| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 17 .03.2015 |
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Sayın Başkan, değerli üyeler, değerli Bakanlık yetkilileri, değerli basın mensupları, sivil toplum örgütlerinin değerli başkanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlarımız aslında yeteri kadar hukuki altyapıdan bahsettiler. Zaten, barodan gelen arkadaşımız çok doğru bir şekilde özetledi konuyu hukuksal anlamda baktığınızda. Şöyle bir çelişki de var bu işin içerisinde: Normalde bu kayıp ve kaçak oranları bu ihaleler yapılırken de aslında aşağı yukarı zaten belliydi. Teknik kayıplar konusunda kimse bir şey söylemiyor zaten yani teknik kayıplar dünyada da belli bir standartta kabul edilebilir görülen oranlar arasında duruyordu, çok aşağıya indirmenin, dediği gibi, iletim hatlarının iyileştirilmesiyle alakası var. Bunların yüzde 1-yüzde 2 civarında belki önlenmesi olabilir ama çok da öyle uçuk konular yok ortada. Ama şöyle bir durum var: Bu ihaleler yapılırken bunlar biliniyordu zaten. Bölge ayrımı zaten yapılmamıştı en baştan beri. Yani ben İzmir Milletvekili olarak benim bölgemde böyle bir kayıp ve kaçak oranı olduğuna inanmıyorum zaten, böyle bir şey yok yani en azından benim oturduğumun etrafından böyle bir kayıp ve kaçakla ilgili bir konu yok, yok yani evlere baktığım zaman da yok. Evet, doğru, neden ben ödeyeyim? Şimdi, böyle bir devlet varsa bu devlet zaten bu arz güvenliğini sağlamak zorunda değil midir zaten? Hadi, diyelim ki vazgeçtik bundan da o zaman ihale yapılırken göz önünde bulundurup neden yapılmadı bu ihaleler, neden öyle yapılmadı? Hangi mantık dâhilinde böyle yapılmadı yani? Ha, oraya bir dem vurmak lazım.
Tabii, vatandaşlık hakları, hukuksal boyutlar, bunların hepsi çok farklı bir şekilde, bence hiç tartışılmaz bile yani vatandaşa böyle bir eziyet yapılmaz yani bu açık ve nettir. Buna benzer işte diyelim ki bu şuna da benziyor, çok kaba bir örnek olabilir ama: Dünya kadar karşılıksız çek var, bunları alıp verginin içerisinde diğerlerine yayıyorsunuz. O kabul edilebilir mi? Edilemez, bu da öyle, edilemez yani. Nasıl edilebilir ki?
Buradaki temel sorun bence, özellikle şimdi Orta Doğu'dan önemli bir fırsat geliyor bence bunların hepsinin düzeltilmesiyle ilgili. Petrolün varili 120 dolardan 40 dolara indi. Petrol buraya inmişse, üçte 1'e inmişse tüm doğal gazı da, elektriği, de hepsini de etkileyecektir.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - 60.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Ya, 45 olsun, 50 olsun, 60 olsun ama bu bir oyunun gereği olarak yapılıyor yani birisi bir yerde daha çok bulduğundan yapılmıyor bunların hiçbirisi. Bu öyle olmuyor zaten, bunu hepimizi biliyoruz yani. Orta Doğu fakirleştirilecek bu konuda yani gelirleri kısıtlanacak, öyle görülüyor yani herkes biliyor.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Ukrayna meselesi.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Ukrayna, Rusya'yı sıkıştırmak için de yapılıyor ama Rusya'yı sıkıştırırsan savaşı da körüklersin yani bir tarafından çünkü Rusya'nın öbür geliri silah, silah satışı. O zaman sen buradan sıkıştırırsan öbür taraftan savaş körüklenecek demektir çünkü adam orada savaş esnasında olmayan bir ülkeye savunma sanayisiyle ilgili 1 liraya sattığını savaş esnasında 5 liraya satacaktır, bu çok net. Amerika da bunu yapıyor, Batı'daki silah üreten üreticiler de bunu yapıyorlar yani bu savaş dönemleri incelendiğinde rakamların ne olduğu gözükür ortada. Bu taraftan Rusya'ya sıkıştırılıp veya Ukrayna sıkıştırılırken bu, Orta Doğu'nun da bir tarafından aslında özellikle kaynayan kazandaki fakirleştirme, gelirleri azaltma hikâyesidir ama şöyle, Türkiye'yi de bekleyen burada aslında bir fırsat da var bir yerinden baktığınızda. Diyelim ki yarıya indi bu -ki indi, reel olarak yarıda- petrolün yarıya inmesi demek aslında elektriği de, diğer bütün enerji kaynaklarını da direkt etkileyecektir, hiç şansı yok yani doğal gazı da etkileyecektir diğerlerini de mecburen etkileyecektir.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Geçici bu.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Ne kadar istelerse yani bizimle alakalı değil zaten. Biz oyuncu değiliz orada, oyuncu biz değiliz yani başkaları oyuncu. Biz oyuncu olamadığımız için söylüyorum bunu.
