| Komisyon Adı | : | TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3727) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .07.2021 |
MUSTAFA YEL (Tekirdağ) - Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzun çok Saygıdeğer Başkanı ve çok saygıdeğer üyeleri, sayın milletvekillerimiz, çok değerli Tarım Bakan Yardımcımız, çok değerli Belediyeler Birliği Başkanımız, sivil toplum kuruluşlarımızın çok değerli temsilcileri, çok değerli bürokratlarımız ve basınımızın mümtaz temsilcileri; ben de hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Bugün gerçekten, ülkemizde uzun süredir tartışılan ve nihayetinde yasayı çıkardığımız zaman hepimizin de bu işte yarın öbür gün gelecek neslimize anlatacağımız çok hayırlı bir işe imza atacağımızı düşündüğümüz bir yasa teklifini görüşmek üzereyiz. Biraz önce Sayın Başkanımız ve diğer konuşmacıların da bahsettiği bu konuyla ilgili, hayvanların korunmasıyla ilgili ve haklarıyla ilgili bir komisyon oluşturulması konusunda Mecliste grubu bulunan tüm partilerin hemfikir olduğu ve 2019 Şubat ayında Mecliste birleştirilerek verilen önergeler neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu kurulması kabul edilmişti. Ve bu Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu olarak da 8 Mayıs 2019 tarihinde ilk toplantısını yaptıktan sonra üç ay verilen kanuni süreç çerçevesinde bu çalışmalarını yürütmek ve gerçekten bu işteki sorunlar nedir, bu işin fotoğrafını çekebilmek, karşılaşmış olduğumuz sorunlar nedir ve bu sorunların giderilebilmesi için de ne gibi faaliyetlerde bulunmak gerektiği hususunda çok kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdik.
Bu Komisyonun da Başkanlığını yapan bir arkadaşınız olarak ben, özellikle Komisyona katılan bütün partilerden arkadaşlara ayırt etmeksizin özellikle teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten, Meclis tarihindeki en uyumlu çalışan komisyonlardan bir tanesiydi ve ben o zaman da söylemiştim: "Hayvanların partisi olmaz, siyaset olmaz" diye ve bu düşünce tarzını, bu olgunluğu tüm arkadaşlarda da gördüğüm için özellikle bir teşekkürü bir borç bildiğim için burada tekrarlıyorum. Ve bu çalışma çerçevesinde özellikle 2004 yılında çıkarılmış olan 5199 sayılı Hayvanların Korunmasına Dair Kanun'la ilgili uygulamadan kaynaklanan sorunlar hep gündeme geldi ve biz yaklaşık olarak 87 farklı arkadaşımızı dinledik. Sivil toplum kuruluşlarımız başta olmak üzere doğasever ve hayvansever STK temsilcilerimiz, üniversitelerimizden akademisyenler, belediye başkanlarımız ve belediye başkanlığı temsilcilerimiz ve diğer bu konunun muhatabı olan kamu kurum ve kuruluşlarımız, bakanlık temsilcilerimiz ve ayrıca, komisyonda görüş beyan etmek isteyen pek çok arkadaşımızı da dinledikten sonra sahada da sorunları yerinde görebilmek adına çeşitli barınakları yerinde görerek oradaki sorunları tespit ettik. 3 Temmuz 2019 tarihinde Büyükada ziyaretimiz oldu, o bölgedeki faytonlarla ilgili, atlarla ilgili sorunlar nedir, bunları yerinde görebilmek için bir inceleme gerçekleştirdik ve yine başka barınakları da gezerek en nihayetinde 21 Ekim 2019 tarihinde raporumuzu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduk. Ardından da 16 Ocak 2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde sunmuş olduğumuz raporun genel görüşmesi gerçekleştirildi ve yine, oy birliğiyle bu rapor nihayete erdi ve kabul edildi.
