KOMİSYON KONUŞMASI

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Şimdi, ben aslında 13'üncü maddeye ilişkin söz istemiştim ama herhâlde birdenbire yanlışlıkla 14'e geçtiniz.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Kusura bakmayın, 13'üncü maddeyle ilgili konuşabilirsiniz.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Tamam.

Aslında daha önce de bahsetmiştim. Yani gerçekten aslında anlatılan "Kadın beyanı esastır." dediğimiz, bizim uzun zamandır cinsel saldırı suçlarında temel kural olmasını söylediğimiz bir şey, keşke hayata geçebilse bu ama pratikte, uygulamada öyle olmuyor. Şimdi, her ne kadar kadınların ya da çocukların beyanları alınmış olsa da; bu yeni sistemle, uygulanan sistemle beyanları alınmış olsa da özellikle cinsel saldırı ve istismar suçlarında aslında olay olduğunun hemen arkasından bir şikâyet söz konusu olamadığı için -bu tür suçların özgünlüğünden kaynaklı- fiziki delillerin ortadan kalktığı bir durum yaşanıyor ve arkasından da şikâyet edildiğinde, her ne kadar kadının ya da çocuğun beyanı olsa da çoğu kez biz pratikte, uygulamada şunu çok görüyoruz: Tutuklama verilmiyor, arkasından da beraat kararları veriliyor. Hatta geçenlerde bir dosyada çocuğa yönelik cinsel istismar, ki öz babasının cinsel istismar suçuydu, önce yerel mahkeme cezalandırma yoluna gitmişti, arkasından da bozuldu ve bozma yönünde bir karar geldi, ondan sonra da baba hem tahliye edildi hem de beraatle sonuçlandı. Şimdi bu çocuk açısından düşünebiliyor musunuz? Babayla görüşme zorunluluğu olacak. Baba başvurmuş durumda çocukla görüşme hakkı için ve kendisini cinsel istismara maruz bırakan bir kişiyle, üstelik babayla görüşmek zorunda kalacağı bir durum yaratılmış oldu.

Şimdi, o yüzden, şunu önce hatırlatmak gerekiyor: Uygulamada böyle gerçekleşmiyor. Yani "Kadın ifade verdi, çocuk ifade verdi, savcı huzurunda alındı, şurada alındı, burada alındı; öyleyse bu beyan delildir." şeklinde gelişmiyor. Şimdi, bunun pratik çözümü belki burada bazı suçlar açısından gerçekten somut delil meselesini yazma ihtiyacı hissetmek -geneli de açıklarken söylemiştim- aslında bunu buraya yazıyor olmak bile, kendisi bile çok garip bir durum çünkü zaten tutuklama verirken somut delil aramak zorundasınız ama bazı özgün suçlar açısından farklı bir düzenlemeye ihtiyaç var; geneli içine koyduğunuzda bu sefer kadına yönelik suçlarda ya da çocuklara yönelik suçlarda korunması gereken çocuk hakları ve kadın hakları açısından bir sıkıntılı durum yaratıyor. O yüzden belki de bu düzenlemeleri yaparken bu tür suçlarda da faillerin tutuksuz kalmasını; kadına yönelik, çocuğa yönelik şiddetini artırmasını, tehditlerini artırmasını hatta çoğu kez şikâyetini geri çekmek için baskılamasını engelleyebilmek açısından ve tutuklu yargılanmalarını sağlayabilmek açısından buraya farklı birtakım düzenlemeler getirmek gerekiyor yoksa bunlar vallahi ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar; bu arada tehdit ediyorlar ve kadınlar da, çocuklar da... Özellikle çocuklara yönelik tacizlerde yakın tacizleri, cinsel istismarlarda yakın kişilerin durumları çok fazla. O baskıyla bu çocuklar artık şikâyetlerinden vazgeçiyorlar, ifadelerini değiştiriyorlar vesaire. O yüzden, bizim başından beri önerdiğimiz şey, aslında burada beyanın esas alınması, aksinin fail tarafından ispatlanması ilkesinin bu suçların özgünlüğü gözetilerek yani öyle kolayca gidip şikâyet edilemeyen, anlatılamayan meseleler olduğu; genellikle başka bir durumdan kaynaklı ortaya çıktığı ki çocuklar açısından genelde rehberlik durumlarında ya da bir doktora gittiğinde, psikoloğa gittiğinde ortaya çıkan durumlar bunlar. Onun dışında, pek öyle çocuklar rahatlıkla gidip cinsel istismara maruz kaldığını anlatamıyorlar. Burada buna ilişkin bir ayrı düzenleme yapılmaması hâlinde tecavüz ve cinsel istismar sanıklarının da tutuksuz yargılanacağını görmek gerekir. Bu nedenle burada bir düzenleme yapmak gerekiyor diye söylemek istiyorum.

Bunun dışında, propaganda suçunu dışında bırakmak gerçekten inanılır gibi değil diyeyim. Yani "propaganda" dediğiniz şey, sözlü bir cümle, bir fikir ifade etme; hele ki bizim yargı sistemimiz açısından bakarsanız düşüncenizi açıkladığınız anda ya da bir gazeteci haber yaptığı anda ya da bir siyasetçi konuştuğu anda ya da bir vatandaş iktidara yönelik bir eleştiri yaptığında anında propaganda suçundan yargılanılan bir ülkede yaşıyoruz. Şimdi, böyle bir ülkede siz bu suçu neden ayrık tutuyorsunuz? Mesela buna dair neden somut delil aranması meselesini bu suçlarda farklı bir yere... Tam tersine, demokratik bir ortam sağlamak istiyorsak, gerçekten adaletin, gerçekten demokrasinin olduğu bir ülkede yaşamak istiyorsanız o zaman bu düzenlemede propaganda suçunu haydi haydi almanız gerekir. Hatta propagandanın kendisinin bu kadar geniş bir çerçevede suç alanı hâline getirilmesi yani her konuşmanın örgüt propagandası olarak nitelendirilmesinin önüne geçecek bir düzenleme yapmak gerekir.

Yine, TMK'nin kendi başlı başlına bir sorun alanı. TMK gibi bir düzenlemenin bir an önce kaldırılması gerekir çünkü ülkenin neredeyse büyük bir çoğunluğu bu TMK meselesi üzerinden hukuk dışı yol ve yöntemlerle, aslında AİHM kararları ya da uluslararası sözleşmeler ya da gerçekten adaletin olduğu bir ülke açısından baktığımızda kabul edilemeyecek binlerce kararla insanlar bu TMK'den doğru cezaevlerindeler. Yani gazeteciler, öğrenciler, kadınlar, siyaset yapmak isteyenlerin, binlerce kişinin cezaevinde olduğu bir durumdan bahsediyoruz. O yüzden belki de ilk tartışılması gereken şeylerden bir tanesinin de TMK'nin artık kaldırılması gerektiğinin olması diye düşüyorum.