KOMİSYON KONUŞMASI

TBMM BAŞKANI CEMİL ÇİÇEK - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evvela, bu teklifi gündeme aldığınız için sizlere, vereceğiniz katkılar için de hepinize çok teşekkür ediyorum.

Bu teklifi Ankara Milletvekili olarak yapıyorum ve bugün burada bulunuşum da Ankara Milletvekili sıfatıyladır.

İşin esasına girmeden birkaç hususu sizlerle ve değerli basın mensuplarıyla paylaşmak isterim.

Evvela, bu teklifin siyasi partilerimizle herhangi bir ilgisi yok. Yani şu partinin destek verdiği, öbürünün karşı çıktığı bir konu değil, bu teker teker milletvekilleriyle ilgilidir. Dolayısıyla bir değerlendirme yapılacaksa partiler üzerinden değil -teklifi veren kişi benim, hatasıyla sevabıyla- kim ne diyecekse bana söylesin. Onu evvela baştan ifade etmek isterim.

İkincisi, yine grup başkan vekillerimizin de bilgisi ve muvafakati tahtında ifade edeyim ki bu teklifi verdikten sonra basında, en azından, hüsnüzanda bulunarak ifade edeyim, gerçeği yansıtmayan, eksik bilgiye dayalı bir kısım değerlendirmeler oldu, haberler çıktı. Bu teklifte kati surette maaş artışı, parasal bir artış söz konusu değil. Onun da altını çiziyorum. Eğer teklifte yanlış anlamalara, yanlış değerlendirmelere imkân verecek ifadeler varsa, burası ihtisas komisyonudur, siz bunları düzeltebilirsiniz, eksik varsa giderebilirsiniz, yanlışsa çıkarabiliriz, ekleme yapabiliriz. Ama sonuçta, arkadaşlarımızın, grup başkan vekillerimizin de arzusu, benim de düşüncem odur ki parasal bir artışla ilgili bir teklif maddesi burada yoktur ve olmamalıdır.

Hepimiz her vesileyle vurgu yapıyoruz, diyoruz ki: Türkiye demokratik bir ülkedir. Demokrasilerde 3 tane erk var, yasama erki var, yürütme erki var, bir de yargı var. Geriye dönüp baktığımızda, yasası olmayan tek erk yasama organıdır. Yargının ayrı kanunu var, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu var. Hakları, yükümlülükleri, kuralları, statüsü bu kanunda belli. Yürütme organının da kanunu var. Mesela ne var? 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu var, Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu var, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kanunu var, başkaca kanunlar da var. Kurumların da var kanunları ama yasamanın yok. Bir demokratik ülke düşünün ki milletin vekilleri devletin memurlarının peşine takılmış olarak, onunla ilgili düzenlemelerin arasına sıkışmış maddelerle kendi hukuki statüsünü belirlemeye çalışıyor. Bence bu bir demokratik eksikliktir. Bunun altını bilhassa çiziyorum, değerli basın mensupları, yazarken bunu da dikkatinize getirmek istedim. Yürütmenin kanunları var, yargının var, yasamanın yok. Peki, yasama kendi işini nasıl çözüyor? İşte, bir ihtiyaç hasıl oluyor, diyelim ki devlet memurları. Mesela tedavi hizmetleri devlet memurlarına atıf yapılarak, filanca konu falanca yere atıf yapılarak oralardan satır aralarındaki düzenlemelerle... Biz sıralamaya gelince de yasama, yürütme, yargı diyoruz. Yasama en başta ama şu hukuki perişanlığına da bir bakmak gerekecektir. Dolayısıyla bir düzenleme ihtiyacı var. Bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Bu ihtiyacı karşılarken de nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylemeye çalıştım. Yani şu milletin vekillerini devletin memurlarının peşine takılmaktan kurtaralım, bizim de bir yasamız olsun, haklarımız yükümlülüklerimiz, statümüz neyse bilelim ve ona göre bundan sonra bir ihtiyaç hasıl olur da düzenleme yapılacaksa gece yarısı, şudur budur değil, filanca kanunun peşine takılarak değil, kendi kanunumuzda, herkesin gözü önünde bu düzenlemeleri yapmaya çalışalım.

