| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/3740) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 12 .07.2021 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bizim İbrahim Bey'imiz de burada.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Yani ama şimdi...
Sayın Başkanım, teşekkürler.
Biraz gecikmeli geldiğim için, yoksa tekrar son söz İbrahim Bey'de olabilirdi; ondan dolayı teşekkür ediyorum.
Şimdi, arkadaşlarımızın çoğu bu torba yasayla ilgili konuştular. İşin doğrusu, ben 21'inci Dönemden itibaren bir çizelge hazırladım yani ne kadar torba yasa getirilmiş, oranlarına baktırdım her yasama dönemine ilişkin. Niçin 21'inci Dönemden? 1999, sonra da Adalet ve Kalkınma Partisinin son dönemine geldikten sonra 22'nci Dönemden bugüne kadar gelmişiz. Tabii, biz kendimize "27'nci Dönem" diyoruz. Daha önce de dile getirdik, belki de bu dönemin özelliği yeni kurulan sistemle beraber birinci dönem yani "27'nci Dönem" diye tanımlama yapıyoruz ama aslında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber birinci dönem. Neydi? Meclis daha iyi çalışacak, Meclis daha iyi kanun üretecek, vekiller katkı sunacak, vekiller istediği yasayı çıkaracak.
Arkadaşlar, yeni dönemde hiçbir ihtisas komisyonu doğru dürüst çalışmıyor; yeni dönemde, bu tabloya baktığımızda, yüzde 25'lere varan oranda torba yasayla çalışıyoruz ve Plan ve Bütçe Komisyonu çalışıyor. Daha önceki yıllarda, 21'inci Dönemde yüzde 1'lerden, 22'nci Dönemde ortalama yüzde 4, 23'üncü Dönemde ortalama yüzde 5, 24'üncü Dönemde yine yüzde 5 ve geldiğimiz aşamada, arkadaşlar, yüzde 25'ten söz ediyoruz. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmamasını, sadece Plan ve Bütçe Komisyonunun sadece çalışmasını, Cumhurbaşkanlığının çıkardığı kararnamelerle karşılaştırırsak yani çıkan karar ve kararnamelerle karşılaştırırsak; Meclis aslında giderek işlevsiz bir hâle dönüşüyor. Her seferinde torba yasayla ilgili konuştuğumuzda "Bir hızlı planlama gerekiyordu, ihtiyaç var." deniliyor ve giderek bütün gerekçelerde, hazırlanan gerekçelerde -bunu Meclis Genel Kurulunda da söyledim- hiçbir şeye ihtiyaç düşünülmüyor. Arkadaşlar, bu imzaladığınız şeylerin hepsinin girişinde "çeşitli kurum ve kuruluşların ve halkın talepleri doğrultusunda..." Arkadaşlar, "talepler" deniyor ama bu kurum ve kuruluşlar nedir bilmiyoruz. Mesela, bu cuma günü "Plan ve Bütçe Komisyonunun toparlanması" deniyor; Türk Tabipler Birliğinden bana mesaj geldi, cuma günü saat 19.17'de oraya faks gitmiş. 19.17'de açık mı, kapalı mı; cumartesi araya giriyor ve faks gidiyor. Madem acildi telefon da açılabilirdi, görüş de alınabilirdi, onlar hazırlık yapabilirdi. En azından kendi kurumumuzun, bu kurumumuzun saygınlığını korumak lazım, katkısını sağlamak lazım. O zaman buraya "kes-kopyala-yapıştır" denmez. Az önce "Siyaset üstü konudur." denildi ama aslında, tam tersine, siyasetin kendisidir. Türkiye'de deprem siyaset üstü, elektrik siyaset üstü, tütün işçisini konuştuğumuzda tütün işi siyaset üstü. o zaman "siyaset" dediğiniz nedir? "Siyaset" dediğiniz zaten kamuysa tercih edilen, konuşulan, itiraz edendir. "Siyaset" dediğiniz "Tırşikçi kapitalizme son." diyen şalvarıyla traktörün üstüne çıkandır, bugün Adıyaman'da 10 kişi tutuklanmışsa bunu konuşmaktır, "Biz düzenleyeceğiz, uzatacağız." demek değildir yani Meclisin bir görevi de veya komisyonların görevi... Gerçekten her seferinde analiz yapıldı mı yapılmadı mı diyoruz. Yani bir yasayla ilgili bir dönemde 3 kez, 4 kez düzenleme yapılıyorsa kendi kendimize sormamız lazım. Ben sağlık çalışanıyım, hekimim; 3 kez aynı şekilde hasta bana gelip, aynı reçeteyi uygulayıp hâlâ düzelmiyorsa benim kendimi sorgulamam lazım; ya daha iyi bir uzmanına göndermem lazım ya da kendi bilgilerimi doğrulamam lazım ama biz böyle yapmıyoruz, her seferinde uzatmaya çalışıyoruz ve giderek saygınlığımız azalıyor. Nedir? Yine dediğiniz oluyor ama gelin, daha önce bizim muhalefet ettiğimiz, söylediğimiz şeyleri düzene sokalım. Çeklerle ilgili ilk düzenleme geldiğinde, biz Halkların Demokratik Partisi ve diğer muhalefet partileri "Bu yeterli değil, uzatalım, öteleyelim." dedik. Şimdi, 3 seferdir uzatıyorsunuz. O zaman olsaydı ne olacaktı, ne olacaktı? Veya afetlerle ilgili veya depremlerle ilgili... Şimdi, niçin afet ve deprem dedim? Ya "olağanüstü hâl" kavramı... Gelin, benim seçildiğim ilde, Batman'da, Diyarbakır'da "OHAL" dediğimizde ne anlaşılıyor? "Olağanüstü hâl" kavramı Anayasa'da da var. İşte, Sayın Kaboğlu arkada. Geçmişte üç ayda bir uzatılıyordu. Yetki var Anayasa'da; bir doğal felaket olur, bir olağanüstü durum olur, rejim tehdit altında olabilir. Üç ay uzatılıyordu, şimdi dört ay uzatma. Yani geçmişte anımsarsınız; olağanüstü hâl uzatılıyordu, uzatılıyordu, uzatılıyordu, uzatılıyordu, ne oldu? Recep Tayyip Erdoğan dedi ki: "Bir daha uzatılmayacak, kaldırıyoruz, bu ülkede olağanüstü hâle son." Arkadaşlar, şimdi siz uzatıyorsunuz ve öyle bir uygulama getirdiniz ki her il artık olağanüstü hâl yaşıyor. Ben Batman Vekiliyim...
