KOMİSYON KONUŞMASI

RAFET ZEYBEK (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütün konuşmacılar haklı olarak yargının sorunlarından bahsetti. Evet, Türkiye'de çok ciddi bir yargı sorunu var, gerçi başka sorunlar da var ama özellikle Türkiye'de bir ekonomik sorun var, bir demokrasi ve adalet sorunu var, bir de toplumsal barış sorunu var. Bizim konumumuzu ilgilendiren demokrasi ve adalet. Demokrasinin vazgeçilmezi -hepiniz biliyorsunuz- kuvvetler ayrılığıdır; yasama, yürütme, yargı, bunlar birbirini kontrol eder, birbirini denetler ama birbirinin astı, üstü değildir. Maalesef ülkemizde özellikle 2017 Anayasa değişikliğinden sonra demokrasinin vazgeçilmezi kuvvetler ayrılığı çok ciddi yaralar aldı ama biz yargıya gelelim: Değerli arkadaşlarım, demokrasinin nasıl vazgeçilmezi kuvvetler ayrılığıysa yargının vazgeçilmezi de bağımsız yargı; daha doğrusu, adaletin, hukuk devletinin vazgeçilmezi bağımsız bir yargı. Türkiye'de yargının bütün sorunlarının kaynağı, bakın, yasalar değil -ki bu yasa da çok olumlu, ben hazırlayanları kutluyorum; daha doğrusu, emeklerine sağlık, çok iyi düzenlemeler de var, belki basit eklemeler olur- ama bunlar bu ülkenin yargı sorunlarını maalesef bugüne kadar çözemedi.

Ben çok iyi biliyorum, 2009 yılında -iyi niyetli hazırlandığı söylendi, mutlaka iyi niyetlidir- bir yargı reform paketi hazırlandı. İşte, 2011 yılında, 2012, 2013 yıllarında bu yargı reform paketlerinin yasaları çıkarıldı ama Türkiye'de yargının asıl sorunu 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiydi. Hatta, 2014 yılında -yine, ben çok iyi hatırlıyorum- o dönem AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı olan şimdiki Adalet Bakanımız "Önceleri yargıya güven yüzde 60-70'ti, şimdi yüzde 20'lerin altına indi." dedi. O reformlara rağmen, bakın, o iyi niyetle çıkarılan reformlara rağmen -ki onlar da aslında öyle her zaman yapılabilen yasal değişikliklerdir ya da düzenlemelerdir, ihtiyaca göre çıkarılan yasalardır- o yasalar yargıya güveni de hiç artırmadı, adaleti de dağıtmadı.

Yargıyı ne çökertti? 2010 yılı referandumunda kabul edilen Hâkimler ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesi maddeleri, 2 maddeydi onlar. Yine, hepiniz hatırlarsınız, o zaman Milliyetçi Hareket Partisi dâhil -29 maddeydi o- muhalefet partileri "Gelin, şu 29 maddenin 2'sini çıkarın, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ile -o zaman Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluydu- Anayasa Mahkemesi maddelerini çıkarın, 27 maddeye biz de oy verelim, referanduma da gitmeyelim." dedi ama o Anayasa değişikliği ne acı ki sadece 2 madde içindi; zaten diğer maddelerle ilgili hiçbir kanun çıkmadı, hiçbir düzenleme yapılmadı yani öylece kaldı, sadece o 2 maddeyle ilgili yapıldı. Onun -kabul edin ya da etmeyin- isteyeni, maalesef, o gün "hizmet hareketi" diye adlandırılan ama bugün terör örgütü olduğu tespit edilen FETÖ'ydü. Onun için yapılmıştı o 2 madde ve yargıyı ilk o çökertmeye başladı. Bakın, o zamana kadar elbette...

