| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş ile 63 Milletvekilinin; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3697) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 23 .06.2021 |
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Günaydın hepinize. İyi günler diliyorum sayın üyeler.
Evet, gerçekten bu konuda gerek bizim partimizden gerek diğer partilerden konuşan üyeler önemli açıklamalarda bulundular, ben onlara katılıyorum. Yinelememek adına kısa tutacağım, birkaç noktaya vurgu yapmak istiyorum. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisine mensup vekillerin, tabii, sayın teklif sahibi başta olmak üzere dikkatlerine sunmak istiyorum çünkü burada erkek, kadın arasındaki ilişkide acaba kadın cinayetlerinin ne kadarı arazi davası, otopark davası, rant kavgası, acaba ne kadarı buna dayanıyor? Yüzde 1 var mı, yüzde 1'i tutar mı? Birinci sorum bu, bu konuda düşünmelerini istirham edeceğim.
İkincisi ise Anayasa'nın değinilen 10'uncu maddesi, arkadaşların değindiği 10'uncu madde. Özellikle 2004'te ve 2010'da değiştirildi, 2004'te yapılan değişiklikle aslında pozitif ayrımcılığa giden yol açıldı. O sırada ben Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanıydım seçimle belirlenen Başkan olarak; biz bu konuda "pozitif ayrımcılık" deyiminin de açıkça Anayasa'ya girmesini önerdik fakat son dakikada o kavram çıkarıldı. Gerekçe olarak şu söylendi: "AKP'nin muhafazakâr kanadı bundan rahatsızlık duydu, o nedenle 'pozitif ayrımcılık' kavramı Anayasa'da yer almadı." Sonra 2010'da yapılan değişiklikle bu ilk adım pekiştirildi. Aslında madde 10, fıkra ikide açıkça "pozitif ayrımcılık" kavramı yer almasa da bu fıkra, kadın lehine pozitif ayrımcılık yaratan bir fıkra olarak karşımızda bulunuyor ve o şekilde uygulanmalıdır. 2004, 2010 ve yine arkadaşların belirttiği 2011, 2012, İstanbul Sözleşmesi. Şimdi, demek ki Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin ilk on yılı, birçok eleştiriye rağmen, zaaflarına rağmen ilk on yılda önemli adımlar atıldığını, kayda değer adımlar atıldığını görebiliyoruz pozitif ayrımcılığa kadar, zaten pozitif ayrımcılık İstanbul Sözleşmesi'yle pekiştirilmiş bulunuyor.
Şimdi, biraz önce Zeynel Emre Vekilimiz ayrıntılı olarak İstanbul Sözleşmesi'nden de maddeler aktardı, İHEP'ten de maddeler aktardı yani İHEP, İnsan Hakları Eylem Planı, yakın geçmişte yine partiniz tarafından hazırlanan plan. Şimdi, acaba bu metnin İstanbul Sözleşmesi bir yana İHEP'le de uyumlu olmaması bilinçli bir tercih mi, yani daha geriye gidişin bir somut işareti mi, yoksa bu şekilde parça parça ve genellikle Meclis dışından gelen tekliflerle yürütülen bir yasama faaliyetinin bir sonucu mu? Şimdi, bu sorunun zannediyorum tarafınızca yanıtlanması çok önemli zira İstanbul Sözleşmesi örneği, hani arkadaşlar ısrarla farklı yönlerine değindiler "Biz tanımıyoruz." diye. Hayır, bizim tanıyıp tanımamamız önemli değil bence, Anayasa madde 87 belli, kanun koymak, kaldırmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir. "O, acaba gece yarısı şakası mı?" diye de sorabiliriz, 31 Temmuza kadar zaten yürürlükte, kaldı ki Türkiye'nin de taraf olduğu "Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu" adı altında çalışan Venedik Komisyonunun da önünde yani bu konuda resmî rapor hazırlamakta. Bu açıdan aslında İstanbul Sözleşmesi'nin hükümlerini... Şu anda bağlayıcı, bağlayıcılığı da madde 87'e göre biz Meclis olarak kaldırmadığımız sürece devam edecek ama belirttiğim gibi sadece o değil Anayasa madde 10, fıkra iki de yürürlükte ve bağlayıcı. Yani o olmasaydı da kuşkusuz böyle bir düzenlemeye olanak tanınmayacaktı özellikle eşitlik ilkesi ile insan haysiyetini birlikte değerlendirdiğimiz zaman 17'nci maddeyle, o zaman eşitlik, özgürlük, haysiyet; kadın ve erkek haysiyet yönünden mutlak olarak eşittir, buna hiç kuşku yoktur. Bu nedenle ben seküler yaşam yani dünyevi yaşam sonucu, laik yaşam sonucu birliktelikler ile imam nikâhı birliktelikleri arasında bir ayrımın da yapılmasına gerek olmadığını düşünüyorum. Burada cinayetlerin belki yüzde doksan 99,99'u cinsiyet temelinde işlendiğine göre o zaman bizim bu tartışmayı yapmamız gerçekten abesle iştigal demektir yani bu tartışmayı yapmadan tamamen bu şekilde cinayetleri nitelikli öldürme, nitelikli ceza yaptırımını gerekli kılan öldürme şeklinde almamız gerekir. Arkadaşların da belirttiği gibi o kadar adalet bakımından olumsuz bir ortamda yaşıyoruz ki atılan adım yarım da olsa, çeyrek de olsa bugüne kadar olduğu gibi bunu desteklemek durumundayız ama tartışmaya açık olmayan hususların da burada tartışılması, saatlerce tartışılarak sanki "Bunu koyduk, biz önerdik, artık bu iş bitmiştir." biçiminde bir yaklaşım da gerçekten düşündürücüdür.
Bakın, mesela, bizim getirdiğimiz 189 maddenin bu şeyle birleştirilmesi, en azından Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'yla birleştirilmesi, 69 maddenin birleştirilmesi önerimizin dikkate alınmamış olması bir yana, uzattığımız elin geri çekilmesi bir yana, bu şekilde daha açık olan, ayan beyan olan bir konuda tartışıyor olmamız, gerçekten hangi partiye mensup olursak olalım kadınları değil, özellikle biz erkekleri hicaba sevk etmelidir.
Teşekkür ederim dikkatiniz için.