KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim.

Dünkü konuşmalarımızda dile getirmiştik, kamu düzenini sağlayan hukuki metinler var; başta Anayasa, kanunlar ve bunlara bağlı olarak çıkarılan diğer metinler, Türkiye Büyük Millet Meclisi için de özel bir nitelik arz eden İç Tüzük. Bunların hepsi bir düzeni tesis etmek için çıkarılmış düzenlemelerdir. Son dönemde, özellikle Sayın Cumhurbaşkanının 10 Ağustos seçimlerinde halk tarafından seçilmesinden sonra ortaya çıkan tablo Sayın Cumhurbaşkanının bulunduğu makamın kendisine dar geldiği düşüncesiyle bir yandan yeni bir rejim arayışı, yeni bir hükûmet sistemi arayışı -ki bu sadece bir hükûmet sistemi arayışı değildir, bu bir rejim değişikliği arayışıdır- hem de bu arayış sırasında yapmış olduğu faaliyetlerin işte bu kamu düzenini sağlama niteliği taşıyan yazılı metinlere, hükümlere uymamasıdır. Yani bugün tartışılan şey, maalesef, Sayın Cumhurbaşkanının Anayasa'ya uygun hareket etmemesidir, Sayın Cumhurbaşkanının devletin başı olduğu özelliğini unutması ya da unutmadan bir kenara koymasıdır. Sayın Cumhurbaşkanının ettiği yeminle ilgili tartışmaların sebebi de budur. Sayın Cumhurbaşkanı bizim hepimizin üzerinde bir pozisyondadır. Sayın Cumhurbaşkanı devlet kurumlarının eş güdümünü sağlayan, yukarıda bir maestro şefi gibi devletin kurumlarını gözetleyen, sembolik bazı görevleri olmakla beraber yasama, yürütme ve yargıyla ilgili de görevlerle donatılmış bir Cumhurbaşkanıdır ve ondan beklediğimiz şey devletin başı olması, tarafsız olması özellikleriyle onun bizi gözlemesi, devletin kurumları arasında, siyasi partiler arasında, toplumun etnik ya da mezhepsel açıdan farklı olan unsurları arasında, bireyler arasında, yani bu devleti oluşturan bütün maddi, manevi, beşeri unsurlar arasında, kurumsal unsurlar arasında ortaya çıkabilecek krizleri, problemleri çözebilecek bir pozisyonda olmasıdır. Bizim ve Anayasa'nın, kanunların Sayın Cumhurbaşkanından beklediği şey budur. Eğer Sayın Cumhurbaşkanı bunu unutursa, eğer Sayın Cumhurbaşkanı bir siyasi parti genel başkanı gibi davranmaya başlarsa bizim de Sayın Cumhurbaşkanına karşı bir siyasi parti genel başkanına davrandığımız gibi davranma hakkımız ortaya çıkar. Sorun burada, bu tartışmaların ortaya çıkmasında değil. Bu tartışmaların ortaya çıkacağı gün evvelinden belli. Sorun Sayın Cumhurbaşkanında. Birisi Sayın Cumhurbaşkanına "Bu siyasete karışma, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir Genel Başkanı var, bir tüzüğü var, kayıtlı üyeleri, kadroları, milletvekilleri, Meclis grubu var. Sayın Cumhurbaşkanı, onlar kendi işini görebilecek güçte. Onların senin desteğine ihtiyacı yok." diye hatırlatması lazım. Siz yapmıyorsunuz bunu, biz yapmak zorunda kalıyoruz. Var mı, Türkiye Cumhuriyeti'nin 62'nci Hükûmetinin Tayyip Erdoğan'ın telkin ve tavsiyelerine, lojistik desteğine ihtiyacı var mı? Böyle bir şey düşünen var mı bu salonda? Hayır. Profesör Ahmet Davutoğlu ve bakanları bu devleti yönetebilecek vasıftalar. Türkiye Cumhuriyeti'nin Meclisinden bizlerin oylarıyla, haydi, biz muhalif cephedeydik ama olsun, Meclisin iradesi öyle tecelli etti, oy verdiniz, güven oyu verdiniz, bir Hükûmet ortaya çıktı. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Ey Hükûmet, sen bunu beceremiyorsun. Ey Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticileri, siz bu işi beceremiyorsunuz. Ben olmazsam olmaz bu iş." Böyle diyor yani ben böyle yorumluyorum bunu. O yüzden, sorun buradan kaynaklanıyor. Ben bu partinin kadrolarının, on üç yıldır Türkiye'yi nasıl yönetiyorlarsa kendilerine verilen süre ve yetki çerçevesinde bundan sonra da yönetebileceğini düşünüyorum. Ha, yanlış politikaları var, tabii ki itiraz edeceğiz. Yanlış tasarıları var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - ...tabii ki muhalefet edeceğiz ama sorun bizden kaynaklanmıyor, sizden de kaynaklanmıyor; sorun Sayın Cumhurbaşkanından kaynaklanıyor. Birisinin Sayın Cumhurbaşkanına dur demesi lazım. Bu, sizin adınıza belki -affınıza sığınarak söylüyorum- onur kırıcı bir şey de olabilir ama genel anlamda, hepimizi ilgilendiren noktada bir çatışma sebebidir. Ben sizinle yarışmak istiyorum, ben devletle yarışmak istemiyorum seçimde, ben Cumhurbaşkanıyla yarışmak istemiyorum seçimde. Ben istemiyorum bunu. Yani iki kollu bir adamla dört kollu bir adamın boks yapması bir olabilir mi? Ben bunu söylemeye çalışıyorum ve eğer Sayın Cumhurbaşkanı bu tarzına, bu tavrına devam ederse bunları daha çok yaşarız biz. Anayasa'yı değiştirsin, 400 milletvekili değil 1.400 milletvekili alsın, değiştirsin, başkanlık sistemi gelsin, istediğini söylesin sayın başkan, o zamanki başkan ama bugün bu Anayasa'ya göre yemin etmişse ve bu Anayasa hukuku çerçevesinde görev yapıyorsa Sayın Cumhurbaşkanını birisi bu Anayasa'ya uymaya zorlamalı. Bunu siz yapın. Bizi dinlemiyor. Ben Yüksek Seçim Kuruluna müracaat ettim, dedim ki: "Siz televizyonları denetliyorsunuz, anketleri denetliyorsunuz, basını denetliyorsunuz, kamu görevlilerine diyorsunuz ki: 'Sen madem ki siyaset yapmak istiyorsun kamu görevinden ayrıl, kamu görevini yaparak siyaset yapamazsın.' Cumhurbaşkanına da bir çift laf edin." Yüksek Seçim Kurulu dedi ki: "Sen haklısın ama bu yetkiyi denetleyecek gücüm yok benim." Dolayısıyla, eğer bu Anayasa yürürlükteyse -o İçişleri Bakanının söylediklerini kayıt dışı sayıyorum- Cumhurbaşkanı bu Anayasa'ya uymalı, yoksa bu tartışmalar bitmez. Bunu da siz saraya gittiğinizde mi söylersiniz, o sizi bir yere, buluştuğunuzda mı... Siz söyleyin bunu, yapmasın bunu. Bu, haksızlık; bu, adaletsizlik; bu, hukuksuzluk.