Bakın, şunu da söyleyeyim: Yargının önce de sorunları vardı, hatta sizin iktidarınızın öncesinde de özellikle bağımsız ve tarafsız yargı konusunda sorunları vardı. O nedenle, zaten, o zaman da yüzde 60-70'lerdeydi güven, düşüktü yani demek ki yeterli adalet dağıtılamıyordu ama 2010 yılından sonra çöktü ya. Değerli arkadaşlar, öncesinde çökmemişti, yine de iyi kötü giden bir yargımız vardı ama 2010 yılı Anayasa değişikliğinden sonra yargı çöktü. Bu yanlış görüldü ama bu sefer 2017 Anayasa değişikliğinde yani 2010 yılında FETÖ'ye teslim edilen yargı bu sefer ne acı ki yürütmenin kontrolü altına sokuldu. Yürütmenin kontrolü altına sokulması sonucu da yargıya güven artmadı. Bakın, o tarihten beri yine çok yasal düzenlemeler yapıldı. Yani dördüncü yargı paketi bu, üç tane yasalaştırdık ama hiç sonucu değiştirmedi. Ha, onları kötü mü yaptık? Elbette kötü yapmadık, çok iyi değişiklikler de yaptık; evet, bunda da çok iyi değişiklikler var ama bunlar Türkiye'de yargının bağımsız ve tarafsızlığını sağlamadı, sağlayamadı.

Değerli arkadaşlarım, bakın, eğer biz bu ülkede gerçekten adalet istiyorsak ama herkese adalet istiyorsak yargının bağımsız ve tarafsızlığını sağlamak zorundayız. Bunun 2 tane vazgeçilmez, temel çözümü var: Bir, gerçekten biz adalete inanacağız, bağımsız ve tarafsız bir yargı isteyeceğiz. Bunun için uygulamada, özellikle siyasiler açısından, yargının etki altına alınmasını gerektiren ya da mesela, en son Anayasa Mahkemesi üyeliği seçiminde gördük, İrfan Fidan'ı Başsavcılıktan Yargıtay Üyesi yaptık; normal, yapılır tabii, HSK'nin yetkisi var onda.

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - "Yaptık." demeyelim ya, yaptılar.

RAFET ZEYBEK (Antalya) - Yaptılar yani sonuçta, bizim HSK'miz.

Ondan sonra, Yargıtayın seçim tarihini erteledik çünkü o, Anayasa Mahkemesi Üyesi olması gerekiyordu, mutlaka yapılmalıydı. Tuttuk, daha bir dosya incelememiş Yargıtay üyesini Anayasa Mahkemesine üye seçtik, seçtik. Yani, şimdi, biz bunu yaparsak asla "Ya, Anayasa Mahkemesi bağımsız ve tarafsız; işte, HSK, bağımsız ve tarafsız; mahkemeler, bağımsız ve tarafsız." diyemeyiz arkadaşlar. Bunun için, bunları uygularken onlardan bir vazgeçeceğiz "Evet, biz adalet istiyoruz." diyeceğiz ve öyle hareket edeceğiz. Evet, hepimiz şunu çok iyi biliyoruz: Devletin temeli adalet. Yani adaletsiz bir ülke olmuyor, bunu biliyoruz. Onun için hep "adalet, adalet" diyoruz ama uygularken de adalete gözlerimizi kapatıyoruz, o zaman biz kendimiz öne çıkıyoruz "Bize adalet, bana adalet." diyoruz, o noktaya geliyoruz.

Diğer bir çıkış yolu, yasal düzenlemeler tabii. Yani biz uygulamadaki şeyleri bırakırken de yasal düzenleme yapacağız. Yargıyı batıran ilk yasal düzenleme neydi? 2010 yılındaki Anayasa değişikliğiydi. O zaman biz önce Anayasa'yı değiştireceğiz. Yani gerçekten hâkimler ve savcıların bağımsız ve tarafsız olarak karar vermesini, korkmadan karar vermesini, adalet dağıtmasını istiyorsak Anayasa değişikliğini yapmak zorundayız; eğer biz onu yapamazsak bu yasaları ne kadar mükemmel yaparsak yapalım, ne kadar çok yasa çıkarırsak çıkaralım yargının bağımsızlığını sağlayamayız. Anayasa değişikliğinden sonra da yasal değişiklikleri yapacağız. Tabii, onun başında da Hâkimler ve Savcılar Kurulu Yasası geliyor, onun mutlaka değiştirilmesi gerekir.

