KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli üyeler, sayın konuklar, öncelikle bu kanun teklifini hazırlayan vekillere teşekkür etmek isterim. Bir kayıtla, usul açısından, sizlerin hazırlamış olduğu, ortak Komisyonun hazırladığı rapor doğrultusunda neden usulen hep birlikte hazırlanmadı bu yasa teklifi? Bu yasa teklifi hazırlanmayacaksa neden o Komisyon kuruldu? Hukukta bir söz var: "Yasa koyucu abesle iştigal etmez." diye. Herhâlde o Komisyon boş işlerle uğraşmak için kurulmadı. Bunu doğrusu anlayamadım Sayın Başkan açıklamanızda. Keşke Komisyon uzlaşarak, oylayarak, bütün partilerin oy birliğiyle geçirdiği rapordan hareketle bir yasa teklifi hazırlamış olsaydı. O bizi de heyecanlandırmıştı ama bu olmamış. Bu nasıl giderilebilir? Zannediyorum bunun üzerinde kafa yormak gerekir, ayrıca çalışmak gerekir.

Ben hemen konuya giriyorum. Tabii, bu konu insan haklarıyla ilgili bir konu, doğrudan doğruya hak ve özgürlükler öğretisi bağlamında ele alacağımız, ele almamız gereken bir konu. Şöyle bir tarihsel sıralamayı hatırlatmak isterim: Kişi güvenliği çağı, sosyal güvenlik çağı ve ekolojik çağ. Ekolojik çağ, bilindiği gibi, son elli yılda tanık olduğumuz, yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz çağ. Hatta bu dönemde egosantrik insan hakları anlayışından ekosantrik insan hakları anlayışına geçişin de sağlandığı, sağlanacağı varsayımının damgasını vurduğu çağ. Şimdi, burada, bu konu açısından aslında egosantrik-ekosantrik ayrımında flora, fauna ve homo sapiens üçlüsünün birlikte güvence altına alındığı, alınmaya gayret gösterildiği bir yasal düzenlemeye tanık oluyoruz. Bu açıdan da monojenizm kavramı, zannediyorum konumuzla ilgili telaffuz edilmesi gereken bir kavram.

Şimdi, bu açıdan anayasal bağlamda konuya yaklaşıldı ve dendi ki: "Anayasa'mızda hayvan hakları korunmuyor." Doğru, Anayasa'mızda hayvan hakları kavramı yok, hayvanların korunmasına ilişkin doğrudan hüküm yok ama, bilindiği üzere, madde 43 "Kamu yararı" kenar başlıklı madde 43 ve devamı tarım, hayvancılık ve tarım arazilerinin korunmasını, hayvanların bu çerçevede korunmasını kamu yararından değerler ve varlıklar olarak algılandığını, düzenlendiğini dikkate alırsak aslında dolaylı olarak hayvanların da Anayasa'da korunduğunu bu çerçevede söyleyebiliriz. Fakat 56'ncı maddeyse ekolojik dengeyi güvence altına aldığına göre ve ekolojik dengede biraz önce saydığım üçlünün korunması durumunda sağlanacağına göre, aslında ekolojik dengenin güvencesi olan 56'ncı madde örtülü de olsa hayvanları koruduğu gibi hayvan haklarını da kapsamına almaktadır. Özellikle, burada devletin üçlü pozitif yükümlülüğü -çevre kirlenmesini önlemek, çevreyi korumak ve çevreyi geliştirmek yükümlülüğü- esasen bu çerçevede hayvanları koruma yükümlülüğü ve örtülü biçimde de olsa hayvan haklarını, hak öznesi olarak hayvanların ele alınmasını gerekli kıldığını söyleyebiliriz.

Şimdi, o açıdan yasa teklifine baktığımız zaman, yasa teklifinde sadece şimdilik genel olarak 5 nokta saptamasıyla yetineceğim. Bir, "hayvan hakları" kavramının telaffuz edilmemiş olması. Serap Yaşar Hanımefendi tarihsel bağlamda Avrupa'nın bizden çok esinlendiğini söyledi. Tabii ki günümüze gelecek olursak bizim de özellikle hayvan hakları konusunda Avrupa'dan esinlenmemiz gerekir, bu da bir meşruiyet ve haklılık sağlıyor. Özellikle İsviçre'de bu konuda anayasal düzlemde yer alan hayvan haklarına ilişkin kanun olduğu gibi, Hayvan Hakları Koruma Federal Kanunu'nun hayvanları hakkın öznesi yapması açısından önemli bir esin kaynağıdır diye düşünüyorum. Diğer devletlerin mesela, Yeni Zelanda'nın bu konudaki düzenlemesi de Fransa düzenlemesi de bize esin kaynağı oluşturabilir diye düşünüyorum. Zaten bu konular sınır aşan düzenlemeler, hayvanları ve çevreyi korumak açısından devletlerin düzenlemelerinin birbirine esin kaynağı olması doğaldır.