İşte, bizim yasayı hazırlarken dayanak olarak kabul ettiğimiz, toplumun büyük bir kesiminin de mutabık kaldığı ve bu çerçevede de bizlerin hem vicdani sorumluluğumuzu hem de yasal sorumluluklarımızı yerine getirirken toplumun değişik kesimlerinin dinleyerek bir yasa teklifi hazırlamamız gerektiği sonucu ortaya çıktı. Bununla ilgili olarak da bir buçuk yıllık bir süre zarfında yine konuya devam ettik, konunun muhataplarıyla bazen resmî, bazen de gayriresmî olarak çeşitli toplantılarımız, görüşmelerimiz oldu ve burada özellikle 5199'un asıl konusu gibi gözüken sokak hayvanları, başta sokak köpekleri ve kedilerle ilgili karşılaşılan sorunlar ve bunların çözüm önerileri konusunda da kafa yorduk ve çeşitli çalışmalar yürüttük; bunu hem partimiz olarak yaptık hem de dışarıda sivil toplum kuruluşlarımız da çalışarak yürüttük.
Tabii, özellikle belirtmek isterim ki bu yasayla ilgili olarak farklı farklı kesimler farklı yorumlarda bulunmakta, özellikle, hayvanların korunmasına dair kanun teklifi olduğu için sivil toplum kuruluşlarının da hassasiyetlerini saygıyla karşılıyoruz ve gerçekten konularına çok vâkıf olduklarını, bu anlamda da en ince ayrıntısına kadar, virgülüne kadar yasa tekliflerimizi ve önerilerimizi incelediklerini biliyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapmış olduğumuz bir toplantıda da yine, aynı şekilde duyarlılıklarını gördük. Ben kendilerine hassaten teşekkür ediyorum tüm hayvan dostları adına, hayvanlar adına.
Dolayısıyla şunu ifade etmek isterim ki biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Gülizar Hanım'ın ifade ettiği "Biz Komisyon raporumuzda 50 madde hazırlamıştık, niye şimdi karşımıza 18 maddeyle geliniyor?" gibi bir eleştiri konusu var. Oradan başlamak isterim. Tabii, bizim Komisyonumuzda hazırlamış olduğumuz raporda 34 tane farklı sorun tespit etmiştik. Bu 34 sorunun giderilebilmesiyle ilgili olarak da 50 başlık altında çözüm önerilerimiz var ve burada da bu yasa teklifimizi yaparken de tabii ki Komisyon raporumuza sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalıştık, pek çok konuda da buna bağlı kaldığımızı söyleyebilirim. İlerleyen zamanda, maddeleri gördüğümüzde, bunları açıklarken de tek tek maddelerde de bunu açıklayacağım ama özellikle burada, bizim yasa tekniği açısından, 50 maddelik bir teklif yapmamızı gerektirmeyen, 5199 sayılı Yasa'nın değişmesi gereken maddeleriyle ilgili, bu, 50 tane konuda bahsedilen, bahsi geçen konuyu biz 18 madde hâlinde uygulayarak zaten muradımıza ermek üzere gerekli çalışmayı yaptık. Bu, yasa yapma tekniği açısından böyle olması gereken bir konu. Dolayısıyla, illaki Komisyonda 50 madde var diye 50 maddelik bir değişiklik yapılması gibi -buradaki sayın vekillerimiz de bilecekler ki- böyle bir zorunluluğumuz yok, ama asıl olan, bizim zihinsel anlamda devrim niteliğinde veya reform niteliğinde tanımlayabileceğimiz bir yasa teklifini sunmamızdı. Bunu niye söylüyorum? Bunu özellikle şunun için söylüyorum: Bizim burada özellikle önemsediğimiz konu, 5199'un belki de en zayıf yanı hayvanların can olarak nitelendirilmemesiydi, mal ve eşya olarak nitelendirilmesiydi. İşte biz buradan yola çıkarak dedik ki: "Hayır, hayvanlar da duygulu, bizler gibi duyguları olan bireylerdir, varlıklardır." Dolayısıyla, buradan hareketle, hayvanların artık can niteliği taşıması gerektiğine dair, Türk Ceza Kanunu'nun 151'inci maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen hayvanların mal niteliğinde veya eşya niteliğinde sayılması gereken maddeyi ortadan kaldırmakla, öncelikle görevimizi devam ettirdik ve yasa teklifimizi bu zihinsel değişim üzerine kurmakla beraber yolumuza devam ettik.
