KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun kıymetli üyeleri, teklif üzerinde görüşlerini ifade etmek üzere Komisyon görüşmelerine iştirak eden milletvekilleri, memur ve işçi sendikalarının kıymetli temsilcileri, basınımızın değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, özellikle, Komisyon çalışmamızla ilgili bir konuyu belirtmek istiyorum, az önce Başkanımız da bu konuya bir açıklık getirdi; 2 tali komisyona daha bu kanun teklifi sevk edilmişti. Biz, dün akşam aradığımızda herhangi bir cevap verilmemişti, herhâlde bugün gerçekleşen bir cevapla "orada görüşülmesine gerek olmadığı" yönünde size yazı gönderdiler. Eğer bu şekilde neticelendiyse, en azından bunu yapmayacaksak, konunun derinlemesine incelenebilmesi açısından bir alt komisyon kurulmasını öneriyor ve Komisyon Başkanından, sizden bu talebimizi dikkate almanızı istiyoruz.

Bu noktada, Komisyon Başkanımızın ve Komisyonun iktidar üyelerinin de Komisyonun çalıştırılmasındaki tavırlarını da eleştiriyorum. En son kanun görüşmemizde son derece yapıcı yaklaşma gayretimize rağmen teklifte virgül dahi değiştiremedik, basit bir dernek üyelik değişikliğini bile kabul ettiremedik. İşine gelince, dış güçlere, ülkemize yapılan hain saldırılara karşı yanında olmamızı isteyen iktidar, konu muhalefeti dinlemeye gelince maalesef üç maymunu oynuyor. "Haklısınız, bunları Genel Kurulda çözeriz." demekle olmuyor Sayın Başkan. Her şeyi Genel Kurulda halledeceksek biz burada niye toplanıyoruz? Bu tutumun, başta Komisyon Başkanımız olmak üzere, iktidar vekilleri tarafından değerlendirilmesi, ordumuz gibi çok önemli ve göz bebeğimiz kurumu ilgilendiren konuların görüşüldüğü Komisyonumuzda ortak ruh ve paydaşlık duygusuyla hareket edilmesi temel isteğimizdir; bu, tarafınızca da bilinmelidir.

Sayın Başkan, bugün burada kanunlaştırmaya çalıştığınız anonim şirkete dönüştürme işini partinizin geçmiş icraatlarından çok iyi biliyoruz. Üzerinden çok uzun süre geçmedi, 2013 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Taşımacılık AŞ'yi kurdunuz ve şirketin hukuki statüsü kanun metninde aynen şu şekilde tanımlandı: "TCDD Taşımacılık A.Ş. 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabidir." Bunun anlamını -sanırım- bilmeyeniniz yoktur.

Burada, kısaca, ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarının geçtiği sürece değinmek istiyorum. Önce emperyalizme karşı verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı, akabinde yakılıp yıkılan bir ülkenin vatansever kadroları tarafından yeniden imar edilen Türkiye, yoklukla, yoksullukla mücadele ederken iktisadi olarak büyümeye ve bulunduğu stratejik coğrafyada ayakta kalmaya çalışan bir ülkeydi. Ülkenin kurucu kadrolarının, kendileri ve yakın çalışma arkadaşlarının banka hesaplarını büyütmek gibi bir dertleri yoktu. Bu olmayınca da bütün enerjilerini ulusal ekonomiyi canlandırma ve ulusa yeni bir şevk verme gayretiyle geçirmeleri neticesinde ulusun birikimiyle kurulan sanayi tesislerimiz ortaya çıktı. Şimdiyse bu tesislerin yarattığı istihdam ve katma değerle ulusal ekonomiye katkı sağlayan genç cumhuriyetin kurduğu neyi var neyi yoksa satmayı ana ilke edinen bir anlayış on dokuz yıldır ülkeyi yönetiyor. Bu anlayış, mirasyedi evlat gibi davranıyor, veraset yoluyla intikal eden ne varsa elden çıkarmayı marifet sayıyor. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar cumhuriyet tarihi boyunca yapılan özelleştirme tutarı 8 milyar dolardı. 2002 yılında iktidara gelmenizle birlikte kamuoyunun yakından tanıdığı, nüktedan kişiliğiyle de bir döneme damga vuran rahmetli Kemal Unakıtan "Babalar gibi satarım." sözüyle siyasi tarihimizdeki yerini aldı, merhuma Allah'tan rahmet diliyorum. Onu haklı çıkarırcasına, iktidarınız süresince cumhuriyet tarihinin özelleştirme rekorunu kırarak 62,7 milyar dolarlık satış gerçekleştirdiniz. "Babalar gibi satarım." sözüyle başlayan yolculuğunuzda, Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük bölümünden kâr elde ettiği işletmeler "Zarar ediyor." söylemleriyle pazarlandı. Kamu yatırımlarında ana ilke kâr olmamasına rağmen, bu söylemle toplum psikolojisi buna hazırlandı. Kâr etmeyen işletmeler, özel teşebbüsün yatırım yapmak istemediği ancak vatandaş için hizmet üreten işletmelerdi. Satışı ana ilke olarak önüne koyan iktidarınız, işletmeleri günün gelişen üretim araç gereçleriyle yenilemediği için makineleri eskidi, kadroları şişirildi ve "arpalık" söylemleri arasında Türkiye'nin doğusundan batısına neyi var neyi yoksa haraç mezat satıldı.

