KOMİSYON KONUŞMASI

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Bir kere öncelikle teşekkür ederim.

Benim bu Komisyondaki ilk toplantım, hayırlı olmasını isterdim ama bir senedeki ikinci toplantıyı yapıyor KEFEK. En son Cumhuriyet Halk Partisi'nin 8 Nisanda verdiği İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılma kararının ardından... Bu Komisyon kadın-erkek eşitliğiyle ilgiliyse eğer İstanbul Sözleşmesi gibi insan haklarına dayalı, kadına şiddetin önlenmesiyle ilgili çalışan çok önemli bir sözleşmeden çıkma kararından sonra bu Komisyonun da toplanması gerektiğini düşünmüştük ve bu anlamda da Komisyona 8 Nisanda bir dilekçe verdi grubumuz ama grubumuzun bu dilekçesine herhangi bir olumlu ya da olumsuz cevap dahi verilmedi; öncelikle bunu hatırlatmak istiyorum. Bu tavır doğru değil. Bunun dışında, Cumhuriyet Halk Partisi grubu toplantı talebinde bulunmamış olsaydı bile KEFEK'in zaten kendi başına bir toplantı yapmaya davet etmesi gerekirdi, Komisyon başkanının da tavrı bu olmalıydı; bunu hatırlatmak ve uyarmak istiyorum.

Bir başka şey, İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili kurulan alt komisyon. "Artık sözleşme olmadığı için kadük olmuştur." diyorsunuz; böyle bir şey olamaz çünkü o Komisyon bir buçuk yıl boyunca çalışmış, uzmanlar dinlenilmiş, sivil toplum örgütleri dinlenilmiş, bütün partilerin milletvekilleri orada konuşmalar yapmış, en azından, bu raporu yayınlamak zorundaydınız, hazırlamıştınız ve paylaşmak zorundasınız. Bu tavrı doğru bulmuyorum. "Kadük olmuştur." deyip... Yani hukuken mümkün değil ama İstanbul Sözleşmesi'ne göre 6284 hazırlanmıştı, o zaman peki, Cumhurbaşkanı çıksa bir gece "Ben İstanbul Sözleşmesi'ni iptal ettim, 6284 de kaldırıyorum, Medeni Kanunu da kaldırıyorum." dese o zaman kabul mu edeceğiz yani? Cumhurbaşkanı, evet, seçilmiş bir insan olabilir ama Millet Meclisinden oy birliğiyle geçen bir sözleşmeyi, insan haklarına dayalı bir uluslararası sözleşmeyi tek başına verdiği bir kararla iptal edemez. Bu, kabul edilebilir bir şey değildir, hukuken de doğru değildir. Bunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Sizin de KEFEK olarak, Komisyon Başkanı olarak bu Komisyonu toplantıya çağırıp bu konuyu konuşmanız gerekirdi. Bu Komisyonun daha aktif çalışması, etkin çalışması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyorum.

Bir başka şey, bizim önergelerimizi okudunuz, ben o sırada gelmemiştim ama siz zaten "AKP ve MHP'nin ortak önergeleri var." diye bunları çıkardınız. Hiç konuşmadık biz yani "Diğer önergeler acaba tartışılabilir mi, bunlarla ilgili de alt komisyonlar kurulabilir mi?" diye hiçbir çağrıda bulunmadınız, müzakere açmadınız. Biz beklerdik ki bizim önerilerimizi okudunuz ama "Bunlardan da üçüncü, dördüncü ya da -bu ikisi değil de- muhalefetin de sunduğu önergelerden acaba alt komisyon kurulabilir miydi?" diye sormanızı beklerdik çünkü usulen doğrusu budur diye düşünüyorum.

