KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN TURAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri ve sivil toplum kuruluşlarının çok kıymetli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen sene Komisyonun kaleme almış olduğu rapor Genel Kurula geldiğinde Halkların Demokratik Partisi adına konuşmayı ben yapmıştım ve konuşma sırasında bu kadar ciddi bir uzlaşının olmasının geri planında korkarım ki AKP'nin bu doğrultuda bir yasa tasarısı hazırlamayacağına işaret olduğunu söylemiştim. O zaman bazı arkadaşlar beni kötümser olmakla suçlamışlardı ama gelinen noktada ne yazık ki orada kavlettiğimiz, altına ortak imza attığımız noktadan fersah fersah uzakta ve ihtiyaca karşılık gelmeyen bir yasa tasarısıyla karşı karşıya kaldık. Açıkça söylemek gerekirse aldatıldığımızı düşünüyoruz. Zira, kalem altına aldığımız şey, gerçekten yalnızca toplumun ihtiyaçlarını değil bir bütün olarak ekolojinin de ihtiyaçlarını görecek bir eksende şekillenmişti. Ama gelinen noktada, bir kez daha, AKP'nin yoğun bir biçimde, hemen her icraatında nazarıitibarımızdan kaçmayan, insan merkezli bir doğa analizinin ve yaklaşımının bir kez daha karşımıza çıktığını, bir kez daha bu anlayışla karşı karşıya olduğumuzu ne yazık ki görüyoruz.

İnsan merkezli doğa, aslında insanlığın ekoloji bilimi gelişmeye başladığı andan itibaren çok geride bıraktığı bir şey. Yani, hani, bir tarafı "İnsan eşrefimahlukattır."a bağlanan, diğer tarafındaysa biraz daha modernize olmuş hâliyle insanı doğadaki bütün canlılardan daha fazla hak sahibi olarak gören anlayış işte bu kanun tasarısında son derece kristalize bir biçimde önümüzde duruyor.

Değerli Komisyon üyeleri, insan, doğadaki diğer varlıklardan doğa üzerinde daha fazla hakka hukuka sahip değildir; börtü böceğin, kurbağanın, tosbağanın, kuşun, tilkinin, kartalın hakkı neyse esasen insanın da doğa üzerindeki hakkı odur. Ne zaman ki insan bu muazzam kibriyle ortaya çıkmışsa, ne zamanki "'En' benim." demeye başlamışsa bütün, ayrıcalıkları kendisinde görmüşse kitlesel hayvan kırımlarının önü açılmıştır, ekolojiye karşı muazzam ve olağanüstü suçlar işlemeye başlamıştır ve sonunda insan ne yazık ki kendisine dokunduğunda bunu fark etmiştir. Emin olun dünyada hukukumuz bu sözünü ettiğim canlılardan daha fazla falan değil. Kaç kişi duymuştur "fitoplankton" diye bir şeyin ne olduğunu Allah aşkına? Bak, o "fitoplankton" dediğimiz şey, o varlık, bütün hayatımızı bir anda değişime zorladı müsilaj sebebiyle. Herkes görüyor değil mi? Yani oysa yıllardan beri Marmara'ya yaptığımız hakaret, işlediğimiz suç öyle bir noktada ekolojik yapıyı darmadağın etti ki aslında gördüğümüz şey Marmara'nın müsilajlı yapısı değil kendi suretimizdi, kendi suretimizi gördük biz bütün bu olanların içerisinde. İşte, aslında, insanın ekolojiye yaklaşımı, doğaya yaklaşımı kendine yaklaşımıyla çok iç içe şeyler, ondan bağımsız olarak ele alınması mümkün olmayan şeyler.

Ben şunu gördüm üzülerek: Evet, rapora emek verilmiş falan ama yani temel zihniyet aynı kalmış, temel zihniyette köklü denilebilecek herhangi bir şey ne yazık ki yer almıyor.