Şimdi, çokça vurgulandı ama ayrımcılık yönünden vurgulanan bu madde 11'deki düzenlemeyi ben çifte ayrımcılık yönünden dikkatinize sunmak istiyorum. Çünkü evcil hayvanlar ile evcil olmayan hayvanlar arasında gerek öldürme, gerek koruma, gerek cinsel ilişki -maalesef tecavüz- bu açılardan farklı düzenlemeler olduğu gibi, Sevgili Sarıbal'ın belirttiği üzere, bayıltma uygulaması yapılmadığı sürece evcil hayvanlarımız arasında da çifte bir ayrım, ikincil bir ayrım yapıyoruz. Köpeğimiz ile kuzumuz arasında kuzuyu keseceksek insanlık dışı, canavarca hisle onu kesmiş olacağız ama köpeğimize böyle bir muameleyi reva görmüyoruz ki iyi ki görmüyoruz. Bu bakımdan, bu konunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor yani bu ayrımcı yaklaşımın düzeltilmesi gerekiyor. Bunun için de aslında bu yasanın Kara Avcılığı Yasası'yla birlikte ele alınması gerekirdi. Günümüzde, 21'inci yüzyılda "av hakkı" diye bir kavram yoktur, bu bir insan hakkı değildir çünkü özellikle Afrika devletlerini, sömürgeciliğe tabi olan devletleri eleştirirken bu sömürgeciliğe karşı zihniyetimizde, kendi hayvanlarımızın, özellikle nesli tükenmekte olan hayvanların para karşılığı yabancıların öldürmesine ve onların av zevkine bırakılması gerçekten kabul edilemez. Bu bakımdan, bu yasanın önemli bir eksikliği Kara Avcılığı Yasası'nı dikkate almadan yapılmış olmasıdır.

İkinci eksikliğiyse yasal ilişki açısından; su canlılarıyla ilgili Su Ürünleri Kanunu'nu dikkate almadan bir düzenleme yapılmış olması. Tabii ki ayrıca hayvan haklarına ilişkin eğitim ve bu konudaki bilgilendirme de... Özellikle, mesela İsviçre Hayvanları Koruma Federal Kanunu madde 5 dikkate alındığında bizim de bu temelde ilerleme kaydetmemizin gerekli olduğunu düşünüyorum. Tabii, eğer hayvan hakları açısından konuya yaklaşsaydık hayvan onurunu da birçok Avrupa devletindeki yasalar da olduğu gibi temel kavram olarak güvence altına alabilirdik diye düşünüyorum. Ama en önemli husus -zannediyorum bizim grubumuzun da değişiklik önergeleri olacak- madde 10 ve 11'nci maddeler özellikle, bayıltma konusu ve 11'inci maddedeki ayrımlar.