Şimdi, bir başka şeyi daha dikkatinize getirmek isterim. Aslında bu türlü bir düzenleme ilk defa benim imzamla gündeme geliyor değil. Ben şu kadar zamandır Mecliste en eski hizmet yapmış bir arkadaşınız olarak... Ne zaman bir düzenleme böyle gelmeye çalışsa hemen bir tepki kopuyor. Eğer seçimden sonra... Diyelim ki biz bunu yapmadık. 25'inci Dönem Temmuzda, Ağustosta, Eylülde gelse hemen başlıyor, "Gelir gelmez kendi yasalarını çıkarmaya çalıştılar." Hemen çekiyoruz kendimizi. Peki, iki sene sonra geçiyor, yine düzenleme geldiğinde "Şimdi burada çıkarılacak yasa varken kendilerininkini çıkarıyorlar. Dönemin sonuna geliyoruz, "Giderayak kendilerininkini..." Ya, biz ne zaman bir şey yapacak olsak bir tepki, bir eleştiri oluyor. Ama buna karşılık, sabahlara kadar çalışıp Anayasa Mahkemesi üyelerinin haklarını, yükümlülüklerini, sağlık imkânlarını konuşuyoruz; hâkim, savcılarınkini konuşuyoruz; başkalarınınkini konuşuyoruz, başkalarınınkini konuşuyoruz. Yani herkesin statüsünü biz belirliyoruz ama biz neyiz belli değil. Bir tepki karşısında hemen geri adım atmaya çalışıyoruz.

Bu yaptığımız teklifte, aslında daha evvel çıkmış... Yeni bir şey de çok fazla yapmıyoruz, birkaç madde var, onları da sizlere söyleyeceğim. Daha evvel orada burada, satır arasına, filanca kanunun içine sıkıştırılmış olanları biz burada derli toplu hâle getiriyoruz. Yani yaptığım teklifin çok önemli bir kısmında yeni bir düzenleme yapmıyoruz biz, oradakileri alıp, getirip yerli yerine oturtmaya çalışıyoruz.

Ama şöyle bir şeyi de maalesef Türkiye'de görmemiz gerekiyor. Bakınız, milletvekillerinin geçmişte lojmanı vardı. Allah sizi inandırsın, burnumuzdan geldi. Her önüne gelen varsa yoksa "...milletvekillerinin oturduğu lojman..." Oturulacak hâli de yoktu özellikle bu 2 katlı, 2,5 katlı olanların, iyi ki yıkıldı. Ama şimdi milletin vekilleri burada oturuyor, herkes söylüyor, şikâyet ediyor. Eyvallah, saygı duyuyoruz eleştirilere ama bu ülkede 250 binden fazla lojman var. Hepimizin seçim bölgesi olan illerde en görkemli binalar vali konaklarıdır, ilçelerde kaymakam konaklarıdır. Isıtmasından aydınlatmasına varıncaya kadar devlet bütçesinden ödenir, kimsenin valinin konağına bir itirazı olmaz. Ben Bakanlık yaptım, müsteşarım 250 metrekare lojmanda oturur, ben Bakan olarak 120 metrekare kendi evimde otururdum. Kimse müsteşarların oturduğu lojmanlara bir şey demez ama milletvekilinin derme çatma... Çok şükür, kurtulduk, bu defter de kapandı. Ama bu niyedir? Bu husumet niyedir? Böylesine bir bakış niyedir, doğru olmayan bir bakış? Özlük haklarımız itibarıyla devlet memuruna tabiyiz. Bakınız, Anayasa'mıza bakın, başka yerlere bakın, dünyanın hiçbir demokratik parlamentosunda seçilmişlerin hakları memura endeksli değildir. Bu bir ayıptır. Eğer demokraside ayıp arıyorsak birçok ayıbımız var ama bir de bu var. En yüksek devlet memurunun maaşına bağlı ama o memurun başka imkânlarının olduğunu kimse söylemez.

Biz şimdi neye bağlıyız? Başbakanlık Müsteşarına. Görev yaptığımızı söyledim. Lojmanı var, Mercedes arabaları var, yönetim kurulu üyelikleri var, başka türlü imkânları var. Peki, sizin neyiniz var? Biz istemiyoruz onlara sahip olalım ama hiç olmazsa yazılıp çizilirken, kamuoyuna aktarılırken objektif anlatılsın, doğru anlatılsın da ikide bir her önüne gelen milletvekilleriyle ilgili bir karalama kampanyası sürdürmesin, bu çok doğru bir şey değil. Kaldı ki devletten canı yanan, o devlet memurunun "Git, bildiğin yere şikâyet et." dediği kişilerin, sade vatandaşın gelebildiği bir tek yer var, o da Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bu Meclisin varlığı bu milletin en önemli teminatıdır, vatandaşın en önemli teminatıdır.