İktidarınızın millî ekonomiye bakışını TÜRK TELEKOM'da da gördük. Bir firma geldi, gördü ve yenip gitti. Türkiye Cumhuriyeti göz göre göre dolandırıldı. Türkiye Cumhuriyeti bankalarından çektiği kredilerle TÜRK TELEKOM mülklerini ipotekleyerek özelleştirme ihalesini kazanan firma, birkaç yıl boyunca vatandaştan para topladıktan sonra ortadan kayboldu. Pandemi sürecinde çok acı bir şekilde gördük ki memleketin birçok köyünde çocuklarımız internete erişemediği için ne EBA üstünden ne de Zoom üstünden dersleri takip edemediler, yağmur çamur demeden kışın soğuğunda internete erişebilecekleri yüksek tepelere yürüdüler. Bunun da sorumlusu babalar gibi satan iktidarınızdı.

Bitti mi? Hayır, bitmedi. Yerli yabancı iş birlikçilerine çayın taşıyla çayın kuşunun vurulmasına olanak sağlayanlar hızlarını kesmediler. SEKA'mız vardı; dünyanın birçok ülkesine kâğıt ihraç eden, yüzde 100 yerli ve millî. Şimdi ise tuvalette kullandığımız kâğıt dahi ithal. Dolar arttıkça sayenizde vatandaş tuvalet kâğıdı dahi alamaz hâle geldi. İSDEMİR, ERDEMİR, Paşabahçe, ETİ Holding, PETKİM, TÜPRAŞ, TEKEL'in alkollü içki fabrikaları, sigara fabrikaları, İskenderun Limanı, TCDD Mersin Limanı, Türk Havayolları USAŞ hisseleri, ASELSAN, HAVELSAN hisseleri, şeker fabrikaları ve daha neler neler, birer birer iktidarınız döneminde satılarak nakde çevrildi. Tam 62,7 milyar dolarlık özelleştirme... "Para nerede?" diye sorduğumuzda ise kıyamet kopuyor "Para hazinede." deniyor. Dönüyoruz hazineye bakıyoruz, orada da para kalmamış.

