KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Evet, öncelikle tüm hocalarımıza yapmış oldukları sunumlardan dolayı teşekkür ediyorum. Hakikaten hem aydınlandık hem biraz daha fazla endişelendik, hatta belki sorularımızın da biraz şekli şemali de değişiyor artık. Yani bizim de aslında anlattıklarınızla müsilaj olayına daha farklı bir bakış açısıyla yaklaşmamıza neden oluyor her geçen gün, sunumları dinledikçe.

Şimdi, bu bağlamda, ben öncelikle Sayın Hocam Haldun Karan'dan başlamak istiyorum. Öncelikle kolaylıklar diliyorum, bu Çevre ve Temiz Üretim Enstitüsü çatısı altında ki "MAM, 8 enstitüden oluşuyor." dediniz. Bu çatı altında yoğun bir şekilde epey bir çalışma yapmışsınız yani bu görülüyor anlattıklarınızdan ve uzun yıllardır da bu çalışmalar -gördüğümüz kadarıyla- sürüyor, hakikaten elinizde çok ciddi bir veri bilgi bankası oluşmuş olması gerekiyor bu süreçte. Tabii, benden önce de konuşmacılar olduğu için çok fazla tekrara girmeyeceğim, bazı şeyleri eledim, yani soracağım bazı sorular soruldu ama bir iki vurgu yapmak istiyorum izninizle. Diğer konuşmacı arkadaşlarımız, vekillerimiz de değindiler, sadece bu verilerin toplanması değil, bu elde edilen verilerle aslında alınması gereken tedbirlerin, önlemlerin ya da yapılması gereken, atılması gereken adımların atılması gerekiyor. Şimdi, biz bugün burada bir Müsilaj Araştırma Komisyonu kurmuş ve çalışıyorsak bu şu sonucu çıkarıyor gerçekten de: Evet, bir tarafta birtakım kaynaklar ayrılarak araştırmalar, incelemeler yapıyor bilim insanlarımız, sizler çalışıyorsunuz, emeklerinize sağlık, teşekkür ediyoruz öncelikle, bunlar yapılıyor ama diğer taraftan bu yapılan çalışmaların sonuçları değerlendirilmiyor. Yani dünkü hocalarımıza da sorduk mesela sadece bu denizlerin ekolojik yapısının sürekli giderek bozulmasıyla ilgili değil sadece müsilajı bile dar kapsamda göz önüne alırsak 2007'den bu yana ağırlıklı olarak yani bu yıl gördüğümüz müsilajdan önceki yoğunluk 2007 yılında tespit edilmiş ve dünkü hocalarımız da söyledi "Evet, gerekli önlemleri almadık." dediler. Şimdi, bir kere bu büyük bir sıkıntı. Bundan sonra biz sizleri dinleyeceğiz, sizler çalışmalara devam edeceksiniz ama bu sizin anlattıklarınızın, önerilerinizin, tespitlerinizin, tabii, hayata geçmesi de bu noktada çok önemli.

Ben, şimdi, size birkaç şey sormak istiyorum. Dünkü toplantıda da sormuştum, bugün o sorunun cevabını sizden biraz daha net aldım hem Neslihan Hocamdan hem sizden; şunu sormuştum: 2007'deki müsilajın yapısıyla bu yıl -başımıza gelen- çıkan müsilajın yapısı arasında bir fark var mı? diye. Siz Haldun Hocam "Azot fosfor oranının o dönemde çok düşük olduğunu görmüştük, organik karbon içeriğinin çok fazla olduğunu görmüştük." dediniz. Şimdi, tabii, bu tespit bize neyi getiriyor? Şimdi, bugünkü sunumlardan izlediğimiz kadarıyla çok ciddi bir problem ve ciddi bir bozulma var Marmara Denizi'nde yani özellikle dışsal etkenlerle de gelen bir bozulma bu. Siz bu elde ettiğiniz sonuçla neye vardınız yani bir öneri paketi oluşturdunuz mu, bu oranlar ne kadar? Mesela bugünkü oluşan müsilaj içindeki azot fosfor oranıyla arasındaki fark ne kadar? Yani göz ardı edilebilir oranda mı yoksa arada çok ciddi makas var mı? Yine, organik karbon içeriğiyle aynı şekilde, elde ettiğiniz sonuçlar neler? Aslında orada biraz verilere ihtiyacımız var.