Şimdi, gerçekten, bu Komisyonun toplanma usulü nedir? Bu soruya bir cevap bekliyorum. Bizim verdiğimiz bu dilekçelere süresi geçtikten sonra dahi cevap verilmiyor ve iki gün öncesinde "Hadi, toplanalım." kararını kim ya da size nasıl ve neye göre alıyorsunuz Sayın Başkan? Bu komisyon istediğinde, biliyorsunuz, tali komisyon olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan kanun teklifleri, kanun hükmünde kararnameleri kadın-erkek eşitliği konusunda Anayasa'ya ve uluslararası gelişmelere göre inceleyebiliyor ve diğer ihtisas komisyonlarına kendi talebiyle görüş bildirebiliyor. Bunu yapmanızı öneririm, KEFEK bunu şimdiye kadar hiç yapmadı. Mesela, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılma kararıyla ilgili de bir görüş belirtmeniz, uluslararası gelişmelere göre bu durumu değerlendirmeniz gerekirdi; ben öyle düşünüyorum. Yoksa çıkılma kararı zaten Meclisimize de sunulmadı, tek adamın keyfine göre verildi, "Biz bu konuda bir şey diyemeyiz." düşüncesinde misiniz, Komisyonun toplanması taleplerimizi bu yüzden mi reddettiniz? Bunu merak ediyorum.

İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetle ilgili biliyorsunuz. Ama can güvenliğimizin olmadığı, bir kesimin bir kesime istikrarlı fiziksel şiddet ve baskı uyguladığı ve devletin de bu duruma ses çıkarmadığı bir ortamda -tırnak içinde söylüyorum- fırsat eşitliğinden nasıl bahsedebiliriz? Kadınlar, KEFEK'in sustuğu şu iki ay içerisinde fırsatı bırakın; canlarının, yaşam mücadelelerinin derdindeydi ve yaşam mücadelesi verdiler. Peki, bu Komisyon ne yaptı? Böyle bir politikayı samimi buluyor musunuz yani böyle bir politika samimi olabilir mi! "Katledilen kadınları vicdanlarımızda koruyacağız." denilen bir ortamda eşitlikten, sizin tabirinizle "fırsat eşitliğinden" bahsedebilir miyiz? İstanbul Sözleşmesi'nden kalan bir mevzuat var elimizde; 6284 sayılı Kanun. Şimdi, bu kanunu da delip deşme hevesinde olanlar var, görüyoruz bunu. Yok, arabuluculuk gelsin, yok, "On beş yaşında evlenme insan hakkıymış." falan. Şimdi, bunlar başka bir komisyonda konuşuldu, bu öneriler, bizim terk ettiğimiz Kadına Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonunda verildi, söylendi diye biz şimdi KEFEK'te bunları yok mu sayacağız, kafamızı kuma mı gömeceğiz. "Bunlar bizimle ilgili değil" mi diyeceğiz anlamıyorum gerçekten. Ben İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması dolayısıyla kadınların yaşadığı, yaşayacağı mağduriyetlerin araştırılması için bir alt komisyon oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Sözleşmeden çıkıldığı için çok üzgünüz ama bu sözleşmeyi biz geri getireceğiz. Ama hatanın neresinden dönülse kârdır; kadınlar vazgeçmeyecekler bunu biliyor ve buna inanıyorum. Ancak KEFEK'in de bu kadınlarla bir arada olması ve onların sıkıntılarını yakından takip etmesi gerekiyor. Bu konuda oldukça eksik kalıyor komisyon.