Bakınız, geçen sene baktım ben, 2014 yılında 540.048 kişi sizleri ziyarete gelmiş. Sizi temin ederim, yurt dışıyla ilişkisi olan arkadaşlarımız var, şunun onda 1'i, o ülkelerin, nüfusu bizimkine yakın olan ülkelerin parlamentolarına gelmez. Gelenler de daha çok müze gibi ziyarete gelir. Mesela Alman Parlamentosunu, İngiliz Parlamentosunu, Fransız Parlamentosunu ziyarete gelenler orayı gezmek için, görmek için gelirler. Hâlbuki şu 540.048 kişinin doğrudan doğruya ne ölçüde yardımcı olabiliyorsak yardımcı olmaya çalışıyoruz dertlerine ki anayasal ve yasal olarak bu sizin göreviniz de değildir. Milletvekillerinin 3 tane görevi var. Bir, yasa çıkarmak; iki, denetim yapmak; üç, parlamenter diplomasi faaliyeti. Onun dışındaki size gelen taleplerin sizinle anayasal ve yasal olarak yetkiniz çerçevesinde... Ama siz gelen vatandaşa şunu diyemezsiniz: "Bu benim yetki alanıma girmiyor, bu benim görev alanıma girmiyor. Yetkili, görevli kimse oraya git." Dediğiniz takdirde de zaten bir daha milletvekilliği yapmanız da söz konusu olmaz.

O nedenle, söylemek istediğim şey, hakikaten biz elimizden geldiği kadar milletimize hizmet etmeye çalışıyoruz. Doksan iki yıllık Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetleri çerçevesinde Türkiye bugün bu noktalara geldiyse yasal ve kurumsal düzenlemelerin tamamını yapan bu Meclistir. Hepimizin katkısı var Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde.

Ama buna karşılık, bu teklif verildiği andan itibaren bir kısım yanlış bilgiler oldu, hüsnüzanla yanlış olduğunu söylüyorum. Mesela, deniliyor ki -gazetelerden aldığım şey- "Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan teklif yasalaşırsa milletvekilleri en yüksek devlet memuruyla aynı maaşı alacak." Şuna bakın yani, en yüksek devlet memurunu o maaşa layık görüyor, haklı buluyor, onun almasında hiçbir mahzur yok ama milletvekili en yüksek o maaşı alırsa "Vay, nasıl alır? Büyük bir yanlış yapılmış, büyük bir hata yapılmış." filan. Hâlbuki bu birçok sebepten, evvela bu anlayış itibarıyla doğru değil. Bizim maaşımızı da millet veriyor, devlet memurunun maaşını da millet veriyor. Yani "Bildiğin yere git." diyen memura layık görüyorsun ama senin her türlü işine koşan, iyi gününde kötü gününde -Allah göstermesin- her zaman yanında olan, olmanın çabası, gayreti içerisinde olan milletvekili söz konusu olduğunda "Vay, en yüksek devlet memuru maaşını nasıl alır?"