Şimdi, Sayın Başkan, sayın üyeler; teklif sahipleri esasen bu Komisyon uzlaşma komisyonu ve hepimizi heyecanlandıran bir komisyon. Covid öncesi dönemde kuruldu ve Covid öncesi dönemde raporunu hazırladı ama şimdi biz Covid döneminde yaşadığımıza göre esasen temenni edilen husus şuydu: "Covid döneminin ortaya çıkardığı sorunlar da bu Komisyon tarafından dikkate alınsın ve böylece yasa teklifine bununla ilgili duyarlılık da aktarılsın." İzninizle bir örnekle bu sayfayı kapatmak istiyorum: Ben İstanbul'da Validebağ'ın hemen bitişiğinde oturmaktayım. Bildiğiniz gibi Validebağ Korusu'nda böcek, kurbağa, kertenkele, kirpi, sincap, kaplumbağa, ağaçkakan, uğur böceği, solucan, sinek türleri, karınca, arılar, kedi, köpek, tavuk, tavus kuşu gibi hayvanlar mevcut. Şimdi, bunların içerisinde kuşlar ve kelebekler için ayrıca bir yaşam alanı mevcut çünkü 485 kuş türünün 130'u bizim Validebağ Korusu'nda, 400'ü aşkın kelebek türünün 31'i Validebağ Korusu'nda. Şimdi teklif sahiplerine soruyorum: Acaba bu yasa geçerse Meclisten Validebağ Korusu doğal statüsünden çıkarılarak yani flora, fauna, homo sapiens dengesini etkileyecek olan millet bahçesine dönüştürülebilir mi? Tabii, burada bir ilkeyi hatırlatmak istiyorum: Geriye götürülemezlik ilkesi. Çünkü şu anda Anayasa madde 56 gereği öyle bir dengeyi, ilişkiyi yansıtan bir statüye sahip, 1'inci derecede doğal sit alanı. Şu hâlde bu yasayı, bu tür yasaları düzenlerken o kaygıları da dikkate almamız gerekir. Neden ben son nokta olarak "Çevresel Haklar" başlığıyla bitirmeyi uygun buluyorum? Çünkü Komisyonunuzun keşke bu teklifi büyük Komisyona haber vermeden partiniz birlikte çalıştığınız Komisyona haber vermeden alelacele bu yasa teklifini getirmesi yerine belki o çalışmayı güncellemesinde yarar olabilirdi hazır böyle bir uzlaşma sağlanmışken.

Bakın, son, alıntı yaparak sözlerimi bitireceğim. Biyolojik çeşitlilik ve ekosistemler üzerine hükûmetler arası bilimsel ve siyasal platform tarafından 22 bilim insanının katılımıyla hazırlanan ve 29 Ekim 2020'de yayımlanan rapora göre -tırnak içerisinde- "Bulaşıcı hastalıklara karşı küresel mücadele yaklaşımıyla köklü bir değişiklik yapılmadıkça önümüzdeki on yıllarda bulaşıcı hastalıklar çok daha fazla olacak, daha ölümcül olarak daha hızlı yayılacak ve dünya ekonomisi üzerinde daha fazla hasar yaratacak." Rapora göre "Pandemiler hayvanlardan taşınan mikroplardan kaynaklanıyor olsa da yayılması beşeri faaliyetlerin sonucudur. Çevremiz üzerindeki etkileriyle sağlıkla ilgili tehlikeleri de beraberinde getiren iklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin kaybının temelinde de aynı beşeri faaliyetler yatmaktadır. Ziraatın genişlemesi ve yoğunlaşması, ticaret, yenilenebilir olmayan üretim ve tüketim doğayı bozuyor, fauna, hayvan, hastalığa neden olan ajanlar ve insanlar arasındaki ilişkileri çoğaltıyor. İşte bu pandemilere giden yoldur." Şimdi bu rapordan alıntıyı yaptıktan sonra şöyle bir soru akla geliyor; tabii ki bu yasa korumaz, dolaylı olarak korur orada yaşayan canlıları, hayvanları ama siz evcil olan olmayanlar ayrımını yaptığınız için koruma:. Acaba Kanal İstanbul ile Covid-19 arasında doğrudan bir bağlantı yok mu bu rapordan yaptığım alıntı çerçevesinde? Siz diyebilirsiniz ki: "Bizim yasamız bununla ilgili değil." Doğru, ilgili değil çünkü siz yaban hayvanlarını korumaya layık görmemiş bulunuyorsunuz. İşte bu bakımdan aslında biz haklar temelinde bu konuyu ele alacak olsaydık o zaman "onur" kavramını kullanırdık. Hayvanlar arasındaki eşitliği de yasamızın merkezine oturturduk ve gerçekten hayvanları korumak aslında eğer bencil gözle bakacak olursak kendimizi de korumak, kendi varlığımızı korumak anlamına da geleceğinden daha geniş bir bakış açısıyla, uzun dönemli bir yasal düzenlemeye imzamızı atabilirdik diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın imza sahipleri; geç değildir, bu önemli bir konu, geç olmadığı için bu konuda "A" partisi "M" partisi ve diğerleri ayrımını yapmayalım ve bu konuya daha serinkanlı yaklaşmak suretiyle gerçekten bir hayvan hakları yasasına imzamızı atalım.

Çok teşekkür ederim dikkatiniz ve duyarlılığınız için.