Şimdi, şöyle bir açıklama veya şöyle bir aslında savunma mekanizması getirilemez: Şimdi, Ali arkadaşımız dedi ki: "Mahkeme yolu açık." Yani "Mahkeme yolu açık." demek yani vatandaşa "Ben getiriyorum ama bu düzenlemeyi, sen yargıya git, ondan sonra idari mahkemelerde, diğer mahkemelerde sürün. Çoğaldığı zaman bir vesileyle bütün yolları dene, bu olmadı, Avrupa'ya git, şu et, bu et." Yani sürüm sürüm sürün demektir bu. Mahkeme kapılarını herkes biliyor. Öyle bir atasözü var "mahkeme kapısı, hastane kapısı" diye yani bu milletin hâlâ öyle bir derdi var zaten, mahkeme kapıları, hastane kapıları, hâlâ var öyle derdi.
Bir tarafından Mustafa Bey çok böyle Türkiye'nin konumunu anlatırken... Gerçekten gülünç yani. Aslında, devletin giderleri on yıl önceye göre yüzde 35 artmış, personel giderleri de artmış. Nasıl oluyor da özelleştirme yapıyorsunuz da bu devlet giderleri bu kadar artıyor? Özelleştirme giderleriyle, özelleştirme gelirleri arasında... Bakın, bakın hepsine. Biraz önce siz ifade ettiniz, dediniz ki: "Teknolojiyle ilgili şöyle yapıyoruz, böyle ileriye gideceğiz. İşte yollar yaptık, şunu yaptık." Bir örnek vereceğim, bu kadar gerçekten övünülen bir konuyla ilgili bir örnek vereceğim: 1920'de kaç tane araba vardı Türkiye'de, kaç tane araba vardı, 1970'te kaç tane araba vardı, 1980'de kaç tane araba vardı, 2000'de kaç tane araba vardı? Neden biliyor musun: Ya, 1940'ta, 1950'de olsa olsa parmaklarla sayılabilecek şekilde arabalar vardı, yol da ona göre yapılıyordu zaten. 1980'e bak, 1990' bak, araba sayısına bak, 2010'daki araba sayısına bak, ne kadar vergi ona da bak.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Araba sayısının artması zenginliğin bir göstergesi.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Ya, dünyada sanki 1950'de bir araba almanın refah göstergesiyle bugün bir araba almanın refah göstergesi aynı mı? Peki, sen bunları iddia ediyorsun da dedin ki: "Böyle bilgiler var, göstergeler bunu gösteriyor." Sana bir gösterge söyleyeyim, git bak istersen: Türkiye 2002 yılında -ya da 2000 yılında de biraz daha aşağıya düşünüyor o zaman- teknoloji içeren ihracatı 1 birim kabul ediyorsun -ben sana bunların hepsini veririm istersen bütün verileri- Polonya 0,8 -çok gelişmiş ülkeleri söylemiyorum, gelişmekte olan ülkeleri söylüyorum- Güney Kore o dönem itibarıyla 43 -biz 1 birimiz- Çin 55 o dönemde, bakın, 2002'de. 2012'de kaç biliyor musunuz? 0,8 olan Güney Kore 10. Türkiye kaç? 1,9'a çıkıyor. 43 olan Güney Kore kaça çıkıyor biliyor musunuz? 112'ye çıkıyor. 55 olan Çin 505'e çıkıyor. Şimdi, bu neyi ifade ediyor? Neyi ifade ediyor?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - 10 misli.