Bu tasarıyı usuli açıdan eleştirmeyeceğim çünkü usuli eleştirileri çok geride bıraktığımızı düşünüyorum. Yani İç Tüzük'e uygun muydu, şu zaman mı gelmeliydi, Genel Kurula ne zaman inmeliydi gibi şeyler, İç Tüzük ne yazık ki artık Meclisimizde biraz lüks hâle gelmeye başladı. Ama içerik olarak bakıldığında, bir defa, baştan 2 ve çok büyük çelişkiyi kendi içerisinde taşıdığını ifade etmek isterim. Bir tarafta hayvan neslini tüketenlere yatarı da olan bir ceza hükmedilmiş, böyle bir yaklaşım var, fakat acaba soyu tükenmekte olan hayvanların avlanmasına cevaz veren Merkez Av Komisyonunun icraatları bunun neresine konulmuş? Yani, şimdi, Merkez Alt Komisyonu denen kurum aslında ülkemizde artık son derece endemik hâle gelmiş olan çok sayıda hayvanın öldürülmesine cevaz veriyor. Avı spor olarak gören anlayış, dağlarımızı, dağlarımızdaki, ormanlarımızdaki faunayı yerle bir ediyor. Bir taraftan bunu önemseyeceksin ve diyeceksin ki: "Ya, böyle bir şey olur mu kardeşim? Türü tükenen hayvanlara yönelik olarak yaptığı şeylerin cezası olacak." ama diğer taraftan, türü tükenen hayvanların öldürülmesine yönelik olarak karar alan bir organ hakkında tasarrufta bulunmayacaksın. Değerli arkadaşlar, eğri oturup doğru konuşmak lazım, avcılık katilliktir. Avcılık katilliktir ve hele sportif amaçlarla hele turizm amacıyla avcılık yapmanın, sizin deyiminizle "hayvanları koruma anlayışı"yla, bizim deyimimizle ise "hayvan hakları"yla uzak yakın herhangi bir alakası yoktur. Bakın, bir büyük çelişki bu.

Bir diğer çelişki şu: Demişsiniz ya hani: "Hayvanlar hisleri olan canlılardır." Evet, hisleri olan, ben bir adım daha ileriye götüreyim, düşünen de gayet de düşünen canlılar hayvanlar ve "Bu yönüyle mal değildir." demişsiniz ama dönmüşsünüz, demişsiniz ki "Ya, 'pet shop'ları öyle bir organize edeceğiz ki 'pet shop'lar dükkânda hayvan bulunduramayacak, müşteri dükkâna gelecek, internetten beğenecek ya da oradaki kataloglara bakarak hayvanını seçecek, sonra da başka bir yerde açılmış olan üretme çiftliklerinden hayvanlar getirilip bir mal gibi satılacak." Bak, ikinci büyük çelişki de bu. Şimdi, eğer mal olarak görmüyorsan, onu canlı bir varlık olarak görüyorsan bir defa hayvanların bir meta gibi alınması ve satılması üzerindeki her türlü tedbiri ortadan kaldırmak zorundasın. Canlı hayvan, özellikle egzotik hayvanların alınıp satılması yasaklanmak zorundadır.

Demek ki neymiş? Demek ki bu 2 büyük çelişkiden yola çıkarak şunu rahatlıkla söylemek mümkündür: Bu metin iç tutarlılığa sahip bir yasa teklifi değil, kendi içerisinde mebzul miktarda çelişkilerle malul olmuş bir metin ne yazık ki. Ben buna, bu metne "Yatarı olmayan Ceza Kanunu değişikliği." diyorum. Her şey sınıra getirilmiş, konulmuş. Bakıldığında yanlı medyanın muazzam köpürtmesiyle "Ya, işte, hayvanlara karşı işlenen suçlara, eziyete, zulme, şuna buna Ceza Kanunu kapsamında cezalar getiriliyor." falan denirken diğer taraftan -ki geçen sene bunların hepsini konuşmuştuk arkadaşlar, hatırlayın- bu suç işleyenlerin hiçbirinin ceza yatmayacağı son derece açık biçimde görülüyor ne yazık ki. Oysa bunları rahatlıkla halletmek mümkündü yani yatarı olacak cezaları koymak mümkündü, herhangi bir cezanın geri bıraktırılmasına imkân vermemek mümkündü, hafifletici sebepleri ortadan kaldırmak mümkündü; bu, at ile deve bir mesele değil, yani çok komplike, yapılması zor bir şey değildi, rahatlıkla yapılabilirdi; hâlâ da yapabiliriz, henüz hiçbir şey için geç değil.

