderindir, Yasak Elma, Alev Alev, Âlemin Kralı, Sen Çal Kapımı, Ufak Tefek Cinayetler, Maraşlı; hepsini biliyorum.

PAKİZE MUTLU AYDEMİR (Balıkesir) - Bunların hepsini seyrediyor musun?

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ramo, Hercai, Çukur, Sefirin Kızı, Kâğıt Ev; bunların hepsini biliyorum. Unutulmaz... Yani bakın, şimdi bunların ortak bir şeyi var burada. Bazı filmlerin mesela, Ramo, Çukur vesaire gibi ya bir aşiret figürüne bağlı ya mafya, adamlar vuruyor, vuruyor, vuruyor, öldürüyor. Öldürülenleri kim kaldırıyor, bu öldürülenlere kim ne diyor? Bir savcı mı var, hâkim mi var, polis mi var, devlet mi var? Yok. Ölenler hemen bir sonraki sahnede yok, sorgulayan da yok. Yani böyle bir algı, bana göre devletin acziyetini de gösteren bir şey. Eğer bu durum biraz önce söylediniz, "Toplumun bir gerçeğini gizlemek olmaz." dediniz, aşırı derecede bunu ajite etmek de olmaz, eğer bu toplumun bir gerçeğiyse vay hâlimize diyeyim, bitmişiz arkadaşlar, bitmişiz yani toplumun bir gerçeği buysa. Eğer yani bu değilse bu kadar... Sigara içerken bir buzlanma var, içki içerken var, şunda var, bunda var. Ama cinsel istismarda, kadının dayağında, tecavüzde, tacizde, öpüşmede, hiçbirinde yok kardeşim, hiçbirinde yok. Size sözüm, sevgili Ahmet Kardeşim.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Erotizme diyorum.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Size sözüm.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Destekliyorum.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - "Aile, aile." diyorsunuz ya, aile maile, ahlak mahlak bir şey kalmadı bu memlekette. Yani şimdi onu da bir tarafa bırakın, şiddet çok aşırı derecede televizyon programlarında var ve çocuklar ve gençler bir süre sonra... Hani biraz önce dediniz ki "ortaya çıkarma noktasında" evet, buna katılıyoruz ama bir de sindirme noktası var. Travma yaşayan kadınlar bundan daha çok etkilenebilme konumunda olabiliyorlar çünkü sunumu önemli, nasıl sunuluyor? Sonucu önemli. Kadına şiddet uygulayana ne oluyor? Hiçbir şey, hiçbir şey. Çaresiz kadın modeli sunuyorsunuz. Şimdi bunun yanı sıra, dövülme sahnesi... Sen Anlat Karadeniz mesela, facia bir dizi ya, facia. Alev Alev yine öyle, bakın görün. Bütün bunların bir düzene, bir disipline erişmesi lazım, Sayın Başkan. Bu konuda kim, nasıl koordine edeceksek, kimler, hangi bakanlıklar, hangi...

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Suzan Hanımcım, seni desteklemek adına soruyorum, Sen Anlat Karadeniz'in yönetmeni kim?

TELEVİZYON VE SİNEMA FİLMİ YAPIMCILARI MESLEK BİRLİĞİ GENEL SEKRETERİ BURHAN GÜN - Osman Sınav.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Senaristi kim? Yönetmeni söylüyorsunuz.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Hercai de öyle, Ufak Tefek Cinayetler öyle. Hepsi... Yasak Elma, Yasak Elma var ya Yasak Elma'da -ben çok enteresan bir sonraki sahneyi artık biliyorum- kimin karısı kiminle, kimin çocuğu kimden oldu, ne yaptık, ne yaptık, kim kiminle bilmiyoruz yani. Ne olduğunu bilmiyoruz. Şimdi, bütün bunlara bakıyorum, bir süre sonra gençlerimiz ve çocuklarımız az önce sevgili dostumuz anlatırken dedi ki "Açık zihin, çocukken birtakım eğitimlerin verilmesi, algıların yaratılması lazım." Ağaç yaşken eğilir, doğru. E, bu çocuklar bir süre sonra psikolojik sorunlara maruz kalıyorlar, ileride, gençlik çağlarında, daha ileriki konumlarda.

