| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, TRT 1 Kanal Yayın Yönetmeni Şaban Şikar, ATV Genel Müdürü Ali Türkarslan, Kanal D Genel Müdürü Murat Saygı, TV 8 Genel Müdürü Aslı Çini Yaşaroğlu ve Star TV Drama Direktörü Şebnem Açıkalın tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 22 .06.2021 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Hoş geldiniz.
Sizlerde, kanallarınızda, genelde bize yer olmadığı için biz de "tripod"la yayın yapıyoruz, sonradan yayınlıyoruz. O yüzden "'Tripod' niye?" diye soruyorlar bazen, sizin ratinglerinize giremiyoruz genelde.
Şimdi, benim ilk sorum şu olacak aslında: İstanbul Sözleşmesi'nin 17'nci maddesi sözleşmenin ortaya koyduğu prensiplerin hayata geçmesinde ve erkek şiddetinin önlenmesinde özel sektör ile medyanın işlevine atıf yapar, cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve erkek şiddetinin sonlandırılmasında medyanın etkin kullanımını teşvik eder, aynı zamanda ifade özgürlüğü çerçevesinde medya yayıncılığında erkek şiddetini ve şiddetin altında yatan yapısal nedenleri yeniden üreten yaklaşımın terk edilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını öngörür. Acaba, kanallarınız hiç İstanbul Sözleşmesi'nin bu maddesine bakarak ya da buna atıfta bulunarak herhangi bir denetim uyguladı mı, uygulamakta mı? Çünkü 1 Temmuza kadar hâlâ yürürlükte, bizim de zaten yürürlükte kalmasını istediğimiz bir sözleşme.
Tabii, bu amaca ulaşmak için başvurulan araçlardan bir tanesi de denetim. Denetim deyince de akla RTÜK geliyor elbette, bir tane bile kadın üyesi olmayan ve ideolojik bir sansür aygıtı olarak çalışan RTÜK. Medyadaki cinsiyetçiliğin hâlâ çok yaygın olduğunu hesaba katarsak ifade özgürlüğüne yine ters düşmemek kaydıyla toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşmesi nedeniyle uygulanan denetim ya da yaptırımların etkili olduğunu bizim için söylemek güç. Bu nedenle, RTÜK'ten, hani sadece genel istatistikleri değil de son birkaç yılda, örneğin son beş yılda yaptırıma tabi tutulan içerikler hakkında da bilgi almak isterdik biz ama henüz buna ulaşamadık. Bunu size sormak istiyorum: Burada bulunan medya temsilcileri, RTÜK'ün kadına yönelik ayrımcılığı önleme konusunda denetim görevini doğru şekilde yerine getirdiğini düşünüyor musunuz? Cinsiyet eşitliğini, ayrımcılık yasağını ihlal ettiği, şiddeti özendirdiği için kanallara hangi içerikle kesilen cezalar var, bununla ilgili örnekler verme imkânınız var mı? Çünkü biz RTÜK'le ilgili pek bir şey göremedik yani kesiliyor mu ceza, gerçekten var mı? Hani cezadan yana bir parti de değiliz ya da ben de kişi olarak öyle birisi değilim, o yüzden zaten ifade özgürlüğünü özellikle vurgulamak istedim ama bir yandan da bazı gerçek verilere de ihtiyacımız var tabii.
Şimdi, özellikle 2000'li yılların başından itibaren aslında bayağı değişimler olmaya başladı yani medyada. Böyle olduğunu biz de zaman zaman kadınların yaptığı kampanyaların, işte feminist mücadelenin, sadece Türkiye'de değil, dünyada da etkisiyle aslında, Hollywood'da da mesela "Me Too" kampanyaları gibi kampanyalarla birçok etki alanı yarattığını ve değişimler olduğunu görebiliyoruz. Ama tabii ki bu, gerçekten büyük bir değişim olarak ifade edilebilecek bir şey değil. Yani kadına yönelik şiddetin ele alındığı gerçek ya da kurmaca alıntılarda, konuya ilişkin görsel ve yayınlarda hâlâ şiddetin sadece çıplak bir teşhirinden öteye gidilmemekte. Yani şiddetin nasıl sonlanacağına, haklarımıza ya da bağımsız hayatlar kurmuş kadınların güçlenme hikâyelerine yer veren alıntılar ne yazık ki çok fazla değil. Yani bununla ilgili, mesela, bazı örnekler veriyorsunuz işte Kırmızı Oda gibi ama şiddet psikolojik bir sorun da değil yani biz bunun adına "erkek egemenliği" diyoruz ve sadece bir insan sorunu olarak algılasak bunu mesela, kadına yönelik erkek şiddetinden söz ettiğimiz gibi erkeğe yönelik kadın şiddetinin de gerçekten var olan ciddi bir realite olarak kabul edilmesi lazım ama ortada böyle bir şey yok, spekülasyonlar var sadece. O yüzden psikologlara yönlendirmek ya da kadınların psikologlara gitmesi değil bunun çözümü. Yani bu erkek egemen zihniyeti, patriyarkal zihniyeti değiştirmek lazım ki biz kadınlar bunun için mücadele ediyoruz zaten.