Diğer bir mesele, ısrarlı takip meselesi. Yani dilimizde tüy bitti "ısrarlı takip" diye diye, belki komik ama evet, ısrarla ısrarlı takip meselesini takip ediyoruz; sonuçsa yok. Bir türlü ısrarlı takip Ceza Kanunu'na giremiyor, konulamıyor, "Israrlı takip bir suçtur." denilemiyor. Mesela geçtiğimiz günlerde bir doktor bir kadına sataştı. Ya ısrarlı takibe dayanarak koruma talep ediliyor, e sonra ne oluyor? Koruma kalkınca tekrar talep etmeniz gerekiyor sonra tekrar ve tekrar. Takip eden kişiye hiçbir şey olmuyor, bunun bir yaptırımı olmuyor. İstanbul Sözleşmesi de mesela bu meselenin altını çiziyordu. İyi o zaman, eğer samimiyseniz bu ısrarlı takip meselesini düzenleyelim diyoruz. "Evet, merak etmeyin, İnsan Hakları Eylem Planı'mızda var." diyorsunuz. Hop, son anda onu da çıkarıyorsunuz, yine düzenlemiyorsunuz. Koca koca bakanlar, milletvekilleri söylüyorlar, söz veriyorlar; "Evet, ısrarlı takip meselesini düzenleyeceğiz." diye açıklamalar yapıyorlar, Sayın Cumhurbaşkanı da diyor. Sonra Ulusal Eylem Planı'nı açıklıyor, hop, yine son dakika bakıyoruz, yargı paketinden çıkarılmış.

Bir başka şey, bu istismar konusu... Isıtılıp ısıtılıp medyaya sunuluyor. Yok, erken yaşta evlilik, yok, severek evlenmiş. Arkadaşlar, siz mesela hiç 50 yaşında bir kadınla 14 yaşında bir erkek çocuğunun severek evlendiğini gördünüz mü Allah aşkına? Okulda olması gereken çocuklar bunlar, 14 yaşında, 15 yaşında çocuklardan bahsediyorum. Çocuk evlilik, erken evlilik diye bir şey olamaz; çocuk çocuktur ve okula gitmesi gerekir. Bu meseleyle ilgili de bu komisyonun ses çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Kanunumuza göre bu çocukların evlilik ehliyeti yok ve bu Hükûmet, bugün, bu evliliklere yeşil ışık yakacak olursa -aynı 2016'da yaptığı gibi- ülkenin geleceği olan gençlere ve çocuklara da ülkenin geleceğine de ihanet etmiş olacaktır.

BAŞKAN FATMA AKSAL - Toparlayalım Aysu Hanım.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) - Bitiriyorum.

Şimdi, bu tarz öneriler ne hikmetse bu İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme, çıkma girişiminden sonra tekrar alevlendi, iyice -affedersiniz- hortlamaya başladı. Daha sözleşmeden neden çıkıldığına dair bize doğru düzgün bir açıklama yapılmadığı gibi, düşünüyoruz acaba neden çıktık diye. Acaba böyle öneriler getirebilelim diye mi çıktınız? Eğer İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının böyle bir gizli ajandası varsa mesela bu gizli ajandayı takip edenlere kötü bir haberim var; bu ülkede kadınlar daha önce İstanbul Sözleşmesi var diye konuşmadıkları gibi birileri keyfekeder sözleşmeden çıktı diye de susmayacaklardır. İstanbul Sözleşmesi Sayın Cumhurbaşkanının kararıyla belki "Kadük olmuş olabilir." diyorsunuz ama kadınlar bu ülkenin yarısıdır ve şu anda da derdest davalarımız mevcuttur, bunu da hatırlatmak gerekir. Bu ülkede kadınlarla erkekler eşit olacak ki fırsatı, gücü, sesi eşit olacak ki kadın da erkek de hakkını savunabilsin. Ama ne oluyor biliyor musunuz? Kadınların "Fırsat demiyorum bakın, can güvenliğine ilişkin bir sözleşmeden tek bir erkeğin "Tamam." demesiyle çıkıyoruz ve hiçbir kadına, hiçbir kadın örgütüne hiçbir şekilde milleti temsil eden Meclise bile sormadan bu sözleşmeden çıkma girişiminde bulunuyor. Parti gözetmeksizin soruyorum, ya gerçekten sizin içiniz elveriyor mu böyle bir şeye? Benim şahsen elvermiyor. Ülkede bunlar olurken ve bu komisyonun bu konuda ağzını bıçak açmazken nasıl bir eşitlik size göre -tırnak içinde- fırsat eşitliği hayal edebiliriz inanın, ben bilmiyorum.

Bu komisyonun hayal kırıklığı olmaması ümidiyle teşekkür ediyorum.