Şimdi, dizilerde alkol, sigara, küfür dediğim gibi sansürleniyor, şiddet tüm açıklığıyla ortada. Birbirine silah çeken çeteler; eşini ve çocuklarını döven erkekler; tacize, tecavüze maruz kalan kadınlar; sözlü, fiziksel, psikolojik şiddet, tehditler, ölüm sahneleri, kan, yani bunların hepsi bu dizilerin içerisinde var. Çocuklar ve gençler üzerinde de dönülmesi zor tahribatlar ve olumsuz etkiler oluyor. Aşk, ırkçılık, mafya teması... Bir de şöyle bir şey var, kanun nizam yokmuş gibi kendince adalet arama konusu da var. Cinsellik, aldatma, para, şiddet, bunların hepsi var. Yani bunun, çocukların ve gençlerin psikolojisi üzerinde olumsuz etkileri olduğunu düşünüyorum. Kadına yönelik şiddet içerikli dizilere toplum tarafından rağbet gösterilmekte ve bu daha da vahim bir tablo. Hani biraz önce dediniz ya "Kapitalist bir düzen var. Bu isteniyor, izleniyor, reyting yapılıyor." Aslında bu daha vahim bir durum yani şiddeti merakla izlemek isteyen bir toplumun olması. Dizi filmlerinde işlenen kadına yönelik şiddetin içerikleri gerçek hayatta şiddete maruz kalan kadının travmasını da hani bunu da düşünmeliyiz olumsuz yönde etkileyebilir. Yani bu bakımdan bu tespitlerimiz hepimizin aynı ama ben hepinize, özellikle hanımefendi arkadaşlarıma ve siz beyefendiye çok teşekkür ediyorum. Bu çalıştay konusu çok anlamlı, çok önemli. Ve en önemlisi bakanlıklar, sivil toplum örgütleriyle birlikte ama şu olmalı, hep yap, belirle, raporla, dursun. Bir eyleme dönüşmesi konusunda hepimiz baskıcı olmalıyız, hep beraber bütün aktörler, eyleme dönüşmeli bir şekilde. Bu çalıştayınızı önemsiyorum. Evet, ta en başından Millî Eğitimin de katılması... Eğitimle başlıyor, aile içindeki birtakım eğitimlerle başlıyor, bunların temeli. Doğumdan ölüme her aşamada bireylerin özgür, eşit birey olma konumunu vurgulamalıyız. Kadın-erkek her ikisinin de saygın varlıklar olduğunu, birbirlerine karşı fıtrattan doğan ödevlerin dışında, eşit yaklaşımların, eşit saygının, eşit sevginin varlığının ve olması gerektiğinin her şekilde, her platformda, reklamlarımızda, televizyon yayınlarımızda, kamu spotlarımızda, millî eğitimde, diğer her konumda, adalet mekanizmasında, hâkimlerimizde, savcılarımızda, tüm aşamalarda olması gerektiği konusunda hemfikiriz.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Suzan Hanım...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Peki, bitirdim.

Söylediğim gibi, sizden ricam, Sayın Başkan...

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - İnanamıyorum sürenize.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sayın Başkan, çalışma ve ortaklaşma taleplerine bir cevap vermeniz gerektiğini düşünüyorum.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Ben notlarıma aldım.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bir adım atalım çünkü çok önemli.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Ben notlarıma aldım fakat söylediğim, biraz evvel kıymetli Başkanımıza da söylediğim "Sivil toplum örgütü sorumluluğu ve medya sorumluluğuyla bu çalıştayı yapıyoruz." demeliler. Yani onlar taşın altına elini koyduklarında biz bedenimizi taşın altına koymaya hazırız.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Öncü olmak lazım Sayın Başkan, beraber siz bir öneride bulunun, bakanlıklara da...

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Memnuniyetle.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Bakın, şöyle bir şeyi gördük, buraya çağırdınız, bütün bakanlar geldi, bunu görüyoruz yani. O zaman siz bu konuda gerçekten öncü ve irade koyan bir tavır göstermelisiniz.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sonuç odaklı yaklaşımlarımızı siyaset yaptığımız arkadaşlarımızın hepsi biliyor. Dolayısıyla, ben bu Komisyonun çıktılarını çok önemsiyorum. Bugünkü konuklarımızı da çok kıymetli buluyorum ve çalışmamızın yaygınlaştırılması, doğru bilgilendirilmesi adına da bugünkü ekibin çok önemli rol oynayacağını düşünüyorum. Toplumsal cinsiyet eşitliğini hissederek senaryolarına dercederlerse bence muhteşem bir iş olur yani televizyon dizilerinde ne var ne yok... Şimdi arkadaşlarım sözlerini alacaklardır mutlaka, bende ve arkadaşlarımızın da elinde RTÜK raporları var. Sayın Başkan söyledi, 1.842 tane müeyyide uygulanmış, 1.842 kere.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Sonlanmıyorsa yaptırım etkili değil Sayın Başkan.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Ama bu, şuna benziyor yani suç işlerseniz ceza gelir. Ben, sizin, medyanın cezalandırılmasını ya da müeyyide uygulanmasını hiç istemiyorum çünkü siz toplumun yüzüsünüz. Arz-talep meselesi, toplum talep edince siz de ona istinaden diziyi, filmi ona göre yapıyorsunuz ama hiç olmazsa bu talepleri gerçekleştirirken o üstünü çizerek, altını çizerek, kare içerisinde alarak bahsetmiş olduğumuz kadın-erkek fırsat eşitliğini sağlayacak görüntüleri tüm topluma hissettirin. Siz bunu başarırsınız.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Ya da bunun bir cezası olduğunu, şiddetin bir cezası olduğunu yansıtın yani.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Evet, Suzan Hanım'ın söylediği çok önemli.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Tamam, bu bir gerçek ama sonuçta ne oluyor yani?