Ben şöyle bir görüşte de değilim; yani işin kolayına kaçarak "İşte televizyon dizileri şiddeti körüklüyorlar, hemen faili bulalım, şiddetin faili de televizyon dizileridir, medyadır, şudur budur." gibi. Hayır, böyle bir şey de söz konusu değil gerçekten. Bu, işin kolaycılığı olur ama şunu da görüyoruz; gündüz programları var mesela televizyon kanallarını açtığımızda gelin, kaynana, yemek programı, temizlik programı, moda programı çıkıyor ve iş bulamayan ya da çalıştırılmayan, çalışma izni verilmeyen ve bu yüzden evde kalmak zorunda olan kadınlar da bu programları izliyorlar ve aynı zamanda tırnak içerisinde bir "hapisliğin" olağanlaştırılması oluyor bu. Yani evet, siz bunlarla iştigal edebilirsiniz, bunun dışında bir hayata da çok ihtiyacınız yok gibi. Cinayet çözümleri de tabii bazı böyle programlarda yapılıyor ama bu da bizim televizyondan beklediğimiz bir şey değil açıkçası, Türkiye'de kamudan beklediğimiz bir şey, cinayet çözümü değil önlemek aynı zamanda kamudan beklediğimiz bir şey. Ve dolayısıyla ev içi emek hâlâ doğrudan kadınla eşleştirilerek temsil ediliyor yani bunun belki bir şiddet olduğunu düşünmüyorsunuz ama aynı zamanda bundan dolayı uğranılan şiddet var yani o işle kendini özdeşleştirmeyen kadınların, buna karşı çıkan ve o rolleri üstlenmeyen kadınların yaşadıkları şiddet var. Ama siz bunu toplumda genel olarak -siz derken sizleri kastetmiyorum sadece, yani genel olarak kastediyorum- siyaset dilinde de her yerde aynı şeyi yaptığımız zaman, o zaman, evet, kadınlar bu rolü oynamak zorunda, bu rolü oynamadığı zaman da şiddeti hak ediyor gibi ya da böyle giyinmek zorunda, böyle giyinmediği zaman şiddeti hak ediyor gibi yaptırımlarla karşılaşabiliyor ve yargıda da üstelik erkekler indirimlerle karşılaşabiliyor bildiğiniz gibi.
Şimdi, kanallarınızın reklam politikalarını belirlerken cinsiyet eşitliğini sağlamak ve ayrımcılık yasağını hesaba katıyor musunuz? Bu konuda belirli bir stratejiniz, kurumlarınızın oluşturduğu bir tutum belgesi vesaire bulunuyor mu? Mesela "TRT Yayın Strateji Merkezi, yayınlanacak film, dizi, haberi inceliyor." dediniz. Aynı şekilde reklamlarla ilgili böyle bir incelemeniz var mı? Örneğin son İtalya-Türkiye maçındaki Dardanel reklamını nasıl yayınladınız? Yani başka kanallar da yayınladı mı bilmiyorum ama sizin yayınladığınızı biliyorum, kendim de izlediğim için. Bunu sormak isterim size.
Siz bir de "Sivil toplum örgütleriyle iş birliği yapıyoruz." dediniz, hangi sivil toplum örgütleriyle iş birliği yapıyorsunuz? Bunu da belirtirseniz memnun olurum.
