KOMİSYON KONUŞMASI

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, burada daha önce Sayın Türkoğlu'nun da söylediği gibi, asıl sakıncalı maddeler birinci bölümde toplanmış maddeler, asıl problem yaratan maddeler bunlar. Bunlar kanunlaştığı takdirde, yasalaştığı takdirde, Türkiye başka bir devlet hâline gelecektir, devlet sistemi Türkiye'de başka bir sistem hâline gelecektir. Daha otoriter, daha tahakkümcü, daha baskıcı bir sisteme dönüşecektir Türkiye'deki devlet sistemi.

Burada şöyle bir mazeret, şöyle bir gerekçe ileri sürülüyor: "Efendim, başka devletlerde de var bu, başka ülkelerdeki uygulamalara baktık, orada da buna benzer uygulamalar var." deniliyor. Bu sonuç, bu kıyaslama doğru değil, birkaç bakımdan doğru değil. Bir kere, her devletin kendi ceza hukuku sistemi var ve bu sistemler farklı ceza hukuku sistemleri, birbirinden çok farklılıklar gösteriyor. Her devlette böyle uygulamalar yok, bir.

İkincisi de o ceza hukuku sistemleri çok farklı olduğu için o ceza hukuku sistemleri arasında bir kıyaslama yapmak da imkânsız bir şey. O kıyaslamadan bir sonuç çıkarmak da yanlış bir şey. Fakat, bizim bakımımızdan önemli olan, bizim bakımımızdan yükümlülük doğuran, bağlayıcı olan tabii ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bu konuda çıkan kararlara bakmak lazım. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne biz tarafız. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olduğumuz için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararları uygulamak zorundayız, böyle bir yükümlülüğümüz var. Yani, sözleşmenin 46'ncı maddesi bu konuda çok açıktır, der ki: "Kararlar bağlayıcıdır ve devletler buna uyma yükümlülüğü altındadırlar.

Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu konularla ilgili durumuna baktığınız zaman, ortaya çıkan manzara şudur: Hâlen -şubat ayı bakımından- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkmış 45 tane toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını, özgürlüğünü ihlal eden ve burada polisin kullandığı kuvvet nedeniyle sözleşmenin 3'üncü maddesini yani işkence, kötü muamele yasağı maddesini ihlal eden 45 tane karar vardır. Bu 45 kararın yanında, 100'ü aşkın, 150'ye yakın bekleyen dava vardır. Bu 150'ye yakın davadan da aynı türde karar çıkması kesin gibidir yani aynı kriterler uygulanacağı için.

Bu kararlardaki sorun şudur: Efendim, bir kere barışçı bir gösteriye karşı... Bir kere 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu bakımından, o kanunun doğurduğu sakıncalar nedeniyle bu ihlal kararları çıkmıştır yani daha bunlar yürürlüğe girmeden. O kanundaki sakınca nedir? O kanundaki sakınca şudur: Türkiye'deki barışçı gösterilere karşı 2911 sayılı Kanun polise müdahale yetkisi vermektedir. İşte, efendim, daha önce bildirim yapılmaması nedeniyle ya da valiliğin gösterdiği yerden başka bir yerde, farklı bir yerde toplantı, gösteri yapılması nedeniyle ya da efendim, ne bileyim ben, trafiğin geçici olarak etkilenmiş olması ya da işte 2911 sayılı Kanun'da gösterilen meydanlarda gösteri yapılmamış olması nedeniyle bu yasak olan bir toplantı olarak görülmektedir ve yasak olan toplantıyı dağıtma emri verilmektedir polise ve polis buna müdahale etmektedir, "Kanunsuz gösteri yapıyorsunuz." demektedir.

Şimdi, bu kanunsuz gösteri aslında yanlış bir şeydir çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarındaki kriter çok açıktır: Barışçı bir gösteri varsa, şiddet kullanılmayan bir gösteri varsa polis buna müdahale edemez. Daha önce buna bildirim yapılmamış olması ya da valiliğin gösterdiği yerden başka bir yerde toplantı ve gösterinin yapılmış olması ya da efendim, trafiğin geçici olarak etkilenmiş olması gibi nedenler polise müdahale hakkını vermez, bu gayet açıktır, bütün kararlarda bunu görüyorsunuz.

Burada yapılması gereken şey nedir? Yapılması gereken şey, 2911 sayılı Kanun'un değiştirilip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkan kararlara uygun bir şekilde yeniden yazılması gerekir. Oysa, şimdi yapılan şeyde, 2911 sayılı Kanun olduğu gibi kalmakta, üstelik de polisin müdahale yetkisi genişletilmekte, daha geniş bir çerçeveye oturtulmakta. O bakımdan, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkacak ihlal kararları çoğalacaktır yani bu gayet açıktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararlarıyla şunu demektedir: "Türkiye'de toplantı ve gösteri yürüyüşleri bakımından yaygın ve sistematik bir ihlal vardır. Bu ihlali ortadan kaldırmak için acele, zaman geçirmeden gereken tedbirleri alın. Bu kararlardaki ilkelere uygun olarak kanununuzu değiştirin ve uygulamaları değiştirin." Uygulamaların değiştirilmesi şu anlamı taşımaktadır: Polisin orantılı güç kullanması gerekir. Yani, örneğin, polisin omuz hizasından fişek atmaması lazım, o fişeği atarken -bilmem kaç derece- 35 derece havaya tutması lazım. Bunlar çok açıktır fakat bunlar yapılmayıp, efendim, şimdi, toplantı ve gösteri yürüyüşleri şeyi genişletilmektedir, polisin yetkileri genişletilmektedir ve tabii ki bu ihlal nedenleri çoğalacaktır.

Bir de tabii "Başka ülkelerde bu iş vardır." derken, "Böyle örnekler vardır." derken şu unutuluyor: Yani, başka ülkelerde barışçı toplantının şiddete başvurularak dağıtılması yoktur. Başka ülkelerde polisin aşırı şiddet kullanmasından dolayı yaralanan ya da ölenlere karşı polise cezasızlık uygulanması, polisin korunması yoktur. Efendim, yani, 2007'den bu yana 183 kişinin -az değil- yaşamına polis tarafından son verilmiştir. Yani, bunları önleyecek tedbirler almak yerine, polise daha fazla şiddet kullanma imkânı tanınmaktadır ve bu çok vahim bir şeydir. Polisin silah kullanma yetkisi burada genişletilmektedir. Yani, meşru savunma dışında...

BAŞKAN - Sayın Türmen, bu değerli düşüncelerinizi eğer uygun görürlerse bir sonraki önergede devam ettirsek olur mu efendim? Epeyce süremiz geçti, kayda da şey yapmıyoruz.