Denizler Bütünleşik Kirlilik İzleme Programı'ndan bahsettiniz -bu 2014 yılından bu yana mı devam ediyordu- uzun yıllardır devam eden bir program güzel de bir program yani gördüğüm kadarıyla zaten akademisyenlerimizin de yararlandıkları bir program. Mesela Sayın Polat Hocamız "Erken uyarı sistemleri ve aşırı alg artışları ve müsilaj oluşumu takibiyle ilgili Akdeniz'de yeterli ölçüm yapılmadığından bahsetti." siz yine konuşmanızda on-line izlemelere geçtiğinizi 2017-2019 arasında açık denizlerde yılda iki kere 8-10 istasyonda yaptığınızdan bahsettiniz. Akdeniz'deki ölçümleriniz hangi boyutta yani çelişik geldi bana orada bu iki yorum o konuda biraz daha aydınlatıcı bilgi verirseniz çünkü görünen o ki Sayın Hocamızın anlattığı gibi Akdenizde'de bir alg artışı var ve bunların bir müsilaja dönüşme riski görülüyor. O zaman İstanbul Marmara'da yaşadığımız sıkıntıların oralarda yaşanmaması için çok daha önce önlemler alınması ve ölçüm sıklığının da artırılması gerekiyor, bu konuda bir çalışmanız var mı?

Bir de üniversitelerle iş birliğinizden bahsettiniz. Burada, sunumda bazı üniversiteler var ama bana çok eksik geldi bunlar temsili mi koyuldu sunuma bütün üniversitelerle -mesela İstanbul Üniversitesinin amblemini sanki göremedim burada- iş birliği içerisinde misiniz bu kirlilik izleme programında, bilgi paylaşımı düzeyiniz ne seviyede? Benim gördüğüm kadarıyla Muharrem Hocamızın özellikle bilimsel araştırmalar yapma konusunda ve verilere ulaşma konusunda -yanlış anlamadıysam- çok büyük sıkıntılarından bahsetti. Bu anlamda sizlerin üniversitelerimizle, akademisyenlerimizle ilişkileriniz ne boyutta? Aynı soruyu size de soracağım tabii Muharrem Hocam.

Vallahi çok not aldık tabii, çok üst üste dinleyip hepsini bir anda sorunca.

Şimdi, Neslihan Hocam, size birkaç sorum olacak benim. Bu arada tekrara düşmek istemiyorum ama Kanal İstanbul'la ilgili sorulan bütün sorular benim de sorularımdır diyerek bir tek cümleyle onu sorayım, hakikaten sizlerin yaklaşımı bu sorularımıza cevap alamıyoruz ama önemli, sizlerin bu konuda ne düşündüğünüzü bizlerle paylaşmanız gerekiyor.

Şimdi, sizin anlattığınız çalışmalarda Marmara Denizi içerisinde bazı türlerin düşük sıcaklıklarda da üremesinden bahsettiniz, çok fazla çeşitlilikten bahsettiniz, çok çeşitli türlerden bahsettiniz, bunlarla ilgili, bu çok fazla çeşitli türlerin incelendiği ve araştırıldığından bahsettiniz. Mesela bir sorum, bu tespit edilen türlerin düşük sıcaklıklarda da üremesi müsilaj sorunuyla artık her mevsimde karşılaşma riski altında olduğumuzu mu gösteriyor yani sadece yaz aylarında değil, ilkbahar, sonbahar belki de kış aylarında bile yani bu sonuca varabilir miyiz bu söylediğinizden? Bu çok çeşitli türlerin tespiti ve mücadelesi yani tespiti tamam, tespitler yapılıyor ama bunlarla mücadele edebilecek miyiz biz, edebiliyor muyuz, bu konuda bir çalışmanız var mı?

Örneğin, yine sunumunuzda özellikle uzak denizlerden gemi sintineleriyle çok fazla türün gelmesi konusu sürekli gündemimizde zaten, başlıklarımızdan bir tanesi özellikle denizlerimizdeki yapının değişmesi, işgalci türlerin artması, mikroskobik yapıların da gördüğümüz kadarıyla ve zararlı -yine hocamızın anlattığına göre- toksik yapıların artması konusu. Tabii, şimdi, o gelen gemiler yani bunu kasıtlı olarak sonuçta yapmıyorlar, sonuçta o gemiler ne yapıyor, işte, orada denge için suları alıyorlar sintinelerine ve bir yerde boşaltıyorlar. Şimdi, bunun önlenmesiyle ilgili nasıl bir çalışma yapılabilir, bunu denizcilikle ilgili dinleyeceğimiz uzmanlara soracağız bunu. Belki bu sorunun direkt muhatabı siz olmayabilirsiniz ama eğer böyle devam ederse ve hiçbir önlem alınmazsa ki sonuçta deniz, belki Akdeniz bunu durağan bir deniz olmadığı için daha uzun yıllar tolere edebilir ama Marmara kapalı ve durağan bir deniz olduğu için bunu ne kadar süre daha tolere edebilir? Bu kadar türler gelmeye devam ettikçe sizin bu yaptığınız çalışmalar yani sonuca ulaşır mı yok olması konusunda? Yani benim kafam karıştı açıkçası bu konuda ve biraz endişelendim bu dışarıdan gelen türlerle ilgili. Bu kirlilik ve müsilajın oluşmasındaki oransal etkilere baktığımızda karasal yüklerin, sanayi atıklarının, evsel atıkların yükünün çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Belki bahsettiğimiz yükler karasal yükler kadar yoğun değil ama uzun vadede denizlerimizde çok ciddi sorunlar yaratacak gibi görünüyor.