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Tabii ki 10 misli ama 500 küsurla aranızdaki fark uçtu artık yani uçuyor. Bunun hesabı yapılacak, niye böylenin hesabı yapılacak. Yol yaptım, şöyle ettim... Ee, yaparsın tabii. Milyonlarca araba var ortalıkta, yüzde 70'i vergi olan bir konu var, yapacaksın tabii, ne yapacaksın, yapmayacak mısın? Sanki 1980'lerde, 1990'larda ortalık bilgisayardan geçilmiyordu da "Detaylandırma böyleydi, şöyleydi..." Bunlar olur mu arkadaşlar? Bu örnekler...
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Erdal Bey...
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Müsaade edin, müsaade edin, ben sizin lafınızı kesmedim, sonra cevap verirsiniz, sonra cevap verirsiniz.
Sanki 1990'larda oralarda her şey cirit atıyormuş da, şöyle oluyormuş, böyle oluyormuş da övünceler bunun üzerine geliyor. Bırakın bunları zaten. Bunları burada örnek vermenin anlamı yok. Burada, şimdi, yapılan haksızlıklarla ilgili konuyu konuşalım yani. Biz bunun veya toplum bunun zaten böyle olduysa... Bakın, ben İzmirli olarak söylüyorum kardeşim, diyorum ki: Benim İzmir'de böyle bir kayıp kaçağım yok. "Yok" diyorum ya! Ee, niye bana bu bedeli ödetiyorsun? Niye ödüyorum kardeşim ben? Neden bunu ihaleler olduğunda düşünmedi birileri? Tabii, kayıp kaçakla ilgili teknik konuda kimse itiraz etmiyor zaten. Kim itiraz edecek ya? Etmiyor kimse. Bunda bir problem yok. Yüzde 1, yüzde 2 aşağıya çekmen için çok ciddi bir şekilde teknolojik "know-how" içeren iletim hatları kurmak zorundasın. O da şu anda yüzde 1, yüzde 2 aşağı çekersin, daha da aşağı çekemezsin ama bu kabul edileni elektrik maliyeti içerisinde düşünmek zorundasın zaten. Bu da yanlış zaten. Bunu elektrik maliyeti içinde düşünmeden, bunu kaçak olarak tanımlamak yanlış bir şey bence çünkü o maliyet olmadan elektriği iletemiyorsun zaten. İletim hatlarında farklı bir şey olmadığına göre, iletemiyorsun. Konu ne? Hırsızlık kardeşim. Konu hırsızlık. Yapılan hırsızlığı getiriyorsun benim önüme "Sen de hırsızlığa ortaksın." diyorsun. Ben kabul etmiyorum kardeşim vatandaş olarak. Ben vatandaş olarak, İzmir'de yaşayan bir vatandaş olarak kabul etmiyorum ve kökeninin de, baktığın zaman, nerelerde olduğunu herkes biliyor. Bölgesel planlama yapılmadı, tüm bu çarpıklıklar oradan çıktı daha sonra. Hukuka gitsin insanlar... Ya, niye gitsin hukuka arkadaşlar ya? Gitsin, mahkeme yolu açık. Niye gitsin ya? Biz vatandaşımıza "Buna itiraz et." diye, mahkemeye gitme yolunu çözüm olarak gösterebilir miyiz? Olmaz böyle şeyler ya. Bunu bile bile bu yapılmaz yani bu hülledir bir yerinden baktığınız zaman. Bu, hülledir. Bu, doğru bir şey değil. Şimdi, çok da konuyu bir yerlere getirmek...