Bütün bu satışlara rağmen rekorları seven iktidarınız bir rekor daha kırdı, 2020 yılı bütçe açığımız 172 milyar TL'yle rekora koştu. 2021 yılında da görünüşe göre yeni bir rekor yakalanacak. Çünkü geçen yıl mayıs sonu itibarıyla 38 milyar olan bütçe açığımız, bu yıl aynı dönemde 65 milyar TL. Yetmiyormuş gibi Merkez Bankası rezervlerindeki 128 milyar dolar da kayıp. "Nerede?" diyoruz, her kafadan farklı bir yanıt geliyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, böyle pratik bir geçmişiniz olunca hâliyle "Sıra MKE'de mi?" sorusu geliyor aklımıza. TCDD'de aynı uygulamayı üç aşağı beş yukarı benzer gerekçelerle 2013 yılında hayata geçirdiniz. O tasarının kanunlaşmasında TCDD Taşımacılık AŞ kuruldu, gerekçesinde "Bütünleşik ulaştırma sistemi içinde demiryolu taşımacılık sisteminin avantajlı yönlerinden daha fazla yararlanabilmesi için alınması gerekli önlemlerin başında demiryolu sektöründeki tekelin kaldırılarak serbest, şeffaf, adil, sürdürülebilir bir rekabet ortamının sağlanması gerekmektedir. Böylelikle demiryolu alanındaki mevcut ülke kaynağının daha verimli kullanılması sağlanacak ve atıl kapasite kullanıma açılacaktır. Tekelin kaldırılması ve sektörün serbestleştirilmesiyle AB demiryolu mevzuatına da uyum sağlanmış olacaktır." ifadeleri kullanılarak, "Her şey çok güzel olacak." denilerek, parmak demokrasisi marifetiyle tasarı kanunlaştırıldı. Kanunun geçici 3 ve 4'üncü maddelerinde sırasıyla TCDD ve TCDD Taşımacılık AŞ'nin yatırımlarının finansmanı ve destekleme sürelerine yer verilmiş ve TCDD'ye sağlanan desteğin beş yıl sonra kaldırılacağı, TCDD Taşımacılık AŞ'nin kamu hizmeti yükümlülüğünün de beşinci yılın sonunda biteceği öngörülmüştü. CHP Grubu o gün bu düzenlemeyle beş yıl sonra TCDD Taşımacılık AŞ'nin süreci götüremeyeceğini, ulusal veya çok uluslu şirketlerin bir taşeronu hâline gelebileceğini, tasarıyla ifade edilen hedeflere ulaşılamayacağını ifade etti. O gün de "Dediğim dedik, çaldığım düdük." diyerek uyarılarımızı, eleştirilerimizi dinlemediniz ve daha üç ay önce getirdiğiniz bir torba yasanın içerisine 2 madde ekleyerek demiryollarına yaptığınız şirketleşmenin başarısız olduğunu kabul ettiniz. Nasıl mı? Mart 2021'de çıkan kanunla TCDD serbestleşmesinin başarısızlığı açıkça ortaya kondu. Eklenen 2 maddeyle TCDD AŞ şirketinin açıklarının bütçeden karşılanmaya devam olunacağı hükmü getirildi. Hani beş yılda serbestleşme tamamlanacaktı? 24 Nisan 2013 tarihli ve 6461 sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun'da üç ay önce değişiklik yapılarak 2023 yılına kadar finansman desteğinin sürdürülmesi ve düzenlenmesi getirildi. Bu zaman zarfında dahi hedefe ulaşılamayacağı görülmüş olacak ki üstüne süreyi on yıla kadar uzatma konusunda da Cumhurbaşkanına yetki verildi. Bu millet 2023'te yapılacak seçimlerin ardından ülkeyi neyi var neyi yoksa satanlara, 5'li çeteden başka dost tanımayanlara gerekeni sandıkta söyleyecek ve işi ehline bırakacaktır. Dolayısıyla öyle uzun vadeli düzenlemeler içeren yaklaşımlarınız gerçekçi bir projeksiyon gibi görünmüyor. Öyle görünüyor ki iş başında son demlerini yaşayan iktidar, "benden sonrası tufan" anlayışıyla hareket etmeye devam ediyor. Sakarya Tank Palet Fabrikasında yaşananlar henüz unutulmamışken, tıkır tıkır işleyen, yüzlerce yıllık birikimiyle üretim yapan ve kâr eden MKE'ye yönelik getirilen bu teklif, samimiyetten uzak görülüyor.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu teklifin geri çekilmesini ve kurum kültürüyle, savunma sanayimizin göz bebeği kurumun kimyasıyla oynanmaması gerektiğini düşünüyoruz. Hatırlatmak isterim: BMC Otomotiv Fabrikası sadece 1,5 milyar TL'yi aşan arsa değerinin yarısı olan 751 milyon liraya 30 Nisan 2014'te Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yapılan ihalede tek katılımcı olarak teklif veren Ethem Sancak'a verilmişti. O günkü kur karşılığı 360 milyon dolar olan BMC'nin yüzde 49,9'u aynı yıl 300 milyon dolarla Katar ordusu tarafından satın alındı. Buradaki ticari zekâyı takdir etmek gerçekten gerekli. Türkiye'de zenginler bu yönüyle bu şekilde yaratılıyor. Katar ordusu ortaklı BMC Otomotiv, iktidardan aldığı teşviklerle ve devlet ihalelerini de alarak büyümeye devam etti. ALTAY Tankı üretimi üzerine Sakarya'da bulunan Tank Palet Fabrikasının BMC'ye devredilmesinin ardından Sakarya Karasu'da bir hazine arazisinin BMC'ye verildiği ve yeni savunma sanayisi üretim tesisi yapımına başlandığı söyleniyor. Bir taraftan da Tosyalı Holding'e satış görüşmeleri yapıldığı söyleniyor. 50 milyon dolar yenileme yatırımı için kaynak bulamayan bir iktidarın, millî silah sanayimizi getirdiği ibretlik vesikadır Tank Palet olayı. Şimdi de benzer yol ve yöntemleri MKE için uygulanmak istendiğini, bir yol temizliği yapıldığını değerlendiriyoruz. Kamu ihale mevzuatı dışına çıkarak iş ve işlem yapma arzusunun bu iktidar tarafından ne derece istendiğini biliyoruz ama Türk Silahlı Kuvvetleri ve ülke savunması için son derece elzem olan bir Kurumda da kamu ihale mevzuatı bir zahmet sizi sınırlandırsın. Binlerce işçisi, mühendisiyle üretim yapan bu Kurumda, bilgisi ve birikimiyle çalışan emekçileri huzursuz etmenin, aba altından sopa göstermenin kimseye bir yararı olmayacaktır.