Hâlbuki bu, gerçeği şu sebepten de yansıtmıyor -burada da en azından bilgi eksikliği varsa dedim- değerli arkadaşlar, bu teklif yasalaşırsa, sizler de destek verirseniz, ocakta milletvekilleri ne maaş alıyorsa, aralıkta ne aldıysa, geçen sene, evvelki sene ne aldıysa aynı kritere göre nisanda da o maaşı almış olacak. Kaldı ki bu yeni bir düzenleme de değil, ben getirdim, bakın, 61 Anayasası. 61 Anayasası'nın 82'nci maddesi. Herhâlde bu başlığı atan arkadaşlar hiç bunlara bakmadı ve böyle bir manşeti verdi. Şimdi kahvede o gazeteyi okuyan vatandaş da elbette "Vay anasını, asgari ücret buyken bunlar şu kadar maaş alacak." Başlıyor, milletvekilleri ve Parlamento aleyhine bir kısım şeylere. 61 Anayasası'nın 82'nci maddesi: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları kanunla düzenlenir. Ödeneğin aylık tutarı birinci derecedeki devlet memurunun aylığını, yolluk da ödeneğin yarısını aşamaz." Demek ki en yüksek devlet memurunun aldığı maaşı alır, yarısı kadar da yolluk alır. Şimdi, bu 61 Anayasası. E, 82 Anayasası: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek, yolluk ve emeklilik işlemleri kanunla düzenlenir -aynı cümle- ödeneğin aylık tutarı, en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk da ödenek miktarının yarısını aşamaz." Şimdi, benim verdiğim teklifte buna aykırı bir yan yok ki. 61'den bu tarafa bütün milletvekillerinin maaşları, özlük hakları bu kritere göre düzenleniyor. Sanki bu böyle değil, bugüne kadar böyle bir uygulama olmamış, ilk defa bu teklifle beraber bu milletvekilleri giderayak, şunun şurasında seçime bir ay kala, iki ay kala kendi maaşlarını yükseltmek için bir teklif getiriyor görüntüsü içerisinde kamuoyuna bir yanlış bilgilendirme yapılmış oluyor. Basın mensubu arkadaşlarımızdan hassaten rica ediyorum.

İkincisi, çıkan haberlerde bakarsanız, ölüm yardımı. Şimdi, ölüm yardımını burada düzenliyor değil, zaten düzenlenmiş başka tarafta, biz statü yasası olduğu için onu buraya getirdik. Şimdi, ne zaman çıkmış bu ölüm yardımı meselesi? 14/7/1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre -yine orada da oraya takıldık- "En yüksek devlet memurunun almakta olduğu aylığın on iki aylık tutarı ölüm yardımı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden ödenir." Zaten bugüne kadar bu ödeme yapılıyor, biz burada yeni bir şey getirmiyoruz ki. Sadece onu aldık, buraya getirdik koyduk. 65'ten beri zaten bu uygulama var ama kamuoyuna takdim edilirken biz ilk defa böyle bir şey yapıyormuşuz gibi, dışarıda, bir algı söz konusu.

Tedavi hakkıyla ilgili, "Milletvekilleri şöyle tedavi olacak, böyle tedavi olacak bu kanunla." Hâlbuki 26/10/1990 tarihli ve 3671 sayılı Kanun'a göre zaten bugüne kadar uygulama yapılıyor. Niye buraya aldık? Dedik ya, hepsini artık burada toplayacağız.

Peki, şimdi, bu kanunla gelen ne var? Parayla ilgili bir konu değil, bir iki konu var. Bunlardan bir tanesi protokolle ilgilidir. Demin söyledim, biz her türlü iş ve işlemlerimizi, milletin vekillerini devletin memurunun peşine ya da fırsat bulursak arasına bir yere sıkışarak düzenlediğimiz için. Bugün bir milletvekili 29 Ekimde, 23 Nisanda, 30 Ağustosta törenlere gittiğinde, bırakın o resmî törenleri, bir açılışa gittiğinde, mevcut milletvekili -eskisinin hiç esamesi de yok da zaten- oradaki mülki idare amirinin veya töreni düzenleyenlerin inisiyatifine kalıyor. Havaalanında çıkan tartışmaları hatırlayın. Bir devlet yöneticisi gelecek, üst düzey yönetici, havaalanında protokol uygulanacak. Vali "Sen şurada durabilirsin, burada duramazsın." diye tartışmalar oldu, basın bunları da yazdı. Şimdi, hemen orada dediler ki: "Meclis Başkanı kendine yer arıyor." Ben kendime yer aramıyorum ama eski ya da yeni milletvekilleri, Meclis Başkanları bir millî günde heyecan duyup, işinden evinden kalkıp o törene gelmek istiyorsa müsaade edin, yani istatistik müdürü nerede duruyorsa, nüfus müdürü nerede duruyorsa -bunların hepsi saygın hizmet yapıyor- müsaade edin de gece gündüz bu ülke için çalışanlara da orada bir sandalye koysunlar. Bunun parayla pulla ne alakası var? Ahmet Bey, Ayşe Hanım bu türlü bir düzenlemeden niye rahatsız olsun? Biz onları temsil ediyoruz iyi kötü. Bakınız, seçime gideceğiz. İnşallah hepiniz gelirsiniz, ben olmadığıma göre, ben değişiyorum, biz gidiyoruz. Gelen yine millete hizmet etmeye devam edecek ama millet iradesine saygının gereği olması gereken yerde olsun, onun bunun peşine takılmasın, itilip kakılmasın, valinin, kaymakamın veya mülki idare amirinin... Ki burada en fazla sıkıntı çeken muhalefet milletvekilleridir, vali bey lütfederse bir yer bulursunuz, olmazsa bulamazsınız. Basında ne gibi kavgaların çıktığını da biliyoruz. Getirdiğimiz düzenlemeyle evvela bunu bir statüye bağlamaya çalıştık.