Mustafa Bey, size ben söylerken bu konumuz değil de, siz söylediğiniz için söyledim yani bu konumuz değil ama yani, yoksa bunun gibi bin tane veriyi de size söylerim, o başka bir şey. Sabah akşam burada gelip, bunlarla ilgili demagoji yapmanın bir anlamı yok. Yapmayacaksınız yani.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Erdal Bey, "demagoji" demeyin. Siz görüşlerinizi söyleyin, ben de görüşlerimi söyleyelim.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Tamam yani... Ama, konuyla alakası yoktu, siz çıktınız anlattınız, ben de size bunun bin katını anlatırım, bin katını anlatırım.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Erdal Bey, Sayın Susam söyledi.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Ben, oradan bakmıyorum ya, oradan bakmıyorum konuya yani sonuçta.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Şimdi, kendi arkadaşına söyleyeceğin, ben de söyleyeceğim ağabey.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Benim sana vereceğim verileri ben sana zaten... Bakın, "veri" diyorsun, ben, bu verileri...
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Erdal Bey, sizdeki veriler bizde de var.
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Tabii, sizin, devletin kurumlarının verisi zaten, benim değil ya, bunlar devletin kurumlarının.
Sen söylüyorsun, millî tank yaptım, millî uçak yaptım, millî uydu yaptım, millî bilmem... Nerede yaptın ya? Ya, nasıl yaptın kardeşim? Bunu Amerika bile şu anda, tek başına yapamıyor, uçak yaparken motorunu bilmem nereden alıyor, onu şuradan, bunu alıyor, şunu şöyle yapıyor. Hayır, bakın, bunu sen de biliyorsun, ben de biliyorum, bunu herkes biliyor. Bunu vatandaşa böyle anlatıyorsun. "Millî uydu yaptım." diyorsun, Çin'den atıyorlar, burada ortalığı kan revan ediyorsunuz. "Millî uydu yaptım..." Yok ya! Yani, bakın, bunlarla yani şimdi, vatandaş başka... Tabii, vatandaş bunları, bizim anlattığımız teknik konuları bilmez yani bilmediği için de yaptım mı, yaptım, ettim mi ettin, neyse, tamam, böyle diye kabul eder. Sorun da buradan kaynaklanıyor zaten. Ama, konumuzun bu olmadığını düşünerek ben sadece ona cevap vermek için bunu söyledim. Bir milyon şey anlatabilirim. Yirmi beş yıldır ben bu ülkenin, bu dijital dünyasının içinde de bir adamım, biliyorum seriyi de.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Ben de biliyorum, bende yirmi beş senedir...
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) - Biliyorum, İntel'in başındaki de Microsoft'un başında da AMD'nin başındaki de hepsi bizim arkadaşlarımız, herkes de, bunlar da bu memleketin vatandaşı zaten. Onlar da biliyorlar. Bu memlekete hayırlı olacak her şeyin içinde de varlar, olurlar da yani her zaman. Zaten yazdık. Şimdi, raporlar yazmışız. Araştırma komisyonunda rapor yazdık hep beraber, tam tersi yapılıyor. 2012'de yazdık, hep beraber yazdık, sizinle birlikte. Gelelim, işte, rapor da önümüzde duruyor. Daha dün gece -tesadüf, önümde duruyordu- bakayım dedim şuna. Baktım, çoğunluğu AKP'li olan bir araştırma komisyonu zaten, beraber yaptık yani. Baktım. Bugün, tam tersi yapılıyor ya da yapılmamış yani. Sorun da buradan kaynaklanıyor. Araştırma komisyonlarında veya ihtisas komisyonlarında... Artık ihtisas komisyonlarında bir şey tartışılmıyor. Ne şanslıyız ki burada bunu tartışıyoruz en azından. Hani, bir yerde tartışmadık da, doğru, Alim Bey'in dediği doğru, hiçbir yerde doğru dürüst kendi içimizde tartışmadık ama en azından Komisyona gelmesi bile güzel bir şey. Sen dua et, Plan Bütçeye direkt gitmedi. Dua et, direkt Plan Bütçeye gitmedi yani. En azından burada tartışılıyor. Bu bile büyük başarıdır diye düşünüyorum. Yani, Türkiye bu şartlarda böyle gidiyor.