Bakın, değerli arkadaşlarım, şu anda Cumhurbaşkanlığında bir Hukuk Politikaları Kurulu var. Bu Kurul olur mu? Olur tabii ki yani bir Hukuk Politikaları Kurulu olabilir ama inanın bu Kurul -siz kabul etmeyeceksiniz- içinde grupları barındıran, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun üstünde, hatta Adalet Bakanlığın üstünde bir Kurul. Yani "Bu Kurulun içinde -işte, söyleniyor kamuoyunda, basında da çıkıyor- Pelikancılar var, Hakyolcular var, Menzilciler var." deniyor. Değerli arkadaşlarım, bakın yani biz hem cemaatlerin hem grupların bu yargının içine girmesinin acısını çok çektik, çok çektik. Yani onun için ben her konuşmamda usanmadan, bıkmadan söylüyorum: bu yargı milletindir: Bu yargının içinde cemaat olmaz, mafya olmaz, ne bileyim, başka gruplaşmalar olmaz; milletin yargısıdır. Bunun için, inanın, o Kurulun, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun özellikle hâkimler ve savcılar hakkında verdiği kararlar oradan geliyor yani oradan gönderiliyor. Ben inanıyorum ki... Yeni Hâkimler Savcılar Kurulu üyelerine bakacağız nasıl bir uygulama yapacaklar diye ama inanın, öncekiler... Ya, bizi aşıyor, bizi aşan istekler geliyor yani Hâkimler ve Savcılar Kurulunu aşan istekler geliyor. Eğer bu istekler gelirse o Kuruldan, o Hâkimler ve Savcılar Kurulu görev yapmaz, yapamaz. Eğer gerçekten talimat almadan, tamamen hâkim ve savcıların hem özlük hakları hem disiplin işleri hem de diğer görevleriyle ilgili bağımsız bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu olamıyorsa hâkimler ve savcıların bağımsız olması mümkün değil, cesur olması mümkün değil, korkmaması mümkün değil. Evet, eleştiriyoruz "Ey savcılar, hâkimler; ne duruyorsunuz?" diyoruz ama ya, hareket edenin de elini kolunu kesiyoruz. Yani, şimdi, böyle bir hâkim ve savcı ne yapabilsin? E, çok sayıda hâkim ve savcı tanıyorum, diken üstünde duruyor adamlar yani "Acaba verdiğim bir karar nedeniyle başıma bir iş mi gelir, sürülür müyüm, açığa mı alınırım?" diye.

Değerli arkadaşlar, bu korkuyu taşıyan hâkim ve savcılardan adalet beklemeyin. Bunların bağımsız, tarafsız olduğunu söylemeyin. Hâkim ve savcı korkuyorsa kesinlikle bağımsız da değildir, tarafsız da değildir; olamaz zaten. Bunun için, gelin, içtenlikle şu Anayasa değişikliğini yapalım -biz teklif de verdik- yasa değişikliklerini yapalım, tabii, böyle yasal değişiklikler de yapalım yani özgürlükleri, insan haklarını, adil yargılamayı tabii ki güçlendirelim. Bu bir zorunluluk hukuk devleti açısından, bunları güçlendirelim ama bunları güçlendirerek... Daha doğrusu, bu yasalarla bunlar güçlenmiyor ya, şu yasa teklifiyle adil yargılanma güçlenmiyor. Onun bir tek gücü olmalı: Bağımsız karar verebilmesi, bağımsız yargı olabilmesi.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Aşağıda Sayıştay seçimi başlamış.

RAFET ZEYBEK (Antalya) - Tamam, hemen bitiriyorum.

Bunun için, çok içtenlikli ve çok samimi bir talebimdir; hem yasal açıdan hem de Hâkimler ve Savcılar Kurulu açısından bu yasal düzenlemeleri yapamazsak bunca emek verdiğiniz bu yasa teklifleri uygulamada sonucu hiç değiştirmeyecek diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.