Evet, "Kadına yönelik şiddetin sorumlusu diziler değildir bence." dedim ama dizilerle ilgili bir diğer temsil sorunu da şiddet uygulayanın nasıl temsil edildiği. Çoğu dizide şiddet uygulayan sorunlu, psikolojisi bozuk kişi olarak gösteriliyor ve bireye indirgenerek toplum sağlığından koparılıyor. Tıpkı şu anda yakamda fotoğrafını taşıdığım Deniz Poyraz'ın katilinin hemen bir meczup veya psikolojik sorunlu kişi olarak nitelendirilmesi gibi. Yani şiddete bahaneler üretiliyor; "Çok aşıktı, kıskandı, o yüzden oldu." "Bu yüzden gerçekleşti." vesaire gibi. Halbuki bu gerçekten erkek egemenliği ve erkeklerin ayrıcalıklarıyla ilgili bütüncül bir sorun.
Son olarak size medya çalışanlarına yönelik cinsiyetçi yaklaşımı sormak istiyorum. Yani ben sayılarla ilgilenmiyorum, çok hoşlanmıyorum "Şu kadar kadın var, bu kadar kadın var." Kadın bakış açısına sahip kadın var mı? Ben en çok bunu önemsiyorum gerçekten. Tabii ki kadınların olması önemli yani erkekler zaten oluyorsa kadınlar niye olmasın? Bu açıdan eşitlik önemli bir şey, eşitlik kavramını her alana, her yere yerleştirmemiz gerekiyor ama aynı zamanda, olan kadınların da gerçekten kadınlardan yana bakması gerekiyor, erkek bakış açısıyla değil. Tansu Çiller gibi bir kadın Başbakanımız da vardı bizim zamanında ama en erkek bakışlı siyasetçilerden birisiydi kendisi.
Şimdi, çalışma ortamında kadınlara yönelik mobbingi engellemek için ne gibi tedbirler aldınız? Çalışanlarınızın ücretlerinde cinsiyetlerine göre farklılıklar var mı? Yani bu ayrımcılığı gidermek için ne yapıyorsunuz, nasıl disiplin mekanizmaları işletiyorsunuz mesela? Yani birkaç örnek vermek isterim. Mesela, Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin -onların da niye çağrılmadığını bilmiyorum- ya da Türkiye Gazeteciler Sendikasının.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Filiz Hanım, hemen cevap vereyim.
Türkiye Gazeteciler Cemiyetini davet ettik, siz yoktunuz, toplantıda söyledim. Başkanı yaş dolayısıyla gelemedi, Başkan Yardımcısı Vahap Munyar'ı davet ettik ve yurt dışında oldukları için katılamadılar, bize raporlarını gönderdiler.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sendika da iyi bir şeydir Sayın Başkan, sendikalı olmak da iyidir yani sendikayı da çağırabilirsiniz aslında Türkiye Gazeteciler Sendikasını da üstelik kadın komisyonları, LGBT komisyonları da var.
Şimdi, burada bir kadın haber müdürü mesela, bu Gazeteciler Cemiyetinin 2016'da hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu'nda yer alan çarpıcı bir örnek. Bir kadın haber müdürü, yöneticisine bölümündeki sorunu aktarmaya gidiyor, etek giydiği için "O eteği sorunun halledilmesi için mi giydin?" diye o yönetici soruyor ve sonra da kadının sırtını sıvazlayarak sorunun ne olduğu dahi dinlenmeden "Sorunun halledildi bil." diyerek gönderiyor.
Şimdi, bir başka örnek de yöneticinin beraberlik teklifini reddeden gazeteci yeteneksizlikle suçlanıyor, herkesin içinde sürekli küçük düşürülmeye dayanamadığı için de işten ayrılmak durumunda bırakılıyor. Ben de on iki yıl gazetecilik yaptım, Güncel Hukuk Dergisi'nde yazı işleri müdürü olarak çalışmıştım, gerçekten sektörün içerisindeki -ki hiçbir yerden azade olamaz zaten- ayrımcılıkları, oradaki mobbingi de gayet iyi bilen insanlardan birisiyim ama bugün bununla ilgili ne gibi tedbirler alıyorsunuz, ne gibi tedbirleriniz var? Bunları da bilmek isteriz. Çünkü hakikaten bu Komisyon aslında her şeyin ne kadar iyi yapıldığını dinlemek ve bunları anlamak için oluşturulan bir komisyon değil. Her şey ne kadar iyi yapılıyorsa ve ne kadar şahane ise zaten böyle bir komisyon kurulmasına gerek olmazdı. Gerek bakanlardan gerek medyadan gerek eğitimcilerden, yarın gelecek olan STK'lerden dinleyeceklerimiz bu açıdan önemli yani eleştirel yaklaşım gerçekten önemli.