Sonuçta, daha çok konuşacak konu olabilir, kimsenin hakkını da ihlal etmek istemiyorum. Bu, kesinlikle yani, hem hukuki açıdan baktığımız zaman, tüm hukukçuların da ortaya koyduğu gerekçelerle bence Anayasa'ya aykırıdır zaten, bu kesin Anayasa'ya aykırıdır. Şimdi, bunun Anayasa'ya aykırı olduğunu aslında arkadaşım da söyledi. "Doğru, mahkemeye gidilebilir." dedi. Mahkeme gerekçelerini bildiği için "Mahkemeye gidilebilir." diyor. Yani, sonunda bunun bir mahkeme doğuracağını bilerek yapıyorsunuz, bu kanun tasarısını getiriyorsunuz. Sonucu mahkeme olacak, vatandaş mahkemeye gidecek. Bunu biliyorsunuz, buna göre yapıyorsunuz. Olacak iş değil ki arkadaşlar ya! Olmaz yani ya! "Mahkemeye gidersin." diyerek kanun yapılmaz ki ya! Gitmemesi için yapılır. İnşallah, başka bir makul mantık içerisinde değerlendirilir ve daha vatandaşı mağdur etmeyecek bir şekilde çünkü önümüzde bir fırsat olduğunu söylediğimiz konular da var, onlar da değerlendirilir, onlarla birlikte bu elektrik dağıtım şirketlerinin çoğu, bir vesileyle vatandaşın ve devletin ortaklaşa olarak bunu gidereceği bir pozisyonlama yapar inşallah. Öbür türlüsünü de -ben yine söylüyorum- Ege'de de olsun, Akdeniz'de de olsun, belli yerlerde olsun, insanlara gerçekten çok ciddi bir mağduriyettir bu. Öbür taraftakini de maliyetin içine koyarsın, maliyet budur dersin ayrı bir şey. Bir de bunu tespit etmemek ne demek ya? Devlet ,bu arz güvenliği konusundaki problemi aşamıyorsa zaten, o zaman, kim yapacak bu arz güvenliği konusunu, kim yapacak? PKK mı yapacak? Kim yapacak? Onu söylemek de abes. Yani, ben, tabii ki o bölgelerdeki bu karmaşadan kaynaklı olarak bir sürü sorun olduğunu mutlaka düşünüyorum ve giderilmesi gerektiğini de düşünüyorum, mutlaka bir barışın tesis edilmesi gerektiği yüzde yüzdür, bunda herhangi bir tereddüt yoktur ama vatandaşa bu alışkanlığı, haksızlık alışkanlığını elde ettirirseniz onu geriye getirmek çok uzun zaman alır. Efendim, orada barışı tesis ettik, bu kayıp kaçak önlenecek. Mümkün değil, istediğiniz kadar iddiaya girerim mümkün değildir bu, mümkün değildir. İnsanların ekonomik durumları bir yere gelir, insanların ekonomik durumları iyiyse çoğu şeyi riske etmez, etmez; kötüyse riske eder ya. Bir çorbaya 5 kaşık atıyorsa, öbür taraftan 10 lira vermekten imtina edecekse eder yani bunu, onu sağlayamazsınız yani. O yüzden buna başka bir çözüm tartışması getirmek lazım deyip hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN -Sayın Aksünger, çok teşekkür ediyorum.