İkincisi: Diplomatik pasaport. Arkadaş, devletin bütçesinden bir kuruş para çıkmıyor ki. Kırmızı pasaport diplomatik pasaport olsun. Dışişleri teşkilatında çalışanlar emekli olduktan sonra da bu pasaportu kullanıyorlar. Bunun bir parasal yanı yok. Vatandaşımıza, milletimize getirdiği bir külfet yok, gideceğiniz ülkeyle ilgili bir meseledir. İnşallah şu geri kabul anlaşmasının gereği tümüyle yapılır, özellikle Avrupa bakımından, vizeler kalkarsa zaten bu pasaport meselesi de bugünkü şekliyle çok da anlam ifade etmiyor olabilir ama orası daha zaman alacak bir şey. Bir pasaport getiriyoruz, diplomatik pasaport. Bundan kime ne zarar var da bu bizim için bir ayrıcalık, bir önemli mesele gibi kamuoyunda tartışılmaya çalışılıyor? Doğrusu bunu da yadırgıyorum.

Getirdiğimiz bir başka şey cenaze töreniyle ilgilidir. Arkadaşlar, tabiatıyla, Meclis Başkanı olduktan sonra ben bunu daha çok gördüm ve yaşadım. Şimdi, diyelim ki -Allah gecinden versin- bir eski milletvekili arkadaşımız kara yoluyla giderken bir ilde, bir ilçede kaza yaptı, hayatını kaybetti. Kim ilgileniyor yakınları gelinceye kadar? Götürüyorlar morga. Ne olur, orada valisi var, kaymakamı var, biraz ilgileniverse? Bu bir hak, bir ayrıcalık olmanın ötesinde bir insani görevdir. Yani, memlekete hizmet etmiş biriyle ilgili olarak oradaki valinin lütfedip, bir vali yardımcısını görevlendirip "Şu işlere bir bakın." dese... E, biz bunu başkalarına da yaparız, yabancılara da yapıyoruz ama milletvekili söz konusu olduğunda bu neden sıkıntı konusu olsun, neden ileri geri bu toplantılarda, bu türlü şeylerde bunu tartışma konusu yapmaya çalışalım? Dolayısıyla, aslında parasal olarak bir şeyin olmadığını kesinlikle ifade ettim değerli basın mensupları. Bir kuruş bu düzenlemeyle -3'üncü, 4'üncü defadır söylüyorum çünkü bu böyle anlaşılıyor gibi oluyor- bir düzenleme söz konusu değil. Eğer gelen teklifte yanlış anlamalara imkân verecek hususlar varsa -siz ihtisas komisyonusunuz, benden daha iyi bilirsiniz- bunları düzeltin, rica ediyorum, çıkarılması gereken maddeler varsa, çıkarın, eklenmesi gereken hususlar varsa bu da çıkmış olsun ve biz bu şekliyle bu yasa teklifini bu dönem çıkaralım. Bu dönem çıkmadığı takdirde daha sonraki dönem geldiğinde demin söylediğim itirazlar gene gelecek; "Gelir gelmez kendi yasaları.", "Şimdi sırası mı?" "giderayak..." O zaman, biz demokrasiyi yerli yerine oturtmaya çalışacaksak kendi yerimizi de bilmemiz lazım. Yasama bir erkse onun, bunun peşine takılmaktan bizim kurtulmamız gerekir, kendi işimizi kendimiz çözelim diyorum.

Destekleriniz için teşekkür ederim. Gelin bu dönem, bu yasayı... Elbette mükemmel değil, elbette birçok eksiği olabilir ama bir başlangıç yapalım diye düşünüyorum. Katkılarınıza çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Başkan.