Konunun özüne gelince, kanunun özünde görüşmekte olduğumuz teklifin anayasal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuksal birikimi ve kurumsal kültürüne hâkim bir anlayışla kaleme alınmadığı fikrindeyiz. Anayasa ve kamu hukuku ile 233 sayılı KHK'ye göre kamu hizmeti niteliği ağır basan tekel niteliğindeki mal ve hizmetlerin kamu yararı gözetilerek kamu kuruluşları eliyle ve kamu hizmetlerine ilişkin usul, esas ve süreçlerde yürütülmesi yaklaşımını önemsiyoruz. Bu kanun teklifine konu olan Makina ve Kimya Endüstrisi, az önce Sayın Savunma Bakanı Yardımcısının da ifade ettiği gibi Tophane-i Amire, İmalat-ı Harbiye Müdüriyeti Umumiyesi, Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğü ve MKE Kurumu Genel Müdürlüğü gibi değişik isim ve statüler altında 15'inci yüzyıldan beri hizmet vermektedir. Kökleri tarihimize dayanan bu kurum, Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin konvansiyonel alanda savunma sanayisine dayalı ihtiyaçlarını azami yerli katkı ve düşük maliyetli ve kaliteli ürünlerle karşılamak, artan kapasite ölçüsünde ihracat yapmak, inovasyon ve AR-GE faaliyetlerinde bulunmak hedefleriyle kurulmuştur; bugüne kadar da sektöründe oldukça başarılı bir performans sergileyerek Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaç duyduğu silah, mühimmat ve benzeri araç gereçlerini başarıyla üretmiş, yabancı ülkelere ihracat yapmış, bu alanda hatırlı sayılı bir marka olmuştur. Hâl böyle olunca, biz bu tekliften hiçbir şey anlamadık. Zaten kâr eden, ordumuzun en önemli tedarikçisi yerli ve millî bu kurumumuz neden şirketleştirilmek istenmektedir? Bu işlemle elde edilmek istenen çıkar nedir? MKE anonim şirket olursa şimdi yapılamayan ne yapılacaktır? Gerekçede "Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunun yapısının imkân ve kabiliyetlerinin daha fazla güçlendirilerek sektöründe gelişen teknolojileri izleyip modern mühimmat, silah ve silah sistemlerinin geliştirebilecek ve üretebilecek, yurt dışı firmalarla rekabet edebilecek, genel ekonomik ve yapısal değişimlerden etkilenmeyecek, Hazine desteğine ihtiyaç duymadan varlığını ve faaliyetlerini sürdürebilecek hareket ve esnekliğe sahip bir organizasyona dönmek." diye belirtmişsiniz. Söyler misiniz, MKE tam olarak bunlardan hangisini yapamıyor; gelişen teknolojileri mi takip edemiyor, modern silahlar mı üretemiyor, genel ekonomik ve yapısal değişimlerden çok etkileniyor da anonim şirket olunca etkilenmeyecek mi? "Hazine desteği" diyorsanız, MKE zaten kâr ediyor; 2019 yılında 694 milyon, 2020 yılında 925 milyon kâr etmiş, hangi Hazine desteğinden bahsediyorsunuz? Türkiye'nin en büyük 5'inci savunma sanayisi kuruluşu, en büyük şirketler sıralamasında ilk 100'de yer alan bir KİT'ten söz ediyoruz. Tutun ki böyle sorunları var, çağı yakalayamamak falan, peki, bunun sorumlusu kim? On dokuz yıldır ülkeyi yöneten sizler değil misiniz sayın iktidar vekilleri? 1923 yılında Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğü adı altında kurulan, 1950 yılında MKE olarak yeniden yapılandırılan kurumun sorumluluğu sizde değil mi? Yalnızca, yapılacak bir anonim şirket değişikliğiyle bu tüm sorunlar çözülecek mi? Bu hiç inandırıcı değil. Şu anda elinizi tutan ne? İşinize gelince Cumhurbaşkanı kararnamesiyle Meclise dahi sormadan her türlü düzenlemeyi yapabiliyorsunuz. Anonim şirket olmasıyla yapabileceği şeyleri pekâlâ bu kararnamelerle düzenleyebilirdiniz. Biz bunu savunmuyoruz ama tek adam rejiminde yaptığınız maalesef bu. Peki, şimdi niye böyle bir değişiklik yapıyorsunuz? Millî Savunma Bakanlığına bağlı zaten 11 tane anonim şirket var, onlardan birini geliştirebilir ya da yeni bir tane kurabilirsiniz. Asıl amacınız ne? Geçtiğimiz günlerde Katarlıların Kırıkkale MKE'yi ziyaret ettikleri yönünde iddialar var, doğru mu bu? Amaç fabrikayı Katarlılara peşkeş çekmek mi? Bunun hukuksal altyapısını mı hazırlıyorsunuz yoksa Varlık Fonuna mı devredeceksiniz? Kamu İhale Yasası'ndan muaf tutarak yandaşlarınıza ballı ihaleler vermek niyetinde misiniz ya da üç beş maaşlı bürokratlarınız için yeni yönetim kurulu üyelikleri mi açmayı planlıyorsunuz? Kusura bakmayın, yaşadığımız örnekler maalesef bizlere bunları düşündürüyor arkadaşlar.