Şunu da vurgulamak isterim: Mesela, Hacettepe araştırması -burada geldiler ve sundular- "Her 10 kadından 4'ü hayatında 1 kez şiddete uğruyor." dedi yani bu araştırma... 10 kadından 4'ü demek yüzde 40 demek zaten. O zaman niye biz burada şaşırıyoruz ki yüzde 20 falan deyince? Şaşırmayalım yani şaşırmayalım ki var olan bir şeyi biz çözmeye çalışmak istiyorsak gerçekten, realiteyi tespit edelim.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Yüzde 20 mi?
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Farklı şeylerden bahsediyoruz.
Biri ensest ilişkiden bahsediyor, biri şiddetten bahsediyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ama hayır.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - Kaynağını...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Tamam, Hacettepe araştırması kaynağını verdi, sundu burada, yüzde 40. Her 10 kadından...
Ben şundan emin değilim beyefendi... Adı neydi? Savunuculuğunu yapmak istemem çünkü "Avukata kelepçe takılmaz mı?" dedi, ben de bir avukatım, asla mesela bu benim savunacağım bir görüş değil. Ama Murat Bey şey diye başladı...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Filiz Hanım, on beşinci dakikadasınız.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bugün kimse yok diye öyle yaptım, yoksa on beşinci dakikayı hiçbir zaman geçmedim, on dakikayı da aşmadım yani.
"Yüzde 20 taciz oranı" diye başladı, sanıyorum "aile içi şiddet" diye devam etti.
KANAL D GENEL MÜDÜRÜ MURAT SAYGI - Şu anda baktım ben ona. Şöyle; suçlu olarak gelen çocukların yüzde 20'si, suçlu olarak gelen, çocukların yüzde 20'si tacize uğramıştır. Şimdi baktım Google'dan, onun için düzelttim.
O yüzden itiraz oluştu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Olabilir, ben "aile içi şiddet" diye başladı diye düşündüm.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Hayır, yok.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - "Aile içi şiddet çocuklar için yüzde 20" diye başladı ama arkasından hani "taciz" deyince sanki hemen ensest de anlaşıldı diye...
KANAL D GENEL MÜDÜRÜ MURAT SAYGI - Sizin bahsettiklerinizden farklı şeyler.
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) - Yakınlarına yönelik...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Anlaşılmadı ama Murat Bey...
Arkadaşlar bir saniye...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Hayır, bir müsaade eder misiniz.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yani ben başka bir şeyi ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Diyorum, başında da söyledim, sayılar gerçekten önemli değil yani 1 kişi de olsa, 2 kişi de olsa biz bunun için burada değil miyiz yani ne zaman ki bu anlayışa sahip olacağız, gerçekten teyakkuza geçmeyeceğiz hemen sizin iktidarınıza karşı bir saldırı gibi algılamayacaksınız bunu, o zaman biz şiddeti çözebileceğiz yani bu bununla alakalı bir şey.
Yani kadına yönelik şiddet sizin iktidarınız'la icat edilmedi, sizden sonra da bitmeyecek yani böyle bir şey de yok.
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) - Öyle düşünmüyoruz zaten.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Dünyada da ilk icadı Türkiye'de olmadı, gerçekten dünyanın her yerinde var olan bir şey ki İsveç'te bile o kadar kadın sığınmaevi var yani ben kırk yıldır bunun için mücadele eden bir insanım, bu yüzden söylüyorum yani burada şey yarıştırmayalım yani "Biz ne kadar iyi yapıyoruz"u anlatmasın kimse "Niye biz yapamıyoruz bazı şeyleri ki şiddet hâlâ devam ediyor"u ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.
Fazla vaktinizi aldığım için kusura bakmayın.
Teşekkür ederim.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - Filiz Hanım, ben buradan bir şey söyleyebilir miyim?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bana mı?
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Habibe Hanım... Habibe Hanım...
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - Bu ensestte yüzde 40 oranında...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Habibe Hanım, söz vereceğim.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) - Buradaki kuzen evlilikleri...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Habibe Hanım, söz sırası sizde zaten.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ben "ensest" demedim yalnız, yanlış anladınız herhâlde, Hacettepe Üniversitesinin burada sunduğu araştırma raporu her 10 kadından 4'ü hayatında bir kez şiddete uğruyor. Bu ne demektir? Yüzde 40 dedim "ensest" demedim.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Habibe Hanım, buyurun, söz sırası sizin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yine bana da söylerseniz...