Geçen sene yine bu mesele üzerinde konuşurken şunlardan bahsetmiştik: Bakın, hayvanların yaşam hakkının mutlaka Türkiye Cumhuriyeti devletinde anayasal güvence altında olması gerektiğinden bahsettik, Anayasa'ya "Devlet doğal hayatı ve hayvanların yaşam hakkını korumakla sorumludur." diye bir hükmün geçmesine ilişkin vurgular yapıldı, TCK'de "Hayvanlara karşı işlenen suçlar" diye ayrıyeten bir bölümün yer almasından bahsettik ama görüldüğü gibi böyle bir şeyle karşı karşıya kalmadık, Bakanlığın görevlilerinin ya da belediye görevlilerinin hayvanlara karşı işledikleri suç söz konusu ise bunun nitelikli bir suç olması üzerinden mutlaka ciddi cezalandırılması gerektiğinden bahsedildi; yine, "Evcil egzotik hayvanların üretimi, ticareti yasaklanmalıdır." denildi; "Köpek, kedi, kuş, hamster vesaire hayvanların hayvan satış merkezlerinden mutlaka ve mutlaka kurtarılması ve 'pet shop'ların kapatılması bir zorunluluktur." denildi. Şöyle bir şeyle karşı karşıya kalıyoruz, bilmem yani burada pek çok arkadaş da aynı fikirde midir: Yani böyle kavramlara takla attırarak, arkadan dolaşarak... Şimdi, denen şu mesela: "Pet shop"lar kapatılıyor." Ya, yok böyle bir şey, böyle bir şey yok. Yani dükkanını kapat, arkada işler devam etsin. Sonuçta olan kime olsun? Gariban hayvanlara olsun. Yine bu hayvanlar üzerinden milyonlarca lira para kazananlar olsun, yine bu hayvanlar ağır bir zulüm içerisinde, ciddi bir stres içerisinde yaşamakla yüz yüze bırakılsın. Yani hiç dememek lazım böyle şeyleri en azından.

Yine, değerli arkadaşlar, "6'ncı madde kırmızı çizgimizdir." demiştik o zaman. 6'ncı maddeye direkt atıf olmamakla birlikte, bakın, bu "doğal yaşam parkı" diye tarif edilen şeylerin ne olduğuna dair acayip bir boşluk var. (Katılımcılardan "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu doğal yaşam parkının sakinleri kimdir? Bu hayvanlar nereden gelecekler? Yani mesela eğer doğal yaşam parkıyla ilgili gerçekten düşünmemizi arzu ettiğiniz gibi hayvanat bahçelerinden kurtarılan hayvanları düşünmemizi istiyorsanız bir hüküm konulabilir buraya mesela, bir hüküm konulabilir, denir ki: "Kardeşim, bu mahallede gezen gariban kedinin, köpeğin geleceği toplama kampı olmayacaktır." denilir, değil mi?

HAYVAN HAKLARI YASAMA İZLEME DELEGASYONU KURUCULAR KURULU ÜYESİ ŞEBNEM ASLAN - Başına "Yaban hayat" konulabilir.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Dolayısıyla "yaban hayat" konulabilir ya da başka şeyler. Ama şimdi, burada neydi 6'ncı maddenin önemi, ne diyorduk biz? "Yani rehabilite edilen, aşısı yapılan, kısırlaştırılan hayvanların nerede yaşıyorlarsa tekrar oraya bırakılması esastır." deniyordu. Şimdi, bu doğal yaşam parkları ne olacak arkadaşlar? Burada bugün olmasa da...

MUSTAFA YEL (Tekirdağ) - Cevap vereyim.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Bitireyim, ondan sonra...

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Bitirsin, bekleyelim.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Burada yarın çıkartılacak başka yasalarla ya da meselenin arkasından dolanmak suretiyle burası 6'ncı maddenin tamamen delineceği ve ihlal edileceği bir alana dönüşebilir. "Yok, dönüşmez." deniyorsa bununla ilgili elbette birkaç kelam ederiz, yazı yazarız, değişiklik önergesi yazarız ve bu meseleyi çözmüş oluruz.