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Darbe oldu.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Darbe oldu, karşı çıkalım.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ancak toparlanıyor.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Üç ay, üç yıl, dokuz yıl, yirmi yıl. Yirmi yılda mı bir darbe toparlanıyor? Eğer öyleyse vay hâlimize, vay hâlimize! Demek seyirci kalmışız.
Ve ne oldu biliyor musunuz? Batman'da sekiz yıldır basın açıklaması yapılamıyor, OHAL Kanunu, Van'da yapılamıyor. O zaman siz bunu yaparsanız özgürlükleri kısıtlamış oluyorsunuz. Evet, olağanüstü hâl olacak; üçer ay, dörder ay uzatılacak, buna hep beraber destek çıkalım ama bu kötüye, suistimale açık bir şekilde yönetim tarzına dönüşüp özgürlükleri kısıtlamak, mağduriyetleri artırmak üzerine olmuşsa olmaz.
Bir diğeri, koruculuk. Arkadaşlar, yine Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Erdoğan ne dedi? "Koruculuğu basamak basamak kaldıracağız." Sayın Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısıydı, ne dedi? "Koruculuğu kaldıracağız." Akil insanlar heyeti buluştu, ne dedi Kezban Hatemi ve raporunda? "Koruculuğu kaldıracağız." Peki, ne oldu, ne değişti? Koruculuğun ismi ne biliyor musunuz arkadaşlar? Yasal dayanağı -Sayın Bakan Yardımcısı burada- "geçici köy koruculuğu", "geçici", ismi "geçici" ama işte artık kalıcı olmuş. Öyle bir hâle geldi ki hep formülünü değiştirdiniz, kalıcı korucu olduğundan emekliliğe, ne denildi? "Emekli olduktan sonra yerlerine kimseyi almayacağız."
Peki, bu meseleler nasıl çözülecek? Bu şekilde, konuştuğumuz şekilde gitmez. Bizim yapmamız gereken gerçekten bu ülkenin ihtiyaçları üzerine... Bir ihtiyaç varsa koruculukla ilgili de, güvenlikle ilgili de, terörle mücadeleyle ilgili de birçok şeyi yapmamız lazım ama bunu yaparken özgürlükleri engellemek, baskı altına almak, insanların konuşmasına da "Bu, siyaset üstüdür, buraya girmeyin." demek daha beter sorunları büyütür, sorunları çözmez.
Ve sizin getirdiğiniz şeyi iki gün kala, üç gün kala, cumayı, bayram arifesinde, Meclisin tatil olduğu arifede paldır küldür getirmek bir kurnazlığa dönüşüyor. Bunu kamuoyunun tartışması lazım, konuşması lazım, ihtiyaçları belirlemesi lazım, katkı sunması lazım.
Toparlarsak Sayın Başkan, hepimizin şöyle bir sorumluluğu var: Artık Plan ve Bütçe Komisyonunun Meclisin bir noteri kurumuna dönüşmemesi lazım yani buraya gelen yasa tekliflerinin ilgili birimlere gönderilmesi lazım, bu ülkeyi herkes seviyorsa, bu ülkenin geleceğiyle ilgili herkes endişe duyuyorsa, ilgili komisyonların, ihtisas komisyonlarının çalışması lazım, demokratik kitle örgütlerinin, uzman kişilerin görüş bildirmesi lazım. Ona göre ihtiyaçlar saptandığında ikide bir paldır küldür değiştirmekten vazgeçilir.
Bir diğeri de bir şeyi uzatmak palyatif çözümdür, gerçek çözümlere yönelmemiz lazım. Gerçek çözümler ise uzun uzadıya konuşup... Kendi deneyimlerimiz var, en azından nelerin yapılmayacağını biliyoruz, memlekette sorunların çözümü için nelerin yapılmayacağını çok iyi biliyoruz. Buna yönelmek lazım.
Teşekkür ediyorum.