Yine, özellikle sivil toplum kuruluşlarının çok eleştirdiği, bizim de zaman zaman gördüğümüzde çok üzüldüğümüz ve vicdanlarımızı sızlatan, sokak köpekleri başta olmak üzere, sokak kedilerinin uğramış olduğu kötü muamele, eziyet ve işkencenin de bundan böyle olmaması gerektiği, olduğu takdirde de caydırıcı cezalarla mutlaka bunların cezalandırılmasıyla ilgili olarak da yapılması gerekenler var.
Yine, belediyelere aslında görev verilmekle beraber 5199 sayılı Yasa'da, bu görevleri yapmadıkları takdirde karşılığında herhangi bir yaptırımın olmaması, yine, 5199 sayılı Yasa'nın ayrı bir sorun maddesi, sorun alanıydı. Bundan dolayı biz yasamızın değişikliğinde, 4'üncü maddenin (c) fıkrasına da belediyelerimizin artık bu konularla ilgili, özellikle barınak yapma ve rehabilitasyon merkezleri yapma, kısırlaştırma, aşılama, sağlık sorunlarının giderilmesiyle ilgili pek çok hususta da mutlaka bunun artık belediyelerin bir asli görevi olarak kabul edilmesi, bunu yapmayan belediye başkanları ve belediye yetkilileri, görevlileri hakkında da yine 4483 sayılı Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereği işlem yapılmasını öngördük. Böylece, belediye başkanının kişiliğine bakılmaksızın, hayvansever mi, değil mi; bunu subjektif kıstaslarla değil, objektif olarak artık belediye başkanlarının mutlaka, nasıl ki suyu akıtması zorunluluğu asli göreviyse, kanalizasyon işleri yapmak asli görevi ise hayvan refahını sağlamak konusunda da üzerlerine düşen görevi yapmanın bir kurumsallaştırılması çatısını kurmaya çalıştık ve bu çatı altında da bundan sonra mülkiye başmüfettişleri, Sayıştay denetçileri ve devletimizin bu konudaki teftişle ilgili diğer görevlileri gittikleri zaman artık belediyelerin bu hususta harcama yapıp yapmadıklarını, yaptıkları harcamaların yerinde kullanılıp kullanılmadığını, barınaklardaki sağlık şartlarının, hijyen şartlarının, barınaklarda çalıştırılanların bu vasfı taşıyıp taşımadığını, hayvanlara kötü muamele yapılıp yapılmadığını incelemek üzerine bir kurguyla yasa teklifimizi hazırladık.