Yine, kıyı tahribatının üstünde durdunuz, daha önce duran hocalarımız da olmuştu. Mesela şunu sormak istiyorum size: Marmara Denizi'nin etrafında ciddi anlamda, hakikaten yani ihtiyaç duyuluyor, işte, yat limanları yapılıyor, deniz dolduruluyor hiç gereği yokken, uzun yıllardır yani bu yeni yapılan bir şey değil. Bu doldurmaların, yapılaşmanın ve kıyı tahribatının çok etken bir faktör olduğunu söylediniz. Mesela Karadeniz'de Karadeniz otoyolunun yapılmış olması orada kıyıyla deniz canlılarının, balıkların bağının kesilmesine ve orada yumurtalarını bırakamamasına, daha kuzeye, daha farklı ülkelerin kıyılarına gitmelerine sebep oldu. Aynı şey Marmara için de önümüzdeki süreçte geçerli mi, yoksa zaten bu hâle geldi, bundan sonra eğer bu yapılaşmalar durdurulursa kurtarabilir miyiz? Bu konudaki yorumunuzu almak istiyorum çünkü bu var, kıyı tahribatı var yani özellikle Marmara'da.

Ergene'yle ilgili zaten vekilimiz çok açık sorular sordu, o konuya da girmeyeceğim.

Evet, şimdi, Sayın Muharrem Balcı Hocam, size birkaç sorum olacak benim.

Valla, bu toksik alglerle ilgili baya endişelendirici bilgiler verdiniz ama çok aydınlandık, öncelikle teşekkür ediyorum. Burada bir şeyi vurguladınız. Özellikle bu toksik alglerin artmasıyla su ürünleri yetiştiriciliğinin ve benim anlattıklarınızdan anladığım Türkiye'de midye yetiştiriciliği çok ciddi bir tehlike altında ve midye yetiştiriciliğiyle ilgili sanırım Bakan Yardımcımız bahsetmişti "Biz destekliyoruz, bu midye yetiştiriciliğinin artmasını istiyoruz." diye. Anladığım kadarıyla bu desteklemeye de, denizlerimizdeki su ürünleri yetiştiriciliği ve midye yetiştiriciliğine tehdit oluşturan bir durum var.

Yine, Sayın Sevim Polat Hocamızın da söylediğinden yola çıkarak bu su ürünleri, "kültür balıkçılığı" dediğimiz bizim hani, basit anlatımıyla yetiştiriciliğin getirdiği organik yüklerin çok fazla olmasından bahsetti. Bu getirdiği organik yükler özellikle müsilaj oluşumunda ve denizin kirliliğinde göz ardı edilebilir mi? Çünkü daha önceki yıllarda kültür balıkçılığının yapıldığı kıyılarda, denizlerde -biz kendimiz, gözle bile yani laboratuvar araştırmasına gerek yok- o denizdeki kirlilikler ve yapısındaki bozulmalar özellikle Ege kıyılarında görülüyor, şimdi Akdeniz kıyılarında da yoğun bir şekilde başlayacak bu balık üretimleri. Hocam, siz de cevap verebilirsiniz, Sayın Muharrem Hocam siz de cevap verebilirsiniz. Göz ardı edilebilir mi bu balıkçılığın getirdiği yükler? Onu merak ediyorum ben.

Bu Yeni Zelanda Araştırma Programı'nda bahsettiniz "Oradaki enstitünün araştırmalarından ve Türkiye'de çok sıkıntı yaşadığınızı" söylediniz. Hakikaten bizler için bilim insanlarının bunu söylüyor olması çok üzüntü verici. Yani, sizlerin en yoğun şekilde bu anlamda, maddi manevi, her yönüyle desteklenmeniz gerekiyor, öncelikle ben de bunun altını çizmek istiyorum.