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Şiddeti çözüm olarak gören failin cezalandırıldığını... "6284" denilen yasamız inanılmaz çok güçlü bir yasadır. Kıymetli Başkanım, İstanbul Sözleşmesi'nin en önemli ayağının yansıması 6284'tür, ulusal bir iç hukukumuzdur ve biz o yasayı kendi ruhumuza, kurumlarımıza dercedersek zaten sorunlar ortadan kalkar diye düşünüyorum. Onu içselleştirmemiz lazım, -mış gibi değil, o da olsun, bu da olsun, şu da olsun... İstanbul Sözleşmesi'nin şeytanlaştıranlara da İstanbul Sözleşmesi'ni tabu hâle getirenlere de cevabımdır: Bizim iç hukukumuz çok güçlüdür. Bakın, istirhamım, 2006'daki Başbakanlık genelgesini baştan sona okuyun; İstanbul Sözleşmesi'nin çok üstünde bir belgedir. 6284 sayılı Yasa'yı, ne olur, madde madde okuyun. O yasayı çıkaran böyle bir Komisyonun başında oturan kişiyim. Dolayısıyla, elimizdeki yasaların kıymetini bilmediğimiz için... Fazlası zarar etmez, olsun ama toplumsal kodlarımıza, DNA'mızı bozmaya dair endişeler varsa bunu da anlamak lazım. İç hukukumuzu, Anayasa'mızı ana metinler olarak almamız ve kullanmamız gerekir. Bunları da sizin yaygınlaştırmanız gerekir yani nasıl yaparsınız bilmem; dizilerde, biraz evvel, size içeride de söyledim... Arkadaşlarımızdan bir tanesi söyledi "Kadının beyanı esastır." diye. Vaktinizi alacağım kıymetli arkadaşlarım ama söylediğim cümleleri siz de duyasınız isterim. Yine sizinle toplantı yaptığımız, geç saatte çıktığımız bir anda eve gittim, televizyonu zappladığım anda bir dizi karşıma çıktı, ismi "Kefaret" ve...

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Biliyorum.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Helal.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Çocuğu kaybolan anne 2'nci çocuğu alıyor.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Yani oralarını detay bilmiyorum ama televizyonu açtım, o esnada gördüğüm fotoğraf şuydu: Bankta oturan bir kadın, yanına bir beyefendi geldi ve -nasıl mesajlaştılar falan detayını bilmiyorum- hanımefendi "Mahalleden tanışıyoruz." dedi; işte, o ona dedi; sonra kadın birden oturduğu yerden "Bana saldırdı." diye inanılmaz bir kıyamet kopardı ve bütün mahalleli de o adamın üzerine abandı, şiddet uyguluyor diye dövdü. Oradan başkanlarımızdan bir tanesi "Kadının beyanı esastır." dedi.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - 6284'e bunu kurban etmeyelim işte.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Bakın, söylemek istediğim şu: Kıymetli Başkanlarım, değerli senaristlerimiz; siz eğer bu konuda böyle yanlış algı oluşturacak görüntüleri kullanırsanız o zaman elimizdeki yasalara zarar verirsiniz.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Aynen öyle.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Dolayısıyla, biz kadınlar ancak şiddete maruz kaldığımızda başvururuz, kolluk kuvvetlerine gideriz; biz ancak şiddete maruz kaldığımızda yardım isteriz, KADES'e başvururuz, mahkemelere başvururuz. Dolayısıyla, sizin orada oluşturduğunuz o algı bizim elimizdeki yasaların karşısında fikirlerin oluşmasına sebebiyet veriyor. Ne olur, istirhamım, bu konuda hiç olmazsa yasalarımızın güçlenmesi için metinler yazın, senaryolar yazın.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Alt yazılar geçin falan.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Onun gibi evet. Yani bu konuda gördüğüm o fotoğrafı özellikle söylemek istedim. Yanlış algı, elimizdeki metinlerin kaybolmasına sebebiyet verir.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Başkanım, cümlem yarım kaldı, bir cümleyle teşekkür edeyim.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Peki, buyurun Suzan Hanım.

SUZAN ŞAHİN (Hatay) - Şimdi, nihayetinde buraya gelen ve sunum yapan bütün arkadaşlarımız diyorlar ki: "Ben suçsuzum, benim görevim değil; ben suçsuzum, benim görevim değil." Bence Fatmagül'ün suçu ne, kadınların suçu ne? Yani bunu çok önemsiyorum: Kadınların suçu ne?