Tabii, bunu yaparken belediyeler özellikle bu konuda ödev ve sorumlulukla yüklenirken belediyeleri de mali olarak boş geçemezdik. Bu anlamda da belediyelerimizin mutlaka mali yönden de desteklenmesinin elzem olduğunu, zorunluluk olduğunu gördük. Bununla ilgili olarak da belediye başkanlıklarımızın, özellikle bir yıl önceki gerçekleşen bütçelerinden büyükşehir belediyelerinde binde 3'ünü, diğer belediyelerde, nüfusu 25 bini aşmış ilçe ve il belediyelerinde ise binde 5'ini üç yıl süreyle bütçelerine koyma zorunluluğu koyduk. Bunu neden yaptık? Çeşitli kereler belediye başkanlığı yetkililerimizle görüştüğümüzde "Tamam, siz bize görev ve sorumluluk istiyorsunuz, hoş da 'Sizin bunu karşılayacak gelirimiz var mı?' diye sormuyorsunuz." serzenişiyle karşılaştığımızda, bu konuda, artık bundan sonra ellerinde bir tahsisli ödenek olacak ve bu tahsisli ödeneğin sadece hayvan refahı konusundaki barınakların yapılması, sağlıklarının giderilmesi, sağlık şartlarının oluşturulması ve kısırlaştırma başta olmak üzere pek çok alanda kullanılması zorunluluğundan mülhem bu şekilde bir öngörümüz oldu. Dolayısıyla, artık, belediye başkanlıklarımızın da kendine ait bir ödeneği olacak, bunun yetmediği yerde de Hazine ve Maliye Bakanlığı yetkililerimizle da görüşerek özellikle Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nün uhdesinde olmak üzere, sekretaryasında olmak üzere bir ödeneğin buraya aktarılması ve kendi harcamasına karşın mali gücü yeterli olmayan belediyelere de bu konuda destek verilmesiyle ilgili bir mekanizmanın kurulmasının zorunluluğunu gördük ve bu şekilde de işin mali olarak da boş bırakılmaması, özellikle sokak köpeklerinin popülasyonunun kontrol altına alınabilmesi ve kedilerin, yine, aynı şekilde kontrol altına alınabilmesinin de elzem olduğunu gördük.
Tabii, kanun görüşmelerimiz ve Komisyon görüşmelerimiz sırasında özellikle hayvansever vatandaşlarımızın "Ne olursunuz, 6'ncı maddemiz bizim kırmızı çizgimizdir, buna dokunmayın." serzenişlerini de göz ardı edemezdik. Biz de bu konuda yapmış olduğumuz çalışmalarda -göreceksiniz kanun maddelerimizin teklifinde, inceleyen arkadaşlarımız da bilebilir- 6'ncı maddeye hiç dokunmadık. Peki, 6'ncı madde nedir? 6'ncı madde, bulundukları alandan belediye yetkilileri tarafından alınan sokak köpeği veya kedilerin rehabilitasyon merkezlerinde ve bakımevlerinde sağlıkla ilgili aşılama ve diğer sorunları giderildikten sonra, kısırlaştırdıktan sonra bulundukları ortama bırakılması maddesi. Dolayısıyla, bu maddeyle ilgili olarak da biz gerekli çalışmayı STK'lerimizin bizden istediği şekilde, aklın yolu birdir diyerek biz de kabul ettik ve bu konuyla ilgili olarak da STK'lerimizin genel bir memnuniyeti olduğunu ifade etmem gerekiyor.
Tabii, bu konuyla ilgili eleştiri noktaları da şuradan geliyor: Bugüne kadar barınaklarla ilgili, geldiğimiz 2004 yılından on yedi yıl sonra yaklaşık 1.300 belediyemizin ne yazık ki ancak 289'unda barınakları görebilmekteyiz. Bunların da önemli bir kısmında ne yazık ki uzman kişilerin çalışmadığını ve barınaklarla ilgili olarak da çok fazla sorunları yerinde de tespit ederek, duyumlarımızla ve gözlemlerimizle de tespit ettik. İşte biz bir daha bu manzaraları yaşamak istemiyoruz. Edindiğimiz tecrübelerden de yola çıkarak barınakların mutlaka, 25 bin nüfusu aşmış olan belediyelerimiz başta olmak üzere, tüm belediyelerimizde kurulması ve bunların doğru düzgün işletilmesinin de önemli bir durum olduğu ve bu konuda da mutlaka devletimizin diğer kurumlarıyla... Bu konuda biz İl Hayvanları Koruma Kurulunu da daha çok devreye sokarak ve yine, biraz önce bahsi geçen İçişleri Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızı da daha çok bu konuya dâhil ederek bu konunun da çözümlenmesi konusunu özellikle önemsiyoruz.
