KOMİSYON KONUŞMASI

TÜLAY BAKIR (Samsun) - Sayın Başkan, saygıdeğer Komisyon üyelerimiz ve Sayın Müsteşar Yardımcımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 18 Mart Çanakkale Zaferi'mizin 100'üncü yılı. Bağımsızlı için kahramanlık destanını yazan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, şehitlerimizi, bu savaşa katılan tüm gazilerimizi saygı ve rahmetle yâd ediyorum.

Kurtuluş Savaşı'nda çok insanları kaybettik, bu kaybettiklerimizde başta, asker olma yaşında hatta askerlik yaşını geçirmiş insanlar giderek şehit oldular. Benim anneannem 9 erkek kardeşini Çanakkale'de kaybetmiştir ve Kafkasya'dan geldiklerinin çok az gününde kaybetti, gerçekten bu, her zaman onun yaşadığı sürece içindeki acıydı. Şimdi onlar bitti, bitti, üniversite öğrencilerine geldi. Bütün mühendislik öğrencileri, bütün tıp öğrencileri gitti, kalmadı artık, lise son sınıf öğrencileri gitti, lise iki öğrencileri alınırken Kurtuluş Savaşı bitti çok şükür ve geride kalanlar evde ya dönen gazi ve artık çalışamayacak durumdaki gençler, evde yaşlı dedeler, bir sürü yetim çok ve zavallı kadınlar, hiçbir eğitimi yok ve bu, belki bile isteyerek yapıldı, ya da o savaşın sonu oldu ve biz bunu, eğitimdeki o açığımızı, üniversite açığımızı belki kırk yıl yerine koyamadık. İlginçtir ki aynı Çanakkale Savaşı'nın zaferinin olduğu yıl dönümünde "Üç yeni üniversite kurulsun." deniliyor; bu bana güzel bir tesadüf gibi geldi ve inşallah, bu üniversitelerimiz de bilim yaşamında iyi yerlere gelirler. İskenderun, Bandırma ve Alanya üniversitelerine şimdiden başarılar diliyorum.

Şimdi, üniversite sayılarımız artsın mı, artmasın mı da şunu söylemeyi de isterim: Bizim şu anda son aldığım rakamda 2 milyon 867 bin 209 lisans, iki yıl ön lisans öğrencileri de dâhil olmak üzere örgün eğitimde, 2 milyon 466 bin 366 öğrencimiz de açık öğretimde. Açık Öğretim Fakültemizin ve orada eğitimin mutlaka çok ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi gerekli. Daha küçük bölümler açılarak ihtiyaç olan dallara yönelinmeli ama bu çocukların bu üniversiteye girmelerindeki ana neden nedir? Örgün eğitim fırsatı bulamamalarıyla ilgili. Şimdi artık eğitim süremiz on iki yıla uzatıldı. Bu, son derece olumlu bir gelişmedir ve biz bu yönden Avrupa ve Amerika'yla artık ne olduk? Eşitleşmiş duruma geldik, ben bunu takdirle karşılıyorum. Her zaman söylediğim var, ben kırsal kesime gittiğimiz zaman -artık köy diyemiyorum Samsun'da, hepsi mahallemiz oldu- ailelere sorduğum zaman o kadar çok benimsemişler ki üniversiteye çocuğunu göndermeyi ve onlara kız çocuk sözünü ettiğiniz zaman size uzaylı bir insanmışsınız gibi bakıyor "Ne demek, nasıl bir fark var?" diyor, onu hiç düşünmüyor bile. İnanıyorum ki, on sene sonra artık hangi fakülteye gönderebildiğini aileler tartışacak hâle gelir ve şu anda bizim sınıflarımız son derece kalabalık ve her üniversiteye çok fazla öğrenci alıyoruz; bir de bu var. Bu bence işte bu açılacak üniversitelerle... Bizim şimdi "Acaba yapılsa mıydı, yapılmasa mıydı, işte şu kadarı nereden iş bulur?" kaygımız var. Bunları da normal karşılıyorum ama bunun zaman içinde yarar getireceği düşüncesindeyim. O sayılar, otomatik olarak belli bir rakama doğru azalacaktır.

Bir de tabii, unutulmaması gereken bir başka şey var: Bizim üniversitemiz, Ondokuz Mayıs Üniversitemiz büyük oranda bu sınavları düzenlediği için yakinen biliyorum, 4 milyon yurt dışındaki öğrenci Türkiye'de okumak istiyor, bunun için başvuruyor. Şimdi, bunun çok yararlı olacağı düşüncesindeyim, belki bize gelişmede daha geride kalmış ülkelerden bunlar ama bir insanın okulu neresiyse orasını ikinci bir vatanı gibi de bilir; bunun da unutulmaması lazım. Ben İstanbul Üniversitesini bitirdim, Hacettepede eğitimlerimi aldım, şimdi bu iki il benim için farklı bir değere sahiptir. Bunu unutmamak gerekli ve biz bunlara çok iyi Türkçe öğretebiliriz bu okullarda, iyi İngilizce öğretebiliriz. Bizim vatandaşımız olarak her türlü dalda önümüzdeki yıllar içinde geçtikleri mevkilerde bağlantılarımız olacaktır. Bu üniversitelerin açılmasının bu öğrencileri kabulümüzü de kolaylaştıracağını düşünüyorum.

Bu arada da son bir şey, akademisyenlerden, kendi üniversitemden gelen bir şey, kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum. Güzel bir şeyle, benim 2012 yılında hazırladığım 2023 hedefinde sağlık stratejileriyle ilgili bir rapor vardı. O raporda şunu söylemiştim: Üniversitelerde ve diğer kurumlarda -ben orada hekimlerden almıştım bunu- mutlaka yaşın daha yukarıya çekilmesinde yarar var, hem hekim sayımız şu anda çok yeterli durumda değil hem de daha fazla faydalanılabilir diye. Dün de beni aradı kendi üniversitemdeki, tıp fakültesindekiler öğretim üyesi arkadaşlar "Acaba bizim yaşımız daha yukarıya çekilebilir mi, biz de bundan faydalanabilir miyiz, ne diyorsunuz?" diye. Ben bunun üzerine kendi kızımı da aradım "Ne durumdadır diğer yurt dışındaki üniversitelerdeki akademisyenlerin yaşı?" Mesela, birkaç hocasını örnek gösterdi hem İngiltere'den hem bu yıl da Amerika'dan "Hayır, orada bir yaş sınırı yok. Öğretim üyesi kendi karar veriyor. 'Ben artık devam etmek istemiyorum.' Mesela, bu seneki bir hocam 81 yaşında 'Çocuklar, bu sene bitsin, ben bu yaz emekliye ayrılacağım.' diyor" dedi. Bu fikir de bence üzerinde konuşulması gerekli bir konudur.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.