MKE, Kırıkkale'nin can damarıdır, Kırıkkale demek, MKE demektir. Yapılacak bu değişikliklerle Kırıkkaleliler fabrikalarını ve işlerini kaybedecekleri korkusunu yaşıyor değerli arkadaşlar. Her ne kadar gerekçede ve iktidarın söylemlerinde işçi ve memurların bir hak kaybı yaşamayacakları yer alsa da bu yeni durumun pek çok mağduriyetler yaratacağı ortadadır.

Söz işçinden açılmışken, kanun teklifinde anlam veremediğimiz bir nokta da teklifte, nitelikli personel istihdamının sağlanacağının belirtilmesidir, hatta bu kapsamda yabancı uyruklu personelden de bahsediliyor. Ordumuza silah sağlayan en önemli tedarikçinin bünyesinde yabancıların istihdam edilmesinin olası teknoloji transferi veya bilgi hırsızlığı riskleri yeterince düşünülmüş müdür? Ayrıca, değerli arkadaşlar, nitelikli personel istihdamı için MKE'yi engelleyen mi var? Madem böyle bir ihtiyaç var, MKE gibi stratejik öneme sahip bir fabrikada nitelikli elemanın istihdamını sağlayacak düzenlemeleri getirin, biz seve seve yapalım, illa anonim şirket mi olması lazım? Ayrıca, iktidar, aynı kadronun isterse statüsü değişerek aynı şekilde çalışmaya devam edeceğini savunuyor. Burada da bir tutarsızlık var. Aynı personel devam edecekse, gerekçede bahsedilen hedeflere yine bu personelle ulaşabiliriz anlamı çıkıyor. Ee, o zaman bu değişiklik niye? Bir tek "anonim şirket" ibaresi eklenmesi ve organizasyon şemasının değişmesiyle mi bu hedeflere ulaşılacak? Bu, hiç gerçekçi değil.

Değerli milletvekilleri, MKE, Türkiye savunma sanayisi ve ordumuz için kritik bir öneme sahip işletmedir, ordumuzun silahlarını sağlayan yüz akımız bir işletmedir. Her vesileyle yerli ve millî olmakla övünen iktidarın, bu kurumun içinin boşaltılmasına, parçalanıp satılmasına, yabancılaştırılmasına karşı çıkması gerekirken, tam tersi bir tutumuyla karşı karşıyayız. Hormonlu bir anonim şirkete dönüştürülmek yerine zaten kâr eden bu kurumun daha iyi seviyelere getirilmesi için, özel olarak desteklenmesi için, varsa önündeki engellerin kaldırılması için yapılacak bütün mantıklı kanun değişiklerine olumlu bakacağımızı parti olarak bildiriyoruz. Eğer sizin de amacınız buysa yani kurumu geliştirmekse bu anonim şirketleştirme işinden gelin vazgeçin çünkü bu değişiklik kötü bir art niyet kokmaktadır.

Sözlerimi sonlandırırken, parti olarak art niyetli bulduğumuz bu kanun teklifine olumlu bakmadığımızı bir kez daha belirtiyor, Komisyonun tüm üyelerini bu kanun teklifini reddetmeye davet ediyorum.

Teşekkürler.