Tabii, arkadaşlarımız şu eleştiriyi yapıyorlar: "Niye 25 bin nüfuslu belediyelere getiriliyor da altındaki belediyelere getirilmiyor?" "Asıl sorun nüfusa bağlı değil, kırsal alanda daha çok hayvan varlığı var." denilerek karşımıza çıkan bir eleştiri var. Hemen ifade edeyim: Şimdi, bu konuyla ilgili, tabii, biz Türkiye gerçeklerine baktığımız zaman, nüfusu 25 binin altındaki belediyelerimizin ne yazık ki bütçeleri gereği icrai olarak bu işleri takip edebilme yeteneklerinin olmadığını gördük ve belediye başkanlıklarımıza yaptığımız ve Belediyeler Birliği temsilcileriyle yaptığımız görüşmede de özellikle bir nüfus kıstası getirilmesi ve burada 25 binin altındaki ilçe belediyelerinde de... Bunları da yine, sorumsuz tutmuyoruz, bunların da yasal olarak sorumlulukları var. Nedir? Bu belediyeler de en yakın yerlerdeki rehabilitasyon merkezleri ve barınaklara bu sokak köpekleri ve kedilerini götürecekler ve tekrar 6'ncı madde gereği aynı yere getirilecekler. Dolayısıyla bu konuda boş bir alan bırakmadan, tamamen bu konuyu önüne, arkasına bakarak hepsiyle değerlendirdiğimizde Türkiye gerçekleriyle de örtüşen ve sorunu bir an önce çözebilmek adına... Yani sokak hayvanlarına yapılan hem kötü muameleyi çözmemiz lazım hem de başıboş köpeklerden korkan, saldırıya uğrayan pek çok vatandaşımızın da ayrı şikayetleri var. Bizler de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tabii ki toplumumuzun her kesimini düşünmekle mükellefiz. Toplumda hem hayvanseverler yaşamakta hem de hayvandan korkanlar veya saldırıya uğrayanlar var olmakta. Dolayısıyla, bizler popülasyonun kontrollü bir şeklebürünebilmesi için de kısırlaştırmaya özel bir önem veriyoruz. Bu konuda da önümüzdeki birkaç yıl içerisinde her yıl en az 1 milyon sokak hayvanının -başta köpekler olmak üzere- kısırlaştırılması için Tarım ve Orman Bakanlığımızla ve Sayın Bakanımızla yaptığımız görüşmede de bu konuda teyit aldık. Bununla ilgili tabii, özellikle hem belediyelerimiz hem de Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerimiz gözetim ve denetim yetkileriyle beraber icrai yetkilerle de donatılarak bu konuda hayvanlarımızın etolojisine uygun olarak... Tabii ki özellikle eleştirilerden bir tanesi de "Kısırlaştırma yapılırken kısırlaştırılan hayvan kısırlaştırıldıktan sonra sokağa bırakılmakta ve pek çoğu da ne yazık ki acı içerisinde ölmekte." diye eleştiri noktaları da var. Bunları da gözeterek, bunları da denetleyerek hiçbir hayvanın kılına zarar vermeden, onların acı ve işkence çekmesine de müsaade etmeden bu sistemi de kurarak hem hızlı bir kısırlaştırma seferberliği hem de hayvanlarımızın refahı için, daha iyi şartlar oluşturulabilmesi için merkezî bütçeden ek destek ve belediyelerimizin de sağlayacağı yine desteklerle beraber bu konuda önümüzdeki üç yıl içerisinde bu sorunu inşallah en hafif şekile indirerek bu konuda toplumda bizden çözüm bekleyen her kesimi de inşallah mutlu ederek sorunu çözmek istiyoruz. Mantığımız bunun üzerine kurulu.