Ulusal bir mikroalg kültür koleksiyonu kurulması gerekliliğinden bahsettiniz. Yine, anlamak için soruyorum: Bu koleksiyon şu anda kurulmaya başlandı mı -birtakım görüntüler vardı sunumda- yoksa Türkiye için henüz oluşmadı mı? Ben bunu bir öğrenmek istiyorum yani bu hangi kurum altında olmalı, şu anda ne düzeyde, ne zamandır bunun oluşması için mücadele veriyorsunuz ve şu andaki durumumuz ne? Açıkçası bunu ben merak ediyorum, öğrenmek istiyorum. Size de yine aynı şeyi soracağım, siz de aynı şeyi söylediniz. Süveyş ve Cebelitarık'tan gelen, özellikle oradan gelen toksik türler -bunlar da herhâlde sintineler yoluyla geliyor- gelmeye devam ettikçe bu mücadeleyi nasıl vereceğiz, kolay mı, denizlerdeki dönüşümü durdurmanın bir yolu var mı? Biz arıtma sistemlerinin üzerinde çok duruyoruz ama burada da başka bir tehlike önümüzde duruyor özellikle tropikal alanlardan gelen yüklerden de bahsettiniz.

Sayın Mete Hocama, aslında Sayın Nuhoğlu'nun sorduğu sorunun da bir devamı gibi şunu sormak istiyorum: Hakikaten oluşmuş zararlı bir yapının nasıl bir faydaya dönüştürüleceğiyle ilgili bir çalışma yapıyorsunuz gördüğüm kadarıyla. Müsilajın önlenemeyeceğini mi düşünüyorsunuz aslında? Ben bunu sormak istiyorum. Yani ne yapılırsa yapılsın bu müsilaj üremeye devam edecek ve biz de bu müsilajdan işte, yararlanmak için en azından şimdiden bu çalışmaları yapalım gibi bu konuda sizden biraz daha veri tabanlı bilgi alabilirsek sevinirim çünkü hakikaten önemli bu.

Neslihan Hocam, size bir soru daha soracaktım çok özür dilerim. Sevim Hocamızın içerikle ilgili söylediği bir şey dikkatimi çekti. Özellikle Adana Karataş kıyılarında elde ettikleri "fitoplankton" türünde yağ içeriğinden bahsettiniz siz, yüzde 10-12 oranında, çok yüksek. Marmara Denizi'ndeki tespit edilen müsilajın da içinde böyle bir şey var mı? Yapılar çok mu farklı? Bu yapıların çok farklı olması mücadelenizi de müsilajla mücadelemizi de zorlaştırıyor mu diye sorayım; o önemliydi.

Sevim Hocam, aynı soruyu size de soracağım. Siz söylediniz zaten, su ürünleri yetiştiriciliğinin getirdiği organik yüklerden bahsettiniz. Göz ardı edilebilir mi? Bununla ilgili de bir çalışma yapılması gerekiyor mu? Bununla ilgili, bu konuyla ilgili çalışma yapılıyor mu? Ben bunu hem Haldun Hocama da sormuş olayım tekrar. Yetiştiricilikle ilgili, yetiştiriciliğin denizlerimize getirdiği organik yükler göz ardı edilebilir mi? Bununla ilgili bir çalışmanız, bir veriniz var mı?

Başkanım, benim sorularım bu kadar.

Son olarak size bir notum olacak.

BAŞKAN MUSTAFA DEMİR - Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Şimdi, burada yapılan sunumlardan, konuşmalardan aynı zamanda şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Yani bütün hocalarımızın da değindiği karasal yüklerin azaltılması için ileri biyolojik arıtma sistemlerine geçilmeli. Diğer taraftan, işte, bunun Marmara'ya basılması ya da basılmamasını tartışıyoruz. Bu anlamda, Marmara'ya kıyısı olan illerin arıtmayla ilgili yaptıkları çalışmaları da bizim dinlememiz gerekiyor yani belki o çalışmaları dinleyerek yol almamız da gerekiyor. O yüzden, başta, bu yükün en fazla üreticilerinden bir il olarak İstanbul'un olduğunu da göz önüne alırsak İSKİ başta olmak üzere, ilgili kurumların davetini ben size tekrar bir hatırlatmak istiyorum.

BAŞKAN MUSTAFA DEMİR - Teşekkür ederim.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Bu daveti yaparsak ve dinlersek, o şekilde devam edersek iyi olacağını düşünüyorum.

Teşekkür ederim.