KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

On beş gün içinde Bitlis, Bingöl, Siirt, Muş, Erzurum illerine bir ziyaret gerçekleştirdim, Komisyonun dikkatine bir konuyu sunmak istiyorum: Bölgede çok ciddi biçimde bir kuraklık var; bu kuraklık, tarımsal üretimi çok ciddi biçimde sıkıntıya sokmuş durumda. Bölgedeki Karasu, Murat ve Aras Nehirlerinden yeteri kadar beslenemeyen tarımsal üretimdeki sıkıntı giderek artıyor. Hayvancılıkla geçinen köylüler de hayvanlarını yüzde 50-60 oranında fiyatlarla sattığından bir göç tehdidiyle karşı karşıya bölge.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sorunuz nedir Sayın Vekilim?

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Benim, bu konuyla ilgili bir önerim var: Özellikle bu bölgelerde küçükbaş hayvancılıkla geçinen sürü sahiplerinin kuzeye doğru bir göçü var. Bu göçle birlikte mera ve yaylaklarda o yerleşik köylüler ile mera sahipleri arasında birtakım problemler yaşanıyor. Bu konuya, mutlaka, valiliklerin kısa sürede el atması gerekir.

İkincisi de köylülerin kendi bölgelerine gelen, yüksek platolardaki yaylaklara gelen sürü sahipleriyle aralarındaki birtakım özel anlaşmalara devletin çok müdahil olup bunlara ceza kesmemesi gerekir. Böyle bir sıkıntıyla karşı karşıya.

Sayın Başkanım, Sayın Bakanın sunumuyla ilgili şunu söylemek istiyorum: Arkadaşlarımız da çok ayrıntısına girdiler, bir konuyla ilgili bir çözümü İstanbul'a sağlamamız gerekiyor. Sizin gerek İSKİ Genel Müdürlüğü gerekse Bakanlık döneminizde şöyle bir temel anlayış egemendi: "Karadeniz'i Tuna Nehri kirletiyor; Don, Dinyeper ve Dinyester Nehirleri kirletiyor; o zaman biz İstanbul'un evsel atıklarını ya da şehrin ürettiği atıkları ön arıtmadan geçirdikten sonra Boğaz'ın dip akıntısına vererek Karadeniz'e gönderelim." O nedenle gerek Yenikapı'daki gerekse Anadolu yakasındaki arıtma tesislerimizde ön arıtmadan geçtikten sonra sularını Boğaz'ın dip akıntılarına veriyorlardı. Şimdi, görünen o ki bu tez çürüdü yani bu tezin doğru olmadığını, dip akıntısıyla Marmara'ya verilen evsel atıkların büyük oranda Marmara'da kaldığı ve Boğaz'dan Karadeniz'e gitmediği de ortaya çıktı. Şimdi, bunu çözmek için de çok hızlı biçimiyle ileri biyolojik arıtma tesislerin yapılmasına ihtiyaç var. Arıtılmış olan suların da mutlaka şehrin geri dönüşümünde kullanılması gerekir. Şimdi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak siz bu işin neresinde olacaksınız? Yani ileri biyolojik tesislerinin yapılması konusunda İstanbul ya da büyük şehirlerde bunu belediyelerin ya da ilgili su idare kurullarının kendi bütçelerinden yapmasını mı bekleyeceksiniz? Yoksa, geçtiğimiz günlerde yaptığınız bence çok doğru bir çalışma oldu, bütün paydaşları bir araya getirdiniz ve paydaşlarla birlikte Marmara'yı kurtarmak için bir yol haritası çizdiniz. Ama buradan öğrenmek istiyorum; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konularla ilgili kaynak ayıracak mı? Bu büyük projeler için lazım olan finansmanı sağlama konusunda ya da projeleri yürütme konusunda kendisi sürecin içine dâhil olacak mı?

Sayın Başkanım, siz biraz önce bir letafette bulundunuz, biz İstanbul'u aldığımızda bir uyarı da yaptınız, kendinize göre güzel bir benzetme yaptınız. Şimdi, İstanbul şöyle bir şehir; 1950 yılında 1 milyon insan yaşıyor, bunun 500 bini ekalliyet, yani 6-7 Eylül olaylarından sonra da bunun 400 bininin yurt dışına gittiğini düşünürsek ortalama İstanbul'da 650 bin Türk asıllı yurttaş yaşıyor. 1989 yılında İstanbul'un nüfusu 6,5 milyon, sizin göreve geldiğiniz 1994 yılında, İstanbul nüfusu beş yıl içinde tam yüzde 27 artış gösterdi. Yani burada geçmişe dönük eleştiri yaparken bir şehrin, bir bölgenin olağanüstü nüfus hareketlerine maruz kalması her yıl içinde nüfusunun yüzde 5 artması, bu artan nüfusun da tamamının gecekondu ve kaçak yapılaşmayla oluşan bir nüfus hareketi olduğunu düşündüğümüzde burada bizden öncekilerin ne yaptığından ziyade İstanbul nüfusunun doyuma ulaştığı dönemde bizim neler yapıldığına bakmamız gerekiyor. Yani bu saptama konusunu gündeme getirmek gerekir.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Peki, teşekkür ederim.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Son olarak da şunu söyleyeyim: Yine, su meselesi önemli. Allah'a şükürler olsun son bir yıldır İstanbul'a çok iyi yağmur yağdığı için İstanbul'un su problemi çözümlendi gözüküyor ama hâlâ Melen Barajı'ndaki çatlak meselesi çözülebilmiş ve Melen Barajı'nın su toplama ve su tutmayla ilgili, ilave iksa inşaatlarıyla ilgili henüz bir adım atılmış değildir. Üç yıl geçti yani 2018 yılında su tutması öngörülen Melen Barajı hâlâ 1 metreküp bile su tutmayı başaramamıştır. Bu konuyla ilgili, DSİ şimdi Tarım Bakanlığına bağlı ama bu bir çevre sorunu, bu bir çevre meselesi. İstanbul'un su meselesi de önemli bir mesele; bir bunu sormak istiyorum.

İkincisi de Çeşme Yarımadası'nda 100 milyon metrekarelik bir alan imara açılıyor, 100 milyon metrekare. Şimdi, İzmir su fakiri bir kent, burada 100 milyon metrekare... Demek ki burada aşağı yukarı 1 milyona yakın yeni bir nüfus hareketi planlanıyor, bu planlanan nüfus için öngörülen su da "ozmoz" yöntemiyle deniz suyunun arıtılmasından öngörülüyor. Sayın Bakana sormak istiyorum; bizim bütün araştırmalarımızda deniz suyunun 1 metreküpünün maliyeti 0, 50 sent. Atık suyla birlikte 1 dolar civarında bir maliyet meydana geliyor. Bu öngörünüzde buna ilişkin bir yanlış olduğu, bunun sürdürülemez bir su meselesi, su politikası olduğu konusunda endişelerimiz var. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.