Tabii, bu konularla ilgili, 5199'daki diğer önemli diyebileceğimiz durumlarla ilgili de şunu ifade edebilirim: Bugüne kadar mal sayıldığı için, eşya sayıldığı için hayvanlara karşı eziyet, işkence, kötü muamele, cinsel ilişki, tecavüz gibi suçlar işlendiği zaman ne yazık ki bununla ilgili olarak herhangi bir şekilde hapis cezası yoktu. Biz, ilk defa bu kanunla beraber artık hayvanlar da can sayıldığı için bahsettiğim suçlar işlendiği takdirde karşılığında -daha sonra maddeler geldiği zaman açıklayacağımız- hapis cezaları öngördük ve bunun yanı sıra yine para cezaları da devam etmekte, hem idari para cezası ve adli para cezası hem de hapis cezasını öngördüğümüz bir hayvan neslini yok etmek veya nesli tehlike altında olan hayvanları yok etmek, hayvanlara karşı yapılan kötü muamele, işkence, cinsel ilişki ve tecavüz suçlarıyla ilgili çeşitli yaptırımlar da getirerek bu konuyla ilgili teklifte bulunduk. Dolayısıyla bu da kamu vicdanını rahatsız eden, sosyal medya ve basından gördüğümüz hepimizin vicdanını gerçekten titreten görüntülerin bundan sonra olmaması, caydırıcı hâle gelebilmesi için önermelerimizden diğerleriydi.
Ayrıca, özellikle belirtmek istediğim tartışma konularından bir tanesi de yasaklı ırklarla ilgili. Malum 5199 sayılı Yasa'da yasaklı ırklar maddesi var. Bu konuyla ilgili olarak da yasaklı ırkları bundan sonra bizler tehlikeli ırklar hâline getirmek istiyoruz. Bu maddeden yasaklı ırkları kaldırıp tehlikeli ırkları da Tarım ve Orman Bakanlığındaki uzman kişilerce her yıl bu ırkların yenilenmesi ve ilan edilmesini istiyoruz. Peki, bu mevcut yasaklı ırklarla ilgili durum şu anda ne olacak? 2004'te çıkmasına rağmen yasa ne yazık ki tam olarak uygulanamadığından şu anda on binlerce yasaklı ırk köpekten, kamuoyunda çeşitli yerlerde gördüğümüz on binlerce köpekten bahsediliyor. Burada da şu şekilde sorunu çözmek istiyoruz: Mevcut olanlara herhangi bir şekilde altı ay içerisinde kayıt altına alınmak kaydıyla, tasmasız ve ağızlıksız dolaştırılmamak kaydıyla ve kısırlaştırılmak kaydıyla müsaade ediyoruz, amma velakin yeni şekilde üretilmesine, yurt dışından getirilmesine veya bunların üretilmesine izin vermiyoruz. Bu konuyla ilgili madde önerimiz de bu şekilde olacak; bunu tabii madde geldikçe tartışacağız, görüşeceğiz.
Teklifimizdeki bu ve buna benzer pek çok alanda yapmış olduğumuz değişikliklerle beraber umuyor ve bekliyoruz ki ve vicdanlı bir şekilde değerlendirilmesini de özellikle umuyoruz çünkü bakın, bugün de dâhil olmak üzere ne yazık ki 5199'un uygulamalarından kaynaklanan biraz önce saymış olduğum pek çok sorunla karşılaşmıştık, bu sorunların da pek çoğunu ortadan kaldırmaya, bu konuyla ilgili matuf olan bir önermemiz var, bir yasa teklifimiz var. Bu kabul gördüğü zaman yüce Meclisimiz tarafından inanıyorum ki Türkiye'de hayvanların korunmasıyla ilgili beklenti içerisinde olan hem insanlarımız hem bu suçlara düçar olan bizim canlarımız, hayvanlarımız hem de hayvanlardan korkan ve zarara uğrayan, saldırıya uğrayan pek çok insan da bundan inşallah mutlu olacaktır diye düşündüğümüz yasa teklifimizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Ben teşekkür ediyorum.