Yine, mesela, hatırlanacaktır, "Apartmanlarda evcil hayvan besleme engelleri ortadan kaldırılmalıdır." denilmişti ama giderek aslında makul tarafları da olan yani hayvanın dışarıya bırakılmasını engelleyecek bir yanı olması hasebiyle belki makul taraf olan ama Bakanlığın evdeki hayvan sayısını belirleyeceği, netleştireceği ve daha sonraki mevzuat değişiklikleriyle beraber de konulacak sayıyla evdeki hayvanların büyük bir kısmının toplama kampına gönderilmesinin hukuki zemini oluşturuluyor olabilir. Bakın, şimdi, ben niye böyle septik bir insan gibi konuşuyorum? Çünkü yazdığınız mevzuatın daha açık, daha seçik, anlaşılır olabilmesi için yeterli argüman yok değerli arkadaşlar. Yani orada bir şey var ve hani derler ya: "Şeytan ayrıntıda gizlidir." diye yani ayrıntıları konuşalım ki hani böyle yapacaksınız demiyorum, yapmamak için değişiklik önergeleri getirelim ve bunların taşıdığı riskleri ortadan kaldıralım.

Bir diğer mevzu söylendi: "Mobil kısırlaştırma merkezi." Ya, bir katliam merkezi bu mobil kısırlaştırma merkezi. Yani konuşulduğu için üzerinde daha fazla durmuyorum.

"Yasaklı ve tehlikeli ırklar..." Arkadaşlar, yasaklı ve tehlikeli hayvan yok, emin olun, kurban olayım, yasaklı ve tehlikeli insan var. O insanlar o hayvanları dövüştürmek için, onların üzerinden para kazanmak için insanlık dışı, hayvanlık dışı koşullarda, karanlıkta, az besleyerek falan bu hayvanları ruhsal olarak sakatlıyorlar. Orada esas olan şey o insanların sakatlığıdır, yoksa hayvanların falan sakatlığı değildir söz konusu. Buna ilişkin başka bir perspektife ihtiyaç var, başka bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Hobi olarak hayvanları avlamaktan bahsetmiştim, bunun kesinlikle av ve avcılık turizmiyle beraber yasaklanması lazım. Bakın, 3-5 keçi kalmış, Dersim'de "Hızır'ın keçileri" diyorlar, halk da çok seviyor bunları. Ya, şimdi, Bakanlık ihale açıyor ki elin Amerikalısı gelsin, bizim keçileri vursun. Ne olsun? Üç beş kuruş dolar girsin. Ya, bunlar çok ufakça işler arkadaşlar, gözünü seveyim bunlara tevessül etmeyin.

Yine, "Hayvanat bahçeleri yasaklanmalı." Eyvallah, tamam. Bunlar yaban hayatı kurtarma ve rehabilitasyon merkezleri hâline getirilmeli. Hem yasaklanmalı dedik hem de rehabilitasyon merkezler hâline getirilmeli dedik geçtiğimiz yıl ama ne yazık ki bu da atlanmış.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Yasaklanmadı, aynen öyle.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Özür dilerim, bir saniye Rıdvan Bey.

Nesrin Hanım, her şeye bir laf yetiştirmek zorunda değilsiniz, öyle bir sorumluluğunuz yok.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Ama bize söz hakkı verseydiniz...

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Hayır, lütfen Komisyonun çalışma usulünü bozmayın.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Bizi dinlemediniz.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Nesrin Hanım, ben bitiriyorum, size çok zaman kalır.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Böyle bir usul yok. Burada alkışlama, tezahürat yapma... Siz tribün taraftarı değilsiniz.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Hayır ama 4 milyon hayvanın katliam kanunu geliyor.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Efendim, niye çağırıldığınızı bilin.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Çağırmasaydınız o zaman.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Lütfen, konuşacaksınız, size söz vereceğiz.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Ne zaman?

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Bekleyeceksiniz, beklemeyi öğrenin ya. Siz bir kere beklemeyi öğrenin, bekleyeceksiniz.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - 4 milyon hayvanın katliam kanunu geliyor.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Böyle yaparsanız çıkaracağım sizi, lütfen.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Çıkarın.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Lütfen, herkese laf yetiştirmek sorumluluğu size ait değil.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - 4 milyon hayvanın katliam kanunu diyorum size.

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Bekleyeceksiniz efendim, lütfen söz sırası gelmeden konuşmayın, bir daha böyle yapmayın lütfen.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Ne yaparsınız?

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Bekleyin.

HAYVANLARIN YAŞAM HAKLARI KONFEDERASYONU BAŞKANI NESRİN ÇITIRIK - Komisyonun çalışma saati ne kadar?

BAŞKAN YUNUS KILIÇ - Sabaha kadar, günlerce çalışabilir, Komisyon ne kadar ihtiyaç varsa çalışır.

Buyurun.

RIDVAN TURAN (Mersin) - Konuşulmayan bir diğer konu hayvan deneyleri. Hayvan deneylerinin yasaklanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda hem Genel Kurulda hem de Komisyon aşamasında görüşlerimizi dile getirmiştim. Yani tıp için çok önemli olduğuna ilişkin vurgular var ama artık modern dünyada hayvan modellemeleriyle benzer çalışmaların yapılmaya başlandığını biliyoruz, dolayısıyla hayvan deneylerinin ortadan kaldırılması gerekli.

Folklorik sebeplerle de olmuş olsa hayvan güreşlerinin ya da dövüşlerinin yapılmaması gerekli. Bunlar hep geçen dönem konuştuğumuz şeylerdi fakat bu metnin içerisinde ne yazık ki yok.

Hayvanlarla cinsel ilişki konusuna değinildi. Aynen katılıyorum, bu bir cinsel saldırıdır, 2 yanlılığı tarif eden "ilişki"nin metinden kesinlikle çıkartılması lazım. Faytonların ve at yarışlarının kaldırılması, yasaklanması lazım; bu konuda da konuşmuş olduğumuz hâlde herhangi bir şey yok. Bir de sürekli bir bakımevi vurgusu yapılmış, hayvan bakımevi. Sahibinin elinden alınır, hayvan bakımevine götürülür falan gibi, böyle kötü durumda olan, zulüm gören hayvanlar için. Ya, hayvan bakımevi denen şey azdan az memlekette. Yanlış bilmiyorsam 1.200'den fazla belediyenin hayvan bakımevi yok, bu da anlaşılması mümkün olmayan bir şey.

Sonuç olarak da şundan bahsedeyim ve bitireyim Sayın Başkan. Ya, şimdi, bu hani bir yanıyla cezai hükümler falan içeriyor ama bir cezaya ulaşılabilmesi açısından önceki kanundan çok daha dolambaçlı yolları içinde taşıyor yani hayvanseverlerin savcılığa bir şikâyette bulunması, savcılığın resen gördüğü bir şeye müdahale etmesi, soruşturmaya tabi kılması ya da gerçek kişilerin ya da tüzel kişilerin savcılığa bu konuda şikâyetlerini iletmesi gibi bir şey yok. Ne var? Bakanlığın taşra teşkilatlarının... Gideceksiniz, diyeceksiniz ki: "Falanca yerde böyle bir işkence var kardeşim." onları o kadar yoğun iş altında ikna ederseniz, kalkıp giderlerse, onlar "Tamam." derlerse buradan bir dava süreci başlayacak. Bu da aslında hayvanlara yönelik olarak zulmün zorlaştırılması ya da cezaya tabi kılınması değil, tam tersine, daha da kolaylaştırıcı bir şey olarak ortaya çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi şöyle bağlayayım: Amacımız, hani, böyle, bu kanun teklifini yapanları didiklemek falan değil. Amacımız, gerçekten, toplumun ve ondan daha önemlisi hayvanların işine yarayacak, ekolojinin, doğanın işine yarayacak bir şeyi ortaklaşa yapmak ve sonuç olarak şöyle söylüyoruz: Beraber altına imza attığımız şeyden niye geri çekiliyorsunuz ve bunları uygulamaktan niye imtina ediyoruz? Biliyoruz ki, eğer hayvanlar mutlu değilse, eğer ekoloji olağanüstü bir tasallut altındaysa, eğer denizlerimizde müsilaj çoğalıyorsa, taş ocakları her yeri sarmışsa, Kaz Dağları'nın ormanları kesilmiş, Karadeniz dağlarının dereleri HES'lerle donatılmışsa aslında bu ülkede hiçbirimize, hiçbir canlı türüne rahat yok. O nedenle, iktidarı bu tür ekoloji karşıtı faaliyetlerden uzak durmayı ve ekolojik hakkı bütün boyutlarıyla tanımasını önerirken dinleyen bütün arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum.